pera etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
pera etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

25 Ocak 2020 Cumartesi

İstanbul’un yabancısı

İstanbul’u eski sokakları olmadan sevmeniz mümkün değil. Dünyadaki hiçbir şehri de alçak gönüllü eski sokakları olmadan sevmeniz imkân dahilinde değil. Mutluluk Destinasyonu bu hafta, Galata’nın sokaklarında dolanıyor. Şahkulu, Lüleci Hendek, Serdar-ı Ekrem ve diğerlerinde demlenmeye, Galata’yı birlikte adımlamaya ne dersiniz?

Galata - Mutluluk Destinasyonu
Bazı semtler, kentleri kadar şöhretlidir. Galata da bunlardan biri… Bizans ve Osmanlılar’a başkentlik yapmış imparatorluklar şehri ‘İstanbul’ denince, “Galata” olmadan eksik kalır.

Galata - Mutluluk Destinasyonu
Batı Akdeniz’i ve hatta Atlantik’i temsil eden Galata’ya bir "Doğulu" olan İstanbul, Bizans Dönemi’nde de Osmanlılar zamanında da hep mesafeli yaklaştı. Uzaktan güzel görünüyordu; fakat ‘yabancı’ görünümlüydü. Bizans buraya, “karşı” anlamında ‘Pera’ dediler. Osmanlılar ise ‘merdivenli yol’ tamlaması olarak “Galata” demeyi tercih etti. Bizans için Galata, sevimsiz Venedik tüccarlarının yaşadığı bölgeyken; Osmanlılar’da da gayr-i müslimler yaşardı.

Galata - Mutluluk Destinasyonu
Konstantinopolis halkı ile Pera’dakiler, 1185’te uzun süre çatıştılar. Hatta Venedikliler’in düzenlediği 1204’teki Haçlı Seferleri’nde hedef Konstantinopolis, hesap ise Pera’daki intikamdı. Osmanlılar’da da zaten imparatorluğu parçalayacak ihanet hesapları, Galata’da planlanıyordu; buna inanılıyordu. Tarihi geçmişi de Galata’yı, ancak İstanbul kadar şöhretli yapıyor.

Galata - Mutluluk Destinasyonu
Şişhane, Tünel ve deniz arasındaki surlar ile çevrili bölge için Bizanslılar, ‘Pera’ diyordu. İstanbul’un fethi ile yerleşim sur dışına da taşarak Galata’nın yüz ölçümü enine boyuna genişledi. Galata surlarının dışındaki Beyoğlu’nun da ‘baglio’ yani Venedik Elçisi’ne izafeten böyle anıldığı rivayet edilir. Benzeri, daha ihtişamlısı Roma’da bulunan Palazzo Venezia, bugün restoranların sıralandığı Galata’daki bir eski saray aslında.

Galata - Mutluluk Destinasyonu
Evliya Çelebi’nin notlarında ‘Denizden Galata’ya bir saatte çıkılır’ diye yazdığı mesafe, Tünel’den birkaç dakika ile geçiliyor. Albanita ile Bordolu Çocuk, Cenevizlilerin inşa ettiği kuleden İstanbul’un yedi tepesini de aynı anda görebiliyor. Boğaziçi’nden Haliç’e, Haydarpaşa’dan Suriçi’ne, tarihî yarımada gözler önüne seriliyor boydan boya.

Galata - Mutluluk Destinasyonu
Galip Dede Caddesi boyunca enstrüman satan çok sayıda müzik market, hediyelik eşya dükkânları, halıcılar ve kafeler, gece kulüpleri arasında yorulan Albanita ile Bordolu Çocuk, Viyana Kahvehanesi’nde biraz soluklanırken; Büyük Hendek Caddesi’nde birbirlerinin kadrajlarına girse de bir sürü insan Galata Kulesi’yle aynı fotoğraf karesi içine sığmaya çalışıyor.

Galata - Mutluluk Destinasyonu
İstanbul’un en eskisi ve en büyüğü olan Galata Mevlevihanesi’nden sanki ney, kudüm ile rebab sesleri yükseliyor. Aynı anda Beatles, Pink Floyd ve U2’nin de kullandığı 'Zilciyan' marka ziller kulakları tırmalıyor. Bir yerlerde saz çalıyor, akordeon körüğündeki hava dokunaklı ezgiler sızdırıyor. Galata’da müziğin bin bir çalgısı birbirine karışıyor. Galata’dan ilhamla Albanita da bir mağazadaki piyano taburesine oturmak için izin isteyip ışıl ışıl gözleriyle, “Für Elise” çalıyor. Müziğin evrenselliği, Galata’da herkesi buluşturuyor.

Galata - Mutluluk Destinasyonu
Daha sonra Albanita’nın mihmandarlığında Habib Gerez Atölyesi’nde renklerden bir dünyanın kapısını aralıyoruz. Bırakıp gitmeyerek Galata’ya sahip çıkan Gerez Ailesi, 15. Yüzyıl’dan bu yana burada yaşıyormuş. Seferad Yahudisi olan Gerez’in resim atölyesini görmek, adeta yaşayan bir anıt olarak kendisiyle de tanışmak isterseniz eğer, Neve Şalom Sinagogu’nun yakınlarında bulabilirsiniz.

Galata - Mutluluk Destinasyonu
Çok kültürlü yapısıyla Galata’daki Yüksek Kaldırım’dan bir 24 saat içinde Müslüman, Hristiyan, Musevi, Budist aynı anda geçiyor. Arnavut, Kürt, Türk, Laz, Çerkez, Ermeni, Rum, Yahudi yüzyıllardır bu basamakları arşınlıyor. Bizans Dönemi’nde Latinlerin ağırlıkta olduğu Galata’da, Osmanlılar’ın zamanında ise Rumlar nüfuz sahibiydi. Ancak halk hangi dil ve dinden olursa olsun, 'İstanbullular' olarak bilinirdi.

Galata - Mutluluk Destinasyonu
Hatta bir dönem İtalyanlar burada; Santa Anna, San Benedetto, San Giovanni, San Sebastiani, San Antonio, San Giorgio, Santa Maria ve San Francesco’da ibadetlerini yaparmış. Karaköy’deki yıkımlarla sahil açılınca, göze çarpan Arap Camii de işte o günlerden kalma… Dinler de Galata’da sırt sırta yaşıyor.

Galata - Mutluluk Destinasyonu
Galata Kulesi, Bahriye Hastanesi, Saint Pierre ve Saint Paul kiliseleri, elbette St. George Lisesi, semtin kimliği adeta… Saint Pierre Hanı, Galata Bedesteni, Kamondo ve Kurşunlu Han’ı da unutmamak lazım. Buralar eski Galata’nın canlı ve hüzünlü örneklerini taşıyor.

Galata - Mutluluk Destinasyonu
Bankalar Caddesi, Osmanlılar’dan miras finans kapital merkezi… Lüleci Hendek Sokak hâlâ Ceneviz, Venedik ve tabii ki Bizans kokuyor. Bir dönem Levantenler’in yeri olan buralarda, hayal ederseniz hâlâ han girişlerinde beyaz eldivenli kapıcılar görebilirsiniz.

Galata - Mutluluk Destinasyonu
Bir dönemin liman semti, İstanbul’un ithalat ve ihracat kapısı; eğlence ve suç bölgesine de zaman içinde dönüştü. 19. Yüzyıl’da tüccarlar ile gemiciler ve savaş yıllarında ise askerlerin doluştuğu Galata’da İtalyanlar, Fransızlar, Araplar, Çinliler, Koreliler, İngilizler, Almanlar, özetle dünya milletleri, turistler konuşa konuşa Yüksek Kaldırım’da yürürken; kendi seslerini bırakıyor bugünlerde… Galata’daki yüksek kaldırım, bir yere çıkmıyor. Gezmek, dolaşmak için bir alan… Herhangi bir cadde veya sokak değil orası… Gökyüzü ile yeryüzü sanki burada el sıkışıyor.

Galata - Mutluluk Destinasyonu
Karaköy Rıhtımı, Tersane Caddesi, Tophane, Perşembe Pazarı’nda da semtin izlerini göreceksiniz. Batı Akdeniz kentlerinin havasını taşıyan Galata’nın yıkılan surlarının içinde hâlâ Yahudi kültürü yaşanmaya devam ediyor. Albanita ile Bordolu Çocuk da yorgunluğu unutmak için Anemon Hotel’deki Galata Kulesi’yle camdan cama fısıldaşmak, tarihten bahsetmek için odalarına çekiliyor.

Galata - Mutluluk Destinasyonu
Galata Kulesi’nin sol yanında Kız Kulesi, arkasında Beyazıt Kulesi görünüyor. Notları, fotoğrafları derleyip günü değerlendirirken otel odasında, kuleler arasında Bordolu Çocuk’un aklına, Bedri Rahmi’nin dizeleri geliyor, "Şu Kız Kulesi’nin aklı olsa Galata’ya varır, bir sürü çocukları olur" diye mırıldanıyor. 

Galata - Mutluluk Destinasyonu
Bu arada Kule Çıkmazı Sokak’ta bir kadın gül kurutuyor, kokusu Anemon’un odalarını dolaşıyor.

21 Nisan 2019 Pazar

Haliç'in kıyısında bir aşk kalesi

Mutluluk Destinasyonu bu hafta sonunda, eski bir İstanbul mahallesinde ‘sakinliği’ dinliyor. Balat’tayız. Troya Hotel’de cumbalı pencere önünde kahve içerken; Fener Sokağı’na bakıyor; yüzyıllar öncesinin seslerini duyuyoruz. Tarih, Rum İlkokulu’na paralel ‘geçit töreni’ yapıyor.

Troya Hotel - Mutluluk Destinasyonu
Avrupalıların Golden Horn, yani ‘Altın Boynuz’ olarak bildikleri Haliç’in kıyıya vuran dalgaları, kısa bir süre sonra yastığımızı nemlendirerek, yorgun şekilde kulaklarımıza kadar ulaşıyor. Tarih koşuşturuyor yine… Geçmişte, tarihlerin birinde İoannis Bey ilkokulun köşesinde dönemeçte, ‘zeybekiko’ yapıyor; ürkek ve şaşkın bir ördek “kararsızca” sazlıklardan havalanıyor.

Troya Hotel - Mutluluk Destinasyonu
Rengarenk bir gün ‘karanlığa’ dönüyor. Güvercinler cıvıldarken; Fener Patrikhanesi’nin zangoçlarının “akşam” olduğunu müjdeleyen ‘çan’ sesleri duyuluyor derinlerden… Patrikhane ile ‘kapı komşusu’ olan bu eski Rum Evi, aslına sadık kalınarak dekore edilmiş ‘16 odalı’ bir konak olarak hizmet veriyor.

Troya Hotel - Mutluluk Destinasyonu
‘126 numaralı’ odadan bir gramofon sesi, eski bir plaktan çıkan dokunaklı ezgiler, koridorları dolaşıyor diğer odalara uğruyor. Albanita’nın bakışlarında kaybolan Bordolu Çocuk, “Gözlerimden geçmediğin gün olmaz” diye mırıldanırken; mevsimin son ‘sarı yaprağı’ düşüyor Fener Sokağı’ndaki Rum İlkokulu’nun tenha pencerelerini selamlayarak, paralel şekilde Arnavut taşları üzerine…

Troya Hotel - Mutluluk Destinasyonu
Ahşap kapılarından, duvardaki işlemelerine kadar orijinal hâli korunan Troya, tavan ve yerdeki ‘özenli’ döşemeleri ile insana verilen değeri gösteriyor. 119 yıllık bina, tulumbaları, renkli camları, lambaları ve mermer lavaboları ile eski insanların, yeni insanlardan “ileri” olduğunun numunesi gibi duruyor. Balkonlu odaları Haliç’i, “cumbalı odaları” eski sokağı görüyor. Tarihin derinlikleri cumbalı odaların ayaklarında dolanırken; Karadeniz ve Ege’nin suları, Marmara Denizi’nde karışarak, Haliç’ten arka cephedeki balkonu ıslatıyor.

Troya Hotel - Mutluluk Destinasyonu
Çok farklı etnik kökendeki insanların Balat’ta bir arada yaşadığı zamanların ruhunu yansıtan Troya Hotel, küçük meyhanesi ve tavernası ile köklü aidiyetini, kimliğini ele veriyor. Rum mezelerini, taze deniz ürünlerini, ahtapotları, karidesleri, sardalyaları, karidesleri, ızgaraları ve patrikhane mahzenlerindeki yıllanmış şarapları ile özel lezzetlerini sunuyor misafirlerine… Bir tarafta ise neşeli bir “sirtaki” dönüyor, Troya’nın pencereleri şenleniyor.

Troya Hotel - Mutluluk Destinasyonu
Haliç’in geceleri; ay ışığı ve yakamozlar ile aydınlanan koyu mavi suları, sabahla birlikte “gök mavisi” rengine bürünüyor. Doğu ile Batı’nın kucaklaştığı girişteki Barba Vasilis’te, dünyanın en eski uygarlıklarının beşiği olan Haliç’i izleyerek açık büfe kahvaltı yaparken “yeni günü” ve yeni hayatlarını karşılıyor Albanita ve Bordolu Çocuk.


Troya Hotel - Mutluluk Destinasyonu
Bizans’ın son imparatoru XI. Konstantinos’un gemisi, ıslak demir, yanık yağ ve gölge kokan loşluğu ile sanki yeniden iskeleye yanaşıyor. Haliç’te bir protokol hareketliliği yaşanıyor. Albanita bu arada, Bordolu Çocuk’a mevsimin ilk çileklerini uzatıyor. İstanbul’un en eski otellerinden Pera’daki Büyük Londra Oteli’nin çatısından havalanan bir martı ise Haliç’in kıyısındaki Troya’nın kahvaltı masasının bulunduğu balkondaki trabzanlara konuyor. Albanita onu da bir parça simit ile karşılıyor.

Troya Hotel - Mutluluk Destinasyonu
Troya Hotel’in kahvaltı sofrasında işte bu merhamet canlanırken; Albanita’nın ellerindeki şefkâte bakan Bordolu Çocuk’un yüreğinde yankılanıyor, “Bin kilometre ötede duyarım kiminle gülüştüğünü… Öz kardeşin bile öpse alnından, ben başka yerde irkilirim” sözleri…

…ve Bordolu Çocuk tam o anda dönüp de Albanita’nın dudağındaki mutluluğa, “Değil peşine kimlerin düştüğünü, kimlerin rüyalarına girdiğini bilirim” duygusunu asarken; sevgisindeki derinliği bir meydan okuma ile masadaki tabağa bırakıyor. Özel sos dökülmüş domates ve salatalıktaki yağ, sözün tesiri ile Albanita’nın eline sıçrıyor.

Troya Hotel - Mutluluk Destinasyonu

Göz kamaştıran yüzünü tabağından kaldırıp da Bordolu Çocuk’a dönen Albanita ise candan bir bakış ile “Göğsümün yerini senden başka kim bilebilir ki… Sevdadan usanmış gönlümü, aşka sen mecbur ettin. Yanmış gönlümü, yeniden yaktın. Gönlümün yarası kapanmış sanıyordum oysa, onu tekrar yaraladın. Vazgeçmiştim aşktan, sevdadan; sen yine beni mecbur ettin” diye sitemkâr sessizliğe çekiliyor, Haliç’in dinginliğine bakarak… Masadaki kalpten kalbe duygu geçişleri birkaç saniye, bir martı konup uçuşu kadar bir süre içinde yaşanırken; aslında Albanita dinliyor, Bordolu Çocuk da susuyordu. Bordolu Çocuk bu defa dinlerken; Albanita da susmaktaydı. Böyle bir muhabbet yalnızca ikisine mahsustu.

Troya Hotel - Mutluluk Destinasyonu
Fener Patrikhanesi’nde vazifeli bir bağrı yanık Rum babanın, 4 kızı için yaptırdığı eski ev, onların rahatlığı düşünülerek 4 cumbalı olarak ve 4 giriş kapısı ile planlanmış.” Albanita ile Bordolu Çocuk arasındaki kalpten kalbe geçişleri, bu sözler ile kesiyor kahvaltı masasına gelerek ‘iyi bir gün’ dileyen zarif işletme müdürü… Ardından oteldeki eşyaların tamamına yakınının da o ailenin kızlarının kullandığı ‘orijinalleri’ olduğunu söylüyor. O kızlardan birinin, ‘birinci derece’ torunun şu anda hayatta olduğunu, Yunanistan’da 80’li yaşlarını sürdüğünü anlatıyor. Her yıl annesinin doğum gününde baba evine, Troya Hotel’e gelerek bir hafta burada kaldığını ifade ediyor. 119 yıllık antika otelin, böyle duygusal hikâyesi de olduğunu bilerek, yaşanmışlıklarının kokusunu, odalarındaki canlı ruhu hissedebilirsiniz.


Troya Hotel - Mutluluk Destinasyonu
Hüzün ve kederi çağrıştıran günün ilk çanı da Fener Patrikhanesi’nin eteğindeki Troya’ya dökülüyor. Sonsuzluğu duyurup kendine çeki düzen vermeyi telkin eden, ‘varlık’ sebebini hatırlatan çan sesi; ‘tevhid, tefrid ve tecrid’ çağrışımı yapıyor. Sabah çanı, insanların çekilmiş olmasından, henüz şehrin gürültüsü sokakları teslim almadığından belki; akşam çanı kadar yumuşak değil; daha bir gür sanki, ama her koşulda kendine has melodi ile çalıyor. Herkes kendi inançlarına göre “Allah” derken; Troya Hotel’in hatıralar ve tarih sinmiş duvarlarında çınlayan ‘çan sesi’ de yeni gün ve yeni hayatı müjdeliyor.

Çengelköy: Boğaz'ın kenarında asırlık bir çınar

Boğaziçi’nin esintileri, yalıların alt katına, cumbalı üst katlara misafir oluyor. Bahçesi “deniz” olan Muazzez Hanım Yalısı, Server Bey Ya...