29 Eylül 2018 Cumartesi

Güzelliklerin başladığı yer: İzmir


Bir hafta sonu kaçamağı olarak ‘kısa bir rota’ hazırladık sizlere… İzmir için elbette ‘iki gün’ yeterli değil; ancak ‘hava değişimi olsun’ isterseniz eğer, buyurun birlikte soluklanalım. Ege’nin kıyısındaki aşkın ışığında, baş döndüren güzelliklerin başladığı yere doğru, İzmir’e pusulayı kuralım.

İzmir / Mutluluk Destinasyonu

Romantik akımın öncüsü Fransız yazar Victor Hugo’nun dediği gibi, “Boynunda kolyesiyle bir prensesi” andıran İzmir, Mutluluk Destinasyonu’nun bu haftaki huzur adresi.
 
İzmir / Mutluluk Destinasyonu

‘İzmir’ deyince neden ise hemen “saat kuleleri” hatırlanıyor. Sultan II. Abdülhamid Han’ın tahta çıkışının 25’inci sene-i devriyesi şerefine Almanya İmparatoru II. Wilhelm’in hediye ettiği saati üzerinde taşıyan 25 metrelik kule de, 1901’den beri İzmir’in sembolü olarak Kordon Boyu’nda misafirlerini karşılıyor. Elinizde gevrek, yani “simit” ile veya İzmirlilerin bildiği ‘boyoz’ ile sahil boyunda dolanırken, Karşıyaka’ya doğru sevdiğiniz ile aşk tazeleyebilirsiniz. Biz tecrübe ettik, siz de edebilirsiniz.

İzmir / Mutluluk Destinasyonu

İzmir’e özgü bir poğaça olan boyoz dışında buradaki insanlar, çekirdek için ‘çiğdem’, domates için ‘domat’, mısır için ‘darı’, simit için ‘gevrek’, incir için ‘yemiş’, mandalina için ‘mandalin’, ay çöreği için ‘pastiç’ derler. Siz de farkında olmadan kısa süre için de olsa bu yerel ağza büyük ölçüde adapte olursunuz, şaşkınlık içinde böyle konuşmak hoşunuza bile gidebilir. Ancak İzmir’de Musevilerin İspanya’dan taşıdıkları güzellikleri, yani seferad mutfağının eşsiz lezzetlerini tatmayı da atlamayın. ‘Bordolu Çocuk’ gibi patlıcan aşkınız varsa, sizin için 36 alternatif var.

İzmir / Mutluluk Destinasyonu

Tarihi, doğası, kültürü, insanlarıyla İzmir’in sokakları size de davetkâr görünmüyor mu? Gezmeye doyamayacağınız Konak Meydanı’nda Ege’nin serin sularına karşı akşamları birkaç kadeh bir şeyler yudumlamak, yaz mevsiminde başka, kış aylarında başka güzelliktir.

Palmiyeleriyle bir Florida ve Güney Karolina’yı andıran İzmir’de ilk olarak Agora’ya uğrayabilirsiniz mesela… İtalya’daki Pompei şehrini hatırlatan duvar yazılarıyla, tasvirleriyle, resimleriyle Agora, dünyadaki özel güzellikteki köşelerden biri. Dünyanın en büyük antik kentlerinden biri olan Agora, havraları, sinagoglarıyla sizleri dinler arası bir keşif yolculuğuna çıkarıyor. Bir de Roma Çeşmesi var ki; Roma’daki Aşıklar Çeşmesi’ne taş çıkarır. 2 bin yıldır gürül gürül akan suyuyla oldukça etkileyici olan çeşme, bizim gibi aşıkların da “Su gibi bir ömür” dilediği uğrak yer…

İzmir / Mutluluk Destinasyonu

Her yerde bulabilirsiniz; Mısır’daki Araplara özgü olan, İzmir’e Endülüs’ten taşan Musevilerin getirdiği ‘sübye şerbetini’ mutlaka tatmalısınız. Alaçatı’da bunu yapabilirsiniz örneğin. Mutfak kültürü çok çeşitli olan mavi – beyaz güzellikteki kasabada, damak zevkinize göre binbir çeşit gusto bulabilirsiniz. Girit’teki yeşillik çeşitliliği ve zeytin yağı zenginliği, Alaçatı’daki restoranları da süslüyor.

Türkiye’deki çoğunluğun ‘İzmirliyim’ diye övündüğü yerde olduğunuzu unutmayın. Bakmayın siz öyle ‘gavur’ falan dediklerine, güzel ayrıcalığa uzak olduklarındandır. Bir de “Karşıyakalı olmak” var ki; onlar, İzmir’i de kabul etmez. Kendilerini İzmir’in plaka numarasından mülhem, “35,5” olarak tanımlar ve bunu bir ayrıcalık olarak yaşar ve daima kıskanıldıklarını düşünür. Neyse Karşıyaka’ya geçmeden, bu tarafta kalarak; bir asırlık tarihi asansör de size ayrı bir huzur verebilir. Mithatpaşa ve Nihat Bey caddeleri arasındaki sadece üç katlı kuledeki asansör, size ışıltılı bir ‘İzmir manzarası’ sunacak. 

İzmir / Mutluluk Destinasyonu

Balçova’da teleferik deneyimi yaşayabilirsiniz mesela… Tepeye ulaşırken, maviyle yeşilliklerin nasıl birbiriyle kucaklaştığına tanık olacak, Baraj Gölü’nün güzelliği zihninizi zorlayacak. Burada bir kahve içmeyi paha biçilemeyecek duygu olarak deneyimleyecek, sevdiğiniz ile kalp ritminiz ahenk bulacak.

Eski İzmir’de ticaretin kalbinin attığı Kemeraltı Çarşısı’nda kişisel zevkinize uygun, hediyelikler, özel aksesuarlar bulabilirsiniz. Keyifli mola duraklarından biri olan burası, şehrin de en hareketli yerleri arasında yer alıyor.

İzmir / Mutluluk Destinasyonu

Çeşme’de Toskana’yla yarışabilecek Ovacık’ı da görmeyi ihmal etmeyin. Sakız Adası manzarasıyla Ovacık, size çok kimsenin bilmediği güzellikleri bahşedecek. Sayısız deniz ürünü lezzetleriyle Ildır Köyü’nü de gezmeden dönmeyin. Alaçatı kadar meşhur olmayan Urla’yı da keşfedebilirsiniz örneğin. Burada aşka doyabilirsiniz. 

Tarihi yarımadadaki Karaburun da size göz kamaştıran hatıralar yaşatacak. Foça’dan Bergama’ya kadar, hatta Çeşme’ye değin yazmakla bitirilemeyecek bir coğrafyaya uzanan cazibe merkezi İzmir... Güzel kentin komşusu Kuşadası’nda bulunan Samson Dağı’nın yamacındaki Davutlar Milli Parkı, denize girmenin başka bir keyif olacağı adres olarak diğer sahillerden ayrılıyor. Şirince ve Alaçatı’yla baş edebilecek güzellikteki Doğanbey’de eski taş evleri, şirin bir Rum köyünü görebilirsiniz. Doğanbey’de yine bir milli park var ki; her çeşit hayvanı burada tanıyabilirsiniz.

İzmir / Mutluluk Destinasyonu

Eğer Albanita gibi tarihe meraklıysanız da ‘deniz tanrısı’ demek olan Meandros’tan adını alan Menderes Akarsuyu’nun içinden geçtiği Priene, Milet ve Heraklia antik kentlerini uğramanız gerekir. Biraz daha ileride Bafa Gölü etrafındaki Latmos tarihi bir eski şehirdir. “Magnesia Meander” da Manisa’nın isim babası, Menderes üzerindeki, İzmir sınırındaki muhteşem bir miras. Muhteşem bir stadyuma ev sahipliği yapar, bugün bile taş kapısında bilet kesip içeride heyecan verici yarışlar düzenleyebilirsiniz.

İzmir / Mutluluk Destinasyonu

Ödemiş veya Birgi’deki Çakırağa Konağı, ahşap sivil mimarinin en güzel örneklerinden birini sunar. Mesela Ödemiş ve Birgi gibi, Gölcük de kış turizmi için de ilgi çekici Mutluluk Destinasyonu olarak not edilebilir. Efes’teki Artemis Tapınağı’nın dünyadaki “yedi harika” yapıdan biri olduğunu yazmaya gerek yoktur sanırız. Dünyanın en görkemli dini yapılarından biri olan Artemis, olağanüstü bir şehir. Arkeoloji ve etnografya diye iki ana bölümden oluşuyor. Son olarak; ‘baba balık’ olarak da anılan ‘adabeyli’ balığı yemeden dönmeyin diyerek, Mutluluk Destinasyonu olarak kısa bir hafta sonu kaçamağını tamamlayalım.

22 Eylül 2018 Cumartesi

Bir semt ki; denizden besleniyor

İstanbul’dan sıkıldıysanız, size yine İstanbul “huzur” verecektir. ‘Demedi’ demeyin, bir Anadolu Kavağı’na uğrayın. Her noktasında deniz hissedilen balıkçı kasabası; tarih, doğa ve yemek meraklılarını bekliyor. Bu küçük semt, döndüğünüzde size büyük bir geçmiş ve büyük bir ufuk armağan ediyor.
 
Anadolu Hisarı / Mutluluk Destinasyonu

Köyler, dereler, ormanlar ve geniş çayırlar ile tamamlanmış yolları geçerken, kırların taze havası sarıyor hemen insanı… Boğaz’ın sırtlarındaki Anadolu Kavağı’ndayız bu defa... Ceneviz Kalesi Yoros’un eteklerinde kahvaltı ediyoruz, Marmara’nın suları ayaklarımıza vuruyor. Ağaçlıklı, çimenli tepeleri, dar sokakları ile sakin bir mola yeri bizim için bu yer, bu sabah… 

Anadolu Hisarı / Mutluluk Destinasyonu

Sudan yeni çıkmış taptaze deniz ürünleri, civardaki restoranlara taksim ediliyor. Keyifli bir koşuşturmaca var etrafta, yeni günün saat 12.00’deki ilk vapurunu ve dahi misafirlerini beklerken… Burası; tarihi camisi, küçük meydanı, eski çeşmesi, ince uzun patika yolları, ahşap yapılarıyla küçük bir balıkçı köyü…
 
Anadolu Hisarı / Mutluluk Destinasyonu

Çiftlik evleri daha derinlerde, oksijen deposu kavak ağaçlarının arasında saklı duruyor. Renkli sandalların süslediği Anadolu Kavağı, yazın coşkusuyla sarmaş dolaş olmuş sanki. Henüz hayli sakin, çünkü ne Eminönü’nden bir turist teknesi var ortalıkta ne de günübirlik kaçamak yapmak isteyenleri taşıyan şehir hatları vapuru… Midyeciler henüz tezgâhlarını hazırlıyor. Komiler bir tarafta masaları düzenliyor. Garsonlar daha günlük kıyafetleri ile kahvaltı ediyor.

Anadolu Hisarı / Mutluluk Destinasyonu

Marmara ile Karadeniz’in birleştiği şirin semt, iç denizdeki son iskele… Kavakların heybeti kaybolduğunda, gemiler artık Karadeniz’in engin sularına açılıyor. Hemen karşıda ise Rumeli Kavağı görünüyor. Biz ise yalnız iskelenin gölgesinde oturup, sağımızdaki konaklara komşuluk ederek, Yedigül Restoran’da kahvaltı yapıyoruz.

Anadolu Hisarı / Mutluluk Destinasyonu

Suların sesi, evlerin altındaki kayıkhanelerde yankılanıyor, masamıza martılar misafir oluyor, kediler yoldaşlık ediyor, bize ev sahipliği yapıyor. Göz göze, diz dize, el ele huzuru dinliyoruz. Mıhlamanın uzayan peyniri ağzımızda birleşiyor. Beri taraftan da domatesler dilimleniyor, biberler kesiliyor, soğanlar ayıklanıyor, balıklar temizleniyor. Derinlerden bir yerlerden şişte kalamarın kokusu, midye tavaya karışıyor, yağda karidesler kızartılıyor, roka salatası hazırlanıyor.



Güneş denize vururken; göz alıyor. Geç kalmış kayıkçı, avlanmak için açılıyor; ancak bir süre sonra elleri boş geri dönüyor. Butik lokantadaki masamızda derinleşen muhabbet, yosun kokusuyla renkleniyor. Tekir, Arap ve Cavit’in dostları Sarman kedileri sere serpe taşlarda güneşleniyor. İstanbul’dakilerin aksine burada kediler çöp tenekelerine itibar etmiyor. Kediler bile mutlu Anadolu Kavağı’nda…

İskele meydanının arkasındaki sokakta çay bahçeleri iskemlelerini açmış. Gururla tahtaya vurulan pullar ile “şeş-i yek” coşkusu, biraz sonra güçlü bir zar sesi ve sonra bu defa “penc-ü se” kahkahası duyuluyor, kapı üstüne kapı olan adam yeni günü şans ile karşılıyor.
Anadolu Hisarı / Mutluluk Destinasyonu

Biraz ileride 1593 yılından miras Midilli’li Ali Reis Camisi’nin yaşadığı talihsizliği fark ediyoruz. İncirli Sokak’ın başındaki cami, bin yıllık Ayazma Çınarı’nın devrilmesiyle hasar almış. Ancak anıtlar kararı gereken restorasyon için yaklaşık 1 yıldır henüz neredeyse çivi bile çakılamamış. Artık asırları deviren heybetli çınarın zamana yenilmesine mi kıyalım, yoksa eski özen ve incelik ile yapılmış güzel caminin tahrip olmasına mı; bilemedik.

18. yüzyıl hatırası Cevriye Hatun Çeşmesi de artık eski itibarını görmüyor. Bir köşede adeta yalnızlığa terk edilmiş, geçmiş günlerine hayıflanıyor.

Kumdöken Suyu levhasını takiben İsmailağa Sokağı’ndaki evlerin arasına karışarak, Yoros Kalesi’ne doğru koyulduk bir süre sonra… Boğaz’ın en temiz bölgesindeki taze deniz mahsullerinin kokusunu ardımızda bırakarak, yeşilliğe karışıyoruz. Az ileride dalından böğürtlen yerken, çocukluğumuza dönüyoruz. Yine parmaklarımız renkleniyor. İncir ağacından, kavaktan yapılmış eski ahşap evlerin pencerelerine güzel kokular siniyor. Ahşap ile incir kokusu ayrı bir armoni olarak Arnavut kaldırımlarına yayılıyor. Albanita hatırlatıyor; “Arnavutluk’ta Arnavut taşları yoktur.” 

Anadolu Hisarı / Mutluluk Destinasyonu

Yıllara boyun eğmiş yıkık bazı evlerin duvarlarından otlar bitmiş. Anlıyoruz ki; ot taşın altında kalmıyor. Doğanın kanunu; ‘hep kendini yeniliyor zaman…’ Metruk evlerin sert taşlarının yerini, yeni filiz veren zayıf yeşillikler alıyor. 

Anadolu Hisarı / Mutluluk Destinasyonu

Ölümsüzlerin arasından ölecek olanların garip kayıtsızlığıyla, mezarlıkların içinden geçerek, kaleye doğru çıkıyoruz. Deniz seviyesinden yükseldikçe, rüzgar da kendini gösteriyor. Tepeye tırmandıkça; Boğaz’ın bir bölümü, Rumeli Kavağı ve Karadeniz aynı kadraj içine giriyor. Yoros Kalesi’ne vardığımızda, kalenin arkeolojik kazılar sebebiyle kapalı olduğunu fark etsek bile yukarı çıkarken harcadığımız efor, şahit olduğumuz manzarayla yerini dinginliğe bıraktı. 

Anadolu Hisarı / Mutluluk Destinasyonu

Elbette 800 yıllık Yoros Kalesi’ne doğru yokuş çıkarken; bir ağacın dalına atılmış halata bağlı salıncakta soluklanarak bulutlara kavuştuğumuzu, aynı anda çocuklaştığımızı da artık itiraf edebiliriz. Yoros Çay Bahçesi’nde Marmara’nın Karadeniz’e dokunduğu, aşk ilişkisini görmenizi de tavsiye ederiz. …ve dönmeden Marko Paşa Köşkü’nü görmeyi de asla ihmal etmeyin. Mutluluk Destinasyonu’na sonunda teşekkür edeceksiniz.

15 Eylül 2018 Cumartesi

Samatya’nın sesleri


  Şehrin ihtişamlı tarihinden izler taşıyan Samatya’da farklı kültürlerin iklimi yayılıyor. Dinlerin ve milletlerin buluşma yeri olan burası geçmiş kokuyor, deniz mahsülleri kokuyor, hayat kokuyor. Balıkçıların sesine, Müslümanlık ile Hristiyanlık ritüellerinin tınısı karşıyor.
Samatya / Mutluluk Destinasyonu
İstanbul’un derin tarihi kıyıya vuruyor. Samatya’nın üzerine yığılan zamanı, belediyenin temizlikçisi küçük meydanda, sabahın ilk ışıklarında süpürüyor. Eski insanlar ile bugünküler arasında bir araya getirilemez fark olsa da aynı meydanda hep bir samimiyet yankılanıyor. Bir zamanlar; Ermeniler, Rumlar ve Museviler’in yaşadığı Samatya’nın mozaği çoktandır kırılmış duruyor. Aynı temizlik işçisi, öğlene doğru bu cam kırıklarını da topluyor. 

  Balık pazarında deniz mahsulleri yüksek ses ile satılırken, sokaktaki tabureleri dolaşıyor közdeki kahvelerin kokusu… Bir köşede sohbet derinleşirken, diğer taraftan neşeli kahkahalar yükseliyor, bu yanda el ele tutuşmuş iki aşık gözleriyle anlaşıyor. İç içe geçmiş dükkanlar, sırtlarını tarihi surlara dayamış uzanıyor. Samatya, kapısından denize dökülüyor.
Samatya / Mutluluk Destinasyonu
  Mutluluk Destinasyonu’nun pusulası, kiliselerin gölgesindeki beş sokağın birleştiği Samatya’nın küçük meydanını işaret ediyor. Yeni günün habercisi güneş, bulutların arasında kendini gösterirken; sevgiyle yoğrulmuş iki yürek, deniz kıyısındaki kahvaltı sofrasında selamlıyor onu. Muhabbetlerine ‘yeni anılar’ ekleyen çift, takipçilerine de notlar biriktiriyor. 
Samatya / Mutluluk Destinasyonu
  Mesela Samatya Sahaf, mahalledeki konuşulan dillerde yazılmış kitaplar satan küçük bir dükkan olarak varlığını koruyor. Mimar Sinan’ın Abdi İbrahim Camii ve Ağa Hamamı tarihin güzelliğini bugüne taşıyor. Ayaküstü birileri sohbet ediyor, hızlı adımlar ile yürüyor bir genç kız… Yanından ağır aksak ilerleyen yaşlı kadın, yılların omuzlarında ve sırtında biriktiği dertleri taşıyamıyor, döke döke ilerliyor, yoruluyor, duruyor; devam ediyor.
Samatya / Mutluluk Destinasyonu
  Surlardaki Samatya Kapısı’ndan bulduğu boşluktan güneş denize düşüyor. Tarihî Midyeci, eskiden, çok eskiden; tâ Bizans Dönemi’nde ‘sur karakolu’ olarak konumlanmış. 1796’da yaptırılan tarihî çeşme, arpacılık yapan ‘Mehmed Efendi’ adını taşıyor. 
Samatya / Mutluluk Destinasyonu
  Samatya’da ışıklar, sesler ve kalabalıklar çoğalırken; akşam olmak üzere artık… ‘Memur’ olduğu bileklerine taktığı küçük çantasından ve kısa kollu gömleğinin cebindeki kaleminden belli olan adam, Gümüş Yüksük Sokak’ın başındaki merdivenlerden inmiyor, adeta yuvarlanıyor. Yorgunluk saçlarından yüzüne boncuk boncuk akan adam, evinin yolunu arşınlıyor Samatya’da boydan boya… Ona ters istikametten hızlı adımlarla genç, ama bakımsız bir hanım yaklaşıyor. Meyhaneler için hazırladığı mezeler ellerinde, yolunu kesiyor adamın. Küçük meydanda hayat, olağan ritmiyle akıyor. Ahşap konakların güzelliği onların dikkatini çekmiyor. Bir ‘biz ikimiz’ farkındayız sanki, tarihin tanığı bu klasik evlerin... 
Samatya / Mutluluk Destinasyonu
  Saygıyla tahtadan yapıları izliyoruz, yaşanmışlıklarını hissederek... Albanita diyor ki; “Ne kadar vefasız davranmışız insanlarına da evlerine de.” Haksız sayılmaz elbette. ‘Fatih’ olarak hatırlanan Sultan Mehmed Dönemi’nden Bursa’dan getirilen Ermeniler’in yaşadığı Samatya’da Surp Kevork Kilisesi’nin çanları çaldığında, karşıdaki Büyükada’dan duyuruldu. Kimsenin aklına ‘din elden gidiyor’ diye ayaklanmak gelmemişti. Episkopos Hovagim’in Ermeniler’in patriği olduğu burada, zaman duygulandıran bir hoşgörüyle dönüyormuş bir zamanlar. 
Samatya / Mutluluk Destinasyonu
  ‘Bordolu Çocuk’ işaret parmağıyla Matya Kafe’yi göstererek, bir başka vefasızlığa dokunuyor. Geçmişte Aya Nikola Kilisesi’ndeki görevlilerin yaşadığı 165 yıllık ahşap konak, bugün de 1970’lerdeki bir ev salonu gibi nostaljik dursa da, içinde misafir ettikleri, nasıl da antika değerine duyarsız görünüyor. Ötedeki Midyeci Arap’ın etrafında halka halka insanlar çoğalıyor bu arada. Yeşilçam’ın efsanevi isimleri Şener Şen ile Türkan Şoray’ın başrollerini paylaştığı İkinci Bahar dizisinin platosu Ali Haydar Ocakbaşı ile Develi Restoran arasındaki çekişme; masumiyet, samimiyet ile kurumsal soğukluğun numunesi gibi çarpışıyor geride.  
İkinci Bahar
  Samatya, “İkinci Bahar” dizisi dışında; görkemli yönetmen Yavuz Turgul’un Gönül Yarası, Nuri Bilge Ceylan’ın Üç Maymun, kendisi de Samatya doğumlu olan Cem Yılmaz’ın Av Mevsimi filmlerine de doğal plato olmuştu. Gezerken; The Beatles, Pink Floyd, Deep Purple, Rolling Stones’ın zillerini tedarik eden Ermeni Zilciyan Ailesi’ne de bir “merhaba” deyin mutlaka; hâl, hatırlarını sorun, gönüllerini kazanın. 
Zilciyan Ailesi
  Tren yoluna paralel uzanan İçkalpakçı Yolu, herhangi bir yere çıkmasa da, iki yanında pembe, mavi ve rengarenk cumbalı evler dizilmiş sıralanıyor. Narlıkapı Çıkmazı’na doğru ilerleyince; başka güzellikler, ahşap sürprizler keşfediliyor. Meryem Ana Kilisesi’nin çan kulesi, adeta şamandıra gibi yükseliyor, rayların yanından… Aya İoannes Kilisesi, Studio Manastırı’ndan bozma İmrahor Camii de tarih boyu dinler arası çekişmenin Samatya’daki merkezi konumda bulunuyor. Bu arada Aya Mina Kilisesi’nin duvarlarına çarpan gürültü, kulaklarımıza kadar ulaşıyor. Oraya yönelince anlıyoruz ki; semt pazarı kurulmuş, kalabalığın içine doğru karışıyor ve yok oluyoruz.
Samatya / Mutluluk Destinasyonu
  Asırlar önce Marmara’nın kıyısındaki bir balıkçı köyü olan Samatya, yine deniz ürünleri kokuyor. 1990’larda Samatya’nın kıyılarında kayıkçı barınakları varken; kim ne tuttuysa onu satardı, kalanları da kendileri oturur etrafındakiler ile beraber yerdi. Belki de İstanbul’un en azman kedileri burada bulunuyor. Kedilerin toplanma yeri Samatya’nın adı, Rumca ‘kumluk’ anlamındaki Psamathion’dan geliyor. Tarihlerin birinde, sahil boyu kumlarla kaplı bu yerde artık kilometre göstergeleri şaşmış otomobiller ‘sürat’ denemesi yapıyor adeta. Ancak Samatya her şeye rağmen yıllanmış güzelliğinden bir şey kaybetmemiş arz-ı endam ediyor.

8 Eylül 2018 Cumartesi

İmkansız bir aşk... Anadolu Hisarı

Sakince akan bir nehrin, yarenine kavuşurmuş gibi denize usul usul sokulduğu noktada, yemyeşil ağaçların şık bir çerçeve gibi sarılıp sarmaladığı Anadolu Hisarı, tüm heybetiyle hem şehrin göbeğinde duruyor hem de imkansız bir aşk gibi kendisine yaklaşılmasına izin vermiyor. Ne kadar yaklaşabilir, ne kadar dokunabiliriz bilmiyoruz ama Marmara Denizi'nin son gardiyanı, Karadeniz'in ilk kalesi Anadolu Hisarı'na doğru yola çıkıyor Mutluluk Destinasyonu.
Anadolu Hisarı / Mutluluk Destinasyonu
Burası; Beşiktaş, Kadıköy, Eminönü gibi şehrin tüm merkez noktalarına eşit mesafede. Nereden yola çıkarsanız çıkın 40 dakika sonra Anadolu Hisarı'nın örme taşları Beykoz'un girişinde, Kavacık'ın çıkışında, Göksu Deresi'nin denize döküldüğü noktada sizi karşılıyor.

Bizim gibi, bir yılan misali kıvrılan ağaçlıklı yollardan geçerek arabayla da Anadolu Hisarı'na gidebilir ya da şehrin farklı noktalarından kalkan vapurlarla, martıları peşinize takarak da eski İstanbul'un bittiği yere ulaşabilirsiniz.
Anadolu Hisarı / Mutluluk Destinasyonu
1395 yılında Yıldırım Beyazid tarafından yapılan bu kale ile İstanbul Boğazı kontrol altına alındığı gibi tüm Osmanlı padişahlarının hayalini kurduğu Konstatinapolis'i yakından izlemek için de eşsiz bir mekan. Üstelik Yıldırım Beyazid bu hisarı yaptırarak, 58 yıl sonra torunu Mehmed Han'ın, Fatih Sultan Mehmed olarak anılmasını sağlayacak fetih için de ilk adımı atmış oldu.

Dönelim günümüz Anadolu Hisarı'na. Size ilk tavsiyemiz rahat spor ayakkabılar giymeniz. Çünkü epeyce yürüyeceksiniz. Göksü Deresi'nin her iki tarafında da birbirinden şık ve zengin menülü kafeler açılmış. O kafelerde soluklanacağız ama önce eski sokaklara dalalım.
Anadolu Hisarı / Mutluluk Destinasyonu
İstanbul'un kadim semtlerinden Beykoz'a bağlı Anadolu Hisarı'nda tarihi yapı modern tekniklerle renove edilerek korunmuş. Evlerin her birinin bir kişiliği var sanki. İstanbul Boğazı'ndaki yalıların birer minyatürü gibi duran evlerin avluları Göksu Deresi'ne açılıyor. Tahta verandalar, camlardan sarkan begonviller, ahşap kepenkli kapılar... Siyah beyaz bir Türk filmi gibi nehrin kenarından göz kırpıyor evler insana. 

Neredeyse her evin önünde bir tekne var. Çünkü burada yaşayanların ulaşımı; otobüs, minibüs, araba değil tekneler. Belki her evde araba yok ama her evde mutlaka bir tekne var. Tabii sadece şahıs tekneleri değil, gezi tekneleri de var. Saati 250 TL gibi bir ücret karşılığı Göksu Nehri'nden süzülerek Marmara Denizi'ne karışabilirsiniz. 
Anadolu Hisarı / Mutluluk Destinasyonu
Göksu Nehri üzerindeki minik köprüde fotoğraf çektirmeyi sakın unutmayın. Bir yanınız Marmara bir yanınız Karadeniz olacak.  Sınır fotoğrafları çok meşhurdur ya, bizce bu fırsatı kaçırmayın.

Anadolu Hisarı'nın tam karşısında, nehrin kıyısında bir de 700 yıllık mezarlık var. Mezarlıklar hep hüzünlüdür ama burası bir başka yakıyor insanı. Çünkü tüm mezarlar çocuklara, bebeklere ait. Belki de bundan dolayı halkın eli hep mezarlığın üzerinde. Bakımını, temizliğini bizzat kendileri yapıyorlar.
Anadolu Hisarı / Mutluluk Destinasyonu
Ve turistlik her yerin başına gelen o malum olay. Kafe istilası. Verandası nehrin üzerine taşan onlarca kafe var burada. Özellikle atıştırmalık tabakları zengin ve lezzetli. Ama baştan uyarmakta fayda var, doğanın armağanı olan manzarayı size parayla izlettirmeyi görev edinmiş o kafeler; 2 çay 2 kahve için, sizden 1 aylık mutfak masrafınız kadar para talep edebilir.

Son bir tavsiye daha. Anadolu Hisarı'na bakabildiğiniz kadar uzaktan bakın. İhtişamını, mimari kusursuzluğunu uzaktan görmek çok daha kolay. Her şeyde olduğu gibi Anadolu Hisarı'nda da yaklaştıkça kusurlar göze batıyor. 

Çengelköy: Boğaz'ın kenarında asırlık bir çınar

Boğaziçi’nin esintileri, yalıların alt katına, cumbalı üst katlara misafir oluyor. Bahçesi “deniz” olan Muazzez Hanım Yalısı, Server Bey Ya...