fener etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
fener etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

12 Kasım 2020 Perşembe

Haliç Vapuru'nda iki aşık

 Mutluluk Destinasyonu bu hafta, Haliç Hattı’nda mini ‘mavi tur’ yapıyor. Albanita ile Bordolu Çocuk, su üzerinde tarihin peşinde “pupa yelken” açıyor. Haydi, ‘vira Bismillah!’

Haliç / Mutluluk Destinasyonu

Üsküdar Rıhtımı’nda iki kişi, “ıspanaklı börek ve Fransız sandviç” yiyor. Gözleri ise iskeleye yanaşmasını bekledikleri vapurda… Kaptanın ‘buyur’ eden davetkâr sirenini kollarken; “Nereye gitmek istersin” diye soruyor Albanita. “Sen olduktan sonra” diyor Bordolu Çocuk, “yer önemsiz...” Dumanı üzerindeki ince belli bardaktan bir yudum çay alırken; gözleri sevgiyle bütünleşiyor.

Üsküdar / Mutluluk Destinasyonu

Kuzguncuk ve Salacak’ın ortasında, önce Kınalıada’ya gitmeyi planlıyorlar, daha sonra Üsküdar’ın ruh eşi, ikiz kardeşi Eyüpsultan’da ‘karar’ kılıyorlar. Eyüpsultan Mezarlığı’na denk sayılır Karacaahmed Mezarlığı, öyle ya… Eminönü ve Haliç’e olan mesafesinden hesapla, “İstanbul’un Asya’ya en yakın kesimi olan” Üsküdar’da bırakarak Nurbanu Sultan ve Mihrimah Sultan Camii’ni, III. Ahmed Çeşmesi’ni Altın Boynuz’a doğru açılıyor Albanita ile Bordolu Çocuk. 

Haliç Vapuru / Mutluluk Destinasyonu

Kıyıdaki babalardan alınan halatlar, pupa üstü kasarada toplanıyor usta gemicilerin elleriyle. Bu esnada köşkündeki kaptan dümeni ortalayarak yola düşüyor, ardından sağ alabanda yaparak açılıyor. Sabahın erken saatlerinde güvertede pek yolcu yok. Yarı uykulu birkaç kişi gemi açığa çıkınca, denizdeki sert rüzgârı yüzünde hissedip uyanıyor. Üsküdar İskelesi’nden ardında köpükler bırakarak uzaklaşınca Haliç Hattı’nın ‘Fenerbahçe’ vapuru, “Kızkulesi” de kendini gösteriyor zarif güzelliği ve seçilmiş yalnızlığıyla…

Kız Kulesi / Mutluluk Destinasyonu

Yeni şeyler öğrenmeyi, öğrendiğini paylaşmayı seven Albanita, ‘Atik Valide Sultan Camii’ olarak bilinen Nurbanu Sultan Camii’ni işaret ederek, “Adına kitaplar falan bile yazılmıştır, ‘Sofia Baffo fakir bir köylü kızıyken; sultanlığa yükseldi’ diye; ama öyle değildir. Herkes Baffo’yu Safiye Sultan olarak biliyor; ancak Baffo, Nurbanu Sultan’dır. Nurbanu Sultan, Venedik’in en güçlü, en zengin ailelerinden Baffolara mensuptur. Babası da Korfu Valisi’dir. Yani III. Murad Han’ın eşi Safiye Sultan değil, annesi Nurbanu Sultan’dır Venedik gelini” diyor. 

Atik Valide Sultan Camii / Mutluluk Destinasyonu

Sözünü kadın dayanışması üzerinde toparlayıp, “Osmanlı Devleti’nde ülkeyi yönetme hakkı her ne kadar erkeklere tanınmış gibi görülse de kadınlar, yani anne ve eşlerin hakimiyetleri inkâr edilemez. Nurbanu Sultan da onlardan birisi işte. Hürrem Sultan çok meşhur olmuş; fakat Nurbanu Sultan da oldukça güçlü bir kadın” diyerek Bordolu Çocuk’un önünde kadınlığını yüceltiyor Albanita. 

Galataport / Mutluluk Destinasyonu

Beşiktaş ve Beyoğlu kıyılarındaki tarihi yapılar üzerine konuşurken; Galataport’un soğuk inşaat sahası de geçilerek 15 dakika içinde Üsküdar’dan kalkan vapur, Karaköy’e varıyor. Betonlaşmanın en çirkin örneklerinden biri olan Tophane’deki 1,7 milyar Dolar’lık Galataport’un tarihi silueti paramparça ederek, bir anlamda İstanbul’un bağrını yırttığını ve Kılıç Ali Paşa Camii, Tophane Çeşmesi, Tophane-i Medrese-i Amire’yi, Nusretiye Camii’ni nasıl yok ettiğini acıklı şekilde görüyor Albanita ile Bordolu Çocuk. 

Karaköy İskelesi / Mutluluk Destinasyonu

Karaköy İskelesi’nde yeni bir ses, yeni bir nefes dolup boşalıyor vapurun güvertelerine… Birileri iniyor, başkaları biniyor. Galata Köprüsü’nün altından geçip Kasımpaşa’ya doğru demir alınırken; Albanita da yeniden Osmanlı Devleti’nin kadınlarından söz açarak, tarihin en genç hasekisi Valide Kösem Sultan, yani Mahpeyker Sultan’ı hatırlatıyor Sarayburnu’na dönerek… Çocuk yaşta tahta çıkan ve genç yaşta evlenen I. Ahmed’in eşi Kösem Sultan’ın inişli çıkışlı hayatını özetliyor. 

Albanita bilginin gücü dilinde, keyif alarak anlatıyor, “Padişah I. Ahmed Han, erken yaşta vefat edince eski saraya göç etmek zorunda kalan Kösem Sultan, oğulları IV. Murad, I. İbrahim’in tahta geçmesiyle yeniden Topkapı Sarayı’na, bu defa ‘valide sultan’ olarak döndü. Hatta torunu IV. Mehmed ile yine Topkapı Sarayı’nda ‘büyük valide’ olarak kaldı. Yani Romeo ve Juliet’i andıran aşk ile en başta 14 yıl yaşadığı Topkapı Sarayı’ndan 6 yıl uzak kaldıktan sonra çocukları ve torunu sayesinde tam 64 yıl zirvede, devlet yönetiminde etkili hayat sürmüştü” diyerek kadınlığın gururunu paylaşıyor.

Haliç Tersanesi / Mutluluk Destinasyonu

Adeta terk edilmiş bir virane gibi duran 565 yıllık Haliç Tersanesi, Kasımpaşa İskelesi ve deniz seviyesindeki Sosyal Tesisler’de sabahın ilk öğünü ile yeni bir gün için hazırlananlar, geride bırakılırken; bu arada Fenerbahçe Vapuru, Fener’e yaklaşıyor. 

Fener İskelesi / Mutluluk Destinasyonu

Sveti Stefan, nam-ı diğer Demir Kilise’nin bir gece içinde nasıl yapıldığını anlatıyor Albanita. Fatih Sultan Mehmed Han’ın bir gece mühlet verdiği kilise, Ortodokslara ‘hamilik’ yapmak üzere aynı gece içinde Bulgaristan’dan getirilen malzemeler ile inşa ediliyor. Albanita, dünyada ‘üç adet’ demir kilise olduğunu, bunların Türkiye, Avusturya ve Arjantin’de bulunduğunu söylüyor. Ahşap bir ev yanmasıyla üzerine inşa edilen iki katlı kilise içindeki her şey hakikaten “demir striksiyon” ile yapılmış. 

Demir Kilise / Mutluluk Destinasyonu

Fener İskelesi’nde her yıl tekrarlanan, Hz. İsa’nın doğumu ve vaftiz edilişini sembolize eden Haç Atma Törenleri’nden bahsediyorlar bir süre de Albanita ile Bordolu Çocuk. Fener’deki Rum Patrikhanesi’nin üstlendiği törenlerde her yıl ayin yapılıyor, ilahi, dualar okunduktan sonra Patrik Bartholomeos’un Fener İskelesi’nden Haliç’e bıraktığı ‘Haç’ Yunanistan ve Bulgaristan’dan gelen dalgıçlar tarafından çıkarılırken; hep bildik görüntüler yaşanıyor. Birileri soğuk havaların etkisiyle mutlaka baygınlık geçiriyor. Bunlar üzerine söz edilirken; Albanita, Patrik Bartholomeos’un ‘çok iyi’ derece Türkçe bildiğini; ancak asla konuşmadığını söylüyor. Bunu da kendi dil ve inancına gösterdiği saygı, verdiği “üstünlük” ile açıklıyor.

Haç Çıkarma Töreni / Mutluluk Destinasyonu

Balat İskelesi’ne geçilirken; yeniden hayaller su yüzeyine yansıyor. Derme çatma, ufak, sevimli bir balıkçı teknesi ile Balat’taki iki katlı, cumbalı bir evde günbatımı ve Haliç’teki mehtabın seyredildiği akşamların düşleri, güvertedeki martıları bile mutlu ediyor sanki. 

Balat / Mutluluk Destinasyonu

Haliç’in kuzeyindeki Hasköy’e doğru manevra yapan vapur, eski Galata Köprüsü’nün yakınından geçerken; mekanik tarihi yaşatan Rahmi M. Koç Müzesi’ne doğru su kat ediyor. Hava, deniz ve demiryolu ulaşımındaki kilometre taşları ile iletişim araçları, bilimsel aletler, makineler, özel koleksiyonlar ve oyuncaklar, özetle nostaljik dünya adeta müzeye sığmamış, Haliç’e taşmış gibi duruyor.  

Rahmi Koç Müzesi / Mutluluk Destinasyonu

Hasköy’den sonra Ayvansaray’a ilerlenirken; Bizans Sarayı’nın izleri sürülüyor sırtlarda… İstanbul’un dehlizlerinden, sarnıçlarından tarihin sesi duyuluyor, kokusu sızıyor dışarı… Meryemî Kilisesi’nde son bulan Prenses Maria’nın acıklı hikâyesini tekrar hatırlıyor Albanita ile Bordolu Çocuk. Yaşadığı dönemin en güzel kadını olan imparator kızı Maria’nın Ayvansaray’dan Galata’ya kadar dehlizlerden gizlice geçip antikacı aşkı Carlos’a koştuğu öyküsü, daha önce Mutluluk Destinasyonu’nun sayfalarında yer bulmuştu. 

Ayvansaray / Mutluluk Destinasyonu

Üsküdar’dan başlayarak, Ayvansaray’da Maria’yı selamlayıp Sütlüce’ye, oradan da Eyüpsultan’a 55 dakika içinde varılıyor. Sütlüce İskelesi’nde, Halıcıoğlu Askerlik Lisesi’nin hemen önünde “sultan kayıkları” ile nostaljik duygular canlı kanlı yaşatılıyor hâlâ… 

Sultan Kayığı - Sütlüce / Mutluluk Destinasyonu

Denizcilik kulüplerinin Fenerbahçe Burnu’ndan Altın Boynuz’a dek uzanan kano idmanları ise Haliç Hattı’ndaki yolculuk boyunca Albanita ile Bordolu Çocuk’a eşlik ediyor. 

Haliç Vapuru / Mutluluk Destinasyonu

Denizci kızı ile yapılan mini Mavi Tur, tarih söyleşisi, bugünlerin muhakemesi, inanç sohbeti, hayaller ve hatıralar ile sanki kısa sürüyor, keyfi ve tadı da gönülde kalıyor. Mutluluk Destinasyonu size en eğlenceli toplu ulaşım rotasını tavsiye ediyor. 


Rüzgârınız bol olsun.

24 Haziran 2020 Çarşamba

Naftalin kokulu hayat

Dantel örtülerle kaplanmış fiskos masalarda derin sohbetler ediliyor. Balat’ın misafir odası Naftalin Kafe kapılarını geçmişin kıymetini bilenlere, geride kalan masumiyet dolu günlere özlem duyanlara açıyor. Mutluluk Destinasyonu bu hafta, bir devam yazısı olarak Balat’ın “en güzel” köşesinde soluklanıyor. Demlenmiş çaylar, köpüğü bol kahveler gelip gidiyor.

Unkapanı Köprüsü’nden geçip sağ tarafa dönerseniz, Fener’e doğru yol alırsınız. Dünyadaki 250 milyon Ortodoks için ruhani liderlik yapan Fener Rum Patrikhanesi’ni geçtiyseniz, Balat’a varmadan sizi sarmaşıkların ardında ıslak kek kokusuyla karşılayacak Naftalin Kafe. 

İlgili, güler yüzlü ve zarif sahipleriyle tanıştıysanız, bir daha gelmemek için bir sebebiniz kalmamıştır zaten. Otantik ortamıyla sizi kendine çekecek olan kafe, doğallığın güzelliğini fark ettirecek. Kimi masalarda uyuyan, kimi sandalyelerde oturan, kimi ayakaltında dolanan kedilerin özel ayrıcalık gördüğü Naftalin Kafe’de çilekli limonata içmeniz ‘Bordolu Çocuk’ tavsiyesi olarak not edilsin. Kedilerden izin isteyip yanlarına oturabilirsiniz. Kurabiyelerinize karışmayacağını, çay bardaklarınıza ilişmeyeceklerini bilmelisiniz. Konuşmalarınıza kulak misafiri olup da sır saklamayı bilen kadir bilen kediler bunlar.

Vita yağ kutularında çiçekler, çevirmeli telefon, bir zamanlar her evde bulunan vintage örgüler, dantel örtüler, önceki kuşaktan kalma fincan ve tabaklar, eski duvar işlemeleri ve yer döşemesi, eski tarz bir buzdolabı, perma makinesi, daha nice ‘nostaljik’ ayrıntılarıyla Naftalin Kafe, sizi çocukluğunuza götürecek. ‘Albanita’ önerisiyle güzel tostlarının yanında ev yapımı turşuların, havuçlu keklerin tadını unutamayacaksınız.

Biberli ekmek, rahibe köftesi ve limonlu kek de denenmesi gereken lezzetler arasında…

Burada geçireceğiniz vakitlerde, zaman tünelinden geçmiş gibi bir yolculuğa çıkacaksınız. Her detayı incelikle düşünülmüş Naftalin Kafe’de değerli anlar geçirecek, Bordolu Çocuk’un annesinin çeyizlik fincanlarında ‘dibek kahvesi’ yudumlayacaksınız. Buzdolabı kapağından tuvalet kapısı bile mekânın nasıl özenle düşünüldüğünü işaret ediyor.

Saatlerce eski evde kitap okuma hayalini gerçeğe dönüştüren Naftalin Kafe, Albanita için de ‘özel’ bir yer. Kurulum aşamasında emek veren, sahipleriyle arkadaş olan Albanita, burada “ev sahibesi” konumunda. Eğer kış mevsiminde geldiyseniz, sobadaki ateşte odun çıtırtısı eşliğinde, yudumladığınız Mardin kahvesi tadı damağınızda dağılırken; ‘huzurlu dakikalar’ geçireceğinizi temin ederiz. 

İstanbul’un orta yerinde İstanbul’dan uzakta sakinleşip hafif müzik sesiyle dinleneceksiniz. Biraz 80’ler biraz 90’ların, hatta 70’lerin izlerini taşıyan ambiyans altında “sevgi dolu” duygular yaşatacak size Naftalin Kafe.

Arayıp da bulamadığınız sıcaklığın, ailenizin evindeki mutluluğun adresini istiyorsanız; kedi mırıltıları yankılanan şirin yer Naftalin Kafe’ye koşun. Bizden söylemesi…

Mutluluk Destinasyonu’nun da selamlarını götürmeyi unutmayın.

4 Ocak 2020 Cumartesi

Camiler, kilisler, sinagoglar ve Balat'ta bir Noel

Mutluluk Destinasyonu sizi, Ortodokslar’ın 7 Ocak’taki “Noel ayini” öncesi Fener ve Balat’a götürüyor.

Fener Patrikhanesi ışıklarla süslenirken; bahçedeki Noel ağacı rengarenk süsleri ve ışıltısıyla geceyi aydınlatıyor. 

Mumlar yakılıyor, ‘barış, bolluk, huzur, mutluluk, kardeşlik’ için dua ediliyor, ilahiler okunuyor. Hem göz yaşı dökülüyor hem havai fişek gösterileri ile coşku yaşanıyor.

Jülyen takvimine göre; Hz. İsa’nın doğum günü kabul edilen 6-7 Ocak’ta Fener ve Balat, ev sahiplerini ağırlıyor. Siz de Mutluluk Destinasyonu ile ayrıcalığı yaşamak isterseniz; takılın bize…

İstanbul’da 3 bin 269 cami, 165 kilise var. Kiliselerin en haşmetli olanları Fener-Balat arasında yer alıyor. Ortodoksların ‘dinî merkezi’ kabul edilen Fener Patrikhanesi, Balat’ın 5’inci yüzyıl mirası tarihi surlarının emniyetinde yükseliyor. Dünyadaki Ortodoks Cemaati’ne mensup tüm kişilerinin dikkatini üzerinde toplayan patrikhane Fener-Balat arasında yer alırken; haliyle burada her adım başı gösterişli yapılar karşınıza çıkıyor.

Vodina Caddesi’nden Cibali Karakolu’na doğru parke taşlar döşenmiş yolu kat ederken; geçmiş günlerin soluğunu duyuyoruz. Büyük köşkler, görkemli yapıların çoğu bugüne ulaşmamış olsa da hissedebilirsiniz. Bu hâliyle bile ziyaretçilerini kendisine hayran bırakan ihtişama sahip. Burası, Ortadokslar’ın kutsal toprakları…

“300 milyon insanın bağlı olduğu Fener Patrikhanesi’nin Avrupa’daki benzerlerine rağmen küçük olması; bunun yanında nasıl oluyor da ‘ana kilise’ olabiliyor” sorusunun cevabı Osmanlılar’da gizli. Zira Müslüman inancındaki imparatorluk, camilerden daha yüksek kilise veya gayr-î müslim ibadethanesi yapılmasına müsaade vermiyordu. Yine de ‘iddiasız’ görüntüsüne rağmen Fener Patrikhanesi’ndeki iç dekorasyonu, ışıltılı ikonaları ve Hz. İsa’nın ışığı olarak kabul edilen mumları ile göz alıcı duruyor.

1720’de bugünkü görünümüne getirilen Fener Patrikhanesi, daha önce sırasıyla Aziz George, Ayios Dimitrios, Vlah, Pammakaristos, Havariyun’un yerine ikame edilmiş. Ortodokslar’ın Noel Yortusu, 7 Ocak’a denk geliyor. Dolayısıyla çok kalabalık, çok etkileyici bir ayin sizi bekliyor.

Hristiyanlık’tan bu kadar bahsettikten sonra Doğu Roma’dan kalan taşlarla yapılan Fener’deki Gül Camii de görmenizi tavsiye ederiz. 9. yüzyıl eseri olan ve Azize Theodosia’ya atfedilen kiliseden bozma cami, hemen yanındaki İstanbul’un en eski hamamlarından birine, aynı zamanda bölgesine de adını veriyor. ‘Gül’ ismi ise Sultan II. Bayezid’in sadrazamı olarak da biliniyor.

Hamamdaki duvarlarda Pervitich haritalarından biri bulunması, buranın ‘tarihi’ ipuçlarını da veriyor. Yol boyu ilerlediğinizde ‘denizlerin koruyucusu’ olarak kabul edilen Ayios Nikolaos Kilisesi karşınıza çıkıyor. Biraz soluklanıp geçmişi düşünürseniz gözünüzde ne hayatlar ne hikâyeler canlanır kim bilir.

Daha ileride Rum İlkokulu sessizliğe gömülmüş duruyor. Yukarıdaysa, Bordolu Çocuğun dünyaya geldiği Draman’ın altında, kırmızı mektep adıyla meşhur Rum Lisesi uzanıyor. Bu arada Draman isminin de ‘Dragoman’ yani “tercüman” demek olduğunu not edelim. Öyle ki burada Rum tercümanların yaşadığı rivayet ediliyor. 6-7 Eylül Provokasyonu ile Rumlar, İstanbul’dan ayrılmak zorunda kalınca; Anadolu’daki insanlar gelip buraya yerleşmiş. 

Rum İlkokulu ve kırmızı mektep Rum Lisesi’nin mimarisi, bir zamanlar Fener ile Balat’ın ne denli zengin, seçkin bir muhit olduğunu fısıldıyor. Ortodokslar, uhrevi eğitimi Heybeliada’daki Ruhban Okulu’nda alırken; dünyevi eğitimi ise Fener’deki Rum Lisesi’nde öğreniyormuş. Zaten ikisi de kısmî olarak birbirine bakıyor.

Kırmızı Mektep’teki camların tel örgülerle çevrili olması, Müslümanların tahammülsüzlüğünün vesikası gibi duruyor. Buradaki çocuklara, ‘gavur’ diye taş atıldığı kayıtlarda yer alıyor. Rum Lisesi’nden biraz ötede ise bir dönem şen kahkahaların yükseldiği, şimdilerde içinizi acıtacak ıssız virane gibi duran Yuvakimyon Kız Lisesi bulunuyor. Beride de Fatih Sultan Mehmed Han’ın fermanıyla cami olarak dönüştürülmeyen tek kilise ‘Meryemî’ olacak. Moğollar’ın Meryem Ana’ya atfettikleri kilise içinde çok sayıda ikona var. Kilise dehlizlerinde ise ‘Ayazma’ adıyla şırıl şırıl “kutsal su” akıyor. Burası “kanlı kilise” olarak da biliniyor. Çok acıklı bir hikâyesi var. Bunu da bir gün tozlu rafları aydınlatmak için zaten tez konusu olan Albanita sizlere anlatır, kim bilir…

Biraz aşağı inersek, kadehlerin buğulandığı sıcaklığı ile 123 yıllık bir mazisi olan, aşkların en şahanelerinin yaşandığı Agora Meyhanesi’nde demlenebilirsiniz. Hristo Usta’nın kalfası Ersin Kalkan tarafından açılan, işletmeciliğini yönetmen Ezel Akay’ın yaptığı tarihi meyhane, filmlere, şarkılara da konu olduğu için herkes tarafından biliniyor. Rum ve Ermeni ustaların hazırladığı yemeklerin, mezelerin ve yıllanmış şarapların tadı, dakikalarınızı zenginleştirecek.

Tarihi dokusu, cumbalı evleri ile Balat, doğal bir film platosu gibi duruyor. Museviler’in mekânı burası, aynı zamanda Merdivenli Yokuş’ta Albanita’nın da evini barındırması bakımından Mutluluk Destinasyonu için ‘özel’ bir yer.

Zamanında Blachernae Sarayı’nın bulunduğu Balat’ın ismi de kelime kökü olarak ‘saray’ anlamına geliyor. Fener ve Ayvansaray arasındaki yer, Haliç’in güney kıyısı boyunca konumlanıyor. Musevi, Müslüman, Hristiyan, Türk, Ermeni, Rum, Yahudi geçmişte burada omuz omuza yaşamış. Biri Ramazan’ı biri Hanuka’yı biri Paskalya’yı kutlarken; aynı okullara gitmiş bu insanlar, bugün birbirinden kopuk bir hayat sürüyor.

Balat ile Fener arasındaki yüksek duvarların arkasında iki kilise Aya Yorgi ve Panaghia Paramitas yükseliyor; görebilirsiniz. Bunların hemen yanında ise Kethüda Camii var. Burası da Kanunî Sultan Süleyman Han’ın sadrazamı Semiz Ali Paşa’nın kahyası Ferruh Bey adına Mimar Sinan’a yaptırılan ve günümüze ulaşan tek yapı. Tekfur Sarayı’ndan getirilen çinilerle mihrabı dekore edilen cami, göz alıcı güzellikte; dışındaki sonradan eklemlenen veranda olmasa... Bahçesindeki fıskiye serinlik yayarken; arka duvarındaki güneş saati ise ısı arıyor. Burası Museviler için Balat Mahkemesi olarak da değerlendirilmiş. Yine Vodina Caddesi’ndeki bulunan Çavuş Hamamı ve Tahta Minare Hamamı da görülmeye layık tarihi yapılar…

Balat, İstanbul’un en eski sinagogu Ahrida’ya da ev sahipliği yapıyor. Ancak ziyaret etmeniz için Hahambaşı’nın özel izni gerekiyor. Or-Ahayim Hastanesi, eski Musevi balıkçıların köşesi aslında. Şimdilerde Haliç’in kıyısında şifa dağıtıyor. 

Leblebiciler’den Vodina Caddesi’ne giderken; ana cadde üzerinden eğer içeri girerseniz, sizi Çıfıt Çarşısı karşılıyor. Eski kültürlerin izlerini taşıyan manifaturacılar, kunduracılar, kalaycılar zamana meydan okuyor. Buralarda artık Musevi kalmasa da o günlerin izleri duruyor.

Fener ve Balat’ın tarihi dokusu, İstanbul’un en meşhur fotoğraflarının nüvesi, kentin ‘dördüncü tepesi’ sizi de Noel ayini öncesi bekliyor.

21 Nisan 2019 Pazar

Haliç'in kıyısında bir aşk kalesi

Mutluluk Destinasyonu bu hafta sonunda, eski bir İstanbul mahallesinde ‘sakinliği’ dinliyor. Balat’tayız. Troya Hotel’de cumbalı pencere önünde kahve içerken; Fener Sokağı’na bakıyor; yüzyıllar öncesinin seslerini duyuyoruz. Tarih, Rum İlkokulu’na paralel ‘geçit töreni’ yapıyor.

Troya Hotel - Mutluluk Destinasyonu
Avrupalıların Golden Horn, yani ‘Altın Boynuz’ olarak bildikleri Haliç’in kıyıya vuran dalgaları, kısa bir süre sonra yastığımızı nemlendirerek, yorgun şekilde kulaklarımıza kadar ulaşıyor. Tarih koşuşturuyor yine… Geçmişte, tarihlerin birinde İoannis Bey ilkokulun köşesinde dönemeçte, ‘zeybekiko’ yapıyor; ürkek ve şaşkın bir ördek “kararsızca” sazlıklardan havalanıyor.

Troya Hotel - Mutluluk Destinasyonu
Rengarenk bir gün ‘karanlığa’ dönüyor. Güvercinler cıvıldarken; Fener Patrikhanesi’nin zangoçlarının “akşam” olduğunu müjdeleyen ‘çan’ sesleri duyuluyor derinlerden… Patrikhane ile ‘kapı komşusu’ olan bu eski Rum Evi, aslına sadık kalınarak dekore edilmiş ‘16 odalı’ bir konak olarak hizmet veriyor.

Troya Hotel - Mutluluk Destinasyonu
‘126 numaralı’ odadan bir gramofon sesi, eski bir plaktan çıkan dokunaklı ezgiler, koridorları dolaşıyor diğer odalara uğruyor. Albanita’nın bakışlarında kaybolan Bordolu Çocuk, “Gözlerimden geçmediğin gün olmaz” diye mırıldanırken; mevsimin son ‘sarı yaprağı’ düşüyor Fener Sokağı’ndaki Rum İlkokulu’nun tenha pencerelerini selamlayarak, paralel şekilde Arnavut taşları üzerine…

Troya Hotel - Mutluluk Destinasyonu
Ahşap kapılarından, duvardaki işlemelerine kadar orijinal hâli korunan Troya, tavan ve yerdeki ‘özenli’ döşemeleri ile insana verilen değeri gösteriyor. 119 yıllık bina, tulumbaları, renkli camları, lambaları ve mermer lavaboları ile eski insanların, yeni insanlardan “ileri” olduğunun numunesi gibi duruyor. Balkonlu odaları Haliç’i, “cumbalı odaları” eski sokağı görüyor. Tarihin derinlikleri cumbalı odaların ayaklarında dolanırken; Karadeniz ve Ege’nin suları, Marmara Denizi’nde karışarak, Haliç’ten arka cephedeki balkonu ıslatıyor.

Troya Hotel - Mutluluk Destinasyonu
Çok farklı etnik kökendeki insanların Balat’ta bir arada yaşadığı zamanların ruhunu yansıtan Troya Hotel, küçük meyhanesi ve tavernası ile köklü aidiyetini, kimliğini ele veriyor. Rum mezelerini, taze deniz ürünlerini, ahtapotları, karidesleri, sardalyaları, karidesleri, ızgaraları ve patrikhane mahzenlerindeki yıllanmış şarapları ile özel lezzetlerini sunuyor misafirlerine… Bir tarafta ise neşeli bir “sirtaki” dönüyor, Troya’nın pencereleri şenleniyor.

Troya Hotel - Mutluluk Destinasyonu
Haliç’in geceleri; ay ışığı ve yakamozlar ile aydınlanan koyu mavi suları, sabahla birlikte “gök mavisi” rengine bürünüyor. Doğu ile Batı’nın kucaklaştığı girişteki Barba Vasilis’te, dünyanın en eski uygarlıklarının beşiği olan Haliç’i izleyerek açık büfe kahvaltı yaparken “yeni günü” ve yeni hayatlarını karşılıyor Albanita ve Bordolu Çocuk.


Troya Hotel - Mutluluk Destinasyonu
Bizans’ın son imparatoru XI. Konstantinos’un gemisi, ıslak demir, yanık yağ ve gölge kokan loşluğu ile sanki yeniden iskeleye yanaşıyor. Haliç’te bir protokol hareketliliği yaşanıyor. Albanita bu arada, Bordolu Çocuk’a mevsimin ilk çileklerini uzatıyor. İstanbul’un en eski otellerinden Pera’daki Büyük Londra Oteli’nin çatısından havalanan bir martı ise Haliç’in kıyısındaki Troya’nın kahvaltı masasının bulunduğu balkondaki trabzanlara konuyor. Albanita onu da bir parça simit ile karşılıyor.

Troya Hotel - Mutluluk Destinasyonu
Troya Hotel’in kahvaltı sofrasında işte bu merhamet canlanırken; Albanita’nın ellerindeki şefkâte bakan Bordolu Çocuk’un yüreğinde yankılanıyor, “Bin kilometre ötede duyarım kiminle gülüştüğünü… Öz kardeşin bile öpse alnından, ben başka yerde irkilirim” sözleri…

…ve Bordolu Çocuk tam o anda dönüp de Albanita’nın dudağındaki mutluluğa, “Değil peşine kimlerin düştüğünü, kimlerin rüyalarına girdiğini bilirim” duygusunu asarken; sevgisindeki derinliği bir meydan okuma ile masadaki tabağa bırakıyor. Özel sos dökülmüş domates ve salatalıktaki yağ, sözün tesiri ile Albanita’nın eline sıçrıyor.

Troya Hotel - Mutluluk Destinasyonu

Göz kamaştıran yüzünü tabağından kaldırıp da Bordolu Çocuk’a dönen Albanita ise candan bir bakış ile “Göğsümün yerini senden başka kim bilebilir ki… Sevdadan usanmış gönlümü, aşka sen mecbur ettin. Yanmış gönlümü, yeniden yaktın. Gönlümün yarası kapanmış sanıyordum oysa, onu tekrar yaraladın. Vazgeçmiştim aşktan, sevdadan; sen yine beni mecbur ettin” diye sitemkâr sessizliğe çekiliyor, Haliç’in dinginliğine bakarak… Masadaki kalpten kalbe duygu geçişleri birkaç saniye, bir martı konup uçuşu kadar bir süre içinde yaşanırken; aslında Albanita dinliyor, Bordolu Çocuk da susuyordu. Bordolu Çocuk bu defa dinlerken; Albanita da susmaktaydı. Böyle bir muhabbet yalnızca ikisine mahsustu.

Troya Hotel - Mutluluk Destinasyonu
Fener Patrikhanesi’nde vazifeli bir bağrı yanık Rum babanın, 4 kızı için yaptırdığı eski ev, onların rahatlığı düşünülerek 4 cumbalı olarak ve 4 giriş kapısı ile planlanmış.” Albanita ile Bordolu Çocuk arasındaki kalpten kalbe geçişleri, bu sözler ile kesiyor kahvaltı masasına gelerek ‘iyi bir gün’ dileyen zarif işletme müdürü… Ardından oteldeki eşyaların tamamına yakınının da o ailenin kızlarının kullandığı ‘orijinalleri’ olduğunu söylüyor. O kızlardan birinin, ‘birinci derece’ torunun şu anda hayatta olduğunu, Yunanistan’da 80’li yaşlarını sürdüğünü anlatıyor. Her yıl annesinin doğum gününde baba evine, Troya Hotel’e gelerek bir hafta burada kaldığını ifade ediyor. 119 yıllık antika otelin, böyle duygusal hikâyesi de olduğunu bilerek, yaşanmışlıklarının kokusunu, odalarındaki canlı ruhu hissedebilirsiniz.


Troya Hotel - Mutluluk Destinasyonu
Hüzün ve kederi çağrıştıran günün ilk çanı da Fener Patrikhanesi’nin eteğindeki Troya’ya dökülüyor. Sonsuzluğu duyurup kendine çeki düzen vermeyi telkin eden, ‘varlık’ sebebini hatırlatan çan sesi; ‘tevhid, tefrid ve tecrid’ çağrışımı yapıyor. Sabah çanı, insanların çekilmiş olmasından, henüz şehrin gürültüsü sokakları teslim almadığından belki; akşam çanı kadar yumuşak değil; daha bir gür sanki, ama her koşulda kendine has melodi ile çalıyor. Herkes kendi inançlarına göre “Allah” derken; Troya Hotel’in hatıralar ve tarih sinmiş duvarlarında çınlayan ‘çan sesi’ de yeni gün ve yeni hayatı müjdeliyor.

Çengelköy: Boğaz'ın kenarında asırlık bir çınar

Boğaziçi’nin esintileri, yalıların alt katına, cumbalı üst katlara misafir oluyor. Bahçesi “deniz” olan Muazzez Hanım Yalısı, Server Bey Ya...