Siz de küçük bir balıkçı kasabası hayal ediyorsanız, burası orası… Akşam günbatımında,
sevgiliniz ile el ele, göz göze romantik bir yemeği eminim düşlemişsinizdir. Öyleyse hadi,
Gölyazı Köyü’ne koşun.
|
Bursa/Gölyazı/Mutluluk Destinasyonu |
Otobüs durağı her zaman
‘ayrılık, veda, hüzün ve karamsarlık’ değildir. Bizimki mesela;
“buluşma ve başlangıç” demek aslında. Sabah erken saatlerde başlayan mutluluk rotamız,
4 saat ve 275 kilometrelik bir uzaklığı,
‘doğa ve park’ diye tasvir edilebilecek bir liman köyünü işaret ediyor.
İstanbul’daki Acıbadem Durağı’ndan, henüz metropol yükünü almadan koyulduğumuz yolculuk;
‘hayallerimiz, sevgi ve huzur’ anlamı taşıyordu. Kocaeli, Eskihisar’dan arabalı vapur ile 35 dakika içinde Yalova’ya Topçular’a geçiyoruz. Oradan da karayolu ile ver elini
Bursa, Gölyazı…
275 kilometrelik yol, yaklaşık 4 saat içinde alınıyor. Bizim gibi gemi romantizmini tercih etmeyip, Osmangazi Köprüsü’nü kullanırsanız ise hepi topu 195 km. sonra
Gölyazı Köyü’ndesiniz.
|
Bursa/Gölyazı/Mutluluk Destinasyonu |
Bursa-İzmir Otoyolu,
Ulubat Gölü kıyısındaki doğa harikası Gölyazı, bütün şirinliği ile bizi karşıladı. Girişteki tarihi
Aziz Panteleimon Kilisesi ve eski yel değirmeni, doğal fotoğraf stüdyosu gibi gelenleri selamlarken; bir süre sonra sürücüler için meşakkatli bir yol deneyimi başlıyor. Çukurlardan çukur beğenip en fazla 15 km. hız yapabildiğiniz
Gölyazı’nın köy yolu,
el değmemiş bakir bir yer hissi uyandırıyor mutlulukla, ilk bakışta gelenlerine…
Roma Dönemi’nde ‘Apollont Gölü’ olarak, yani ‘Apollon Krallığı’na ait bir göl’ diye tarihi vesikalara kaydedilen
Gölyazı, küçük bir
ada eski köprüyle yarımadaya bağlanarak konumlandırılmış. Hem tarihsel yönü ile hem de coğrafi avantajı ile
Gölyazı Köyü ilginçlikler ve orijinallikler barındırıyor. Ancak
‘bakımsızlığı’ da çabuk hissediliyor. Her şeye rağmen,
büyük şehir gürültüsünden yorulduysanız, kalabalık, koşuşturma ve stresten bıktıysanız eğer, burası tam size göre… Köy havasını iliklerinize kadar çekebilir,
zamanın neredeyse durduğuna, hayatın aniden yavaşladığına hemen adapte olabilirsiniz. Küçük liman ve ev hanımlarının arasından geçerek, ada etrafında el ele yürümeyi, köy içinde kaybolmayı sakın ihmâl etmeyin. İster ördeklerin mihmandarlığında tekne turu yapın; ancak yapmasanız bile,
nilüfer çiçeği ve incir kokuları eşliğinde harika bir göl manzarası ve inanılmaz bir gün batımı sizi bekliyor olacak.
Eskinin kokusu üzerinize sinen güzel, sempatik
Gölyazı’da tarihin peşine düştüğünüzde, büyük bir düş kırıklığı yaşayacağınızı fısıltı ile söylemekte fayda var. Zira
Bizans’tan miras Antik Tiyatro, klasik liman, kale, surlar ve Sübyan Mektebi bir zamanlar varmış; artık sadece yön levhalarında kalmış.
Tarihi milattan öncesine dayanan
Gölyazı’nın son sakinleri
Rumlar, mübadele ile yerlerini Selanik göçmeni Türkler’e bırakmış. O günden beridir
Gölyazı’da abartılı bir Atatürkçülük de süregeliyor.
Kasabanın her yerinde ‘Atatürk’ poster, fotoğraf, döviz, flama, bayrakları ile sanki müthiş bir yarış var. Ancak
Selanik’in eskisi Gölyazılılar için bir liderden öte, Atatürk hem hemşehri, hem de atadan, dededen yadigar kadim bir dost, arkadaş, sevgili ve dahi tanıdık…
İstanbul’daki betonarme yığınlardan kaçıp Gölyazı’ya sığınmak istiyorsanız, sizi küçük de olsa kötü bir başka sürpriz daha bekliyor. Zira her köşe başında, tarihi mahalleler arasında bir inşaat yükseliyor.
Göl suları cilveli cilveli kıyıya vuradursun, bir yerlerden de inşaat gürültüsü doğanın sesine karışıyor; balıkçı kasabasının sakinliğini delip yırtıyor.
|
Bursa/Gölyazı/Mutluluk Destinasyonu |
Ada girişindeki
8 asırlık Ağlayan Çınar bile betonlaşmadan nasibini alırken; sözüm ona tarihi ağacı güçlendirmek için içini dolduran zihniyet,
doğaya ihaneti ile kan ağlatıyor aslında. Yaz aylarında çekilen göl suyu, sonbahar ve kış mevsimi olduğunda verdiğini geri alıyor Bursa’ya 35 km. uzaklıktaki bu yerde… Böyle olunca da fotoğraf sanatçıları için
‘tembellik’ demek olan görüntüler ortaya çıkıyor. Suyun ortasındaki bir ağaç görüntüsü için fotoğrafçıya, sadece deklanşöre basmak kalıyor sanatsal bir kare için… Kayıklarla erken saatte tutulan
tatlı su balıkları turna, sazan ve yayın, her gün saat 12.00’de yeni limanda, görkemli bir ritüel eşliğinde mezatlarla satılıyor.
|
Bursa/Gölyazı/Mutluluk Destinasyonu |
Gölyazı Köyü’nün tarlası,
‘Ulubat Gölü’ desek yanlış olmaz sanırım. Çünkü daha çok balıkçılık ve biraz da zeytincilik ile geçimlerini sağlayan
Gölyazı’nın sakinleri, avlanmaya kadın / erkek beraber çıkıyor. Balıkçılıktan arta kalan zamanlar ise daha çok meydandaki küçük kahvelerde sükûnet ile dinlenerek geçiriliyor. Köylüler ekseriyet ile evlerini, balkonlarını derme çatma lokanta ve kafeye çevirmiş, dolayısıyla bir ticari anlayış da yerleşmiş görünüyor. Misafirlerini bıktıran bir
‘gelir kapısı’ olarak karşılıyor, bununla beraber huzursuz da hissettiriyor.
Bir yerde bir külah dondurma için 20 tl. öderken bulabilirsiniz kendinizi. Bir başka yerde ise ilgiyle karşılanıp hoşsohbet insanlar ile tanışıp, beklentisiz çay ve kahve servisi ile uğurlanabilirsiniz.
Cana yakın insanları ve ‘huzurlu dünyası’ ile Gölyazı Köyü, her dem davetkâr…
|
Bursa/Gölyazı/Mutluluk Destinasyonu |
Kapı önlerinde oturup sohbet eden köy kadınlarına, diğer yanda kerevit ve balık ağları ören balıkçı beyler eşlik ediyor.
Bacalara yuva yapan leylekler ile evlerin çatılarına sere serpe tünemiş pelikanların keyfine de diyecek yok. Ancak sokak köpeklerinin misafirlerinin güvenliğini sağladıkları, özel ve yakın ilgisi, özellikle karanlık saatlerde tedirgin edici olabiliyor.
Öte yandan
kontrolsüz şekilde büyüyen, doğa ve tarihin iç içe geçtiği bu yer yakın gelecekte, büyük yerleşim yerlerinden kaçarak bağrına sığınan misafirlerini, ‘ayrıldıkları şikâyetleri’ ile kendi de içinde taşıyarak kabul edecek gibi duruyor. Özellikle birkaç yıl içinde artan talep üzerine hizmet kalitesi ve misafirperverliğin gerilediği hissediliyor. Tarihi köyün otantik havası, sözüm ona lokanta ve kafelerin kalitesiz brandaları ile çepeçevre sarılmış vaziyette… Oysa
antik surların çevrelediği Gölyazı’da ara ara Bizans, Roma ve Osmanlı mimarilerine sokak aralarında tebessüm ile denk geliyorsunuz.
|
Bursa/Gölyazı |
Eski evleri, eski sokakları, pelikanları, leylekleri ile bu küçük ada ve yarımada bütünlüğünden yerel bir hatıra ne alınabilir emin değilim; şüphe ediyor olmam aslında özel bir turistik eşyası olmamasından… Zira tarihi Arnavut kaldırımlarının sökülüp yerine üç kuruşluk parke taş döşemeyi, gereksiz bir modernlik kabul eden belediyecilik anlayışı söz konusu ne hazindir ki... Her şeye rağmen kendi halinde bu şirin yer, pozitif enerjisi, dinginliği ile sıcacık bir yuva hissi uyandırıyor birkaç günlük konaklayanlarının gönlünde… “Sadece ‘olağanüstü kahvaltısı’ için bile yollara dökülmeye değer” notunu düşerek Gölyazı’yı sizlerin tecrübesine bırakıyorum. Biz ise dönerken, gölün içinde kalan ağaçlarını, sazlıklarını, kedilerini, turna balığını, muhteşem çay ve gözlemelerini özledik bile…
Ağla çınar ağla, “aşk” ile ağla
Türkler’le Rumlar’ın uzun yıllar bir arada yaşadığı
Gölyazı Köyü’nde 750 yıllık Ağlayan Çınar’ın ardında dramatik bir aşk hikayesi yatıyor. Mehmet ile Eleni’nin aşkının öyküsü bu… Bizi Yunanistan ile Türkiye arasındaki mübadele yıllarına döndüren bir efsane… Rumlar’ın kasabayı terk ettiği savaş günlerinde,
Mehmet ile Eleni ayrılmak istemez; ancak araya ‘abi’ girer. Büyük aşk, tarihi çınar önünde ‘ölüm’ ve intihar ile sonuçlanır. O günden bugüne,
8 asırlık ağacın da ağladığına inanılır.
Bir sevdadır aslında ‘Gölyazı’
Gölyazı Balıkçı Kasabası, tarihte iki krallığa ev sahipliği yapar. Melde ve Apollania Kralı arasında bir nikâh teşebbüsü olur. Melde Kralı, Apollania Kralı’nın kızını oğluna ister. Ancak kız babası, evliliğe rıza göstermez. Bununla da yetinmez, kızını korumak için de bir tepe üstüne saray yapar ve burada saklar, sakınır. Hiddetlenen Melde Kralı ise bugün Bandırma’dan denize dökülen, o günkü adıyla Odryes Çayı’nın yönünü değiştirir, Apollania’yı sular altında bırakır; Ulubat Gölü böyle oluşur. Apollania Prensesi’nin yaşadığı saray ise sularla çevrili bir ada, yani Gölyazı olarak kalır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder