Mutluluk Destinasyonu sizi, Ortodokslar’ın 7 Ocak’taki “Noel ayini” öncesi Fener ve Balat’a götürüyor.
Fener Patrikhanesi ışıklarla süslenirken; bahçedeki Noel ağacı rengarenk süsleri ve ışıltısıyla geceyi aydınlatıyor.
Mumlar yakılıyor, ‘barış, bolluk, huzur, mutluluk, kardeşlik’ için dua ediliyor, ilahiler okunuyor. Hem göz yaşı dökülüyor hem havai fişek gösterileri ile coşku yaşanıyor.
Jülyen takvimine göre; Hz. İsa’nın doğum günü kabul edilen 6-7 Ocak’ta Fener ve Balat, ev sahiplerini ağırlıyor. Siz de Mutluluk Destinasyonu ile ayrıcalığı yaşamak isterseniz; takılın bize…
İstanbul’da 3 bin 269 cami, 165 kilise var. Kiliselerin en haşmetli olanları Fener-Balat arasında yer alıyor. Ortodoksların ‘dinî merkezi’ kabul edilen Fener Patrikhanesi, Balat’ın 5’inci yüzyıl mirası tarihi surlarının emniyetinde yükseliyor. Dünyadaki Ortodoks Cemaati’ne mensup tüm kişilerinin dikkatini üzerinde toplayan patrikhane Fener-Balat arasında yer alırken; haliyle burada her adım başı gösterişli yapılar karşınıza çıkıyor.
Vodina Caddesi’nden Cibali Karakolu’na doğru parke taşlar döşenmiş yolu kat ederken; geçmiş günlerin soluğunu duyuyoruz. Büyük köşkler, görkemli yapıların çoğu bugüne ulaşmamış olsa da hissedebilirsiniz. Bu hâliyle bile ziyaretçilerini kendisine hayran bırakan ihtişama sahip. Burası, Ortadokslar’ın kutsal toprakları…
“300 milyon insanın bağlı olduğu Fener Patrikhanesi’nin Avrupa’daki benzerlerine rağmen küçük olması; bunun yanında nasıl oluyor da ‘ana kilise’ olabiliyor” sorusunun cevabı Osmanlılar’da gizli. Zira Müslüman inancındaki imparatorluk, camilerden daha yüksek kilise veya gayr-î müslim ibadethanesi yapılmasına müsaade vermiyordu. Yine de ‘iddiasız’ görüntüsüne rağmen Fener Patrikhanesi’ndeki iç dekorasyonu, ışıltılı ikonaları ve Hz. İsa’nın ışığı olarak kabul edilen mumları ile göz alıcı duruyor.
1720’de bugünkü görünümüne getirilen Fener Patrikhanesi, daha önce sırasıyla Aziz George, Ayios Dimitrios, Vlah, Pammakaristos, Havariyun’un yerine ikame edilmiş. Ortodokslar’ın Noel Yortusu, 7 Ocak’a denk geliyor. Dolayısıyla çok kalabalık, çok etkileyici bir ayin sizi bekliyor.
Hristiyanlık’tan bu kadar bahsettikten sonra Doğu Roma’dan kalan taşlarla yapılan Fener’deki Gül Camii de görmenizi tavsiye ederiz. 9. yüzyıl eseri olan ve Azize Theodosia’ya atfedilen kiliseden bozma cami, hemen yanındaki İstanbul’un en eski hamamlarından birine, aynı zamanda bölgesine de adını veriyor. ‘Gül’ ismi ise Sultan II. Bayezid’in sadrazamı olarak da biliniyor.
Hamamdaki duvarlarda Pervitich haritalarından biri bulunması, buranın ‘tarihi’ ipuçlarını da veriyor. Yol boyu ilerlediğinizde ‘denizlerin koruyucusu’ olarak kabul edilen Ayios Nikolaos Kilisesi karşınıza çıkıyor. Biraz soluklanıp geçmişi düşünürseniz gözünüzde ne hayatlar ne hikâyeler canlanır kim bilir.
Daha ileride Rum İlkokulu sessizliğe gömülmüş duruyor. Yukarıdaysa, Bordolu Çocuğun dünyaya geldiği Draman’ın altında, kırmızı mektep adıyla meşhur Rum Lisesi uzanıyor. Bu arada Draman isminin de ‘Dragoman’ yani “tercüman” demek olduğunu not edelim. Öyle ki burada Rum tercümanların yaşadığı rivayet ediliyor. 6-7 Eylül Provokasyonu ile Rumlar, İstanbul’dan ayrılmak zorunda kalınca; Anadolu’daki insanlar gelip buraya yerleşmiş.
Rum İlkokulu ve kırmızı mektep Rum Lisesi’nin mimarisi, bir zamanlar Fener ile Balat’ın ne denli zengin, seçkin bir muhit olduğunu fısıldıyor. Ortodokslar, uhrevi eğitimi Heybeliada’daki Ruhban Okulu’nda alırken; dünyevi eğitimi ise Fener’deki Rum Lisesi’nde öğreniyormuş. Zaten ikisi de kısmî olarak birbirine bakıyor.
Kırmızı Mektep’teki camların tel örgülerle çevrili olması, Müslümanların tahammülsüzlüğünün vesikası gibi duruyor. Buradaki çocuklara, ‘gavur’ diye taş atıldığı kayıtlarda yer alıyor. Rum Lisesi’nden biraz ötede ise bir dönem şen kahkahaların yükseldiği, şimdilerde içinizi acıtacak ıssız virane gibi duran Yuvakimyon Kız Lisesi bulunuyor. Beride de Fatih Sultan Mehmed Han’ın fermanıyla cami olarak dönüştürülmeyen tek kilise ‘Meryemî’ olacak. Moğollar’ın Meryem Ana’ya atfettikleri kilise içinde çok sayıda ikona var. Kilise dehlizlerinde ise ‘Ayazma’ adıyla şırıl şırıl “kutsal su” akıyor. Burası “kanlı kilise” olarak da biliniyor. Çok acıklı bir hikâyesi var. Bunu da bir gün tozlu rafları aydınlatmak için zaten tez konusu olan Albanita sizlere anlatır, kim bilir…
Biraz aşağı inersek, kadehlerin buğulandığı sıcaklığı ile 123 yıllık bir mazisi olan, aşkların en şahanelerinin yaşandığı Agora Meyhanesi’nde demlenebilirsiniz. Hristo Usta’nın kalfası Ersin Kalkan tarafından açılan, işletmeciliğini yönetmen Ezel Akay’ın yaptığı tarihi meyhane, filmlere, şarkılara da konu olduğu için herkes tarafından biliniyor. Rum ve Ermeni ustaların hazırladığı yemeklerin, mezelerin ve yıllanmış şarapların tadı, dakikalarınızı zenginleştirecek.
Tarihi dokusu, cumbalı evleri ile Balat, doğal bir film platosu gibi duruyor. Museviler’in mekânı burası, aynı zamanda Merdivenli Yokuş’ta Albanita’nın da evini barındırması bakımından Mutluluk Destinasyonu için ‘özel’ bir yer.
Zamanında Blachernae Sarayı’nın bulunduğu Balat’ın ismi de kelime kökü olarak ‘saray’ anlamına geliyor. Fener ve Ayvansaray arasındaki yer, Haliç’in güney kıyısı boyunca konumlanıyor. Musevi, Müslüman, Hristiyan, Türk, Ermeni, Rum, Yahudi geçmişte burada omuz omuza yaşamış. Biri Ramazan’ı biri Hanuka’yı biri Paskalya’yı kutlarken; aynı okullara gitmiş bu insanlar, bugün birbirinden kopuk bir hayat sürüyor.
Balat ile Fener arasındaki yüksek duvarların arkasında iki kilise Aya Yorgi ve Panaghia Paramitas yükseliyor; görebilirsiniz. Bunların hemen yanında ise Kethüda Camii var. Burası da Kanunî Sultan Süleyman Han’ın sadrazamı Semiz Ali Paşa’nın kahyası Ferruh Bey adına Mimar Sinan’a yaptırılan ve günümüze ulaşan tek yapı. Tekfur Sarayı’ndan getirilen çinilerle mihrabı dekore edilen cami, göz alıcı güzellikte; dışındaki sonradan eklemlenen veranda olmasa... Bahçesindeki fıskiye serinlik yayarken; arka duvarındaki güneş saati ise ısı arıyor. Burası Museviler için Balat Mahkemesi olarak da değerlendirilmiş. Yine Vodina Caddesi’ndeki bulunan Çavuş Hamamı ve Tahta Minare Hamamı da görülmeye layık tarihi yapılar…
Balat, İstanbul’un en eski sinagogu Ahrida’ya da ev sahipliği yapıyor. Ancak ziyaret etmeniz için Hahambaşı’nın özel izni gerekiyor. Or-Ahayim Hastanesi, eski Musevi balıkçıların köşesi aslında. Şimdilerde Haliç’in kıyısında şifa dağıtıyor.
Leblebiciler’den Vodina Caddesi’ne giderken; ana cadde üzerinden eğer içeri girerseniz, sizi Çıfıt Çarşısı karşılıyor. Eski kültürlerin izlerini taşıyan manifaturacılar, kunduracılar, kalaycılar zamana meydan okuyor. Buralarda artık Musevi kalmasa da o günlerin izleri duruyor.
Fener ve Balat’ın tarihi dokusu, İstanbul’un en meşhur fotoğraflarının nüvesi, kentin ‘dördüncü tepesi’ sizi de Noel ayini öncesi bekliyor.
aya yorgi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
aya yorgi etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
4 Ocak 2020 Cumartesi
9 Aralık 2018 Pazar
Büyükada'da bulutların izinde
Palmiyeler, erguvanlar, çınar ağaçları, çam kokusu, zarif ahşap köşkler, konaklar... İnce işlemeleri, oymaları, kapıları, kemerleri, cumbaları ve bahçeleri ile ada evleri, sizi bugünkü kaba beton yığınlarından çekip alırken; kendi zamanlarının kibarlığı içinde himaye ediyor.
1899’da mimar Mihran Azaryan’ın tasarladığı iki katlı iskeleye yanaşınca ‘İstanbul’ isimli şehir hatları vapuru, yüzünüze vuran huzur ve özgürlük duygusuyla karaya ayak basıyorsunuz. Günlük sorunları da Marmara Denizi’ne kuzeyden esen sert, soğuk poyraz rüzgârıyla suya bırakıyorsunuz aynı anda…
Mutluluk Destinasyonu, Heybeliada’dan sonra Büyükada’da tarihin adımlarını takip ediyor. Prens Adaları’nın birincisi olan 4,5 kilometreye 1,5 kilometrelik ada, Osmanlılar’ın İstanbul’da fethettiği son kara parçası olma özelliğini taşıyor.
15 milyonluk nüfusu, 39 ilçesi ve bin 500 kilometrelik yüzölçümü ile devasa şehrin en güzel caddesi Büyükada’da karşımıza çıkıyor. Mesleki temponun o gün için sırtımızda ağırlık yaparak dizlerimizi zorladığı saatlerde, adalılar gibi yorgunluğu vapurda uzanarak atamayıp misafirliğimizi de belli ederek, konaklayacağımız otele giderken keşfediyoruz Çankaya Caddesi’ni… Masumiyet günlerinden kalma, bakir güzellikteki cadde üzerinde adeta kırmızı halı gibi uzanan yapraklara basmaya kıyamayıp ilerlerken bir eski konaktan dönüştürülmüş Çankaya Hotel’e ulaşıyoruz.
Adeta biri diğerine nispet yapan güzellikteki, birbirinden muhteşem konaklara, sanki Büyükada’nın vals sahnesi Çankaya Caddesi üzerindeki Con Paşa Köşkü, Yelkencizade Köşkü ve Fabiato Köşkü’ne komşu balkonumuzda aşk tazeliyoruz Albanita ile… Naif yapısı, şık görünümüyle butik otel, samimiyet ve huzurla çepeçevre sarılmış duruyor. Gecenin sesleri, yaprakların hışırtısı, martıların sesleri, rüzgârın penceredeki uğultusu, faytonların demirle çevrilmiş tahta tekerlerinin asfaltta bıraktığı sesler, atların çıngırakları, nal sesleriyle rüyalara dalıyoruz az sonra…
Çalıkuşu ve Yaprak Dökümü’nün yazarı Reşat Nuri Güntekin’in kızı Ela’nın elini tutarak gezdiği Büyükada’nın yollarında, yeni günün ilk ışıklarıyla bordolu çocuk ve Albanita el ele yürüyor. İhtişamlı konaklar, köşkler; utangaç, soyluluğun getirdiği bir asalet ile mahremiyetlerine bağlı sıralanıyor. Yokuşlar inip çıkıyoruz. Bu arada bir fayton rüzgar gibi yanımızdan geçiyor. Az ileride şehirdeki memuriyetine giden beyler, hanımlar telaşlı, sabah vapuruna yetişmeye çalışıyor. Büyükada İskelesi’nin renkli vitray camından süzülen gün ışığı, yolcuların üzerine vuruyor.
Albanita ile dumanı üzerindeki sabah kahvesini kıyıdaki kafelerden birinde içerken, gazete manşetlerine, sosyal medyadaki gündeme göz ucuyla bakıyoruz. Saat Kulesi ile süslü küçük meydandaki insanlar farklı istikametlere hep aynı aceleyle ilerliyor, kalabalık hiç azalmıyor. İnsanların paniği ve saate bakarak; ‘zamanı durdurabilme’ kudretine sahip olmayı istiyorum. Meydandaki bisikletçiler, faytoncular Büyükada’yı gezmek için alternatif oluştururken; bize esaslı bir gezi için ayaklarımız yetiyor.
Kâgir konakların, korunaklı köşklerin arasında yükseliyor Büyükada’nın ibadethaneleri… Her din için kollarını açmış burada, 1892’de Sultan II. Abdülhamid Han tarafından yaptırılan ile aynı olan Hamidiye Camii, 963’te inşa edilen Aya Yorgi Manastırı, 17. Yüzyıl yapısı Aya Nikola Manastırı, İsa Tepesi’ndeki aynı adlı manastır, Meryem Ana, San Pasifico, Demetrius ve Astvazazin kiliseleri ile bir de sinagog omuz omuza duruyor. İbadethanelerin haritası, Büyükada’nın aidiyeti ve kimliği hakkında hemen fikir veriyor. Hâl böyle olunca Büyükada’nın Rumca adının ‘Prinkipos’ olduğunu satır arasına sıkıştıralım.
Bütün bu yapılar içinde Demetrius Kilisesi, bütün adalar için piskoposluk merkezi olarak diğerlerinden ayrışıyor. Öte yandan Büyükada’daki Hamidiye Camii’nin, Beşiktaş’taki Hamidiye Camii ile ‘ikiz kardeş’ olduğunu da hatırlatalım.
Etrafını saran tellerin arasında bile güzelliğini koruyan Büyükada Rum Yetimhanesi bugün ziyaretçilerine ‘kapalı’ olsa bile dünyanın en büyük mono plak ahşap yapısı olarak 120 yıldır ayakta duruyor. Aslında otel olarak planlanan hatta bir bölümü kumarhane olarak düşünülen yapı, tutucu Rumlar tarafından Büyükada’nın dokusunu bozacağı rahatsızlığıyla dönemin iradesine arz edilir. Abdülhamid Han otel olmasına müsaade etmeyince, 1903’te yetimler için tahsis olur. Bir dönem kırık dökük yetim çocuklarının sesleriyle cıvıl cıvıl yetimler tepesinde, şimdilerde ölümcül bir sessizlik yankılanıyor.
Aya Yorgi Tepesi’ndeki küçük lunaparkta çocukça duygular hissedebilir. Burada ayrıca eşekler ile natürel hisler de yaşayabilirsiniz. Aşağı doğru 800’den fazla tarihi köşk uzanıyor.
Ahşap panjurları, zarif cumbaları, beyaz ve pembe zakkumlarıyla yazar ve şair Reşat Nuri Güntekin Müze Evi, Sedef Adası’na bakıyor. Geniş terasından denize bakınca, yazarın romanlarını kağıda döktüğü mürekkebin kokusu burnumuza geliyor. Zaman zaman daktilo sesleri de duyuluyor adeta.
Son ferdi de 2008’de vefat eden Sabuncakis Köşkü görkemli görünümüyle gözlerimizi kamaştırıyor. Pencerelerinde gönye ve pergel sembolü bulunan burası, ‘mason’ bağlarını dışa vuruyor. Altın varaklı ışıldayan göz, dünyaya hükmettiğini işaret ediyor. Mermer köprülü girişi ve soğan biçimindeki kubbesiyle, çam ağaçları ve palmiyeler arasındaki beyaz ahşap konak, masallardan taşmış gibi duruyor. Zamandan ve mekandan kopmuş kendi başınalığı ise hüzünlü bir hayaleti andırıyor.
Gümüşî kubbeleri ve kırmızı ahşap panjurlarıyla, ada vapuru Büyükada’ya yaklaşırken, ilk fark edilen yapı olan Splendid Oteli, şair Edhem Efendi’nin biraderlerinden mareşal Kâzım Paşa’ya aittir. Askerlikte en yüksek rütbedeki generalliğe ulaşan Kâzım Paşa, 1909’da emekli olduktan sonra Cannes’te gördüğü otellerden ilhâmla, Büyükada’da işletmeciliğe başlar. Bu arada şair Edhem Efendi’nin diğer biraderi, mareşal Kâzım Paşa’nın diğer kardeşinin Esad Efendi’nin de sadrazam, yani ‘başbakan’ olduğunu hatırlatalım. Otel, Balkan Savaşları esnasında sıhhiye yetersiz kalınca, bir dönem hastane olarak da hizmet vermişti. Büyük şair Yahya Kemal’in Splendid Otel’in bilinen en meşhur müşterilerinden biri olduğunu not edelim.
Hava soğuk olabilir; ancak bu, birkaç nesildir Büyükada’da dondurma satan Roma Dondurmacısı’na vefa göstermemize engel değil. Albanita’nın muhalefetine rağmen, kadirşinaslığını ortaya koyan bordolu çocuk, dışarıdaki ‘11 derece’ soğukla dondurmanın soğukluğunu birbirine karıştırıyor.
Bodrum’u ve mavi yolculuğu meşhur eden Cevad Şakir Kabaağaçlı, nam-ı diğer Halikarnas Balıkçısı’nın yaşadığı Büyükada’ya akşam çökünce, Marmara Denizi’nin kıyısında çakırkeyif saatler başlıyor. Deniz mahsulleri ile marka olan restoranda, malt ve anason kokuları karışıyor. Yıllar evvel emekli olmuş, kendi halindeki, varlıklı Rüstem Bey, her akşam yaptığı gibi yine kapıya yakın bir masaya oturmuş ve gelenleri içten selamlamalar ile karşılayarak, bir anlamda yalnızlığını hafifletiyor. Masadaki tabaklarda taze balıkların, lezzetli mezelerin güzelliği, yemeden gözleri doyuruyor. Fedon’un orta solisti Yorgo Bey’in, sanki sadece kendisini eğlendiren sahne performansı eşliğinde, oysa yalnızca Albanita’nın güzelliğine odaklanmış olarak, dolayısıyla Greek tarzı şarkıları aslında dinlemeyerek geceyi ediyoruz. Suda yakamoz mutluluk ile dalgalanıyor. Ay ışığına gölgemiz vuruyor. Size de artık en yakın tarihte bir ‘Büyükada seyahati’ görünüyor.
Büyükada - Mutluluk Destinasyonu |
1899’da mimar Mihran Azaryan’ın tasarladığı iki katlı iskeleye yanaşınca ‘İstanbul’ isimli şehir hatları vapuru, yüzünüze vuran huzur ve özgürlük duygusuyla karaya ayak basıyorsunuz. Günlük sorunları da Marmara Denizi’ne kuzeyden esen sert, soğuk poyraz rüzgârıyla suya bırakıyorsunuz aynı anda…
Büyükada - Mutluluk Destinasyonu |
Mutluluk Destinasyonu, Heybeliada’dan sonra Büyükada’da tarihin adımlarını takip ediyor. Prens Adaları’nın birincisi olan 4,5 kilometreye 1,5 kilometrelik ada, Osmanlılar’ın İstanbul’da fethettiği son kara parçası olma özelliğini taşıyor.
Büyükada - Mutluluk Destinasyonu |
15 milyonluk nüfusu, 39 ilçesi ve bin 500 kilometrelik yüzölçümü ile devasa şehrin en güzel caddesi Büyükada’da karşımıza çıkıyor. Mesleki temponun o gün için sırtımızda ağırlık yaparak dizlerimizi zorladığı saatlerde, adalılar gibi yorgunluğu vapurda uzanarak atamayıp misafirliğimizi de belli ederek, konaklayacağımız otele giderken keşfediyoruz Çankaya Caddesi’ni… Masumiyet günlerinden kalma, bakir güzellikteki cadde üzerinde adeta kırmızı halı gibi uzanan yapraklara basmaya kıyamayıp ilerlerken bir eski konaktan dönüştürülmüş Çankaya Hotel’e ulaşıyoruz.
Büyükada - Mutluluk Destinasyonu |
Adeta biri diğerine nispet yapan güzellikteki, birbirinden muhteşem konaklara, sanki Büyükada’nın vals sahnesi Çankaya Caddesi üzerindeki Con Paşa Köşkü, Yelkencizade Köşkü ve Fabiato Köşkü’ne komşu balkonumuzda aşk tazeliyoruz Albanita ile… Naif yapısı, şık görünümüyle butik otel, samimiyet ve huzurla çepeçevre sarılmış duruyor. Gecenin sesleri, yaprakların hışırtısı, martıların sesleri, rüzgârın penceredeki uğultusu, faytonların demirle çevrilmiş tahta tekerlerinin asfaltta bıraktığı sesler, atların çıngırakları, nal sesleriyle rüyalara dalıyoruz az sonra…
Büyükada - Mutluluk Destinasyonu |
Çalıkuşu ve Yaprak Dökümü’nün yazarı Reşat Nuri Güntekin’in kızı Ela’nın elini tutarak gezdiği Büyükada’nın yollarında, yeni günün ilk ışıklarıyla bordolu çocuk ve Albanita el ele yürüyor. İhtişamlı konaklar, köşkler; utangaç, soyluluğun getirdiği bir asalet ile mahremiyetlerine bağlı sıralanıyor. Yokuşlar inip çıkıyoruz. Bu arada bir fayton rüzgar gibi yanımızdan geçiyor. Az ileride şehirdeki memuriyetine giden beyler, hanımlar telaşlı, sabah vapuruna yetişmeye çalışıyor. Büyükada İskelesi’nin renkli vitray camından süzülen gün ışığı, yolcuların üzerine vuruyor.
Büyükada - Mutluluk Destinasyonu |
Albanita ile dumanı üzerindeki sabah kahvesini kıyıdaki kafelerden birinde içerken, gazete manşetlerine, sosyal medyadaki gündeme göz ucuyla bakıyoruz. Saat Kulesi ile süslü küçük meydandaki insanlar farklı istikametlere hep aynı aceleyle ilerliyor, kalabalık hiç azalmıyor. İnsanların paniği ve saate bakarak; ‘zamanı durdurabilme’ kudretine sahip olmayı istiyorum. Meydandaki bisikletçiler, faytoncular Büyükada’yı gezmek için alternatif oluştururken; bize esaslı bir gezi için ayaklarımız yetiyor.
Büyükada - Mutluluk Destinasyonu |
Kâgir konakların, korunaklı köşklerin arasında yükseliyor Büyükada’nın ibadethaneleri… Her din için kollarını açmış burada, 1892’de Sultan II. Abdülhamid Han tarafından yaptırılan ile aynı olan Hamidiye Camii, 963’te inşa edilen Aya Yorgi Manastırı, 17. Yüzyıl yapısı Aya Nikola Manastırı, İsa Tepesi’ndeki aynı adlı manastır, Meryem Ana, San Pasifico, Demetrius ve Astvazazin kiliseleri ile bir de sinagog omuz omuza duruyor. İbadethanelerin haritası, Büyükada’nın aidiyeti ve kimliği hakkında hemen fikir veriyor. Hâl böyle olunca Büyükada’nın Rumca adının ‘Prinkipos’ olduğunu satır arasına sıkıştıralım.
Büyükada - Mutluluk Destinasyonu |
Bütün bu yapılar içinde Demetrius Kilisesi, bütün adalar için piskoposluk merkezi olarak diğerlerinden ayrışıyor. Öte yandan Büyükada’daki Hamidiye Camii’nin, Beşiktaş’taki Hamidiye Camii ile ‘ikiz kardeş’ olduğunu da hatırlatalım.
Büyükada - Mutluluk Destinasyonu |
Etrafını saran tellerin arasında bile güzelliğini koruyan Büyükada Rum Yetimhanesi bugün ziyaretçilerine ‘kapalı’ olsa bile dünyanın en büyük mono plak ahşap yapısı olarak 120 yıldır ayakta duruyor. Aslında otel olarak planlanan hatta bir bölümü kumarhane olarak düşünülen yapı, tutucu Rumlar tarafından Büyükada’nın dokusunu bozacağı rahatsızlığıyla dönemin iradesine arz edilir. Abdülhamid Han otel olmasına müsaade etmeyince, 1903’te yetimler için tahsis olur. Bir dönem kırık dökük yetim çocuklarının sesleriyle cıvıl cıvıl yetimler tepesinde, şimdilerde ölümcül bir sessizlik yankılanıyor.
Büyükada - Mutluluk Destinasyonu |
Aya Yorgi Tepesi’ndeki küçük lunaparkta çocukça duygular hissedebilir. Burada ayrıca eşekler ile natürel hisler de yaşayabilirsiniz. Aşağı doğru 800’den fazla tarihi köşk uzanıyor.
Ahşap panjurları, zarif cumbaları, beyaz ve pembe zakkumlarıyla yazar ve şair Reşat Nuri Güntekin Müze Evi, Sedef Adası’na bakıyor. Geniş terasından denize bakınca, yazarın romanlarını kağıda döktüğü mürekkebin kokusu burnumuza geliyor. Zaman zaman daktilo sesleri de duyuluyor adeta.
Büyükada - Mutluluk Destinasyonu |
Son ferdi de 2008’de vefat eden Sabuncakis Köşkü görkemli görünümüyle gözlerimizi kamaştırıyor. Pencerelerinde gönye ve pergel sembolü bulunan burası, ‘mason’ bağlarını dışa vuruyor. Altın varaklı ışıldayan göz, dünyaya hükmettiğini işaret ediyor. Mermer köprülü girişi ve soğan biçimindeki kubbesiyle, çam ağaçları ve palmiyeler arasındaki beyaz ahşap konak, masallardan taşmış gibi duruyor. Zamandan ve mekandan kopmuş kendi başınalığı ise hüzünlü bir hayaleti andırıyor.
Büyükada - Mutluluk Destinasyonu |
Gümüşî kubbeleri ve kırmızı ahşap panjurlarıyla, ada vapuru Büyükada’ya yaklaşırken, ilk fark edilen yapı olan Splendid Oteli, şair Edhem Efendi’nin biraderlerinden mareşal Kâzım Paşa’ya aittir. Askerlikte en yüksek rütbedeki generalliğe ulaşan Kâzım Paşa, 1909’da emekli olduktan sonra Cannes’te gördüğü otellerden ilhâmla, Büyükada’da işletmeciliğe başlar. Bu arada şair Edhem Efendi’nin diğer biraderi, mareşal Kâzım Paşa’nın diğer kardeşinin Esad Efendi’nin de sadrazam, yani ‘başbakan’ olduğunu hatırlatalım. Otel, Balkan Savaşları esnasında sıhhiye yetersiz kalınca, bir dönem hastane olarak da hizmet vermişti. Büyük şair Yahya Kemal’in Splendid Otel’in bilinen en meşhur müşterilerinden biri olduğunu not edelim.
Büyükada - Mutluluk Destinasyonu |
Hava soğuk olabilir; ancak bu, birkaç nesildir Büyükada’da dondurma satan Roma Dondurmacısı’na vefa göstermemize engel değil. Albanita’nın muhalefetine rağmen, kadirşinaslığını ortaya koyan bordolu çocuk, dışarıdaki ‘11 derece’ soğukla dondurmanın soğukluğunu birbirine karıştırıyor.
Büyükada - Mutluluk Destinasyonu |
Bodrum’u ve mavi yolculuğu meşhur eden Cevad Şakir Kabaağaçlı, nam-ı diğer Halikarnas Balıkçısı’nın yaşadığı Büyükada’ya akşam çökünce, Marmara Denizi’nin kıyısında çakırkeyif saatler başlıyor. Deniz mahsulleri ile marka olan restoranda, malt ve anason kokuları karışıyor. Yıllar evvel emekli olmuş, kendi halindeki, varlıklı Rüstem Bey, her akşam yaptığı gibi yine kapıya yakın bir masaya oturmuş ve gelenleri içten selamlamalar ile karşılayarak, bir anlamda yalnızlığını hafifletiyor. Masadaki tabaklarda taze balıkların, lezzetli mezelerin güzelliği, yemeden gözleri doyuruyor. Fedon’un orta solisti Yorgo Bey’in, sanki sadece kendisini eğlendiren sahne performansı eşliğinde, oysa yalnızca Albanita’nın güzelliğine odaklanmış olarak, dolayısıyla Greek tarzı şarkıları aslında dinlemeyerek geceyi ediyoruz. Suda yakamoz mutluluk ile dalgalanıyor. Ay ışığına gölgemiz vuruyor. Size de artık en yakın tarihte bir ‘Büyükada seyahati’ görünüyor.
Etiketler:
Abdülhamit,
aya yorgi,
büyükada,
christmas,
kilise,
motor,
otel,
rezervasyon,
rum yetimhanesi,
tatil,
vapur,
yeni yıl,
yılbaşı
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)
Çengelköy: Boğaz'ın kenarında asırlık bir çınar
Boğaziçi’nin esintileri, yalıların alt katına, cumbalı üst katlara misafir oluyor. Bahçesi “deniz” olan Muazzez Hanım Yalısı, Server Bey Ya...
-
İstanbul'un stresi, kalabalığı ve mesleki yorgunluk, insanların üzerine bir 'karabasan' gibi çöküyor. Hepimiz, başımızın üzerind...
-
Mutluluk Destinasyonu olarak Akdeniz’in en güzel ada ülkesindeyiz. Akdeniz’in kalbinde bulunan Malta ’da senenin her dönemi, “kum, deniz...
-
Mutluluk Destinasyonu sizi bu hafta, sakin ve süslü bir adrese, Heybeliada ’ya götürüyor. Yanınıza sadece fotoğraf makinenizi alın, di...