vapur etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
vapur etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

8 Ocak 2021 Cuma

Çengelköy: Boğaz'ın kenarında asırlık bir çınar

Boğaziçi’nin esintileri, yalıların alt katına, cumbalı üst katlara misafir oluyor. Bahçesi “deniz” olan Muazzez Hanım Yalısı, Server Bey Yalısı, Baha Bey Yalısı ve Sadullah Bey Yalısı sıra sıra arz-ı endam ediyor. Mutluluk Destinasyonu bu hafta, ağaçların arasına saklanmış köşklerin, mütevazı ahşap konakların ve gölgesinde yaşlıların dinlendiği çınarların siluetini tamamladığı Çengelköy’de…  

Şehir Hatları vapuru iskeleye yanaştıkça, rıhtımdaki yolcuların yüzleri söylüyor “Çengelköy, en güzel Marmara Denizi’nden görülüyor.” Öyle ya ağırbaşlı, kahverengi kuleli Muazzez Hanım Yalısı, kıpkırmızı Server Bey Yalısı ve beyaz boyası deniz ile karışmış Baha Bey Yalısı, aynı anda başka nasıl görülebilir ki…

Muazzez Hanım Yalısı

1940’larda yazar Sabahattin Ali’nin bir odasını kiraladığı Baha Bey Yalısı’nda acaba hangi ‘büyük eser’ ortaya çıktı diye düşünürken; burada zaman zaman ağırladığı Bedri Rahmi Eyüboğlu ile ne ‘entelektüel sohbetler’ konu edildiğini konuşuyoruz. 

Bu sırada Albanita diyor ki; “Sadece Sabahattin Ali ve Bedri Rahmi Eyüboğlu değil, Ece Ayhan, Orhan Veli, Kemalettin Tuğçu, Orhan Seyfi Orhon da bu semtte yaşadı. Orhan Veli’nin İstanbul’u dinlediği yer tam olarak Çengelköy.”

Salgın etkisi ile sakin olan iskele ve çevresinde ‘umutsuzca’ olta atıyor balıkçılar… Rızkının peşindeki kedi, köpekler ise onların etrafında boşu boşuna volta atıyor. Bankları kaldırılan iskele meydanındaki ihtiyarlar buldukları yere oturmuş, sessizce gönlündeki sıkıntıları alıp götürmesini bekliyor, vurdukça kıyıya suların… Çengelköy Karakolu’nun önündeki Ahmed Ağa Çeşmesi asırları deviren güzelliğiyle hâlâ aynı duruyor. Yivli gövdeli, kocaman lahana külahlı çeşme pek benzerine rastlayamayacağınız ihtişamıyla dikkat çekiyor.

Martıları besleyenlerin Albanita ve Bordolu Çocuk gibi burada misafir oldukları hemen kendisini ele veriyor. 

Çengelköy’den Kuleli’ye doğru yürüyünce, Sumahan ve “Aya Yorgi Kilisesi” gelenleri selamlıyor. Kilise sırtlarında eski tarihlerin birinde, Düşkün Kadınlar Manastırı’nın yükseldiğini kitaplardan biliyoruz. 

Sumahan

Albanita bunun üzerine Bordolu Çocuk’a dönerek, “Balat gibi, Çengelköy’de de Ortodokslar için kutsal kabul edilen Işıklar Bayramı’nda haç çıkarma töreni yapılıyor. Böylece Hazreti İsa’nin vaftiz oluşu kutlanıyor” diyor.

800 yıldır altında soluklanıp çay yudumlayanlara gölgelik veren çınarın etrafındaki masalar toplanmış, sandalyeler ters çevrilmiş… Oturmak için sıra bekleyeceğiniz deniz seviyesindeki çay bahçesi salgın ile ıssızlığa bürünürken; ‘yalnız çınar’ hüzünlü duruyor, asırlardır hiç olmadığı gibi. 


Çengelköy’de kıvrılarak dev nehir gibi uzanırken Boğaziçi, bu sırada Kaptan-ı Derya Abdullah Ağa Camii’nden yükselen ezanlar, Çınaraltı’ndaki boşlukta dağılıyor. Çengelköy’de deniz kokusuyla büyüyenler arasında dostluk var. Her ne kadar oltalar boş çıksa da denizden, balıkçılar sokak hayvanlarını besliyor. Albanita ile Bordolu Çocuk ise sadece “Semtimize hoş geldiniz” diye sevgi gösteren bir köpeği doyurmak için telaşla yollara dökülürken; aldıkları mamaya pek teveccüh gösterilmiyor patilerin sahiplerince…

Çengelköy’ün ilk adı Protos Dikos, yani “Birinci Koy” anlamına geliyor. 11. Yüzyıl’da dinî bir merkez olunca; patrikliğe aday olan kişilere verilen ‘Singelos’ unvanından Singeluhora’ya, Singelköy’e ve sonunda Çengelköy’e dönüşmüş. Semtin adıyla ilgili rivayetlerin biri de Fatih Sultan Mehmed Han’ın Bizans Dönemi’ndeki gemilerin çengellerini görerek bu adı verdiği yönünde… 

Süper Baba

90’lar efsanesi Süper Baba dizisinin çekildiği doğal plato Çengelköy, deniz kıyısında serilmiş uzanıyor gibi… II. Mahmut Çeşmesi, ‘semt zenginliği’ olarak fark ediliyor. Çeşme başında tarihî fırından aldıkları börekleri yiyen bir grup genç şakalaşıyor. 

Osmanlı Dönemi’nde 16. Yüzyıl’dan itibaren bir sayfiye, av ve mesire yeri olan semt, 19. Yüzyıl’da vapur seferleri başlamasıyla insan kalabalıklarını yüklenmiş. 


Mezarlığa çıkan yol, Kemalettin Tuğcu’nun adını taşıyor. 200’den fazla roman ve Yeşilçam’ın bir döneminde iz bırakan ‘Ayşecik’ filmlerinin ilkinin senaryosunun yazarı, semtin simgelerinden biri… 

Kemalettin Tuğcu Sokak’tan geçip Kerime Hatun Camii’nden yukarıya yapacağınız yürüyüş sizi Devlet Konukevi’ne ulaştırıyor. Yani Ece Ayhan’ın “Deniz ve vapurlar hemen ayak altındaydı” diye anlattığı, Orhan Veli’nin İstanbul’u ‘gözleri kapalı’ dinlediği meşhur tepeye… 

Tepedeki ilk köşk, Osmanlı Devleti’ndeki ünlü sarraf ve banker “Agop Köçeoğlu” tarafından yaptırılmış. Köşk, daha sonra Sultan Abdülaziz Han’ın mülkü olmuş. 

Kalantor Sokak’taki yüksek duvarların ardında ve yeşilliklerin arasındaki ‘köşk ve ahşap evler’ gerçekten görülmeye değer ve unutulmaz. Albanita ile Bordolu Çocuk, Macar Fevzi Mehmet Paşa Köşkü’nden gözlerini alamıyor. 

Yakınlardaki Babil Kitap ve Kafe Çengelköy’ün de Necip Fazıl Kısakürek ile millî şair Mehmet Akif Ersoy’un uğrak yeri olduğunu anmak gerekiyor. 

'Filibe’ asıllı olan meşhur Köfteci Recep Usta’da mutlaka bir şeyler yemenizi de naçizane tavsiye ediyoruz. Burası daha 60’larda bile asfalt olmayan Çengelköy’ün geçirdiği değişimlerin en canlı tanığı olan bir işletme, doyumsuz köfteleri yerken; gün görmemiş hatıraları da dinleyebilirsiniz. Çengelköy’deyken fark edeceksiniz ki; pahalı rezidanslar, ultra lüks siteler, yüksek duvarların ardındaki villaların sahteliği yanında, “mahalle aslını” koruyan kültür en sahicisi… 

Belki yıldızların altında ortaoyunu seyredilmiyor artık. Hristiyanların ‘Büyük Perhiz’ öncesi düzenledikleri karnavallardaki kahkahalar yükselmiyor daha… Hatta masaların arasından sokağa taşan sesiyle tambur çalınan lokantalar da yok belki… Ama Çengelköy hâlâ babaannenizin sandıktan çıkardığı beyaz sabun kokulu örtü gibi…

25 Kasım 2020 Çarşamba

Pierre Loti'nin izinde Eyüpsultan yollarında

Eyüpsultan İskelesi’nden çıkanlar, trafik ışıklarında bekliyor; karşıya geçmek için… Bulutlar şehrin üzerine çökmüş, gri bir hava ile örtülü İstanbul, yağmur bekliyor. Neyse ki ışıklar çabuk yeşile dönüyor, kurulmuş gibi insanlar duran arabaların önünden karşılıklı olarak birbirine tezat şekilde geçiyor. Mutluluk Destinasyonu bu hafta, Eyüpsultan’ı keşfe çıkıyor.


Kaptanpaşa Camii, bir mescid olarak dizayn edilmiş küçük bir yer. Eyüpsultan’ın giriş kapısı gibi konumlandırılmış cami, semtin kimliğini de ele veriyor. İki merdivenle çıkılan caminin altında ve yanında iki çeşmesi dikkat çekiyor. Camiyi, Sokullu Mehmed Paşa’nın oğlu İbrahim Han için kahyası Gürcü asıllı Mahmud Ağa, 1567’de yaptırmış. İç çatısı ahşap olan, içinde 1318’den kalma ‘altın’ işlemeli Ayet-i Kerimeler bulunan, sempatik minaresi ile “kare planlı” eski bir konağı andıran 453 yıllık mescid, asırlara uzanan görmüş geçirmiş bir yapısıyla, daha Eyüpsultan’a girmeden misafirlerini heyecanlandırıyor. Albanita ile Bordolu Çocuk da Eyüpsultan Camii’ne gelmeden bir süre hayranlık ile buraya bakıyor. Kaptanpaşa Camii semtteki birçok saklı güzelliği de fısıldıyor.

Kaptanpaşa Camii’ni geçip Eyüpsultan Camii’ne doğru düz devam etmek yerine solunuza dönerseniz, ahşap ve cumbalı konakların arasında kalacak ve kendinizi bugünkü dünyadan soyutlanmış, tarihler arasında bir yolculuğa çıkmış gibi hissedeceksiniz. Kendi kendinize oracıkta sorgulamaya başlayacaksınız, yaşayışınızı ve istemeden kalbinizden dökülecek cümle şu olacak konaklara bakarken: “Burası yaşadıklarını sananlar ile öldükleri sanıların sınır çizgisi.” Çünkü bizden asırlar önce yaşamış olanların standartlarının güzelliğine bugün bakarken; iç geçiriyorsak hâlâ pek hayatta olduğumuzu iddia edemeyiz.

Eski evler arasında dolanırken; Necip Fazıl Kısakürek’in ‘ahşap ev’ tasviri gelip kuruluyor Bordolu Çocuk’un zihnine… Hani şu; 3 katlı ahşap konakta torun ile büyükanne arasındaki ‘Batılılaşma’ ile derdini anlattığı dizeler… Sahi ne diyordu söze konu ‘Muhasebe’ şiirinde şair; “Üç katlı ahşap evin her katı ayrı alem! Üst kat: Elinde tespih, ağlıyor babaannem. Orta kat: Mavs oynayan annem ve aşıkları, Alt kat: Kız kardeşimin Tamtam da çığlıkları.”

Eyüpsultan belki de, daha ilk adımlarında Bordolu Çocuk ve Albanita’ya ‘imparatorluk’ Türkiye’si ile yeni doğum aşamasında imkânsızlıklar içindeki ‘Cumhuriyet’ rejimiyle yönetilen devletin dönüşümünü gösteriyordu. Reddimiras bugün ahşap konakların önünde biz ağlarken, aynaların bize güldüğünü işaret ediyor.

Geleni gideni, gezeni göreni çok olduğunu az ilerideki bir konağın kapısına koyulan not ile tebessüm ederek anlıyoruz. Evde bebek olduğuna dair bir pusula bırakan hane sahipleri, sosyal medya gençliğinden “Uzakta fotoğraf çekmelerini” rica ediyordu.

Konakları gönül kırıklığı ile ardımızda bırakarak Eyüpsultan Camii’ni tavaf edip, dudaklarımızda mırıl mırıl temennilerimiz ve dualarımızla Piyer Loti Tepesi’ne çıkmak için teleferik istasyonu için adımlarımızı sıklaştırıyoruz. Yağmur ha yağdı, ha yağacak çünkü…

Dünya ile ölüm arasındaki bu yolculukta, mezarlıkların üzerinden tepeye çıkıyoruz; ancak toprak altındakilerinin ruhunun ise “gökyüzü ve üzerimizde olduğu” inancı ise ezberleri, dengeleri alt üst ediyor burada. Birkaç dakika içinde teleferik ile deniz seviyesinden 45 metre yüksekliğe ulaşıyor Albanita ve Bordolu Çocuk. Adet olduğu üzere teleferikten inen herkes gibi panoramik bir Haliç fotoğrafı çekiliyor. 

Adını Fransız Deniz Kuvvetleri’ndeki albay Pierre Loti mahlasıyla Julien Viaud’tan alan tepe, hafta sonu kalabalığa rağmen sakin bir gün geçiriyor. Belki de erken saatler olmasından  kaynaklanıyor.

Albanita ile Bordolu Çocuk, mavi kırmızı kareli masa örtüsüyle kapatılmış masalara oturuyor ve Pierre Loti üzerine konuşuyor. 1876’da subay olarak İstanbul’a geldiği bilinen Viaud’un “Osmanlılar’daki sosyal hayat ve Eyüp’ün sırtlarındaki ‘Altın Boynuz’ denilen Haliç manzarasından etkilenerek burada kaldığı” klişe sözleri ediliyor. Ancak Albanita farklı bir şey söyledi: “Bugün ‘Pierre Loti Çay Bahçesi’ denilen yer, Viaud’un sıklıkla uğradığı günlerdeki adı Rabia Kadın Kahvehanesi.” Albanita, ‘Hatta’ diyerek şöyle devam ediyor: “Pierre Loti’nin ‘Aziyade’ adlı romanında anlattığı kadın, aslında gerçekte aşık olduğu, Selanik göçmeni evli bir hanımefendi. İstanbul’a hayranlığından falan değil; bayağı kadına aşkından Eyüpsultan’a yerleşiyor.”

Albanita ile Bordolu Çocuk kahvelerini içerken; ilgi ve sevgiye muhtaç bir kedi gelip ayaklarına yapışıyor. Önce Albanita’nın kucağına sonra Bordolu Çocuk’un omuzlarına ve başına çıkan kedi, bir süre ayrılmalarına da müsaade etmiyor. Masalar arasında adeta maskot olan kendi, Pierre Loti gibi son konukları Albanita ile Bordolu Çocuk’u da Eyüpsultan’ın sırtlarında müdavim olarak tutmaya kararlı olsa da ilgisi ve sevgisiyle hemen yan masadakilere emanet edilerek, takribi 650 metrelik eğilip bükülen mezarlıklar arasındaki yoldan aşağı iniliyor.

19. Yüzyıl’da İstanbul’a gelen bütün Levantenlerin ve seyyahların uğrak yeri Pierre Loti’den veya Evliya Çelebi’nin Seyahâtnamesi’ndeki adıyla İdris Köşkü Mesiresi’nden uzaklaştıkça, Kaşgari Dergâhı’na ve tanıdık mezarlara yakınlaşılıyor. Hepsine ayrı ayrı selam verip dualar edilerek; yeniden Eyüpsultan Meydanı’na varılırken; Albanita’nın teklifiyle Balat’a geçiliyor.

Balat / Mutluluk Destinasyonu
Orada yaşamayanlar için girilmesi tehlikeli olan Lonca’dan dükkânların kapısında her an kullanılmaya hazır makineli silahların gölgesinden, ‘yadırgayan’ tehditkâr ve rahatsız eden bakışların arasından geçerek, Balat’a giriliyor. Göz kırpmasına, tebessüm edilmesine karşı kavga çıkabilme potansiyeli olan Lonca’daki baskıdan sonra Balat’taki rahatlık ile Albanita ile Bordolu Çocuk nefes alıyor. 

Balat / Mutluluk Destinasyonu
Bizans’tan miras semtte, gün yorgunluğu atılırken; yine gelecekten ve geçmişten söz açılıp zamanın demi alınıyor

Balat / Mutluluk Destinasyonu

Saatlerdir peşlerinde dolanan gri bulutlar ise Balat’ta soluklanırken; ‘rahmet’ olarak üzerlerine yağıyor. Ancak bir yol kenarı kafesi verandasına sığınmış olarak yağan yağmur, sadece romantizm oluyor. Keyifli bir gün daha ‘anı albümü’ için not diye işleniyor.

12 Kasım 2020 Perşembe

Haliç Vapuru'nda iki aşık

 Mutluluk Destinasyonu bu hafta, Haliç Hattı’nda mini ‘mavi tur’ yapıyor. Albanita ile Bordolu Çocuk, su üzerinde tarihin peşinde “pupa yelken” açıyor. Haydi, ‘vira Bismillah!’

Haliç / Mutluluk Destinasyonu

Üsküdar Rıhtımı’nda iki kişi, “ıspanaklı börek ve Fransız sandviç” yiyor. Gözleri ise iskeleye yanaşmasını bekledikleri vapurda… Kaptanın ‘buyur’ eden davetkâr sirenini kollarken; “Nereye gitmek istersin” diye soruyor Albanita. “Sen olduktan sonra” diyor Bordolu Çocuk, “yer önemsiz...” Dumanı üzerindeki ince belli bardaktan bir yudum çay alırken; gözleri sevgiyle bütünleşiyor.

Üsküdar / Mutluluk Destinasyonu

Kuzguncuk ve Salacak’ın ortasında, önce Kınalıada’ya gitmeyi planlıyorlar, daha sonra Üsküdar’ın ruh eşi, ikiz kardeşi Eyüpsultan’da ‘karar’ kılıyorlar. Eyüpsultan Mezarlığı’na denk sayılır Karacaahmed Mezarlığı, öyle ya… Eminönü ve Haliç’e olan mesafesinden hesapla, “İstanbul’un Asya’ya en yakın kesimi olan” Üsküdar’da bırakarak Nurbanu Sultan ve Mihrimah Sultan Camii’ni, III. Ahmed Çeşmesi’ni Altın Boynuz’a doğru açılıyor Albanita ile Bordolu Çocuk. 

Haliç Vapuru / Mutluluk Destinasyonu

Kıyıdaki babalardan alınan halatlar, pupa üstü kasarada toplanıyor usta gemicilerin elleriyle. Bu esnada köşkündeki kaptan dümeni ortalayarak yola düşüyor, ardından sağ alabanda yaparak açılıyor. Sabahın erken saatlerinde güvertede pek yolcu yok. Yarı uykulu birkaç kişi gemi açığa çıkınca, denizdeki sert rüzgârı yüzünde hissedip uyanıyor. Üsküdar İskelesi’nden ardında köpükler bırakarak uzaklaşınca Haliç Hattı’nın ‘Fenerbahçe’ vapuru, “Kızkulesi” de kendini gösteriyor zarif güzelliği ve seçilmiş yalnızlığıyla…

Kız Kulesi / Mutluluk Destinasyonu

Yeni şeyler öğrenmeyi, öğrendiğini paylaşmayı seven Albanita, ‘Atik Valide Sultan Camii’ olarak bilinen Nurbanu Sultan Camii’ni işaret ederek, “Adına kitaplar falan bile yazılmıştır, ‘Sofia Baffo fakir bir köylü kızıyken; sultanlığa yükseldi’ diye; ama öyle değildir. Herkes Baffo’yu Safiye Sultan olarak biliyor; ancak Baffo, Nurbanu Sultan’dır. Nurbanu Sultan, Venedik’in en güçlü, en zengin ailelerinden Baffolara mensuptur. Babası da Korfu Valisi’dir. Yani III. Murad Han’ın eşi Safiye Sultan değil, annesi Nurbanu Sultan’dır Venedik gelini” diyor. 

Atik Valide Sultan Camii / Mutluluk Destinasyonu

Sözünü kadın dayanışması üzerinde toparlayıp, “Osmanlı Devleti’nde ülkeyi yönetme hakkı her ne kadar erkeklere tanınmış gibi görülse de kadınlar, yani anne ve eşlerin hakimiyetleri inkâr edilemez. Nurbanu Sultan da onlardan birisi işte. Hürrem Sultan çok meşhur olmuş; fakat Nurbanu Sultan da oldukça güçlü bir kadın” diyerek Bordolu Çocuk’un önünde kadınlığını yüceltiyor Albanita. 

Galataport / Mutluluk Destinasyonu

Beşiktaş ve Beyoğlu kıyılarındaki tarihi yapılar üzerine konuşurken; Galataport’un soğuk inşaat sahası de geçilerek 15 dakika içinde Üsküdar’dan kalkan vapur, Karaköy’e varıyor. Betonlaşmanın en çirkin örneklerinden biri olan Tophane’deki 1,7 milyar Dolar’lık Galataport’un tarihi silueti paramparça ederek, bir anlamda İstanbul’un bağrını yırttığını ve Kılıç Ali Paşa Camii, Tophane Çeşmesi, Tophane-i Medrese-i Amire’yi, Nusretiye Camii’ni nasıl yok ettiğini acıklı şekilde görüyor Albanita ile Bordolu Çocuk. 

Karaköy İskelesi / Mutluluk Destinasyonu

Karaköy İskelesi’nde yeni bir ses, yeni bir nefes dolup boşalıyor vapurun güvertelerine… Birileri iniyor, başkaları biniyor. Galata Köprüsü’nün altından geçip Kasımpaşa’ya doğru demir alınırken; Albanita da yeniden Osmanlı Devleti’nin kadınlarından söz açarak, tarihin en genç hasekisi Valide Kösem Sultan, yani Mahpeyker Sultan’ı hatırlatıyor Sarayburnu’na dönerek… Çocuk yaşta tahta çıkan ve genç yaşta evlenen I. Ahmed’in eşi Kösem Sultan’ın inişli çıkışlı hayatını özetliyor. 

Albanita bilginin gücü dilinde, keyif alarak anlatıyor, “Padişah I. Ahmed Han, erken yaşta vefat edince eski saraya göç etmek zorunda kalan Kösem Sultan, oğulları IV. Murad, I. İbrahim’in tahta geçmesiyle yeniden Topkapı Sarayı’na, bu defa ‘valide sultan’ olarak döndü. Hatta torunu IV. Mehmed ile yine Topkapı Sarayı’nda ‘büyük valide’ olarak kaldı. Yani Romeo ve Juliet’i andıran aşk ile en başta 14 yıl yaşadığı Topkapı Sarayı’ndan 6 yıl uzak kaldıktan sonra çocukları ve torunu sayesinde tam 64 yıl zirvede, devlet yönetiminde etkili hayat sürmüştü” diyerek kadınlığın gururunu paylaşıyor.

Haliç Tersanesi / Mutluluk Destinasyonu

Adeta terk edilmiş bir virane gibi duran 565 yıllık Haliç Tersanesi, Kasımpaşa İskelesi ve deniz seviyesindeki Sosyal Tesisler’de sabahın ilk öğünü ile yeni bir gün için hazırlananlar, geride bırakılırken; bu arada Fenerbahçe Vapuru, Fener’e yaklaşıyor. 

Fener İskelesi / Mutluluk Destinasyonu

Sveti Stefan, nam-ı diğer Demir Kilise’nin bir gece içinde nasıl yapıldığını anlatıyor Albanita. Fatih Sultan Mehmed Han’ın bir gece mühlet verdiği kilise, Ortodokslara ‘hamilik’ yapmak üzere aynı gece içinde Bulgaristan’dan getirilen malzemeler ile inşa ediliyor. Albanita, dünyada ‘üç adet’ demir kilise olduğunu, bunların Türkiye, Avusturya ve Arjantin’de bulunduğunu söylüyor. Ahşap bir ev yanmasıyla üzerine inşa edilen iki katlı kilise içindeki her şey hakikaten “demir striksiyon” ile yapılmış. 

Demir Kilise / Mutluluk Destinasyonu

Fener İskelesi’nde her yıl tekrarlanan, Hz. İsa’nın doğumu ve vaftiz edilişini sembolize eden Haç Atma Törenleri’nden bahsediyorlar bir süre de Albanita ile Bordolu Çocuk. Fener’deki Rum Patrikhanesi’nin üstlendiği törenlerde her yıl ayin yapılıyor, ilahi, dualar okunduktan sonra Patrik Bartholomeos’un Fener İskelesi’nden Haliç’e bıraktığı ‘Haç’ Yunanistan ve Bulgaristan’dan gelen dalgıçlar tarafından çıkarılırken; hep bildik görüntüler yaşanıyor. Birileri soğuk havaların etkisiyle mutlaka baygınlık geçiriyor. Bunlar üzerine söz edilirken; Albanita, Patrik Bartholomeos’un ‘çok iyi’ derece Türkçe bildiğini; ancak asla konuşmadığını söylüyor. Bunu da kendi dil ve inancına gösterdiği saygı, verdiği “üstünlük” ile açıklıyor.

Haç Çıkarma Töreni / Mutluluk Destinasyonu

Balat İskelesi’ne geçilirken; yeniden hayaller su yüzeyine yansıyor. Derme çatma, ufak, sevimli bir balıkçı teknesi ile Balat’taki iki katlı, cumbalı bir evde günbatımı ve Haliç’teki mehtabın seyredildiği akşamların düşleri, güvertedeki martıları bile mutlu ediyor sanki. 

Balat / Mutluluk Destinasyonu

Haliç’in kuzeyindeki Hasköy’e doğru manevra yapan vapur, eski Galata Köprüsü’nün yakınından geçerken; mekanik tarihi yaşatan Rahmi M. Koç Müzesi’ne doğru su kat ediyor. Hava, deniz ve demiryolu ulaşımındaki kilometre taşları ile iletişim araçları, bilimsel aletler, makineler, özel koleksiyonlar ve oyuncaklar, özetle nostaljik dünya adeta müzeye sığmamış, Haliç’e taşmış gibi duruyor.  

Rahmi Koç Müzesi / Mutluluk Destinasyonu

Hasköy’den sonra Ayvansaray’a ilerlenirken; Bizans Sarayı’nın izleri sürülüyor sırtlarda… İstanbul’un dehlizlerinden, sarnıçlarından tarihin sesi duyuluyor, kokusu sızıyor dışarı… Meryemî Kilisesi’nde son bulan Prenses Maria’nın acıklı hikâyesini tekrar hatırlıyor Albanita ile Bordolu Çocuk. Yaşadığı dönemin en güzel kadını olan imparator kızı Maria’nın Ayvansaray’dan Galata’ya kadar dehlizlerden gizlice geçip antikacı aşkı Carlos’a koştuğu öyküsü, daha önce Mutluluk Destinasyonu’nun sayfalarında yer bulmuştu. 

Ayvansaray / Mutluluk Destinasyonu

Üsküdar’dan başlayarak, Ayvansaray’da Maria’yı selamlayıp Sütlüce’ye, oradan da Eyüpsultan’a 55 dakika içinde varılıyor. Sütlüce İskelesi’nde, Halıcıoğlu Askerlik Lisesi’nin hemen önünde “sultan kayıkları” ile nostaljik duygular canlı kanlı yaşatılıyor hâlâ… 

Sultan Kayığı - Sütlüce / Mutluluk Destinasyonu

Denizcilik kulüplerinin Fenerbahçe Burnu’ndan Altın Boynuz’a dek uzanan kano idmanları ise Haliç Hattı’ndaki yolculuk boyunca Albanita ile Bordolu Çocuk’a eşlik ediyor. 

Haliç Vapuru / Mutluluk Destinasyonu

Denizci kızı ile yapılan mini Mavi Tur, tarih söyleşisi, bugünlerin muhakemesi, inanç sohbeti, hayaller ve hatıralar ile sanki kısa sürüyor, keyfi ve tadı da gönülde kalıyor. Mutluluk Destinasyonu size en eğlenceli toplu ulaşım rotasını tavsiye ediyor. 


Rüzgârınız bol olsun.

31 Mayıs 2019 Cuma

İstanbul’un en iyi piknik alanları

Herkes tatile gitti, şehir sakinleşti. İstanbul’da kalmayı tercih edenler için Mutluluk Destinasyonu olarak sizin için 'keyifli' bir liste hazırladık. İşte şehrin en iyi sayfiye ve piknik alanları...

1-) Ayvat Bendi
Belgrad Ormanı - Ayvat Bendi
2011 yılı itibariyle ‘tabiat parkı’ sıfatını alan ve Belgrad Ormanı içinde bulunan Ayvat Bendi (mesire alanı) İstanbul’un en güzel dinlenme alanlarından biri... İçinde bisiklet yolları, doğa yürüyüş parkurları bulunan Ayvat Bendi, oksijene doyacağınız, aynı zamanda sıcaktan bunaldığınızda rahatça dinlenebileceğiniz bir alan.

2-) Göknarlık Tabiat Koruma Alanı – Beykoz 
Tokatköy - Göknarlık
Beykoz’a bağlı Tokatköy’de bulunan Göknarlı Tabiat Koruma Alanı’nda şehrin göbeğindeyken şehrin tüm stresinden uzakta olabilirsiniz. Kestane ağaçlarının çoğunlukta olduğu onlarca çeşit ağacın arasında spor yapabilir, piknik yapabilir, hayatın yükünü geride bırakarak hafifleyebilirsiniz.

3-) Değirmenburnu – Heybeliada
Heybeliada - Değirmenburnu
Marmara Denizi’nin masmavi sularını aşarak, keyifli bir vapur yolculuğunun ardından ulaşacağınız Heybeliada’daki Değirmenburnu Tabiat Parkı, huzurun adresi olabilir sizin için. Deniz ve ormanın ortasında kalan bu alanda, hem tertemiz denizde serinleyebilir, hem de ormanın gölgesinde dinlenebilirsiniz. İstirahat sırasında sizlere sincapların, tavşanların, çeşit çeşit kuşun eşlik edeceğini de unutmayın.

4-) Fatih Tabiat Parkı – Maslak
Maslak - Fatih Tabiat Parkı
Tatilde hem şehirden uzaklaşmayayım, hem orman havası alayım hem de piknik yapayım diyenler için ilk adres Maslak’taki Fatih Tabiat Parkı olabilir. İçinde bulunan uygun fiyatlı kafelerde leziz yemekler yiyebilir, ormanda yürüyüş yapabilir, özel alanlarda bisiklete binebilirsiniz. Eğer hiç ağaçkakan görmediyseniz, burada göreceğinizi garanti edebiliriz. Eğer mangal yapmakta hünerlerinize güveniyorsanız, tabiat parkının içinde, özel bir de piknik alanı bulunuyor.

5-) Polonezköy Tabiat Parkı
Polonezköy Tabiat Parkı
İstanbul’un kuzey ucunda bulunan Polonezköy Tabiat Parkı, tam anlamıyla cennet bir köşe... İçinde bulunan yapay gölün kenarında piknik yapabilir, ormanda yürüyüşe çıkabilirsiniz. Devekuşları, tavşanlar, ponyler, kuzular da sofranıza misafir olabilir. Daha detaylı bilgiye buradan ulaşabilirsiniz.

6-) Göktürk Fidanlığı
Göktürk Fidanlığı
İstanbul’un gelişmekte olan yerleşim alanlarından Göktürk’te bulunan fidanlıkta, bir taşla iki kuş vurmak mümkün. Ormanlık alanın huzur dolu havasında spor yapabilir, piknik alanında keyifli vakit geçirebilirsiniz. Eve dönerken de, bahçenizi ya da balkonunuzu renklendirecek çeşit çeşit bitkiyi buradan alabilirsiniz.

Çengelköy: Boğaz'ın kenarında asırlık bir çınar

Boğaziçi’nin esintileri, yalıların alt katına, cumbalı üst katlara misafir oluyor. Bahçesi “deniz” olan Muazzez Hanım Yalısı, Server Bey Ya...