rum etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
rum etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

15 Eylül 2018 Cumartesi

Samatya’nın sesleri


  Şehrin ihtişamlı tarihinden izler taşıyan Samatya’da farklı kültürlerin iklimi yayılıyor. Dinlerin ve milletlerin buluşma yeri olan burası geçmiş kokuyor, deniz mahsülleri kokuyor, hayat kokuyor. Balıkçıların sesine, Müslümanlık ile Hristiyanlık ritüellerinin tınısı karşıyor.
Samatya / Mutluluk Destinasyonu
İstanbul’un derin tarihi kıyıya vuruyor. Samatya’nın üzerine yığılan zamanı, belediyenin temizlikçisi küçük meydanda, sabahın ilk ışıklarında süpürüyor. Eski insanlar ile bugünküler arasında bir araya getirilemez fark olsa da aynı meydanda hep bir samimiyet yankılanıyor. Bir zamanlar; Ermeniler, Rumlar ve Museviler’in yaşadığı Samatya’nın mozaği çoktandır kırılmış duruyor. Aynı temizlik işçisi, öğlene doğru bu cam kırıklarını da topluyor. 

  Balık pazarında deniz mahsulleri yüksek ses ile satılırken, sokaktaki tabureleri dolaşıyor közdeki kahvelerin kokusu… Bir köşede sohbet derinleşirken, diğer taraftan neşeli kahkahalar yükseliyor, bu yanda el ele tutuşmuş iki aşık gözleriyle anlaşıyor. İç içe geçmiş dükkanlar, sırtlarını tarihi surlara dayamış uzanıyor. Samatya, kapısından denize dökülüyor.
Samatya / Mutluluk Destinasyonu
  Mutluluk Destinasyonu’nun pusulası, kiliselerin gölgesindeki beş sokağın birleştiği Samatya’nın küçük meydanını işaret ediyor. Yeni günün habercisi güneş, bulutların arasında kendini gösterirken; sevgiyle yoğrulmuş iki yürek, deniz kıyısındaki kahvaltı sofrasında selamlıyor onu. Muhabbetlerine ‘yeni anılar’ ekleyen çift, takipçilerine de notlar biriktiriyor. 
Samatya / Mutluluk Destinasyonu
  Mesela Samatya Sahaf, mahalledeki konuşulan dillerde yazılmış kitaplar satan küçük bir dükkan olarak varlığını koruyor. Mimar Sinan’ın Abdi İbrahim Camii ve Ağa Hamamı tarihin güzelliğini bugüne taşıyor. Ayaküstü birileri sohbet ediyor, hızlı adımlar ile yürüyor bir genç kız… Yanından ağır aksak ilerleyen yaşlı kadın, yılların omuzlarında ve sırtında biriktiği dertleri taşıyamıyor, döke döke ilerliyor, yoruluyor, duruyor; devam ediyor.
Samatya / Mutluluk Destinasyonu
  Surlardaki Samatya Kapısı’ndan bulduğu boşluktan güneş denize düşüyor. Tarihî Midyeci, eskiden, çok eskiden; tâ Bizans Dönemi’nde ‘sur karakolu’ olarak konumlanmış. 1796’da yaptırılan tarihî çeşme, arpacılık yapan ‘Mehmed Efendi’ adını taşıyor. 
Samatya / Mutluluk Destinasyonu
  Samatya’da ışıklar, sesler ve kalabalıklar çoğalırken; akşam olmak üzere artık… ‘Memur’ olduğu bileklerine taktığı küçük çantasından ve kısa kollu gömleğinin cebindeki kaleminden belli olan adam, Gümüş Yüksük Sokak’ın başındaki merdivenlerden inmiyor, adeta yuvarlanıyor. Yorgunluk saçlarından yüzüne boncuk boncuk akan adam, evinin yolunu arşınlıyor Samatya’da boydan boya… Ona ters istikametten hızlı adımlarla genç, ama bakımsız bir hanım yaklaşıyor. Meyhaneler için hazırladığı mezeler ellerinde, yolunu kesiyor adamın. Küçük meydanda hayat, olağan ritmiyle akıyor. Ahşap konakların güzelliği onların dikkatini çekmiyor. Bir ‘biz ikimiz’ farkındayız sanki, tarihin tanığı bu klasik evlerin... 
Samatya / Mutluluk Destinasyonu
  Saygıyla tahtadan yapıları izliyoruz, yaşanmışlıklarını hissederek... Albanita diyor ki; “Ne kadar vefasız davranmışız insanlarına da evlerine de.” Haksız sayılmaz elbette. ‘Fatih’ olarak hatırlanan Sultan Mehmed Dönemi’nden Bursa’dan getirilen Ermeniler’in yaşadığı Samatya’da Surp Kevork Kilisesi’nin çanları çaldığında, karşıdaki Büyükada’dan duyuruldu. Kimsenin aklına ‘din elden gidiyor’ diye ayaklanmak gelmemişti. Episkopos Hovagim’in Ermeniler’in patriği olduğu burada, zaman duygulandıran bir hoşgörüyle dönüyormuş bir zamanlar. 
Samatya / Mutluluk Destinasyonu
  ‘Bordolu Çocuk’ işaret parmağıyla Matya Kafe’yi göstererek, bir başka vefasızlığa dokunuyor. Geçmişte Aya Nikola Kilisesi’ndeki görevlilerin yaşadığı 165 yıllık ahşap konak, bugün de 1970’lerdeki bir ev salonu gibi nostaljik dursa da, içinde misafir ettikleri, nasıl da antika değerine duyarsız görünüyor. Ötedeki Midyeci Arap’ın etrafında halka halka insanlar çoğalıyor bu arada. Yeşilçam’ın efsanevi isimleri Şener Şen ile Türkan Şoray’ın başrollerini paylaştığı İkinci Bahar dizisinin platosu Ali Haydar Ocakbaşı ile Develi Restoran arasındaki çekişme; masumiyet, samimiyet ile kurumsal soğukluğun numunesi gibi çarpışıyor geride.  
İkinci Bahar
  Samatya, “İkinci Bahar” dizisi dışında; görkemli yönetmen Yavuz Turgul’un Gönül Yarası, Nuri Bilge Ceylan’ın Üç Maymun, kendisi de Samatya doğumlu olan Cem Yılmaz’ın Av Mevsimi filmlerine de doğal plato olmuştu. Gezerken; The Beatles, Pink Floyd, Deep Purple, Rolling Stones’ın zillerini tedarik eden Ermeni Zilciyan Ailesi’ne de bir “merhaba” deyin mutlaka; hâl, hatırlarını sorun, gönüllerini kazanın. 
Zilciyan Ailesi
  Tren yoluna paralel uzanan İçkalpakçı Yolu, herhangi bir yere çıkmasa da, iki yanında pembe, mavi ve rengarenk cumbalı evler dizilmiş sıralanıyor. Narlıkapı Çıkmazı’na doğru ilerleyince; başka güzellikler, ahşap sürprizler keşfediliyor. Meryem Ana Kilisesi’nin çan kulesi, adeta şamandıra gibi yükseliyor, rayların yanından… Aya İoannes Kilisesi, Studio Manastırı’ndan bozma İmrahor Camii de tarih boyu dinler arası çekişmenin Samatya’daki merkezi konumda bulunuyor. Bu arada Aya Mina Kilisesi’nin duvarlarına çarpan gürültü, kulaklarımıza kadar ulaşıyor. Oraya yönelince anlıyoruz ki; semt pazarı kurulmuş, kalabalığın içine doğru karışıyor ve yok oluyoruz.
Samatya / Mutluluk Destinasyonu
  Asırlar önce Marmara’nın kıyısındaki bir balıkçı köyü olan Samatya, yine deniz ürünleri kokuyor. 1990’larda Samatya’nın kıyılarında kayıkçı barınakları varken; kim ne tuttuysa onu satardı, kalanları da kendileri oturur etrafındakiler ile beraber yerdi. Belki de İstanbul’un en azman kedileri burada bulunuyor. Kedilerin toplanma yeri Samatya’nın adı, Rumca ‘kumluk’ anlamındaki Psamathion’dan geliyor. Tarihlerin birinde, sahil boyu kumlarla kaplı bu yerde artık kilometre göstergeleri şaşmış otomobiller ‘sürat’ denemesi yapıyor adeta. Ancak Samatya her şeye rağmen yıllanmış güzelliğinden bir şey kaybetmemiş arz-ı endam ediyor.

15 Mayıs 2018 Salı

İstanbul’un üçüncü yakası: Burgazada

Beton yığınları ve stresten uzak, romantik değil; çok romantik bir yer arıyorsanız, size pratik bir adres veriyoruz. Eminönü, Beşiktaş veya Kadıköy İskelesi’nden ‘Adalar’ vapuruna biniyor, martıların yoldaşlığında Prens Adaları’nın 3’üncüsü Burgazada’da konaklıyorsunuz. Asla pişman olmuyorsunuz. Bizden söylemesi…
Burgazada/Mutluluk Destinasyonu
İstanbul’un en büyük 3’üncü adası Burgazada’ya götürüyoruz sizi… İstanbul’daki 9 ada içinde bizim için en özeli ve güzeli hiç kuşku yok ki Pyrgos. Rumca ‘kale ve burç’ demek olan Pyrgos, yani Burgazada’nın nüfusu, mevsimine göre 15 bin ile bin 500 kişi arasında değişiyor. Mutluluk Destinasyonu’nun rotası bu defa Prens Adaları’ndan biri olan Burgazada’yı işaret ediyor.
 
Burgazada/Mutluluk Destinasyonu
Tarihsel boyutları ile Burgazada, Büyük İskender’in kumandanı general Antigon tarafından istila edilip ele geçirilince, kara parçası uzun yıllar boyunca ‘Antigoni’ adıyla anılmış. Burgazada’ya ayrıca çeşitli zamanlarda Castrum ve Panarmos da dendiği biliniyor.
 
Burgazada/Mutluluk Destinasyonu
Sadece 2 km.’lik bir genişliğe sahip adadaki en güzel bölge, elbette Hristos Tepesi. Doyumsuz bir deniz ve İstanbul manzarası sunan 176 m.’lik yükseklikteki tepe, aşıklar için sakin bir buluşma mekanı… Bir beton yığını ve stres çağrışımı ile İstanbul’un boğuculuğu değil, Kaşık Adası’nın ilhamı doluyor içinize burada. İstanbul’daki mesleki koşuşturmacadan yorulanlar için pratik bir ‘kaçış rotası’ olan Burgazada’da bütün sıkıntı ve problemlerinizden uzaklaşıp yenilenmiş olarak geri dönebilirsiniz.
 
Öte yandan tepe aynı adlı bir manastır ile de anılıyor. Hristos Tepesi, Makedonya İmparatoru I. Vasil tarafından ‘antik Yunan tapınağı’ kalıntıları üzerine inşa edilmiş. Oyma sütun başları ve duvarlarla çevrilmiş manastır, ziyaret edilmeye layık çok ince bir işçilik ve ustalığa sahip… Ortodokslar, 6 Ağustos’ta burada, kutsal günleri Metaformoz Yortusu’nu geçiriyorlar. 
 
Burgazada/Mutluluk Destinasyonu
‘Bayrak Tepe’ olarak da bilinen zirvede, adanın sularının taksim edildiği bir sarnıç da var. Yağmur sularını toplayarak depolayan dört adet kemerli yeraltı sarnıcı görülmeyi hak ediyor. Tepe, eski bir ‘gözetleme kulesi’ ile de meşhur. Mavi ve yeşil renkleri omuz omuza görmenize olanak sunan tepe, bütün mahrumiyetlerden başınızı kaldırıp bekleyenlerine güzelliklerini açıyor. Özellikle Mehtap, Gönüllü ve Gezinti Sokak’ta birbirinden görkemli evler sıra sıra diziliyor. 
 
Burgazada/Mutluluk Destinasyonu
Verem gibi salgın hastalıkların iyileştirildiği Burgazada Sanatoryumu, ‘ülkenin en eskisi’ olma özelliğini korurken; Türkiye’nin ilk özel hayvanat bahçesi de burada yer alıyor. Büyükada’yı Reşat Nuri Gültekin, Heybeliada’yı Hüseyin Rahmi Gürpınar’la hatırlıyoruz; Burgazada ise Sait Faik Abasıyanık’la özdeş... Çağdaş edebiyatın en önemli öykücülerinden Sait Faik Abasıyanık’ın müze evini görmeden ayrılmak Burgazada gezisini eksik bırakır. Burgazada’nın en eski ve en bilinen plajı ise iskeleye 8 dakikalık mesafede… Kalpazankaya ve Çamakya’da mevsimin sıcaklığına, suyun soğukluğu iyi gelecektir.
 
Burgazada/Mutluluk Destinasyonu
Adadaki Avusturya Lisesi, bugünlerde rahip ve rahibeleri ağırlıyor. İbadethaneleri, tarihi yapıları, meşhur koyları ile Burgazada, turistlerin uğrak adresi… Mesela Aya Yani Kilisesi, Burgazada’nın köklü geçmişinin canlı şahidi adeta… İmparatoriçe Theadora tarafından yaptırılan tarihi kilise, bugün de göz alıcı bir güzelliğe ve ihtişama sahip. Kilisenin altında meşhur bir de zindan bulunuyor. Rivayet odur ki; Methoduis isimli bir papaz, 11 basamak ile inilen zindanda 11 yılını geçirdikten sonra özgürlüğüne kavuşup Aya Yani Kilisesi’ne ‘papaz’ olarak atanmış. Suçu ise imparatorun ikonalar ile ilgili kararına itiraz etmek. Bin defa kırbaçlanan papaz, iki katil ile birlikte bir çukurda ömrünün 11 yılını geçirmek zorunda kalmış. İmparator ölünce, oğlu tarafından affedilen Methoduis için özgürlük, çileli esaret yıllarını geçirdiği yerde bu defa ‘önderlik’ kazandırmış. Rumlar, 29 Ağustos’ta Aya Yani Yortusu için toplanıp papaz Methoduis’i de yâd ediyor.
 
Burgazada/Mutluluk Destinasyonu
Ortaçağ Bizans mimarisini görmek isteyenler Aya Yorgi Manastırı’na uğrayabilir. Burgazada’daki 19. yüzyıl mirası iki manastırdan biri olan Aya Yorgi, 1917’de Bolşevik İhtilâli’nden kaçan Ruslar’a ev sahipliği yapan tarihi bir mesken. Kilise içine girdiğinizde, Hz. İsa’nın doğumunu müjdeleyen freskler ile karşılanıyorsunuz. Her dinden, her inançtan insan burada kardeşçe yaşıyor. Hoşgörü, sevgi ve barışın sembolü Burgazada’da Marika Hanım, Zehra Ana ile kilise sokağında çay içiyor. Ancak sayması mümkün olmayan fazlalığıyla, buranın gerçek sahibi ‘adalılar’ değil galiba, daha çok kedi ve köpekler gibi duruyor.
 
Burgazada/Mutluluk Destinasyonu
Yuvarlak biçimli küçük adayı keşfetmek için herhangi bir vasıta ihtiyaç değil. Bu sebeple atları özgür bırakın lütfen, fayton tercihiniz olmasın. Bisiklet ile gezmek ılık yaz akşamlarında, serin sonbahar günlerinde ideal olabilir. Çam ormanları, merdivenli yokuşları, yemyeşil yolları, camlarından sarkan sardunyaları, her sokakta birbirinden etkileyici ve zarif ahşap köşkleri, şirin, sıcacık, huzur yayan evleri, tatlı kedileri, yerlileri tarafından isim isim bilinen tanıdık köpekleri, sakinlik vaad eden sessizliğiyle İstanbul’un Ege’si Burgazada, yılın her günü romantik, çok romantik bir seyahat seçeneği olarak anılabilir.
 
Burgazada/Mutluluk Destinasyonu
Heybeliada ve Kınalıada’nın arasında yer alan konumu ile Burgazada’da bütçenize göre birçok konaklama seçenekleri sunuyor. Bizim gibi fırtınalı ve soğuk bir günde gittiyseniz eğer, Burgazada’nın ayrı bir güzelliğini deneyimlemiş, tenhalığına vurularak deniz seviyesinde bir gün daha kalmak için bahane bulmuş olursunuz. Deniz kıyısındaki yalçın kayalar üzerinde dört köşe küçük bir kale görünümüyle Pyrgos Hotel, konumu ve güzelliği ile öncelikli tercih olabilir. 
 
Burgazada/Mutluluk Destinasyonu
Kadıköy’den adaya şehir hatları vapuru ile sadece yarım saatte ulaşmanız mümkün. Bizim gibi adet üzere vapurda tost ve çay içmeyi de ihmal etmeyin. ‘Tein’ alerjiniz var ise çay dışındaki diğer alternatif meşrubat seçenekleri de sizi memnun edebilir. Ama kendiniz dışında mutlaka, yol boyu size yoldaşlık eden martıları unutmayın. Onlara da bir simit alabilirsiniz mesela... Bembeyaz güzellikleri ile kopardığınız lokmaları avucunuzdan yemelerine, size duydukları güven ve yakınlıklarına hayran kalacaksınız. Vapurdan çıkışta ve girişte, Burgazada’nın 6 asırlık çınarı, gelenlerini selamlıyor; gidenlerini uğurluyor. Siz de bu ihtiyar için vefalı, güler yüzlü bir ‘merhaba’nızı eksik etmeyin. 
 
Burgazada/Mutluluk Destinasyonu
Avrupa ve Asya’dan sonra İstanbul’un ‘üçüncü yakası’ Burgazada’dan dönerken anımsayacaksınız ki, şehir hâllerini hemen deniz sularına bırakıp kendinizi ‘adalı’ gibi hissediyorsunuz. Sakinliği ve huzuru vapurun denizde çıkardığı köpüklü sularla ardınızda bırakmak zorunuza gidecek, Burgazada’dan ayrılmak istemeyeceksiniz. Sizin için tek teselli, ellerinize yakışan en güzel alyans, sevgilinizin elleri olacak.

8 Mayıs 2018 Salı

Şehrin göbeğinde bir ghetto: Balat

Yine yeni bir gün doğuyor. Sabahın ilk ışıkları Haliç’e düşüyor. Su üzerinden yansıyan güneş ışığı, bulduğu boşluktan Balat’ın sokaklarına dağılıyor. Hüzünlü, yorgun, yalnız bir gece, sabaha dönüyor; Balat ışıldıyor, sakinleri bir günü daha karşılıyor. İstanbul’un kuruluşu ile eş bu şirin, küçük, sempatik semtte “umut” bir kez daha doğuyor, her yer aydınlanıyor.
Balat/Mutluluk Destinasyonu
Yaşı, ellerinin üstünde derisinden taşan damarlarından ölçülebilecek adam, köşedeki kahvenin yolunu ağır aksak adımlıyor. Doğulular için burası Balat; oysa Batılılar, ‘Palatia’ olarak biliyor. Bizans Dönemi’nde önemli bir merkez olarak not ediliyor. Resmî kaynaklar, 13’üncü yıla kadar iniyor. Anadolu mallarının ‘ihraç limanı’ vazifesi gören burası, Venedik ve Ceneviz tüccarları için uğrak bir faaliyet alanıydı. Osmanlılar’da ise “hayati” bir deniz üssü olarak konuşlanmıştı. Venedikliler ile suların üstünlüğü için yapılan tarihi savaşlarda, Osmanlılar’a çalışan korsanlar için hareket, harekât ve toplanma yeri olarak Balat’ı kullanılırdı. 

Balat/Mutluluk Destinasyonu
İçerideki sıcak ile dışarıdaki soğuktan camı buğulanan kahvehanedeki pencere kenarı masada oturan ihtiyar, dumanı üzerindeki acı çayından ilk yudumu alırken; sigarasından efkâr dolu bir nefes çekiyor. Mazideki günlerinin muhakemesini yaparken bu yaşlı adam, Balat’ın geçmişinden bugüne milyonlarca sakininden biri olarak, Haliç’in sularında uzaktaki bekleyenini gözlüyor. 
Balat/Mutluluk Destinasyonu
Balat, 16’ncı yüzyıl süresince 145’i gayrimüslim aile olmak üzere 3 bin nüfusa hayat sağlıyordu. 17’nci yüzyıl boyunca bataklıkların genişlemesi, salgın hastalıkların yayılması ile ticari hüviyetini kaybeden semt, 14 mahalle ve yalnızca 500 kişilik bir nüfus kadar küçüldü. 19’uncu yüzyıl içinde iyice önemini kaybeden bu mahalle, artık ‘köy’ olarak kabûl gördü. Ancak buna rağmen bin 144 müslüman, 538 gayrimüslim, 29 da eski Mısır’ın ‘Hristiyan halkı’ Kıptî hane yaşam sürmekteydi burada. Bütün bu rakamların toplamındaki erkek nüfus oranı 864 olarak dikkat çekiyor. Buna mukabil Balat’ta her dönem 1’e üç oranında gayrimüslim aile yaşamaktaydı. 
Balat/Mutluluk Destinasyonu
Sosyal meselelerin konuşulduğu kahvehane müdavimlerinden olan yaş almış adam, yüzündeki kırışıklıkları ve çukurları düzeltmeye çalışırken; çelişkilerle dolu bu yerde, iyi ile kötünün iç içe geçtiğini düşündü. Karşı penceredeki soba borusundan çıkan duman yoksulluk ile masumiyet arasında bir ‘geçit töreni’ sunuyordu. 21’inci yüzyılda yaşadığınıza dair pek fazla kanıt bulamayacağınız, eski çağlardan birinden bugüne uzanan İstanbul’un paslanmış semtinde, diğer tarafta ise kadınlar, kapı önünde ayak üstü laflıyor. Az sonra sümüklü çocukların ‘şen’ kahkahaları duyulurken; Balat’ta soğuğa rağmen hâlâ sokakta ip atlayan, top oynayan küçükleri bulabilmek modern dünyanın hızlı değişimlerine inat bir direnç gibi duruyor. Zamansız bu yer, saflık taşıyor. 
Balat/Mutluluk Destinasyonu
Fener Patrikhanesi’ne yakınlığıyla Bizans Dönemi’nde, soylu Rum ailelerinin yaşadığı Balat, Osmanlılar’ın himayesine giren İstanbul’da da Museviler için ‘mesken’ oldu. Bizans İmparatorları’nın Haliç’ten kente girdiği protokol kapısı olan Balat, bugün gerilmiş yeşil çuha üzerine elindeki iskambil kağıtlarını sertçe vuran kaygısız beyleri ağırlıyor. Saçları ağarmış, yorgun gözleri, titreyen elleri ile ihtiyar adam, daldığı derin düşüncelerden; ‘kupa kızı’ kağıdının sahibi ellerin masaya vurarak çıkardığı gürültülü ses ile bir an irkilerek uyandı, bacak bacak üstüne sabitlediği zayıf ayağı o an sarsıldı. Merdivenli Yokuş’tan iki sevgili, sarmaş dolaş aşağı iniyor. İki veya üç katlı değişen, cumbalı evlerin arasındaki boş arazide eskilerin tabiriyle bıyıkları yeni terleyen gençler, yeni yetme birkaç delikanlı ise kaçak göçek sigara içiyor, içemiyor, öksürüyor; bir daha hevesle duman çekiyor.
Balat/Mutluluk Destinasyonu
Kastilya kökenli Isabel ile Aragon soyundan Ferdinand’ın 1492’teki evlilikleri, Hristiyan / Katolik Birliği’ni sağlarken, Monarklar önce Müslümanları sonra Yahudileri İspanya’dan sınır dışı etti. Bizans Dönemi’ndeki Rum beldesi Palatia’nın geleceği tam da burada el değiştirdi. 
Balat/Mutluluk Destinasyonu
II. Bayezid, bir imparatorluk gemisi ile yurtsuz kalan Yahudiler’e Balat’ta ‘vatan’ kapısı açarken; İstanbul’un en eski sinagogu Ohrid de böylece inşa edildi. Balat, İspanya’dan sonra sırasıyla Makedonya, Portekiz ve İtalya’dan da göç aldı. Rumlar, Museviler ve Osmanlı’nın Fas’tan getirdiği Müslümanlar ile bu yer, tarihin akışı boyunca kiliseler, camiler ve sinagogların omuz omuza yükseldiği barışın ve kardeşliğin sembolü oldu. Şimdilerde bir pencereden, diğerine gerilmiş ipe asılı yeni yıkanan çamaşırların kokusu sokaklara yayılıyor. İstanbul’un en tarihi destinasyonu Balat’ta bir köşede de kimsenin izlemediği eski bir televizyonda ‘at yarışı’ anlatan spikerin heyecanı, mahalledeki hareketliliğe karışıyor. Bir süre sonra coşkulu ses, kalabalıkta etkisini kaybediyor; Çıfıt Çarşısı’na doğru tamamen yok oluyor. Esnafın gürültüsü, eski televizyondaki heyecanlı anlatışa baskın geliyor.      
Balat/Mutluluk Destinasyonu
Osmanlıca “Yahudi” demek olan Çıfıt Çarşısı’nda unutulmaya yüz tutmuş meslekler bugün de yaşatılmaya çalışılıyor. Bazılarını ise artık sadece bu yazıda okuyabilirsiniz. Bir dönem Balat’ta; bargirciler (yük taşıyanlar), babuçcu (ayakkabı tamircisi), attarlar, nalbantlar, dalyancılık (balıkçı), çulculuk (halı dokuması), dülgerler (ahşap ev ustalığı), sığırtmaçlar (büyükbaş hayvan çobanı) da bulunurdu. Çiftliklerin yer aldığı eski Balat’ta toprağa dayalı hayvancılık ve tarım faaliyetleri, diğer meslekler ile münasebetine oranla yüzde 72’ler seviyesindeydi. Geniş arazilerde tarımsal işler yapılırken; su ve rüzgar gücünden faydalanılan ‘değirmenler’ de Balat’ın hafızasında sık yer alırdı. 
Balat/Mutluluk Destinasyonu
Ölüm ile yaşam arasındaki ince çizgi üzerinde artık denge kuramayan yaşlı adam, çevredekilerin verdiği birkaç parça lokma ile günlerini tamamlıyorken, Agora Meyhanesi’nden hep aynı müzikler yükseliyor. Bir köşede kederlerini içine akıtan, dertli göz yaşlarını dışına bırakan genç bir kadının, iç çekişleri duvara çarpıp yeniden masasına düşerken; beri tarafta birkaç kişilik arkadaş grubunun neşeli sohbeti ise hayatın bildik tezatını oluşturuyor.
Balat/Mutluluk Destinasyonu
Yahudi ailelerin hakimiyetindeki Çıfıt Çarşısı ve ticari hayat, zaman içinde Haliç’in karşı kıyısındaki Hasköy, ardından daha tepedeki Beyoğlu’na yer değiştirdi. Ancak I. Dünya Savaşı’ndan sonra azalan Musevi nufüs, İsrail Devleti’nin kurulmasıyla da Balat’ı terk etti. Az sayıdaki kalan varlıklı aileler, kısa zaman içinde tamamen Beyoğlu’na yerleşti. Balat artık; Osmanlılar için atölye ve fabrikalar bölgesi olarak konumlandırılmış, fetih ile birlikte getirilen Faslılar’a kalmıştı.
Balat/Mutluluk Destinasyonu
Sabah ışıltı ile doğan, birkaç saat içinde hareketlenen Balat’ın sokakları asırlardır olduğu gibi, benzer pişmanlıklar ile karanlığa dönüyor. Güneş ışıklarının kırık tesiri, parça parça azalıyor. Haliç’in suları, kırmızı ile gri arası bir renge dönüyor. Günü kimsesiz evindeki ‘yalnızlık’ yerine kahvehanedeki kalabalıkta geçirmeyi adet edinmiş ihtiyar, ömrünün son dakikaları olduğundan habersiz akşam olmasını bekliyor. Biraz zaman sonra kalp krizinin sokakta yakaladığı yaşlı adam, sonsuzluğa yürürken; Balat’ta bir başka yaşamın başladığının ince, acı, tiz ve yüksek sesi, cumbalı evin camından duyuluyor. Yaşam bir ‘köşe kapmaca’ gibi taşıdığı simaları değiştiredursun; hayatın kendisi sayılabilecek Balat ise bütün varlığıyla açık hava platosu gibi ev sahipliğine devam ediyor.
Balat/Mutluluk Destinasyonu
Öte yandan Balat’ın altından Kocamustafapaşa’ya kadar uzayan bir başka Balat daha yaşıyor. Dehlizler ile birleşen, yeraltı geçitlerinden bir kol Haliç’e diğeri zindanlara açılıyor. Bu gizemli tünellerin, savaş esnasında Bizans’ta imparator ve komutanlar için kaçış güzergahı olarak kullanıldığı zannediliyor. Yangınlarıyla da meşhur burada, korkulu çığlıklara aşina mahalledekiler tanıktır; gün be gün ahşap evler hep daha güzellerine yerini bıraktı. ‘Yedi Evler’ bunların son örnekleri olarak Merdivenli Yokuş’ta arz-ı endam ediyor işte... Rumca “saray yeri” manasına gelen Balat’ta Yedi Evler adeta sarayların güzelliğine prototip olarak sıralanıyor. Bol yokuşlu, dar sokakları, uzun merdivenleri ile bambaşka bu dünyada iki kafadarın bir köşedeki tavla düellosunun, ‘zar sesleri’ de günün özeti...
Balat/Mutluluk Destinasyonu
Siteler, plazalar, rezidanslar çoğalırken çevre çevre diğer semtlerde, modernite düşmanı bu yerde, takvimler adeta 1930’lardan sonra işlememiş gibi… Balat yeniliğe direniyor, değişime baş kaldırıyor Balat... İstanbul’un doğal fotoğraf stüdyosunda, köhne, dökük, eski evlerde canlı tarih yaşatılıyor. Yaşlı semtte, yaşam her gün bir daha canlanıyor. Sakinleri değişse de hep bir şekilde yepyeni bir hayat başlıyor. Yorgi’nin yetimlerinden, Abraham’ın çocuklarına ve dahi göçüp giden yalnız Mehmet Efendi’ye kadar Balat’ta yaşamak, yüzyıllardır değişmeyen bir ritim ile aynı akıyor. Bakarsın biz de yine kalbimizi kanatarak sana geliriz Balat, bir kaçış, bir sığınak olarak, kucakladığın tarihte geçmiş mutlu günleri arar, kovalarız düşlediğimiz çocukluğu… Veya hayallerini kurduğumuz yarınlara başlarız. Belki ömrümüzün kalanı, geçenden güzel olur. Sen varsan, neden olmasın!

Çengelköy: Boğaz'ın kenarında asırlık bir çınar

Boğaziçi’nin esintileri, yalıların alt katına, cumbalı üst katlara misafir oluyor. Bahçesi “deniz” olan Muazzez Hanım Yalısı, Server Bey Ya...