sahil etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
sahil etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

23 Mayıs 2020 Cumartesi

Bayram; hayaller, umutlar ve geçmişte kalanlar...

‘Korona salgını’ milyarlarca insanı evlerine kapattı. Hayat olağan akışı dışında seyrediyor bir süredir… Bayram da ‘kısıtlanmış’ olarak geçirilecek, ardından “kısmî normalleşme” umuluyor. Bu bayram belki dışarı çıkamıyoruz; ancak Mutluluk Destinasyonu olarak sere serpe piknik yaptığımız mutlu bayramları not etmemek olmazdı. ‘Bayram’ vesilesiyle geçmiş bayramları hatırlatırken; geleceğe de anı iliştirmeyi, hayal saklamayı düşünüyoruz.

2017’nin bayram günlerinde Koşuyolu Parkı’nda piknik yapan Albanita ile Bordolu Çocuk, 2018’de Fenerbahçe Burnu’nda kampetlerini kurarken; 2019’da ise İshaklı’da ağaçların kollarında, kuşların sırdaşlığında soluklandı. 

Mutluluğun başlangıç yeri olan Koşuyolu Parkı’nda küçük bir kilim üzerine oturan Albanita ile Bordolu Çocuk, sıralı ağaçlara ve bulutlara bakıyordu; dünya küçülerek sonunda sadece ikisinin oluyordu. Kediler, köpekler pikniğe eşlik ederken; bir kelebek naifliğiyle kâh omzuna kâh yanağına konuyordu Bordolu Çocuk, Albanita’nın. Birbirlerinden ayrı mıhlanıp kalan yelkovanlar, bir aradayken pervane gibi uçup gidiyor, içleri içlerine sığmıyordu.
Birbirlerini anlatırken; yanakları mis kokulu bir ekmek gibi kızarıyordu. Cümleye konu bu anlarda mahcup somurtuyor veya muzip sırıtıyorlardı. Keyiflendikçe gülüyor, hüzünlendikçe mahzunlaşıyorlardı. Tüm duyguları aynı anda, birlikte paylaşıyordu. Dünyanın en güzel yeri, onun yaşadığı yer, hayat onunla güzeldi ve bayramlar mutlaka Albanita’yla diz dize geçerdi. Koşuyolu’ndaki ilk piknik ‘sonsuz başlangıç’ oluyordu.

Sonrası elmalar pembe, kiremitler pembe, gökyüzü, yeryüzü, onun yüzü pembe artık… Kış günleri ilkbahar, güz mevsimi ilkbahar, ‘yaz’ dediğiniz ilkbahar artık…

Anadolu Yakası’ndaki Kalamış Marina’ya komşu “Fenerbahçe Parkı” da bambaşka bir bayramdı. Geçmiş zaman İstanbul’u hakkındaki hatıraları taptaze, diri tutan semt, her zamanki gibi şık, daima bakımlıydı. Semte de adını veren Fenerbahçe Burnu’ndaki Fenerbahçe Feneri, Osmanlı Dönemi’nde 1857’ye tarihlenerek yaptırılmış. ‘Geçmişte kaldı’ zannedilen huzur, eski evler, marina, sahilde sıralanan restoranlarıyla hâlâ canlı, kanlı bir semt Fenerbahçe.

İlkbaharın bıraktığı güzelliğiyle Fenerbahçe Parkı’ndaki yeşil çimenlerde papatyalar, çiçek açmış erguvanlar, asırlar devirmiş ağaçlar denize uzanıyor. Heybetli görüntüsüyle bir anıt gibi duran sakız ağacı, şöhretiyle Kadıköy’ün dışına taşıyor. Parkın içindeki Romantika Cafe’nin etrafında durup dinlenen yaş almışlar, sıcak bir şeyler içen gençler ve dondurma kovalayan çocuklarla, keyifli dakikalar yaşanıyor. Bisiklete binenler, kitap okuyanlar, gün batımıyla akşamın tadını çıkarmaya hazırlananlar, şehrin kalabalığından uzakta, Fenerbahçe Parkı’nda gün içinde her ânı apayrı güzelliklerle yaşıyor. Şair Yahya Kemâl’in dediği gibi; “İri bir zümrüt içindeydi bahar, Fenerbahçe’de.” 

Sabahki Kalamış Marina’da ‘sürpriz karşılaşma’ ile geçirilen kahvaltı sonrası gün boyu Kadıköy’de gezip akşamüstü bir erguvan ağacı altında piknik yapan Albanita ve Bordolu Çocuk’un iştahı açılıyor, iştahı kapanıyor, iştahı şaşırıyor. O hüzünden bu neşeye konup kalkıyorlar laf arasında, Fenerbahçe Parkı’ndaki martılar gibi…İlerleyen dakikalarla beraber, kıyıya yakın bir yerde bu defa kamp sandalyelerini açıyor, geçen gemileri izliyorlar mutluluk halesi altında. Geçmişten, bugünden ve yarından konuşuyorlar. Gülüyor, eğleniyor, dakikaların neşesini alıyorlar.

Her şiirde onlardan bir şeyler bulunuyor, her filmde kendilerini anlatıyorlar, her romanda onlardan bahsediliyor, her çiçek onları açıyordu. Birkaç dakika içinde nedensiz küsüyorlar, sebepsiz affediyorlardı. 

Günlük sıradan konuşmalarla etraflarından birileri geçiyor, bir bebek ağlıyor, bir çocuk kan ter içinde arkadaşlarını gol olduğuna ikna etmek için bağırıyor, iki genç gürültüyle tartışıyor, Marmara Denizi’nin sularından bir gemi sireni duyuluyor, karşı kıyıda havai fişekler patlıyor, derinlerden müzik çalınıyor, bir grup telefonda maç izliyor, Fenerbahçe Stadı’ndan gol sesi yankılanıyor, dışarıda adeta yer yerinden oynuyor; ancak Albanita ve Bordolu Çocuk’u zerre ilgilendirmiyordu. İkisi de ayaklarına ulaşan dalgaları dinleyip ay ışığını gözlerken; birbirleri için ‘uğruna ödenmeyecek bedel, gidilmeyecek yol, vazgeçilmeyecek konfor yok’ diye düşünüyordu.

Sabırsız, sınırsız ve doyumsuz bir tutkuyla birbirlerini mutlu, memnun etmek istiyorlardı satıcılar geçerken, “Şunu ister misin, bunu alayım mı” diyerek…

En güzel yılların, acı tatlı hatıraların ortakları Albanita ile Bordolu Çocuk, İstanbul’un arka bahçesi İshaklı’da ise bir başka bayram günlerini karşılıyor, yine elbette bir bütün olarak… Riyasız, çıkarsız ve karşılıksız bir sevgiyle birbirlerine bağlı olan Albanita ile Bordolu Çocuk, sınırsız ve nihayetsiz duygularla birbirlerine sarılıyor; o anlarda “ölmek var, ama dönmek yok.”

İstanbul’un öteki yüzünde, çam ormanları kokusu eşliğinde akşam yemeği yeniyor. Sofrada kediler, bir küçük kız çocuğu ve aralıklarla bir köpek sesi dolanıyor Albanita ile Bordolu Çocuk’tan başka… Çatal ve bıçağın tabakta bıraktığı tıkırtılara karışıyor, havaya kaldırılmış kadehlerin birbirine vurunca çıkardığı ses… Sessizlik ile doğanın buluştuğu doğallıktaki özel bu köşede, sonsuz bir huzur yaşanıyor. Yalın ayak, sere serpe yeşilliklere uzandıkları masumiyet dünyasında Albanita ve Bordolu Çocuk, başlarını kaldırdıkları kapalı mekânlardan sonra tabiat ile iç içe bir “zihinsel detoks” yaşıyor. 

Ihlamur ağaçlarının kokusu masaları dolaşırken; gürgen ve çam ağaçları serinlik taşıyor. Doğanın tam kalbinde temiz hava iştah açıyor hâliyle… Akşam yemeği saatlere yayılıyor, sohbet derinleşiyor, “saatlerin telaşı” unutuluyor. Havuz başında gözleri ile konuşuyorlar. Sözleri, gülüşleri de sofralarını aşıyor. Tanımadıkları insanlar bile gelip oturuyor yanlarına…

Ertesi sabah dönüş yolunda, kıvrımlı, inişli çıkışlı Polonezköy’ün içlerinde hafiflemiş olarak yeniden şehir hayatının temposuna karışıyor Albanita ile Bordolu Çocuk, yeni tip koronavirüs Kovid-19 Salgını’ndan habersizce…

Çengelköy: Boğaz'ın kenarında asırlık bir çınar

Boğaziçi’nin esintileri, yalıların alt katına, cumbalı üst katlara misafir oluyor. Bahçesi “deniz” olan Muazzez Hanım Yalısı, Server Bey Ya...