Mutluluk Destinasyonu sizi, Ortodokslar’ın 7 Ocak’taki “Noel ayini” öncesi Fener ve Balat’a götürüyor.
Fener Patrikhanesi ışıklarla süslenirken; bahçedeki Noel ağacı rengarenk süsleri ve ışıltısıyla geceyi aydınlatıyor.
Mumlar yakılıyor, ‘barış, bolluk, huzur, mutluluk, kardeşlik’ için dua ediliyor, ilahiler okunuyor. Hem göz yaşı dökülüyor hem havai fişek gösterileri ile coşku yaşanıyor.
Jülyen takvimine göre; Hz. İsa’nın doğum günü kabul edilen 6-7 Ocak’ta Fener ve Balat, ev sahiplerini ağırlıyor. Siz de Mutluluk Destinasyonu ile ayrıcalığı yaşamak isterseniz; takılın bize…
İstanbul’da 3 bin 269 cami, 165 kilise var. Kiliselerin en haşmetli olanları Fener-Balat arasında yer alıyor. Ortodoksların ‘dinî merkezi’ kabul edilen Fener Patrikhanesi, Balat’ın 5’inci yüzyıl mirası tarihi surlarının emniyetinde yükseliyor. Dünyadaki Ortodoks Cemaati’ne mensup tüm kişilerinin dikkatini üzerinde toplayan patrikhane Fener-Balat arasında yer alırken; haliyle burada her adım başı gösterişli yapılar karşınıza çıkıyor.
Vodina Caddesi’nden Cibali Karakolu’na doğru parke taşlar döşenmiş yolu kat ederken; geçmiş günlerin soluğunu duyuyoruz. Büyük köşkler, görkemli yapıların çoğu bugüne ulaşmamış olsa da hissedebilirsiniz. Bu hâliyle bile ziyaretçilerini kendisine hayran bırakan ihtişama sahip. Burası, Ortadokslar’ın kutsal toprakları…
“300 milyon insanın bağlı olduğu Fener Patrikhanesi’nin Avrupa’daki benzerlerine rağmen küçük olması; bunun yanında nasıl oluyor da ‘ana kilise’ olabiliyor” sorusunun cevabı Osmanlılar’da gizli. Zira Müslüman inancındaki imparatorluk, camilerden daha yüksek kilise veya gayr-î müslim ibadethanesi yapılmasına müsaade vermiyordu. Yine de ‘iddiasız’ görüntüsüne rağmen Fener Patrikhanesi’ndeki iç dekorasyonu, ışıltılı ikonaları ve Hz. İsa’nın ışığı olarak kabul edilen mumları ile göz alıcı duruyor.
1720’de bugünkü görünümüne getirilen Fener Patrikhanesi, daha önce sırasıyla Aziz George, Ayios Dimitrios, Vlah, Pammakaristos, Havariyun’un yerine ikame edilmiş. Ortodokslar’ın Noel Yortusu, 7 Ocak’a denk geliyor. Dolayısıyla çok kalabalık, çok etkileyici bir ayin sizi bekliyor.
Hristiyanlık’tan bu kadar bahsettikten sonra Doğu Roma’dan kalan taşlarla yapılan Fener’deki Gül Camii de görmenizi tavsiye ederiz. 9. yüzyıl eseri olan ve Azize Theodosia’ya atfedilen kiliseden bozma cami, hemen yanındaki İstanbul’un en eski hamamlarından birine, aynı zamanda bölgesine de adını veriyor. ‘Gül’ ismi ise Sultan II. Bayezid’in sadrazamı olarak da biliniyor.
Hamamdaki duvarlarda Pervitich haritalarından biri bulunması, buranın ‘tarihi’ ipuçlarını da veriyor. Yol boyu ilerlediğinizde ‘denizlerin koruyucusu’ olarak kabul edilen Ayios Nikolaos Kilisesi karşınıza çıkıyor. Biraz soluklanıp geçmişi düşünürseniz gözünüzde ne hayatlar ne hikâyeler canlanır kim bilir.
Daha ileride Rum İlkokulu sessizliğe gömülmüş duruyor. Yukarıdaysa, Bordolu Çocuğun dünyaya geldiği Draman’ın altında, kırmızı mektep adıyla meşhur Rum Lisesi uzanıyor. Bu arada Draman isminin de ‘Dragoman’ yani “tercüman” demek olduğunu not edelim. Öyle ki burada Rum tercümanların yaşadığı rivayet ediliyor. 6-7 Eylül Provokasyonu ile Rumlar, İstanbul’dan ayrılmak zorunda kalınca; Anadolu’daki insanlar gelip buraya yerleşmiş.
Rum İlkokulu ve kırmızı mektep Rum Lisesi’nin mimarisi, bir zamanlar Fener ile Balat’ın ne denli zengin, seçkin bir muhit olduğunu fısıldıyor. Ortodokslar, uhrevi eğitimi Heybeliada’daki Ruhban Okulu’nda alırken; dünyevi eğitimi ise Fener’deki Rum Lisesi’nde öğreniyormuş. Zaten ikisi de kısmî olarak birbirine bakıyor.
Kırmızı Mektep’teki camların tel örgülerle çevrili olması, Müslümanların tahammülsüzlüğünün vesikası gibi duruyor. Buradaki çocuklara, ‘gavur’ diye taş atıldığı kayıtlarda yer alıyor. Rum Lisesi’nden biraz ötede ise bir dönem şen kahkahaların yükseldiği, şimdilerde içinizi acıtacak ıssız virane gibi duran Yuvakimyon Kız Lisesi bulunuyor. Beride de Fatih Sultan Mehmed Han’ın fermanıyla cami olarak dönüştürülmeyen tek kilise ‘Meryemî’ olacak. Moğollar’ın Meryem Ana’ya atfettikleri kilise içinde çok sayıda ikona var. Kilise dehlizlerinde ise ‘Ayazma’ adıyla şırıl şırıl “kutsal su” akıyor. Burası “kanlı kilise” olarak da biliniyor. Çok acıklı bir hikâyesi var. Bunu da bir gün tozlu rafları aydınlatmak için zaten tez konusu olan Albanita sizlere anlatır, kim bilir…
Biraz aşağı inersek, kadehlerin buğulandığı sıcaklığı ile 123 yıllık bir mazisi olan, aşkların en şahanelerinin yaşandığı Agora Meyhanesi’nde demlenebilirsiniz. Hristo Usta’nın kalfası Ersin Kalkan tarafından açılan, işletmeciliğini yönetmen Ezel Akay’ın yaptığı tarihi meyhane, filmlere, şarkılara da konu olduğu için herkes tarafından biliniyor. Rum ve Ermeni ustaların hazırladığı yemeklerin, mezelerin ve yıllanmış şarapların tadı, dakikalarınızı zenginleştirecek.
Tarihi dokusu, cumbalı evleri ile Balat, doğal bir film platosu gibi duruyor. Museviler’in mekânı burası, aynı zamanda Merdivenli Yokuş’ta Albanita’nın da evini barındırması bakımından Mutluluk Destinasyonu için ‘özel’ bir yer.
Zamanında Blachernae Sarayı’nın bulunduğu Balat’ın ismi de kelime kökü olarak ‘saray’ anlamına geliyor. Fener ve Ayvansaray arasındaki yer, Haliç’in güney kıyısı boyunca konumlanıyor. Musevi, Müslüman, Hristiyan, Türk, Ermeni, Rum, Yahudi geçmişte burada omuz omuza yaşamış. Biri Ramazan’ı biri Hanuka’yı biri Paskalya’yı kutlarken; aynı okullara gitmiş bu insanlar, bugün birbirinden kopuk bir hayat sürüyor.
Balat ile Fener arasındaki yüksek duvarların arkasında iki kilise Aya Yorgi ve Panaghia Paramitas yükseliyor; görebilirsiniz. Bunların hemen yanında ise Kethüda Camii var. Burası da Kanunî Sultan Süleyman Han’ın sadrazamı Semiz Ali Paşa’nın kahyası Ferruh Bey adına Mimar Sinan’a yaptırılan ve günümüze ulaşan tek yapı. Tekfur Sarayı’ndan getirilen çinilerle mihrabı dekore edilen cami, göz alıcı güzellikte; dışındaki sonradan eklemlenen veranda olmasa... Bahçesindeki fıskiye serinlik yayarken; arka duvarındaki güneş saati ise ısı arıyor. Burası Museviler için Balat Mahkemesi olarak da değerlendirilmiş. Yine Vodina Caddesi’ndeki bulunan Çavuş Hamamı ve Tahta Minare Hamamı da görülmeye layık tarihi yapılar…
Balat, İstanbul’un en eski sinagogu Ahrida’ya da ev sahipliği yapıyor. Ancak ziyaret etmeniz için Hahambaşı’nın özel izni gerekiyor. Or-Ahayim Hastanesi, eski Musevi balıkçıların köşesi aslında. Şimdilerde Haliç’in kıyısında şifa dağıtıyor.
Leblebiciler’den Vodina Caddesi’ne giderken; ana cadde üzerinden eğer içeri girerseniz, sizi Çıfıt Çarşısı karşılıyor. Eski kültürlerin izlerini taşıyan manifaturacılar, kunduracılar, kalaycılar zamana meydan okuyor. Buralarda artık Musevi kalmasa da o günlerin izleri duruyor.
Fener ve Balat’ın tarihi dokusu, İstanbul’un en meşhur fotoğraflarının nüvesi, kentin ‘dördüncü tepesi’ sizi de Noel ayini öncesi bekliyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder