30 Ağustos 2018 Perşembe

Yeni İstanbul'un eski masalı

Boğaziçi, üzerine söz söylemenin en zor olduğu güzelliktir. Boğaziçi, üzerine yığınla övgü dizebileceğiniz bir kolaylık, bir şahane ipliktir de aynı anda... Her ne söyleseniz mutlaka üzerine oturur zira; aslında eksik bile kalabilir. Mesela dünyanın kaç şehrinden deniz geçer ki? Öyle bir deniz ki; iki kıtayı birbirine bağlayan başka kaç coğrafi konum, gezegenin bir başka yerinde mümkündür örneğin? Ege’yi Karadeniz’le birleştiren, Karadeniz’i Ege’yle bütünleştiren Marmara Denizi’nde bir boğaz yolculuğu ile başlayan tur, tarifsiz bir mutluluğa kapı aralıyor. Dünyanın tam ortasında, galaksinin merkezinde biz de sizler için yeni bir Mutluluk Destinasyonuçiziyoruz. 
Mutluluk Destinasyonu
Bu defa Sarıyer’deyiz. Ancak önce yolculuğun başına saralım kelime makarasını ve Eminönü’nde paha biçilemez bir ‘atıştırmalık’ molası verelim.

MUTLULUK ROTASININ BAŞLANGICI; EMİNÖNÜ

Mutluluk Destinasyonu
İsterseniz balık ekmek, dilerseniz köfte ekmek yiyebileceğiniz veya közde kahve içip sütlü tatlılar ile melatonin, serotonin, endorfin gibi, ne kadar ‘mutluluk’ veren hormon varsa yükleneceğiniz, bunların tadına bakarken; aslında muazzam manzaraya doyamayacağınız bu yerde, çehreler, lisanlar, deriler, yemek kokuları, müziğin tınısı ve hayatın ritmi birbirine karışıyor. Farklı köşelerde mısır satıcıları, kestaneciler, simitçiler, turşucular, dondurmacılar, özet ile seyyar satıcılar rızkını beklerken, bir köşede de kuşlar rızkının peşinde koşuyor. Öte yanda ise kediler karnını doyurmanın derdinde… Bu arada Eminönü – Rumeli Kavağı Vapuru’nun borda bordasında martılar, ikram edilen lokmaları sevinç ile havada yakalıyor.

GEÇMİŞTEN BUGÜNE AÇILAN KAPI

66 metreye 13 metrelik demir yığını, ardında köpük bırakarak iskeleden uzaklaşırken; martılar az evvel kendilerine dilim dilim simit uzatan elleri uğurluyor her zamanki vefasıyla... 750 tonluk vapur, 18 mil yapan hızı ile ağır ağır Boğaz’daki duraklarda; Beşiktaş, Arnavutköy, Emirgan, İstinye ve Sarıyer diye soluklanarak ilerliyor. 
Mutluluk Destinasyonu
Albanita ile bordolu çocuk ise adeta bulutların üzerindeki bir yere kurularak, tarihin geçit törenini izliyor. İşte; altın koç postu peşindeki Herakles ile Orfeus; yani Argonautlar kürek çekiyor; Sarıyer Vapuru’nun ötesinde, İstinye’de… Ya da Zeus’un musallat olduğu İo, beyaz bir inek olarak Ortaköy’den Beylerbeyi’ne yüzüyor tarihler arasında yeniden, aşıkların ‘Boğaz yolculuğu’ önünden… Kıskanç Hera, başına sardığı sinekten kaçıyor Arnavutköy açıklarında, Albanita ve bordolu çocuğun şaşkın bakışları arasında… Pers İmparatoru Dara, 250 bin kişilik ordusuyla korku yayıyor; Sarıyer Vapuru’ndaki aşk yolculuğuna… İhtişamlı Dara, Anadolu Hisarı’ndaki kayalarda ordusunun geçişini izlerken; öte tarafta daha çocuk yaşında çağ değiştirecek görkemli Sultan Mehmed beliriyor yeniden. Rumeli Hisarı’ndaki askerlerinin hızlı olmasını emrediyor, daha ‘Fatih’ olmadan... 
Mutluluk Destinasyonu

BOĞAZ'IN İNCİLERİ

Sarıyer Vapuru, tarihin önünde saygıyla ilerlerken Boğaz’ın serin sularında; belki de yalıların, köşklerin, konakların güzelliklerinin etkisiyle sarsıla sarsıla yol alıyor. Sırtlarını yeşilliğe dayamış, mavinin kıyısındaki yalılar; Saffet Paşa, Hasip Paşa, Said Paşa, Rasim Paşa, Yusuf Ziya Paşa, Valide Paşa, Ahmed Paşa, Fethi Paşa, Sadullah Paşa, Nedim Paşa, Mustafa Paşa, Hüseyin Paşa, Nuri Paşa, Hasan Paşa, Fuat Paşa diye sıralanıyor. Osmanlılar Dönemi’nde Boğaz’ın kıyısındaki yalıların sayısı 445’i bulurken; bugün bazısı harap halindeyken bile göz alıcı duruyor. Yine denize uzanan cumbalarından balık tutuluyor, odadaki halıyı kaldırıp yerdeki ahşap kapağı kaldırınca yine denize giriliyor, sandallı satıcılar kayıkla yine erzak getiriyor, göz kamaştıran yaşanmışlıklar canlanıyor. 

Arnavutköy çileğinin kokusu yamaçtan su seviyesine dökülürken; Sarıyer Vapuru’na kadar ulaşıyor. Gemi yol alırken; Çengelköy salatalığının kokusu çileğin naifliğini bastırıyor bir süre sonra. Ceviz anlamından mülhem “koz” ile Beykoz’daki ceviz ağaçlarının güzelliği, ıhlamur kokularıyla karışıyor. Enginarları ve patlıcanları ile Ortaköy sırtları geride kaldı. Albanita ile dün ile bugünleri konuşarak, ‘Boğaz gezisini’ tamamlamak üzereyiz. Bu arada İstanbul’un her iki kıyısındaki yalılarından ‘bordo’ olanlar, Osmanlılar’ın devlet erkânına, “açık renkliler” Müslüman ailelere, ‘gri tonlarındakiler’ ise gayr-i Müslimlere ait olarak geçmişte varlığını sürdürürken; şimdilerde restoran hüviyetinde herkese açık ‘keyif mekânı’ gibi değerlendiriliyor malûm. Biz de bunlardan bir tanesinde; geçmişin seslerini dinleyerek, Albanita’nın dünyayı şereflendirmesini kutlayacağız.

Akdeniz’den Karadeniz’e göçen balıklar, Sarıyer’e yakın ‘anavaşya’ yapıyor. Onlar yumurtlarken, yine kıyılarda dalyanlar kurulmuş… Marmara’nın ortasında, şehir hatları vapurunun geçiş güzergahında ‘voli yeri’ ayrılmış gibi... Kaptan, balık kümesine zarar vermemek için yolcularını düşürme pahasına sarsıcı bir hamle yapıyor. Ardından Boğaz’ın sessiz duraklarından birine, Sarıyer İskelesi’ne doğru, hava kararmak üzereyken varıyoruz. 

HUZUR DURAĞI SARIYER

İstanbul’un sık kullanılan güzergâhlarını gündelik yoğunluğuna terk ederek, kendimizi ‘tatile çıkmış’ gibi hissederek, unutulmaz deniz yolculuğunu tamamlarken; karaya ayak bastığımızda, yüzümüze “huzur” çarptı. 
Mutluluk Destinasyonu
Boğaz’ın en yalnız iskelesinin karşısındaki Fuat Paşa Yalısı’na geçmeden, İstanbul’un Karadeniz’e açılan uç, dar ve kilit noktası Sarıyer’de Sadberk Hanım Müzesi, demlenmiş güzelliğiyle bizi karşılıyor. Belgrad Ormanı, sırtlarda yükseliyor. Koca metropolün akciğerlerinde geceyi geçirip yeni günü karşılayacak olmanın heyecanı etrafımızda koşuşturuyor. Emirgan Korusu’ndan burnumuza yeşil kokular ulaşıyor. Atatürk Arboretumu’ndaki göletten ördeklerin ve kuşların sesini duyuyoruz bu arada… Irmak Mesire Alanı’ndan şen kahkahalar yükseliyor, gün batarken Boğaz’ın sularında… Kuş Gözlem Kulesi’nde yabani hayat canlanıyor önümüzde… Çeşitli bitki ve çiçeklerin yer aldığı Dua Tepe, ironik biçimde 15 Temmuz Şehitler Köprüsü’nü görüyor. Sarıyer Börekçisi’nden ufak tefek atıştırmalıklar alıyoruz, Fuat Paşa Yalısı’ndaki çatı katı odamızın balkonunda gecenin ilerleyen saatlerinde, adeta bir kadının boynundaki gerdanlığı andıran Boğaz’ın sırtlarındaki dağınık ışıkları izlerken yemek için… 
Mutluluk Destinasyonu
Karadeniz’in coşkun havası, akşam Marmara’nın kıyısındaki odamızda misafir oluyor masamıza… Hemen karşımızdaki yapayalnız iskelenin duygusallığı içimize işliyor. Suyun üzerindeki Fuat Paşa Yalısı’na Boğaz’ın suları misafir oluyor, akşam kıyıya vuran dalga sesleri odamıza kadar geliyor. İstanbul’un kuzeyindeki Fuat Paşa Yalısı’nda eşsiz manzarayı, 18. Yüzyılı Tanzimat Dönemi’ni 21. Yüzyıl’da yaşarken, tarihi ve moderniteyi bir arada tecrübe ederken, aslında Albanita’nın gözlerinde kendimi görmekten daha konforlu ve lüks başka hiçbir şey hissedemeyeceğimi yeniden anlıyorum.

FUAT PAŞA YALISI

Yazının bu kısmından sonrasına kadın gözü ile devam edelim. Ne de olsa bu sürpriz Albanita için hazırlandı. 

Mutluluk Destinasyonu
Fuat Paşa Yalısı, Osmanlı'nın zarafeti ile modern Türkiye'nin dinamizminin birlikte sergilendiği en iyi örneklerinden biri. Sadece manzarası bile insanın hayatını uzatır diyebiliriz ama kaldığımız odanın bize kattığı havayı da atlamamız lazım.

Şu söylemeden geçemeyeceğim, ki özellikle kadınların beni çok iyi anlayacağını düşünüyorum; içeri adım attığınız anda kendinizi Bihter Ziyagil gibi hissedip 'Cemile benim yasemin çayım nerede kaldı?' diye bağırabilirsiniz. Çünkü bu otel, manzara, konforlu olmasına rağmen şıklığı ile de göz kamaştıran oda tasarımı, insana kendisini şımartılmış hissettiriyor. Zaten belki de stres ve hayal kırıklıkları ile dolu bu hayatta tek ihtiyacımız olan biraz şımartılmak.

Yalının göz kamaştıran devasa avizeleri, kuyruklu merdivenleri, zarif camları... Kısaca her şeyi orijinal. Yok edilmek için ant içilmiş gibi hoyratça delik deşik edilen İstanbul'un göbeğinde, Fuat Paşa Yalısı tüm benliği ile, 2 asır önce inşa edildiği haliyle dimdik duruyor.

Mutluluk Destinasyonu
Eğer yolunuz Fuat Paşa Yalısı'na düşerse burada mutlaka yemek yiyin. Biz kahvaltı etme şansı bulduk ve masaya adeta zamk gibi yapıştık. Elimizde olsa tüm hayatı o masada geçirirdik. Yalının ön kısmında, iskele üzerine kurulmuş restoran, güler yüzlü çalışanlar ve parmak yedirecek lezzetteki menü inanın beklentilerinizin çok üzerinde olacak.

21 Ağustos 2018 Salı

Suriçi'nde bir bayram sabahı


Bayramlıklarını giymiş torunlar, ‘köy kokulu’ sözleriyle evlatlar toplandığında Fethiye’deki ana ocağında, tozlanmış zaman perdesi açılıyor bir anda. 
Suriçi'nde Bayram / Mutluluk Destinasyonu
Tarih boyu Rum ve Yahudi nüfusun yaşadığı Balat ve Fener’in sırtlarındaki Çarşamba’ya bağlı Fethiye’de gözlerinizi kapatarak Haliç’i dinlerseniz eğer; ‘yaşanmışlıkları’ da duyabilirsiniz. İşte yamaçtaki 14 kilise ve 12 sinagog yine yükseliyor önünüzde… Fatih muhafazakârlığı temsil ediyorsa, Balat ve Fener ‘Batılılaşmayı’ çağrıştırıyor. Tepedeki Çarşamba’nın sokaklarında kediler geziyorsa, yamaçtaki Balat ile Fener’in caddelerinde köpekler fink atar. Çarşamba, alaturka bir Doğu ise Balat ve Fener de alafranga Batı’dır pekâlâ. Oryantalist Fethiye’deki o ‘Doğu evi’ de işte, bu sabah yıl boyu olmadığı kadar kalabalıktı. 
Suriçi'nde Bayram / Mutluluk Destinasyonu
Ahşap kapıdan girince ağızlardaki sözcükler hiç şaşırmadan, hemen “yerel şiveyle” bütünleşirken; aslında bu mütevazı evdeki insanlar, ‘Türkolog, medya grup başkanı, öğretmen, spor yazarı ve yazı işleri müdürü, senarist ve mizah yazarı’ olarak belli bir kesim insanlar için ilham kaynağı tanınmış yüzlerdi. Böyle olurdu, annenin karıncalanmış ellerine kavuştuğunda evlatlar ve torunları, bir anda taşralaşır ve bunu ‘ayrıcalık’ gibi yaşardı.
Suriçi'nde Bayram / Mutluluk Destinasyonu
Zıtlıklar ile kaim insan, ömründe kaç bayram görebilir ki? Veya bundan sonra görecekleri, geçmişte bıraktıklarının, bir daha geri getiremeyeceklerinin yanında ne ifade eder ki? Bir zaruş Zehra Anne de bayram sofrası için özel olarak küflendirilmiş çeçil peyniri, dumanı henüz üzerinde haşlama patatesleri, tarifini yalnızca kendisinin bildiği un helvası, ‘Kars usulü’ demli çayı, kıtlama şekeri ve lavaş ekmeği ile çocuklarına, bin 430 kilometre beride de “köy kahvaltısı” hazırlardı mutlaka. Yüreklerde ise Sarıkamış’ta bir başına kalmış baba mezarının hüznü dolaşırdı.

Ruhu olan sofra etrafında büyükler, kahvaltı atıştırmasını uzatır. Manevi iklimden maddi dünyaya ‘bilinçli’ hoşbeş ederken; şen kahkahalar yükselir, odayı sıcacık köy zılgıtlı hatıralar kaplardı. Çay bardakları dolar, boşalır; dumanı gözlük camlarında buğu bırakırdı. Sohbetin güzelliğindendir; bir süre sonra yorulan mimiklerde boncuk boncuk ter oluşur. Kolalı mendiller ile alınlar, yanaklardaki nem toplanır. Bahçedeki ağaçta kuş sesleri yankılanırken; şairliğiyle bilinen Zehra Anne, ev yapımı baklavaları getirerek, neşeli sohbetin üzerine şerbet dökerdi. 

Bayramlıkları ile küçük beyler ve küçük hanımların çığlıkları, sokaktaki seyyar salıncağın gıcırtısına karışır. Samimi eski günlerde, ‘çatapat, torpil ve kız kaçıran’ dedikleri masum cephanelik, yani haytalık da “bayram hoşgörüsü” ile mazur görülürdü. Masumiyet zamanlarında toz leblebiler, pamuk şekerler, kağıt helvalar ile, elma şekeri satanlar, baloncu, macun satıcılarının gözü de çocukların cebindeki harçlıklarında olurdu.
Suriçi'nde Bayram / Mutluluk Destinasyonu
Eskiden mübarek günler, ‘bayram gibi’ yaşanırken; ailenin en büyüğünde toplanılır, kahvaltı ile gün başlar, dualara muntazır olunurdu. Bugünlerde bayramlar, ‘tatil’ olarak kabul görüyor. Turizm firmaları; ‘tam pansiyon, her şey dahil, açık büfe’ diyerek adetlerimize ve hayatımıza ipotek koyuyor. Bayramların hangisi bayram olarak yaşanır ki daha? Kurban Bayramı kapıdayken, kaçınız çocukça heyecan duyuyor? Dolayısıyla kucağına atıldığımız hayatta, başımızı koyup ağlayarak acılarımızı paylaşacak bir göğüs ararken aslında ne kadar yalnız ve kimsesiz olduğumuzu da hissediyoruz; unuttuklarımız ölçüsünde. 

Söyleyin bana, bayram sabahı boynu bükük bilmem kaç öksüzün ayakkabı bedeli nedir? Bir hastane dolusu insanın acısını dindirecek ilaç tutarı ne kadardır? Tatil masrafınız kadar değil.

18 Ağustos 2018 Cumartesi

Yarım bir yol hikayesi


Siz istediğiniz kadar plan, program yapın hayat bazen düşündüğünüz gibi gitmiyor. Hesap yaparken bir tarafta siz, kontrol elinde olan kader de bir köşede tebessüm ediyor. Yaşayarak anlıyorsunuz ki; hayat size neyi ne kadar sunuyor ise onu öyle sürdürüyorsunuz. Biz de size Sakarya’yı gezdirecektik ama… Bakın neler oldu…
Sakarya / Mutluluk Destinasyonu
İstanbul’dan Sakarya’ya yola çıkmışlardı. Sapanca’da yeni doğan güneşi karşılayacaklardı. Öyle planlamışlardı. Taze bir gün başlangıcı olarak göl kenarında ‘köy kahvaltısı’ yapılacaktı önce... Göz göze oturup neşeli sohbet edeceklerdi, konuşurken dizleri birbirine değecekti. Pazar günkü ilk öğünlerine ‘istenmeyen misafirler’ dadanacak. Albanita, masadaki reçel ve bal tabağında rızkının peşindeki arıların konukluğundan ‘tedirgin’ olacak, çözüm arayacaklardı.
Sakarya / Mutluluk Destinasyonu
Su sesi, kuşların ötüşü, göldeki kurbağaların keyifle vıraklaması, yaprakların hışırtısı, rüzgarın esintisi, tabiatın dengesi; onların da büyük şehirdeki ‘hızlı’ hayatlarından yorgun düşen ruhlarını dengeleyecekti. ‘Tein’ alerjisi yüzünden Albanita, portakal suyu tercih edecek, ‘bordolu çocuk’ mutlaka çay içecekti. Sonra üsteleyecekti, şefkât dolu bir yumuşak ses tonu ile: ‘Sabah sabah daha sağlıklı bir şeyler mi içsen acaba?’
Sakarya / Mutluluk Destinasyonu
Koklaşarak sarıldılar. Sanki aylardır görüşmüyorlardı, farklı ülkelerden gelip de ‘büyük özlem’ içinde buluşmuşlar gibi… Aşk ile öpücük kondurdu dudaklarına Albanita. Bununla da yetinmedi. Her iki yanağını, yüzünü, boynunu öptü ‘an’ kadar kısa bir süre içinde… Doymadı, bir daha öptü dudaklarından sevgiyle…
Sakarya / Mutluluk Destinasyonu
 Anahtarı uzattı, “Sen kullanacaksın, ben seni izleyeceğim” dedi.
...‘bordolu çocuk’ oturdu, Albanita’nın bıraktığı şoför koltuğuna. Anahtarı yuvasına soktu, kontağı sağa doğru çevirdi. Parktaki vites kolunu sürüş pozisyonuna çekti; frenden kaldırdığı ayağıyla gaz pedalına dokundu. Demir yığını harekete geçtiğinde, 140 bin Lira’lık oyuncağın tekerleri dönerken içlerine ‘romantik yolculuğun’ sevinci doldu. “Emniyet kemerini taksan mı” dedi Albanita, emir kipini yumuşatarak...
Sakarya / Mutluluk Destinasyonu
Her şeyi itinayla ‘eksiksiz’ yapan cennet kokulu kadın, yine hassasiyet ile derleyip düzenledi. Bir defa daha öpüşürken, kemerlerin emniyeti ile Kadıköy’den çıktılar.

‘Üsküdar, Ataşehir, Sultanbeyli’ derken, İstanbul’dan çıktılar sohbet ede ede. Kocaeli’ye girdiklerinde Gebze’yi kolay geçtiler, ardından Dilovası – Hereke arasında büyüleyici Marmara Denizi manzarası ufuk çizgisinden arabanın içine taştı. Kucakları deniz güzelliği dolan aşıklar, bu arada gemi yolculuğunun çekiciliği ve zahmeti üzerine konuşurken; şimdi bulutların üzerinde bir yıldız olan gemi makine mühendisi büyüklerini de yad etti. Marmara’nın güzelliğine, hüzün düştü bir anda. Kaptanların her limanda sevgilisi olduğu klişesinden, ilgisiz bir babanın babasızlıktan kötü olduğuna takıldı söz… Albanitanın kırgınlıklarını arabanın camından Marmara’nın derinliğine atmak isteyen bordolu çocuk, İstanbul – Sakarya arasındaki tren yolculuklarını ve eski otoban üzerine birkaç hatırasını sıkıştırdı araya… Arabanın içindeki puslu sohbeti dağıtmayı başarmıştı. Tekerlekler yolu yutarken; hız göstergesi 100’ün ikinci dilimine geçtikçe, daha kontrollü olan Albanita’nın ‘Biraz yavaşlasak mı, ne dersin?’ uyarısı gaz pedalını kilitliyordu.
Sakarya / Mutluluk Destinasyonu
Körfez’e yaklaşırken bir tuhaflık da başladı. Körfez – Derince mevkîsinde ara ara sarsılan arabanın bir süre sonra nefesi kesildi. Önce 70 kilometre seviyesinde düştü hız göstergesi, daha sonra 50 kilometre üzerine çıkamaz oldular. Gittikçe ağırlaşan araba, zaman zaman da sarsılınca kelebek kadar narin kadının kalp atışları hızlandı. Aslında İstanbul İl Sınırı’ndan çıktıklarından beri, hatta ilk ‘Emniyet kemeri’ uyarısı konuşulduğundan bu yana, yani Acıbadem Köprüsü’nden Çamlıca’ya çıktıklarında tekleyen arabanın huzursuz eden aksaklığını 94 kilometre profesyonelce saklamayı başarmıştı yüreği soğuk adam. Ancak ne var ki; artık üstünü örtecek boyutları aşmıştı, gittikçe hantallaşıyordu demir yığını…
Sakarya / Mutluluk Destinasyonu
Gösterge panelinde ESP / ASR arıza uyarısı verirken, hız üst limiti de 30 kilometre kadar düştü. D-100 Otobanı’nda artık yumuşak huylu kadının telaşı kendi içinde bastırılamayacak kadar panik oluşturdu. Hatta büyük bir hayranlık beslediği Mabel Matiz’in derinlerdeki sesi bile rahatsız eder boyutları bulmuştu onun için…
Sakarya / Mutluluk Destinasyonu
Kısa bir süre sonra park alanı bulmayı başarırken, biraz soluklanma ve sakinleşme imkanı da yakalanmış oldu. Ancak gece gözlerine telaş düşen hassas kadının tedirginliği pek hafifleyecek gibi olmadı. İstanbul – Sakarya arasındaki beklenmedik arıza ve yol trafiği, yerini bir dizi telefon trafiğine bıraktı bu defa. Albanita bir taraftan, “bordolu çocuk” öte yanda ‘çözüm’ bulmaya çalışırken, gözü karartıp telaşı yatıştırmış gibi yaparak yeniden bir hamle ile ‘Sakarya’ hedefiyle yola koyuldular. Ancak araba, her türlü zorluğa rağmen sevenlerin azmini paylaşmadı.
Sakarya / Mutluluk Destinasyonu
Hız göstergesi artık sadece 10 kilometre seviyesindeydi. Bu hâliyle ilerlemek arabaya zarar verir miydi, yoksa yol kenarına çekmeleri mi gerekiyordu? Koca koca TIR’ların, kamyonların adeta ‘katil gibi’ hız yaptığı yerde durmaları ne kadar akıllıca olurdu? Kocaeli’ye bağlı Körfez semtinde veya Derince ilçesinde kalmaları mı, otobüs ile dönmeleri mi daha iyi olurdu? Peki; şehirlerarası otoyoldaki arabanın akıbeti ne olacaktı? Albanita, yolda bıraktığı için arabaya öfkeyle, kaderine terk etmekten yana tavır alırken; ‘bordolu çocuk’ çözüm bulmanın ve Sakarya’ya ulaşmanın peşindeydi. Yol boyu ‘Hız yapmasak mı, yavaşlasak nasıl olur’ diyen Albanita’nın önsezisine, şoför mahalli ve can güvenliği emanet edilen bordolu çocuk, belki kulak verseydi bu gerilim, zorluklar yaşanmayacaktı.
Sakarya / Mutluluk Destinasyonu
Artık ata evi olan ‘Sakarya’ ısrarından geri adım atmanın vakti çoktan gelmiş, Albanita’yı dinlemenin zamanı geçiyordu. İlk hedef olan Sapanca’ya bir, Sakarya’ya iki durak kalmışken daha ileri gidemediler. Hemen D-100 Otobanı’ndan çıkılarak, sonlarının ne olacağına dair en ufak fikirleri olmadan Körfez’e sapıldı.

İlk olarak benzin dolum istasyonu denk gelirken, hemen yardım istediler. Buradaki insanların gönülden gösterdikleri ilgiyle, “Türk insanı kadar ihtiyaç sahibiyle dertlenen başka bir millet olmayacağı” tecrübesine sahip oldular.
Sakarya / Mutluluk Destinasyonu
Motor yağı ve lastik değişimi dışında teşekküllü başka bir çözüm sunmayan benzincideki Muzaffer Bey’in referansıyla ‘oto elektrikçisi’ arayışına koyuldular. Araba hâlâ nefes nefese ilerliyordu. Sapa veya tehlikeli bir yerde soluğunun kesilmesinden endişeyle ikili, ‘ilerlemek ve durmak’ arasında yine yollarına devam etti. Bir süre sonra varılan oto elektrikçi ustası da ‘çözüm’ üretemese bile gösterdiği cansiperane çaba ve yönlendirdiği Gölcük yolundaki ekspertiz düğümü çözmeye bir adım bıraktı. Güç bela varılan ekspertiz sorunu teşhis ederek, ‘enjeksiyon arızası’ diyerek Peugeot Servisi’ne yönlendirdi.
Sakarya / Mutluluk Destinasyonu
Hafta sonu ve tatil günü olması şanssızlığıyla bütün tamirciler gibi, servis de ‘güvenlikçi’ dışında kepenkleri indirmesiyle düş kırıklığı oluşturdu ilk izlenim olarak.
Ancak burada da şansları yaver giden Albanita ve bordolu çocuk, evinden çağrılan ‘yol yardım’ sayesinde ve yine Türk insanı fedakârlığıyla birkaç saatlik tamir ile arabalarına kavuşma umudu kazandı. Yorgunluk, açlık ve tedirginlik üzerlerine karabasan gibi çökerken, yolun başındaki hayalleri ile kaderin gerçekleri arasında muhakeme yapmaya başladı aşıklar. Sapanca’da göl kenarında kahvaltı edilecek, Ada’da ıslama köfte yenilecek, belirlenmiş yerler görülecek ve gezi notları tutulacakken, Mutluluk Destinasyonu’nun yolu Kocaeli’nin Körfez ilçesindeki bir alışveriş merkezinde kesişti. Araba tamircide kalırken; Albanita’nın gerilim dolu yaklaşık 1,5 saatlik süre zarfında elde ettiği rahatsızlığı baş gösterdi yanı sıra… Beri taraftan bordolu çocuk da sağlık ile ilgili şikayetlerini Albanita’ya çaktırmadan, arızanın tamamlanacağı saatin gelmesini bekliyordu.

Zira kendinden çok karşısındakini düşünen kadın, ondaki acıları fark etse; arabadaki problemden daha büyük bir deprem etkisi ve telaş başlayacaktı. Neyse ki yol boyunca arabanın teklemesini hissettirmemeyi başaran sakin yapılı adam, kendisindeki ağrıları da fark ettirmedi.
Sakarya / Mutluluk Destinasyonu
Sabah çıktıkları mutluluk rotasında, öğle saatleriyken ulaştıkları tamirciden, akşamüstü arabalarını alarak mecburen geri dönüş yoluna girdiler. Geriye doğru Körfez, Hereke, Dilovası, Gebze, Sultanbeyli, Ataşehir, Üsküdar derken; macera dolu bir gün sonunda Kadıköy’e vardılar. Ancak karabulutlar dağılmak için erken olduğunu düşünmüş olacak ki; akşam geceye dönerken bu defa Kadıköy’de, trafik ışıklarında beklerken; motordan dumanlar çıkmaya başladı. Aslında dönüş yolunda yine Albanita’nın duyarlılığıyla dikkat ettiği, ‘Arabada bir yanık kokusu mu var’ ihtarını bordolu çocuk, “Artık o kadar da değil” kayıtsızlığıyla umursamadı. Kadıköy’e ulaştıklarında ise bu ilgisizliğin bedelini ödedi. Yolun kalan kısmı toplu taşıma ile tamamlanırken, bitkin demir yığını ise bir çekici kasasında onlardan uzaklaşıyordu. Yarım bir yol hikayesinin talihsizliği içinde bize de ağrılı, sergüzeşt içinde pahalı bir hatıra, sizlere ise konforlu koltuğunuzda okuması kaldı.

11 Ağustos 2018 Cumartesi

Bir yeryüzü cenneti: Ömerli

Mevsimin bütün hücrelerinize göz kırpacağı bir adres ile karşınızdayız! Gündüzü ayrı, gecesi başka… En güzel manzaralar belki de burada görülebilir. Sanki yaz, önce Ömerli’ye geliyor. Mütevazı yaşamı, huzurlu iklimi, göz alıcı yeşili, konuşkan kuşları, mutlu mesut aşıkları ile burası, sizi de kendine çekecek.
Ömerli / Mutluluk Destinasyonu
  İstanbul’a en yakın kamp merkezi Ömerli, bir hafta sonu ‘soluklanmak’ için ideal seçenek olabilir. ‘Hem İstanbul’da olup hem İstanbul’da olmamak’ demek, Ömerli’yi keşfetmektir. Çünkü Ömerli’ye girdiğinizde sizi bekleyen ilk duygu, sanki ‘İstanbul’da değilmişsiniz’ düşüncesi oluyor. Mutluluk Destinasyonu olarak siz bize birkaç dakika ayırırsanız; biz de size, kendinize zaman ayıracağınız yeni lokasyon tanıtmak üzere hazırız!

DOĞAL BİR REHABİLİTASYON

  İstanbul’un köylerinden şirin kasaba; şehir gürültüsü, kirli hava, sıkışık trafik ve stresten bıkıp yorulanlar için açık adres… Şile yolu üzerinde bulunan ‘küçük levhası’ bile Ömerli’nin sevimliliğine dair ipuçları taşıyor. Yeşil ve ağaçlık bölge, adeta kurtarılmış bir belde olarak metropol oburluğundan ayrılıyor. At çiftlikleri, yürüyüş yolları, kamp bölgeleri, piknik alanları, büyükbaş hayvanları ve küçük canlıları ile naturâl bir yaşam var Ömerli’de…
Ömerli / Mutluluk Destinasyonu
  Doğa tutkunlarının, doğal insanların buluşma yeri olan burası, henüz hak ettiği ilgi ve değeri görmüyor. Bizim gibi hafta içi gittiyseniz tabiat ile baş başa kalıyor, dört yanınızı huzur ve sükûnet sarıyor. Yok eğer hafta sonu gidecekseniz; sizin gibi, küçük bir kalabalığa kendinizi hazırlamanız gerekebilir. Ancak yine de her koşulda dönerken, yaşamınıza farklı, bambaşka, yenilenmiş başlayacaksınız. 
  Ömerli, doğal bir rehabilitasyon alanı… 

YÖRÜK ÇADIRI SİZİ BEKLİYOR

  Yol kenarındaki sıra sıra yörük çadırlarında buz gibi yayık ayranı içmeyi, leziz gözlemeler yemeyi, organik yemekleri tatmayı, sıcacık, dumanı üzerinde köy ekmeklerini, doğal sebze ve yeşillikler ile salatalarını keşfetmeyi, sadece kokusu için bile demli bir çay söylemeyi, mis gibi etler ile bütünleşmeyi; aman ihmâl etmeyin.
Ömerli / Mutluluk Destinasyonu
  Ömerli’de, yaşamı diğer canlılar ile paylaşıyor, onlara saygıyı hassasiyet ile hatırlıyorsunuz. Göz göze geldiğiniz hayvanlara bakarken; bugün onlara zalimce davranan yaratıkların varlığını hatırladıkça ruhunuzda merhamet ve vicdan rüzgarları esiyor, hissedebilen insanların yüreği fena rüzgar alıyor o an…
Ömerli / Mutluluk Destinasyonu
  Patika ve dağ yollarında kalabalıklardan uzakta birkaç saat geçirmek, tüm şehri geride bırakarak, yoğun oksijen ve sevdiğinizin eğlenceli bakışları altında nefes almak size iyi gelecek. Burada su, rüzgar, kuş, kurbağa ve sevdiğiniz kişinin aşk dolu tınısından başka bir şey duymanız mümkün değil.

İSTANBUL’UN “SAKLI” SARNICI

  İstanbul’un Anadolu Yakası ile Avrupa’nın doğu semtlerinin su ihtiyacını karşılayan Ömerli Barajı’nda kısa bir mola vermeyi unutmayın. İzole bu yer, huzurlu bir durak olarak güzel fotoğraf karesi yakalamak için fırsatlar sunuyor. Biz, bana kalırsa en güzel çift hatıramızı burada sabitledik.
Ömerli / Mutluluk Destinasyonu
  Esenceli Köyü’nden ulaşılan Ömerli Barajı yolu, adeta masalların içine karışmanızı sağlıyor. Yarım ada biçimindeki baraj ve bölgesi, hem sahilde aynı zamanda hem de orman içinde olarak, bulunmaz bir konuma sahip.
Ömerli / Mutluluk Destinasyonu
  Ömerli Barajı’nı görmeden dönmek çizdiğiniz rota için haksızlık sayılır. Burada yüzünüze anlamsız bir gülümseme oturacak, içinize tarifsiz sevinç dolacak. Stres seviyenizin düştüğü, üretkenliğinizin arttığı, zihinsel aktivitelerinizin düzenlendiği Ömerli’de herkes kendine ait maceracı ruhuyla farklı şeyler keşfedebilir. Daha önce hiç yapmadığınız bir şeyi yaparak, hayata bir ‘tirat’ atabilirsiniz mesela. Çünkü bu vaveyla, yalnızca tabiatta yankılanacak, başka duyan olmayacak. Hatta trap ve skeet atışları, avcılık için de doğal parkur, Ömerli’nin eğimli arazisi… Avcılık tutkunları Ömerli’nin tepelerine çıkarak, ormanların derinliklerine girerek duygusal ve fiziksel gerginliklerini, farklı biçimde atıyor.

ŞİFA MERKEZİ BİR ESKİ DİYAR

  Ömerli’de İstanbul’dan ayrılmadan, ‘başka kentlerin’ kokusunu alacaksınız. “Herkes tatilde, biz İstanbul’da kaldık” diye beton duvarlar arasında, taş yollarda ‘sıkışmışlık’ hissi yaşamayın, sıkılmayın. Çünkü Ömerli’yi görmediniz daha… Suları, ormanları, doğal güzellikleri, eğlenme ve dinlenme alanları, mesire yerleri, bol oksijenli temiz havası ile Ömerli, dertliler için şifa merkezi adeta… Öyle ki; Osmanlılar’ın padişahları ile yerli ve yabancı devlet adamlarının hem eğlence hem şifa bulmak üzere tercih ettiği yer “Ömerli” olarak kayıtlarda sabit.
  Yol kenarındaki çeşmeler, tabipleri aratmıyor zira…

 
Ömerli / Mutluluk Destinasyonu


        Osmanlılar Dönemi’nde Ömerli’deki insanlar, odun ve kömürcülük ile geçimlerini sağlarken, bugün taş ocakları ve madenler bulunuyor. Ancak tarım ve hayvancılığa müsait bölge, tarihsel geçmişindeki gibi bugün de birçok çiftliğe sahip olmasıyla farklılık oluşturuyor. Ömerli’de dünyanın hiçbir yerinde göremeyeceğiniz 37 ayrı ender bulunan bitki türü ‘koruma’ altında tutuluyor.

MUHAFIZ ÖMER BEY BELDESİ

  Osmanlı İmparatorluğu henüz bir beylik olarak bilinirken; 1329’da Orhan Gazi’nin Bizans’a karşı kazandığı zafer sonrası Ömerli’nin de içinde olduğu bölge, Türkler’in himayesine girdi. Ancak Ömerli’deki yaşama dair tapu kayıtlarına ulaşabilmek için yaklaşık 200 yıl beklememiz gerekiyor. Buradaki ilk yerleşik hayat, Kanunî Sultan Süleyman Han’ın saltanatı dönemi içinde kayıtlara geçmiş. 1520’den öncesi için ‘çoğunluklu yarı göçebe bir düzen’ diye, biz tahminlerimizi tartıştık.
Ömerli / Mutluluk Destinasyonu
  Şimdilerde Ömerli olarak bahsettiğimiz bölge, tarihi vesikalarda “Yoros (Beykoz) Kalesi, Kocaeli Sancağı’na tabii” diye dikkat çekiyor. Bahsettiğimiz askeri bir pusula elbette ki… Ömerli, adli olarak ise o günlerde Üsküdar Kadılığı’na bağlıydı. Merkeze uzak Ömerli Bölgesi, ‘tımar sistemi’ ile vergilerden muaftı. Kendi kazancı içinde “eşitlik” ve üretim sürekliliği ile dönüyordu. Köy ismi ise Yoros Kalesi muhafızlarından Ömer Bey’den geliyordu.

  Bahçelerinden meyve kokularının taştığı, doğanın içindeki tamamen natürel, o muazzam kahvaltısını, tabiatın sakinlik saçan seslerini bırakıp yeniden Kadıköy’e ve insanların arasına dönmek kolay değil elbette… Ancak hayat devam ediyor. Bir başka huzur istasyonunda buluşmak üzere…