ucuz etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
ucuz etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

25 Ağustos 2020 Salı

Türkiye'nin en lüks ve pahalı otelleri


Turizm konusunda dünyanın sayılı merkezlerinden biri haline gelen Türkiye'de, bazı oteller lükste sınır tanımıyor. Kendinizi kral ve kraliçe gibi hissedeceğiniz, rüyalarınızda bile göremeyeceğiniz hizmetlerin ve lüksün sunulduğu bir liste ile karşınızdayız. İşte Türkiye'nin en pahalı 10 oteli.

10- St. Regins - İstanbul

Nişantaşı’nda yer alan lüks otel St. Regis Istanbul 1.700 liradan başlayan fiyatıyla iki kişilik kusursuz bir konaklama imkanı sunuyor. Şehrin kültürel zenginliklerinin yanı sıra ultra lüks olanaklarıyla da benzersiz bir tatile sizleri davet ediyor. 

9- Four Seasons Hotel at Bosphorus - İstanbul 

İstanbul Boğazı'nın hemen kenarında yar alan ve tüm İstanbul'un güzelliklerini baştan sona görme şansı veren otelin gecelik fiyatı 2.800 TL'den başlıyor.

8- Ariana Sustainable Luxury Lodge - Kapadokya

Maviliklerle çevrelenmiş tesisleri bir kenara bırakıp, Kapadokya’nın güzelliklerini gözler önüne seren Ariana Sustainable Luxury Lodge oteliyle listemize devam ediyoruz. İki kişilik, gecelik fiyatı 2.900 liradan başlayan bu etkileyici tesis, 2015 Condé Nast Traveler Hot List adındaki prestijli listeye adını yazdırmayı başardı. Tam donanımlı 11 odası, spor merkezi, restoranı ve etkileyici manzarasıyla fiyat/kalite bakımından Uçhisar’ın en iyi otellerinden bir tanesidir.

7- D-Hotel Maris -Marmaris

Datça Yarımadası'nın kıyında, yeşil ve mavinin buluştuğu otelde kalmak için gecelik kişi başı 3 bin lirayı gözden çıkarmanız gerekiyor. Ama özel plajları, odalara özel havuzları ve ünlü şeflerin hazırladığı yemekler buna değiyor.

6-) Amanruya Resort - Bodrum

Pedasa Antik Kentine, Tarihi Amfi tiyatroya, Myndos Geçidi’ne oldukça yakın bir konumda bulunan bu Bodrum oteli, gecelik 3 bin liralık fiyatıyla da dikkat çekiyor.

5-) Mandarin Oriental - Bodrum

En güzel Bodrum otellerinden biri olan Mandarin Oriental, Göltürkbükü’nün benzersiz doğasına ulaşabilmenizi sağlıyor. Güzellik merkezi, çocuk kulübü, profesyonel animasyon ekibi ve 129 odasıyla etkileyici bir tatil deneyimi sunan Mandarin Oriental Bodrum, 4.262 TL’den başlayan fiyatlarıyla eksiksiz bir yaz tatili geçirmek isteyen seçkin misafirlerini bekliyor.

4-) Regnum Carya Golf - Spa Resort - Belek

Antalya’nın parlayan güneşi, Regnum Carya Golf & Spa Resort, Türkiye’nin en iyi otellerinden biri olarak listemizi süslüyor. Ultra her şey dahil konseptiyle sınır tanımayan bir tatil sunan Regnum Carya Golf & Spa Resort Belek, 5.740 TL’den başlayan fiyatlarıyla da rüya gibi günler geçirmenizi sağlıyor. Açık ve kapalı havuzlarının yanı sıra 7 farklı restoranı, pastaneleri ve açık hava tiyatrosuyla da büyülü bir dünyaya kapılarını açıyor.

3-) Argos In Cappdocıa - Kapadokya

Güvercinlik Vadisi’nin olağanüstü manzarasını da gözler önüne seren Argos In Cappadocia; yeraltı odaları, lüks restoranı, şarap mahzeni ve sayısız aktivitelere olanak tanıyan yapısıyla da misafirlerini kendisine hayran bırakmayı başarıyor. En az 5 gece konaklamanız gerekiyor ve 5 gecelik fiyatlar ortalama 7 bin liradan başlıyor.

2-) Maxx Royal Resort - Kemer

Belki de Kemer’in en pahalı ve en güzel oteli olan Maxx Royal Kemer Resort, 8 bin liradan başlayan  fiyatıyla aklımızı başımızdan alıyor. Ultra her şey dahil konseptiyle hizmet veren bu Kemer otelinin sahip olduğu olanaklar saymakla bitmiyor. Toplamda 290 adet odasıyla lüks bir tatil yaşamanıza imkan tanıyor. Ayrıca Türkiye’nin de en iyi otelleri arasında bulunuyor.

1-) Jumeirah Palace - Bodrum

Türkiye’nin ve Bodrum’un en iyi otelleri arasında yer alan Jumeirah Bodrum Palace, Torba Koyu’nun büyüleyiciliğini, masalsı tarzıyla gözler önüne seriyor. Her şeyin düşünüldüğü tam donanımlı 135 odası, dünya mutfaklarından lezzetlerin sunulduğu lüks restoranları ve farklı tasarımıyla hayranlık uyandıran bu tatil köyü, listemizi süsleyen en güzel otellerden biri olarak huzurlarınıza geliyor. Gelelim merak edilen konuya. Bu otelin villalarında bir gece konaklamanın bedeli tam 145 bin lira.






18 Temmuz 2020 Cumartesi

Tuna Nehri'nin bekçisi Budapeşte

İstanbul'dan sonra dünyanın en güzel şehri diyebileceğimiz, Tuna Nehri'nin kıyısında; geçmiş ile günümüz arasında bir köprü gibi uzanan Budapeşte'ye gidiyoruz hepbirlikte. Budapeşte'ye nasıl gidilir, nerede kalınır, nereler gezilir - görülür, ne yenir - içilir hepsini derledik topladık, Mutluluk Destinasyonu'nun rotasını Budapeşte'ye çevirdik.

BUDAPEŞTE'YE NASIL GİDİLİR?

İstanbul'dan THY ile yapacağınız 2 saatlik bir yolculuğun ardından, Budapeşte Liszt Ferenc Uluslararası Havalimanı'na ulaşabilirsiniz. Biraz daha uygun fiyatlı bir yolculuk yapmayı tercih ederseniz; Pegasus, Swisair, KLM, Lufthansa gibi havayolları ile aktarmalı olarak uçabilir, bilet fiyatını dörtte bir oranında azaltabilirsiniz.

BUDAPEŞTE'DE NERELER GÖRÜLMELİ?

İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra hem maddi hem de manevi olarak büyük hasar gören Budapeşte adeta baştan yaratıldı. Ancak bu baştan yaratılış aşamasında tarihe de saygı gösterildi. Tüm o ihtişamlı katedraller, binalar, taş kaplı yollar modern mimarının desteği ile aslına uygun olarak renove edildi. İşte bu büyük mücadele ile, Budapeşte Avrupa'nın gözbebeği haline geldi.

- Almanya'dan başlayıp, Karadeniz kıyılarına kadar Tuna Nehri, Budapeşte'nin tam ortasından geçer. Nehir kenarında balık yemeyi ve nehirde sandal sefası yapmayı ihmal ederseniz, Budapeşte'ye gitmiş sayılmazsınız.

- Şehir eski ve yeni, yani Buda ve Peşte olarak ikiye ayrılıyor. Her iki taraf da farklı güzellikler vaat ediyor. Buda Kalesi'ni ve kale ve civarındaki kiliseleri görmenizi şiddetle tavsiye ederiz.

- Neo-Rönesans mimarisiyle herkesi kendine hayran bırakan Aziz Stefan Bazilikası da görülmesi gerekenler listesinin üst sıralarında yer alıyor.

- Şehrein en güzel manzarasına sahip olan Balıkçı Tabyası'nda akşamın tadını çıkarabilir, Tuna Nehri'nin güzelliğini kesintisiz izleyebilirsiniz.

- Buda ile Peşte'yi birbirine bağlayan Zincir Köprü ve köprü üzerindeki aslan figürlerini yakından incelerseniz, antik kentin izlerini göreceksiniz.

- Kanuni Sultan Süleyman'ın ordusu ile Budapeşte'ye giden ve 10 yıl boyunca bu şehirde yaşayan Bektaşi dervişlerinden Gül Baba'nın türbesini ziyaret edebilirsiniz.

BUDAPEŞTE'DE NEREDE KALINIR?

Ulaşım noktalarına yakın ve güvenli bölge olması nedeniyle konaklama için; Citadella, Balıkçı Kalesi, Belvaros ve Lipotvaros tercih edilebilir. Gecelik konaklama fiyatı 300 Türk Lirası'ndan başlıyor. 5 yıldızlı oteller süper lüks bir konakla vaat ederken, 3 yıldızlı otellerde ise daha uygun fiyata da, güvenli ve konforlu bir tatil geçirebilirsiniz.

DİKKAT!

Tatil bölgesi olduğu için yankesicilere karşı dikkat edilmeli, özellikle sırt çantanızı ön tarafa takmalısınız. 
Metroya ücretsiz binebileceğiniz söyleyenler olacaktır, zira turnike vs. yok. Ancak bir durak sonra bilet kontrolü yapılmayacağının garantisi de yok. Bir bilet parası vermemek uğruna, tüm tatil paranızı ceza ödemek için kullanabilirsiniz.
Margaret Adası'na gidip vakit kaybetmeyin, İsanbul'daki Yıldız Parkı bile daha çok şey vaat ediyor.



24 Haziran 2020 Çarşamba

Naftalin kokulu hayat

Dantel örtülerle kaplanmış fiskos masalarda derin sohbetler ediliyor. Balat’ın misafir odası Naftalin Kafe kapılarını geçmişin kıymetini bilenlere, geride kalan masumiyet dolu günlere özlem duyanlara açıyor. Mutluluk Destinasyonu bu hafta, bir devam yazısı olarak Balat’ın “en güzel” köşesinde soluklanıyor. Demlenmiş çaylar, köpüğü bol kahveler gelip gidiyor.

Unkapanı Köprüsü’nden geçip sağ tarafa dönerseniz, Fener’e doğru yol alırsınız. Dünyadaki 250 milyon Ortodoks için ruhani liderlik yapan Fener Rum Patrikhanesi’ni geçtiyseniz, Balat’a varmadan sizi sarmaşıkların ardında ıslak kek kokusuyla karşılayacak Naftalin Kafe. 

İlgili, güler yüzlü ve zarif sahipleriyle tanıştıysanız, bir daha gelmemek için bir sebebiniz kalmamıştır zaten. Otantik ortamıyla sizi kendine çekecek olan kafe, doğallığın güzelliğini fark ettirecek. Kimi masalarda uyuyan, kimi sandalyelerde oturan, kimi ayakaltında dolanan kedilerin özel ayrıcalık gördüğü Naftalin Kafe’de çilekli limonata içmeniz ‘Bordolu Çocuk’ tavsiyesi olarak not edilsin. Kedilerden izin isteyip yanlarına oturabilirsiniz. Kurabiyelerinize karışmayacağını, çay bardaklarınıza ilişmeyeceklerini bilmelisiniz. Konuşmalarınıza kulak misafiri olup da sır saklamayı bilen kadir bilen kediler bunlar.

Vita yağ kutularında çiçekler, çevirmeli telefon, bir zamanlar her evde bulunan vintage örgüler, dantel örtüler, önceki kuşaktan kalma fincan ve tabaklar, eski duvar işlemeleri ve yer döşemesi, eski tarz bir buzdolabı, perma makinesi, daha nice ‘nostaljik’ ayrıntılarıyla Naftalin Kafe, sizi çocukluğunuza götürecek. ‘Albanita’ önerisiyle güzel tostlarının yanında ev yapımı turşuların, havuçlu keklerin tadını unutamayacaksınız.

Biberli ekmek, rahibe köftesi ve limonlu kek de denenmesi gereken lezzetler arasında…

Burada geçireceğiniz vakitlerde, zaman tünelinden geçmiş gibi bir yolculuğa çıkacaksınız. Her detayı incelikle düşünülmüş Naftalin Kafe’de değerli anlar geçirecek, Bordolu Çocuk’un annesinin çeyizlik fincanlarında ‘dibek kahvesi’ yudumlayacaksınız. Buzdolabı kapağından tuvalet kapısı bile mekânın nasıl özenle düşünüldüğünü işaret ediyor.

Saatlerce eski evde kitap okuma hayalini gerçeğe dönüştüren Naftalin Kafe, Albanita için de ‘özel’ bir yer. Kurulum aşamasında emek veren, sahipleriyle arkadaş olan Albanita, burada “ev sahibesi” konumunda. Eğer kış mevsiminde geldiyseniz, sobadaki ateşte odun çıtırtısı eşliğinde, yudumladığınız Mardin kahvesi tadı damağınızda dağılırken; ‘huzurlu dakikalar’ geçireceğinizi temin ederiz. 

İstanbul’un orta yerinde İstanbul’dan uzakta sakinleşip hafif müzik sesiyle dinleneceksiniz. Biraz 80’ler biraz 90’ların, hatta 70’lerin izlerini taşıyan ambiyans altında “sevgi dolu” duygular yaşatacak size Naftalin Kafe.

Arayıp da bulamadığınız sıcaklığın, ailenizin evindeki mutluluğun adresini istiyorsanız; kedi mırıltıları yankılanan şirin yer Naftalin Kafe’ye koşun. Bizden söylemesi…

Mutluluk Destinasyonu’nun da selamlarını götürmeyi unutmayın.

22 Mayıs 2020 Cuma

İspanya'nın kartal yuvası: Ronda

Yüksek kayalık üzerindeki “Ronda” tarihi bir şehir. Saat farkı nedeniyle Türkiye’den bir saat geride zamanı yaşayacağınız Ronda’da eski, yaşlı yapılar, tarihi sokaklar ile aslında asırlar öncesinde bir gezinti yapacaksınız. 

Farklı mimarisi, köprüleri ve kendine has kültürüyle Ronda’da Puente Nuevo, Plaza de Toros, Santa Maria Kilisesi, eski şehir, eski köprü, Alameda del Tajo, Mondragon Sarayı, Şarap Müzesi, Casa del Rey Moro ve Banos Arabes sizleri “3 günlük” misafirliğe davet ediyor.

Mutluluk Destinasyonu bu hafta, korona sonrası için Endülüs Bölgesi’ndeki Malaga’nın 100 kilometre batısında yer alan Ronda’yı ayağınıza getiriyor. Deniz seviyesinden 750 metre yüksekteki kent, kış aylarında sert soğuklar ve yağışlar alıyor. Bunaltıcı yaz sıcaklarında ise serin bir hava vaat ediyor.

Türkiye’den Malaga Havaalanı’na, oradan da tren veya otobüs ile küçük, sevimli bir kasaba hayatı için Ronda’ya ulaşmak mümkün. Kar beyaz evleri, dar sokakları, renkli mimari yapıları, tarihi eserleri ile Ronda’nın geçmişi tâ Cilalı Taş Devri’ne kadar uzanıyor. İslamî çizgilerin de fark edildiği Ronda, masallardaki ‘küçük kasaba’ olarak tarif edilebilir. Ronda’yı araç kiralamadan başından sonuna kadar yürüyerek gezebilirsiniz.

550 otel bulunan Ronda’da her bütçe için kalitesine göre; alternatifler mevcut. Sarayları, kiliseleri, müzeleri ile Ronda her köşesinde fotoğraf çekebileceğiniz eşsiz manzaralar sunuyor. ‘Boğa güreşleri’ tüm İspanya’da olduğu gibi, Ronda’da da önemli yer tutuyor. Güzel mağazalar, şık restoranlarıyla Ronda, aslında boğa güreşlerinin çıktığı yer olarak biliniyor. Birçok yazar, şair, ressam ve sanat insanı için ilham olmuş burada “sıkılmak” mümkün olmayacak.

İspanyol mutfak kültüründe yaygın olarak yer alan “paella, gazpacho, tapas” lezzetlerini Ronda’da deneyebilirsiniz. Albanita ve Bordolu Çocuk’un tercihi, çok sevdikleri atıştırmalık tabağı, meze ve kanepelerden oluşan ‘tapas’ oluyor.

Ronda ‘festival şehri’ diye anılıyor. Büyük kalabalıkları ağırlayan, küçük şehir için festivallerin ilk 4’ü arasında; “Virgin de la Paz, Feria de la Raconquista ve La Virgen de la Cabeza ile Feria de Pedro Romero” geliyor.

Ronda’nın İstiklâl Caddesi, Calle Espinel’de alışveriş yapabilir, ‘hediyelik anı’ toplayabilir, yemek yiyebilirsiniz. Yerel sanatçıların eserlerini sergiledikleri galerileri gezebilir, “Flamenko” performanslarını izleyebilirsiniz.

La Cuidad ve El Mercadillo, yani “eski şehir” ve ‘modern şehir’ olarak ikiye ayrılan Ronda, dağlarla çevrili İspanya’nın en eski yerleşim yerlerinden birisi.

Albanita ile Bordolu Çocuk, La Cuidad Bölgesi’ne aşık olurken; bir akşamüstü El Tajo Kanyonu’na doğru gün uğurlamak, ömrünüze ömür katacak. 35 bin nüfusu ile bir spor salonu kadar insan yaşayan Ronda’da huzur etrafınızı ‘hale’ olarak saracak. 

Kent simgesi Puento Nuevo, “yeni köprü” demek olsa da tarihi 14. Yüzyıl’a kadar gidiyor. Yapımı 200 yıl süren köprü, Ronda’nın eski ve yeni iki yakasını bir araya getiriyor. 

İspanya’nın belki en büyüğü değil; ama şüphesiz en eski ‘boğa güreşi arenası’ Plaza de Toros, 18. Yüzyıl’dan bugüne miras… Tamamen taş ile yapılan arena, 136 sütun ve 68 kemerin üzerinde yükselirken; güreşlerin kurallarını koyan Francisco Romero ve torunu efsane matador Pedro Romero’nun da mabedi aynı zamanda… 

“Arap Hamamı” diye tercüme edilen Banos Arabes, eski şehir surlarının hemen dışında konumlanıyor. 13. Yüzyıl’ın izlerini burada sürebilirsiniz.

Geniş avluları, çeşmeleri ve sulama kanalları ile Kraliçe I. Isabelle ve Kral Ferdinand’ın kullandığı Mondragon Sarayı, Ronda’da en çok ziyaret edilen yerlerin başında geliyor. 1314’te Kral Ebu Malik’in yaptırdığı saray, Ronda’nın olduğu kadar Endülüs’ün de tarihi yansıtıyor.

El Tajo Kanyonu’na inilen kayalıklarda, şehre su taşıyabilmek için oyulmuş 231 basamaklı merdiven, dibindeki küçük kale ve bahçelerden oluşuyor.

Casa del Rey Moro yani “Mağribi Kral’ın evi” olarak anılsa da küçük kale ve bahçelerinde aslında hiçbir Arap hükümdarı yaşamamış. Hata bugün görülen yapı, 18. Yüzyıl’da inşa edilmiş. Kale kısmı Müslümanlık’tan kalma ve savaşta kimseye görünmeden şehirden kaçabilmek için tasarlanmış. Öyle ki; burası gerçekten de “şehrin kapısı” sayılan eski köprü, yani Arap Köprüsü’nden görülmüyor.


Alameda del Tajo, efsaneler ile anılan bir yer. Kimine göre; Kral Ebu Malik’in hazineleri burada yatıyor, kimine göre duvarların öyle bir akustiği var ki; odanın ortasında konuşulanlar köşelerden bile duyulmuyor.

Endülüs tarihi boyunca cereyan eden savaşlardan en çok etkilenen yer Ronda, buna göre hayli korunaklı inşa edilmiş. Zaten kent, yüksek kayalıklar üzerine konumlandırılmış. Şehir kapıları ve güvenliğini sağlayan surları hâlâ aynı ihtişamıyla yükseliyor.

Ducuesa de Parcent Meydanı’ndaki Santa Maria Kilisesi için en etkileyici ibadethane denilebilir. Emevî hakimiyetinde ‘cami’ olarak kullanılan yapı, daha sonra “kilise” olarak dönüştürülmüş. Ancak kiliseden ziyade bir kaleye benziyor. Kent surlarının bir parçası olarak inşa edilen Santa Maria’nın tarihi 1505’i gösteriyor.

İspanya’nın en önemli bağcılık ve şarap üretim merkezlerinden biri olan Ronda, Bordolu Çocuk gibi şarap sevenlerin kalbinde ayrı, özel yer ediniyor. Şarap Müzesi de bu yüzden uğrak yer olarak öne çıkıyor.

Mutluluk Destinasyonu’nu da dikkatle takip eden Ronda Belediye Başkanı, zarif hanımefendi Mari Paz Fernandes, sizi de korona günlerinden sonra güzel ve soylu kente bekliyor.

1 Mayıs 2020 Cuma

Yok edilmek istenen cennet "Salda"

İnsanları evlerine hapsederken; “virüs tedirginliği ve gelecek belirsizliği” yaşatarak, ‘tahammülsüzlük’ hissettiren korona salgını, ruh sağlığını bozdu. Geçici anksiyete için Mutluluk Destinasyonu olarak sizlere bir önerimiz var. Salgın sonrası rehabilitasyonu için Salda Gölü, huzurlu bir kaçış rotası olabilir.

Yakın geçmişte iktidar ile muhalefet temsilcilerini karşı karşıya getiren ‘yapılaşma’ tartışmalarını bir kenara bırakırsak; Salda Gölü berrak bir su, tertemiz bir kumsal vaat ediyor. Türkiye’nin en derin üçüncü gölü olarak da bilinen Salda, “Maldivler” ve “Bahamalar” ile benzerlikler taşıyor.

‘Göller Yöresi’ Burdur’un Yeşilova ilçesine girince, 4 kilometre sonra göl ile göz ilişkisi başlıyor. Doyumsuz flört, ilk temas ile insanın ruhuna işliyor, kristalize duygular yaşanıyor. Çam ormanlarının kıyısındaki Salda Gölü’nün yapısı, Mars’ın toprağına dünyadaki en yakın kara parçası sayılıyor.

45 kilometre alan ve 185 metre derinliğe sahip ‘turkuaz’ rengiyle Salda Gölü, canlı organizmaları, kendine özgü endemik balık türü ve 111 kuş çeşidi için ‘yuva’ olmasıyla diğerlerinden ayrışıyor. Doğal güzelliği, doğal varlığıyla misafirlerini daha ilk adımında kendisine hayran bırakan Salda Gölü’nün eşiğindeki kumlara yalın ayakla bile basmaya kıyılamıyor.

Albanita’nın dediğine göre; “Subjektif bir yorum değil; Türkiye’de daha temiz bir kumsal ve daha şeffaf başka bir su yok.” Buğulu bir beyazlık uzanıyor Salda Gölü’nde boydan boya… Süt beyazı bir masumiyet yayılan kumsalına nispetle, göl suları ‘renk skalası’ gibi bir cümbüş içinde salınıyor. İlk bakışta kumsal bembeyaz, göl masmavi belki; ama Salda Gölü’nde aşk tazelerken, daha doğru ifadesiyle, yüzünce vücudunuzu saran su, renk içinde renkler ve ışıklar da sunuyor. Burada su, çeşmelerden içiliyor. Pet şişe ile satılanlar, “satımsu” tamlamaması ile ‘satılan su’ manasıyla küçümseniyor.

Temizliğinden ziyade; Salda Gölü’ndeki su minarelleri “şifa kaynağı” olarak anılıyor. Öyle ki; ‘Göl suları, pek çok cilt hastalığı, eklem ağrılarına iyi geliyor; tecrübe ile sabit’ diye açıklanıyor. Doğa harikası buralara, insanlar yalnızca tatil için değil; ‘sağlık turizmi’ için de geliyor. Çamur banyosu yapanlar, yamaç paraşütü yapanlar, kayak yapanlar Salda Gölü’nün ezber fotoğrafları arasına katılıyor.

Göl, yaz aylarındaki sıcaklarda içinizi serinletirken; kış mevsiminde ise ruhunuzu ısıtıyor. Zira göz kamaştıran kristalize görünümüyle Salda Gölü’ne bakarak; soğuk ve kar yağışlı günlerde kayak yapılıyor. Göl kenarındaki sevimli butik otellerin birinde Albanita ile Bordolu Çocuk pencere kenarında, sıradan, küçük, dertsiz ve basit şeyler üzerine konuşuyor. Fincanlardaki sıcak kahvenin dumanıyla gökyüzündeki ay buğulanıyor, dakikaların huzuru alınıyor Salda Gölü’nde. 

Eşeler Dağı tarafındaki patika yoldan aksıra tıksıra bir motosiklet geçiyor. Bungalovların oradan romantik bir müzik yükseliyor, ateş böceği vızıldıyor kumsal boyunca, çalılıkların arasındaki çekirgelerin sesleri duyuluyor.

Çam ağaçlarına yaslanmış kamp alanlarındaki ateşin çıtırtısı, metrelerce uzakta, bambaşka bir yerde konaklayan Albanita ile Bordolu Çocuğu bile dinlendiriyor. Dağ zirvesinden günbatımı, tarihin izlerini ele veriyor. Antik kalıntıları ile Deynus Kalesi’nin taşlarında geçmiş zamanların sesi çınlıyor.

Ahenkli sesler içinde alabildiğine terapi olarak, tüm kötülüklerden uzaktaki bakir bu yerde birkaç günlük “ıssız” bir tatil yaşanıyor. Salda Gölü kıyısında havanın da kararmasıyla Albanita ve Bordolu Çocuk, akşam yürüyüşüne çıkıyor. Ayaklarına dolanıyor billur göl suyu… Gündüz su sporlarının da yapıldığı Türkiye’nin güneybatısında sadece fotoğraf çekmek için bile bulunmak yadırganmıyor. Çünkü binlerce insan, yalnızca fotoğraf çekiyor ve dönüyor.

Salda Gölü temizliğinin yansıması olan hoşgörüsüyle pırıl pırıl kumsalları ve berrak sularının kıymetini bilenleri de ağırlıyor, her güzelliği yok eden gösteriş meraklılarını da. Öyle ki kumlarına çıplak ayakla basmaya kıyamayan Albanita ile Bordolu Çocuğu da “Jeep Safari” yapanları da konuk ediyor Düden Çayı’nın deltası… Öyle ki doğayı yenmek için kararlı olan insanların lüks araba ve pahalı motosikletlerini ‘göl suyu’ ile yıkamasına bile ses etmiyor Salda Gölü, kadim bir dost eliyle. 

Doğanbaba ve Kayadibi köylerindeki kıyılar, “Severken öldürmek” deyimini hatırlatıyor. Göl ticareti yapanlar, doğayı paraya açıyor; basitliğin numunesi çadırlarını alan buraya koşuyor. Bilim, Mars’ın toprağıyla kıyaslaya dursun; Millet Bahçesi ile ‘beton’ giren yere bunca hücum ‘doğal müze’ hüviyetindeki Salda’yı öldürüyor.

13 Nisan 2020 Pazartesi

Türkiye'nin en huzurlu köyü: Sığacık

İzmir, Adnan Menderes Havalimanı'ndan ayrılırken her adım biraz daha huzura yaklaştırıyor bizi. Hedefimizde, zamanın yavaş aktığı, her köşesinden başka bir güzelliğin göz kırptığı deniz kokan Sığacık var. Mutluluk Destinasyonu bu hafta rotasını yeşil ile mavinin buluştuğu noktaya çeviriyor.

Turunçgil kokusunun sardığı, taş evlerin sıra sıra dizildiği, denizden gelen esintinin insanın içini ferahlattığı Sığacık'tayız. Türkiye'nin ilk 'sakin şehir' ünvanlı güzel beldesi Seferihisar'ın gözbebeği Sığacık son yıllarda gezginlerin de uğrak noktası haline geldi.

İzmir merkeze yaklaşık 50 kilometre uzaklıkta bulunan dünyanın bu en şirin beldesinin tarihi millattan önce binli yıllara kadar dayanıyor. Adı da haliyle 'sığınak'tan geliyor. Bir zamanlar denizcilerin sığınağı olan bu köy, şimdilerde de doğal güzelliği ile şehrin karmaşasından kaçanların sığınağı oluyor.

SEFERİHİSAR VE SIĞACIK'TA NERELER GEZİLİR?

Bir açıkhava müzesinde geziyormuşsunuz havasına kapılacağınız Sığacık'ın tamamını 2 gün içinde gezmeniz mümkün ama buraya adım atar atmaz, tüm hayatınızı burada geçirmek isteyeceğinizin garantisini veriyoruz. Biz sizler için küçük bir rehber hazırladık ve mutlaka görmeniz gereken yerleri belirledik.

1-) Sığacık Kalesi
2-) Sığacık Üretici Pazarı
3-) Kaleiçi Sokakları
4-) Teos Antik Kenti
5-) Değirmen
6-) Teos Marina
7-) Akvaryum Plajı
8-) Akkum Plajı

NEREDE NE YENİR?
Listemizin başında tabii ki ilk olarak Kaleiçi Pazarı'nda hanımların evlerinden yapıp getirdiği mis gibi ev baklavaları, otlu gözlemeler, kekler börekler var. Sığacık'a gidip Milos'ta rakı-balık keyfi yapmadan olmaz. Buranın fesleğenli mezelerini ve uskumrusunu da şiddetle tavsiye ederiz. Bekri'de kahvaltı etmenizi de öneririz. Hem cebiniz yanmaz hem de mideniz birbirinden lezzetli yerel tatlar ile dolar. Ve son olarak Delicee by Barbara'ya uğrayıp, şifalı otlar almayı ve Latife'nin doğal sabunlarını denemeyi de unutmayın.

NEREDE KALINIR?

Ev konseptinde hizmet veren Villa Teos hem şık dekorasyonu hem temizliği ile en iyi alternatiflerden biri. Hem denize hem merkeze yakınlığı ile Gardenya Butik Otel ve sessizliğin, huzurun tadını çıkaracağınız Lavandula Butik Oteli de listenize ekleyebilirsiniz.

Çengelköy: Boğaz'ın kenarında asırlık bir çınar

Boğaziçi’nin esintileri, yalıların alt katına, cumbalı üst katlara misafir oluyor. Bahçesi “deniz” olan Muazzez Hanım Yalısı, Server Bey Ya...