Yaşam koşullarını alt üst eden, adeta dünyayı yörüngesinden çıkaracak kadar ileri giden korona yüzünden evden çıkarmıyorsak da ‘sosyalleşmeyelim’ mi? Berjer koltuğunuzda otururken; Türkiye’deki müzeleri ‘ücretsiz’ gezmek de mümkün… Daha önce dünya başkentlerindeki sanat ve bilim merkezleri, ziyaretçilerine kapılarını “online” olarak açmıştı.’nda Amerika, Rusya, İngiltere, Fransa, İtalya, İspanya ve Yunanistan’da bulunan 10 şehirdeki tarihi müzeleri gezmiştiniz. Hadi gelin, şimdi de Türkiye’deki kültür yapılarına gidelim.
OYUNCAK MÜZESİ - İSTANBUL
İlk olarak İstanbul’daki Oyuncak Müzesi’nin ‘renkli’ ve çocuksu atmosferinde, insanlık tarihine bir yolculuk yapıyoruz. Kadıköy’deki tarihi köşkte, 5 bin adet eski oyuncak bulunuyor. Şair Sunay Akın tarafından 2005’te kurulan müze, korona günlerinde evlerinde tecrit edilen insanlara nefes aldırıyor. Belki de Türkiye’nin ilk “oyuncak müzesi” olma hüviyetindeki yer, ziyaretçilerini çocukluğuna götürürken; insanlığın seyrine çok farklı bir yerden ışık tutuyor. Galiba ‘dünyanın en hüzünlü müzesinde’ hissedebilirsiniz kendinizi. Çünkü ‘oynanmamak’ ile lanetlenmiş oyuncağa mı eski sahipleri olan çocukların ölmüş olmasına mı oyuncakların cam arkasında kalmasına mı üzüleceğinizi şaşırabilirsiniz.
GÖBEKLİTEPE - ŞANLIURFA
Tarihin en eski taş kalıntılarına ulaşılan Göbeklitepe de “sanal müze” ile evlerinize geliyor. Millattan önce 10 bin yılından kalma kabartma eserler ve yapılar sizleri bekliyor. Tepe üzerindeki devasa boyutlarda olan taşlar, onların üzerindeki işlenmiş sanat eserleri görülmeye değer. Tarihin sıcaklığını yerinde hissedemeseniz de elinizdeki sıcak kahveleri yudumlarken; geçmişin fısıltısını dinleyebilirsiniz. İnsanlığın mağara duvarlarına resim çizmekten vazgeçip avcılık, toplayıcılığa geçişini gözlemlemek için Göbeklitepe’yi ziyaret etmeniz gerekiyor. Muhtemelen ilk defa tarım yapılan yıllara, yerleşik hayata geçilen günlere, bir sistem üzerinde sanat ürünleri çıkarmaya başladığı zamanlara buyurunuz.
KURTULUŞ SAVAŞI MÜZESİ – ANKARA
İşgâl altındaki Osmanlı İmparatorluğu’nun yeni Türkiye’ye geçişi günlerinde kullanılan İlk Meclis, bugün Kurtuluş Savaşı Müzesi olarak ziyaretçilere açık. 1915’te İttihat ve Terakki Fırkası tarafından bir kulüp olan Birinci Meclis’in salonlarında, koridorlarında, kulisinde gezerken; yaşamadığınız zor günleri ümitle, inançla ve biraz da tedirginlik içinde yeniden yaşayacaksınız. Burada alınan hayati kararlar ile bir milletin geleceği tayin edilirken; Kurtuluş Savaşı zaferle neticelenmişti. Dolayısıyla ahşap yapı içinde, tekne tavan ile örtülü Birinci Meclis’te gurur dolu hisler de duyacaksınız. Gazi Mustafa Kemâl’in mebuslara seslendiği Genel Kurul Salonu’ndaki sıralar arasından yükselen soba borusu masumiyet dolu günleri, dönemin şartlarını ‘sıcacık’ duygularla önünüze getirecek. Ulus’taki müze, şimdi parmaklarınızın arasında…
CUMHURİYET MÜZESİ – ANKARA
Kurtuluş Savaşı’nın ‘zafer’ ile tamamlanmasından sonra “2. Meclis” olarak inşa edilen Türkiye Büyük Millet Meclisi, bugün “Cumhuriyet Müzesi” adıyla hizmet veriyor. Müze yeni ilkeler ve devrimler ile çok partili siyasi hayata geçişte kullanılırken; Cumhuriyet’in ilk gençliğine adandı. Bina aslında Cumhuriyet Halk Partisi’nin ilk genel merkezi olmasıyla da ‘özel anlam’ taşıyor. 1924’ten 1960’a kadar ‘parlamento’ olarak kullanılan yapı, Osmanlı ve Selçuklu’nun bezeme motiflerinin yer aldığı tavan süslemeleri, kemerleri, saçakları ve çinileri ile geçmiş günlerin, bugünlerden “daha ileri” olduğunun numunesi olarak hayretle fark ediliyor. İlk üç cumhurbaşkanı dönemi olayları, fotoğrafları, özel eşyaları, alınan kararları ve kanunları burada görebilirsiniz.
EFES MÜZESİ – İZMİR
Yamaç evleri, çeşmeleri, büyük ve küçük avluları, mezarları, imparatorluk kültleri ile geniş bir koleksiyona sahip Efes Müzesi, İzmir’de olsa da bir ‘tık’ ile ayağınızda… Arkaik Dönem’den kalma bereket tanrısı Artemis ve genç erkek, yani ‘kuros heykelleri’ görülmeye değer. Efes Antik Kenti, korona görülmemiş 10 Mart öncesinde kalabalık turist grupları tarafından akın akın görülürken; Efes Müzesi’nin terk edilmiş gibi sakin olması hüzünlüydü belki; ama salgınla ‘çevrimiçi kabuller’ sonrası popülerliği daha da arttı. Dünyanın 7 harikasından biri kabul edilen Artemis Tapınağı’nın kalıntıları, ziyaretçilerini Helenistik ve Roma Dönemi’ne doğru takvimler arasında bir yolculuk yaptırıyor.
TROYA MÜZESİ – ÇANAKKALE
4 katlı olarak tasarlanan Troya Müzesi, sizinle tarihin en bilinen ‘savaş hilesi’ Troya’nın az bilinen sırlarını paylaşacak. 90 bin metrekarelik geniş alandaki müze, 490 metrelik rampalar üzerinde geziliyor. Homeros’un İlyada Destanı artık evinizde… Troas Bölgesi’ndeki yaşam, antik dönem izleri, Doğu Roma ve Osmanlılar, gösterişli müzedeki her köşede yer buluyor. Mezar taşları, heykeller, canlandırmalar, fotoğraflar, şemalar, çizimler, metinler ve interaktif yöntemler ile kendinizi bir anda milattan önce 4. Yüzyıl’da bulacaksınız. Neolitik, kalkolitik, tunç, demir, höyük gibi bir anda dönemler ve çağlar arası gezinti yaparken; kültürel baş dönmesi yaşayacaksınız. Dikkat!
GAZİ MÜZESİ – SAMSUN
1900’lerin başında bir otel. Adı, Mıntıka Palas. Bir Rum Jean İonnis Mantika tarafından işletiliyor. Kırık dökük bir Mercedes’le yola çıkılırken; ilk Meclis, Fransızlar tarafından işgâl atlında. Ankara Garı’nda İngilizler hüküm sürüyor. İskoç malı olan Bandırma Vapuru ile Mustafa Kemâl Paşa, Samsun’a ulaştı. Ve doğruca bir gayr-i müslim tarafından işletilen Mıntıka Palas Otel’e yerleşti. Kurtuluş Savaşı’nın en hararetli günleriydi. İstanbul işgâl altındaydı. Ankara da öyle… Hatta Bandırma Vapuru’nun yanaştığı iskele, ‘reji iskelesi’ olarak bilinirdi. Fransızlar buradan tütün ticareti yapardı. Yani iskele de Fransızların, Samsun da onların işgâli altındaydı. Türkiye’nin tamamında olduğu gibi… Dâhiliye Nezareti’nin görevlendirdiği Gazi Paşa, 18 Mayıs’ta Mıntıka Palas’a yerleşti. “Millî Mücadele” ateşi burada yakıldı.
ANADOLU MEDENİYETLERİ MÜZESİ – ANKARA
Başkent Ankara’ya bağlı Ulus’taki “Atpazarı” denilen yerde bulunan Medeniyetler Müzesi, 1997’de 68 müze arasından Avrupa’da “yılın müzesi” olarak seçilmişti. Tarihi Kurşunlu Han ve Mahmut Paşa Bedesteni’nin birleştirilmesiyle işlevsellik kazanan müze, sırtını Ankara Kalesi’ne vererek kendisini koruma altına almış. Paleolitik Çağ’dan bugünlere geniş koleksiyon yelpazesi bulunan müze, seçkin eserleri ile benzersiz. Paleolitik Çağ’dan Neolitik Çağ’a, Kalkolitik Çağ’dan Tunç Çağı’na, Asurlar’dan Hititlere, Frigler’den Urartulara kadar Anadolu’da yaşamış birçok krallık ve devletlere ait kabartma “mezar taşları, tanrıçalar, heykeller, anıt, mobilya aksamları, süsler, levhalar, bilezikler, kolyeler, koşum takımları, kaplar, savaş ve tarım aletleri, tabletler, dinî ritüellerin kapları” gibi sayısız tarihi eser bulunuyor.
ZEUGMA MÜZESİ – GAZİANTEP
Nefes kesen bir deneyime var mısınız? “Roma ve Antik Çağ” kalıntılarını sunuyoruz şimdi de… Baraj suları altından kalmadan önce kurtarılan eserler, Gaziantep’te sergileniyor. Ancak ayaklar altına alınan antik kalıntılar, insanlığın tarihine saygıyı gösterirken; yürek de dağlıyor. Zeugma Müzesi’nin baş tacı elbette, “Çingene Kızı” mozaiği. Bordolu Çocuk’un Albanita’ya söylediği gibi, “Nedense ‘Çingene Kız’ mozaiğini her nerede gördümse, bana hep Amerikan fotoğraf sanatçısı Steve Mc Curry’nin 1985’teki ‘Afgan kızı’ fotoğrafını hatırlatıyor.” Mahzun bakışlar, gönlüme dokunuyor. Burada da aynısı oldu. Siz de Çingene Kız’ın hüznünü paylaşmak ister misiniz?
ARKELOJİ MÜZESİ – HATAY
Albanita’yı heyecanlandıran Hatay’daki Amuk Heykeli’ni siz de görmelisiniz. Millattan önce 9. Yüzyıl’ın başında Tayinat’ta hüküm süren Kral Suppilulima bir elinde hançer bir elinde buğday tutarken; bakışlarındaki canlı ifade, bugün bile tüyler ürpertici görünüyor. Devasa heykel bugün bile saygı uyandırırken; Hititlilerin hissettiği saygıyı siz düşünün artık. Mağara tarzındaki konseptiyle müze, coğrafyanın ihtişamını da ortaya koyan eserleri ziyaretçilerine sunuyor. Zengin koleksiyonu ile Arkeoloji Müzesi, Roma Dönemi’ne kapı aralıyor. Aslanlı Sütun Kaideleri, Ariadne, Yakto, Satyr, Hermaphroditos, Artemis, İskelet, Venüsün Doğuşu ve Mevsimler mozaikleri de görülmeye değer.
Atatürk etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Atatürk etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
7 Haziran 2020 Pazar
En ünlü müzeleri ücretsiz gezin
Etiketler:
arkeoloji,
Atatürk,
cumhuriyet,
efes,
göbeklitepe,
hatay,
izmir,
kurtuluş savaşı,
mustafa kemal,
müze,
nasıl gidlir,
nerede,
oyuncak müzesi,
sunay akın,
şanlıurfa,
zeugma
24 Nisan 2018 Salı
Huzur köyü: Gölyazı
Siz de küçük bir balıkçı kasabası hayal ediyorsanız, burası orası… Akşam günbatımında, sevgiliniz ile el ele, göz göze romantik bir yemeği eminim düşlemişsinizdir. Öyleyse hadi, Gölyazı Köyü’ne koşun.
Otobüs durağı her zaman ‘ayrılık, veda, hüzün ve karamsarlık’ değildir. Bizimki mesela; “buluşma ve başlangıç” demek aslında. Sabah erken saatlerde başlayan mutluluk rotamız, 4 saat ve 275 kilometrelik bir uzaklığı, ‘doğa ve park’ diye tasvir edilebilecek bir liman köyünü işaret ediyor.
İstanbul’daki Acıbadem Durağı’ndan, henüz metropol yükünü almadan koyulduğumuz yolculuk; ‘hayallerimiz, sevgi ve huzur’ anlamı taşıyordu. Kocaeli, Eskihisar’dan arabalı vapur ile 35 dakika içinde Yalova’ya Topçular’a geçiyoruz. Oradan da karayolu ile ver elini Bursa, Gölyazı… 275 kilometrelik yol, yaklaşık 4 saat içinde alınıyor. Bizim gibi gemi romantizmini tercih etmeyip, Osmangazi Köprüsü’nü kullanırsanız ise hepi topu 195 km. sonra Gölyazı Köyü’ndesiniz.
Bursa-İzmir Otoyolu, Ulubat Gölü kıyısındaki doğa harikası Gölyazı, bütün şirinliği ile bizi karşıladı. Girişteki tarihi Aziz Panteleimon Kilisesi ve eski yel değirmeni, doğal fotoğraf stüdyosu gibi gelenleri selamlarken; bir süre sonra sürücüler için meşakkatli bir yol deneyimi başlıyor. Çukurlardan çukur beğenip en fazla 15 km. hız yapabildiğiniz Gölyazı’nın köy yolu, el değmemiş bakir bir yer hissi uyandırıyor mutlulukla, ilk bakışta gelenlerine…
Roma Dönemi’nde ‘Apollont Gölü’ olarak, yani ‘Apollon Krallığı’na ait bir göl’ diye tarihi vesikalara kaydedilen Gölyazı, küçük bir ada eski köprüyle yarımadaya bağlanarak konumlandırılmış. Hem tarihsel yönü ile hem de coğrafi avantajı ile Gölyazı Köyü ilginçlikler ve orijinallikler barındırıyor. Ancak ‘bakımsızlığı’ da çabuk hissediliyor. Her şeye rağmen, büyük şehir gürültüsünden yorulduysanız, kalabalık, koşuşturma ve stresten bıktıysanız eğer, burası tam size göre… Köy havasını iliklerinize kadar çekebilir, zamanın neredeyse durduğuna, hayatın aniden yavaşladığına hemen adapte olabilirsiniz. Küçük liman ve ev hanımlarının arasından geçerek, ada etrafında el ele yürümeyi, köy içinde kaybolmayı sakın ihmâl etmeyin. İster ördeklerin mihmandarlığında tekne turu yapın; ancak yapmasanız bile, nilüfer çiçeği ve incir kokuları eşliğinde harika bir göl manzarası ve inanılmaz bir gün batımı sizi bekliyor olacak.
Eskinin kokusu üzerinize sinen güzel, sempatik Gölyazı’da tarihin peşine düştüğünüzde, büyük bir düş kırıklığı yaşayacağınızı fısıltı ile söylemekte fayda var. Zira Bizans’tan miras Antik Tiyatro, klasik liman, kale, surlar ve Sübyan Mektebi bir zamanlar varmış; artık sadece yön levhalarında kalmış.
Tarihi milattan öncesine dayanan Gölyazı’nın son sakinleri Rumlar, mübadele ile yerlerini Selanik göçmeni Türkler’e bırakmış. O günden beridir Gölyazı’da abartılı bir Atatürkçülük de süregeliyor. Kasabanın her yerinde ‘Atatürk’ poster, fotoğraf, döviz, flama, bayrakları ile sanki müthiş bir yarış var. Ancak Selanik’in eskisi Gölyazılılar için bir liderden öte, Atatürk hem hemşehri, hem de atadan, dededen yadigar kadim bir dost, arkadaş, sevgili ve dahi tanıdık…
İstanbul’daki betonarme yığınlardan kaçıp Gölyazı’ya sığınmak istiyorsanız, sizi küçük de olsa kötü bir başka sürpriz daha bekliyor. Zira her köşe başında, tarihi mahalleler arasında bir inşaat yükseliyor. Göl suları cilveli cilveli kıyıya vuradursun, bir yerlerden de inşaat gürültüsü doğanın sesine karışıyor; balıkçı kasabasının sakinliğini delip yırtıyor.
Ada girişindeki 8 asırlık Ağlayan Çınar bile betonlaşmadan nasibini alırken; sözüm ona tarihi ağacı güçlendirmek için içini dolduran zihniyet, doğaya ihaneti ile kan ağlatıyor aslında. Yaz aylarında çekilen göl suyu, sonbahar ve kış mevsimi olduğunda verdiğini geri alıyor Bursa’ya 35 km. uzaklıktaki bu yerde… Böyle olunca da fotoğraf sanatçıları için ‘tembellik’ demek olan görüntüler ortaya çıkıyor. Suyun ortasındaki bir ağaç görüntüsü için fotoğrafçıya, sadece deklanşöre basmak kalıyor sanatsal bir kare için… Kayıklarla erken saatte tutulan tatlı su balıkları turna, sazan ve yayın, her gün saat 12.00’de yeni limanda, görkemli bir ritüel eşliğinde mezatlarla satılıyor.
Gölyazı Köyü’nün tarlası, ‘Ulubat Gölü’ desek yanlış olmaz sanırım. Çünkü daha çok balıkçılık ve biraz da zeytincilik ile geçimlerini sağlayan Gölyazı’nın sakinleri, avlanmaya kadın / erkek beraber çıkıyor. Balıkçılıktan arta kalan zamanlar ise daha çok meydandaki küçük kahvelerde sükûnet ile dinlenerek geçiriliyor. Köylüler ekseriyet ile evlerini, balkonlarını derme çatma lokanta ve kafeye çevirmiş, dolayısıyla bir ticari anlayış da yerleşmiş görünüyor. Misafirlerini bıktıran bir ‘gelir kapısı’ olarak karşılıyor, bununla beraber huzursuz da hissettiriyor. Bir yerde bir külah dondurma için 20 tl. öderken bulabilirsiniz kendinizi. Bir başka yerde ise ilgiyle karşılanıp hoşsohbet insanlar ile tanışıp, beklentisiz çay ve kahve servisi ile uğurlanabilirsiniz. Cana yakın insanları ve ‘huzurlu dünyası’ ile Gölyazı Köyü, her dem davetkâr…
Kapı önlerinde oturup sohbet eden köy kadınlarına, diğer yanda kerevit ve balık ağları ören balıkçı beyler eşlik ediyor. Bacalara yuva yapan leylekler ile evlerin çatılarına sere serpe tünemiş pelikanların keyfine de diyecek yok. Ancak sokak köpeklerinin misafirlerinin güvenliğini sağladıkları, özel ve yakın ilgisi, özellikle karanlık saatlerde tedirgin edici olabiliyor.
Öte yandan kontrolsüz şekilde büyüyen, doğa ve tarihin iç içe geçtiği bu yer yakın gelecekte, büyük yerleşim yerlerinden kaçarak bağrına sığınan misafirlerini, ‘ayrıldıkları şikâyetleri’ ile kendi de içinde taşıyarak kabul edecek gibi duruyor. Özellikle birkaç yıl içinde artan talep üzerine hizmet kalitesi ve misafirperverliğin gerilediği hissediliyor. Tarihi köyün otantik havası, sözüm ona lokanta ve kafelerin kalitesiz brandaları ile çepeçevre sarılmış vaziyette… Oysa antik surların çevrelediği Gölyazı’da ara ara Bizans, Roma ve Osmanlı mimarilerine sokak aralarında tebessüm ile denk geliyorsunuz.
Eski evleri, eski sokakları, pelikanları, leylekleri ile bu küçük ada ve yarımada bütünlüğünden yerel bir hatıra ne alınabilir emin değilim; şüphe ediyor olmam aslında özel bir turistik eşyası olmamasından… Zira tarihi Arnavut kaldırımlarının sökülüp yerine üç kuruşluk parke taş döşemeyi, gereksiz bir modernlik kabul eden belediyecilik anlayışı söz konusu ne hazindir ki... Her şeye rağmen kendi halinde bu şirin yer, pozitif enerjisi, dinginliği ile sıcacık bir yuva hissi uyandırıyor birkaç günlük konaklayanlarının gönlünde… “Sadece ‘olağanüstü kahvaltısı’ için bile yollara dökülmeye değer” notunu düşerek Gölyazı’yı sizlerin tecrübesine bırakıyorum. Biz ise dönerken, gölün içinde kalan ağaçlarını, sazlıklarını, kedilerini, turna balığını, muhteşem çay ve gözlemelerini özledik bile…
Bursa/Gölyazı/Mutluluk Destinasyonu |
İstanbul’daki Acıbadem Durağı’ndan, henüz metropol yükünü almadan koyulduğumuz yolculuk; ‘hayallerimiz, sevgi ve huzur’ anlamı taşıyordu. Kocaeli, Eskihisar’dan arabalı vapur ile 35 dakika içinde Yalova’ya Topçular’a geçiyoruz. Oradan da karayolu ile ver elini Bursa, Gölyazı… 275 kilometrelik yol, yaklaşık 4 saat içinde alınıyor. Bizim gibi gemi romantizmini tercih etmeyip, Osmangazi Köprüsü’nü kullanırsanız ise hepi topu 195 km. sonra Gölyazı Köyü’ndesiniz.
Bursa/Gölyazı/Mutluluk Destinasyonu |
Roma Dönemi’nde ‘Apollont Gölü’ olarak, yani ‘Apollon Krallığı’na ait bir göl’ diye tarihi vesikalara kaydedilen Gölyazı, küçük bir ada eski köprüyle yarımadaya bağlanarak konumlandırılmış. Hem tarihsel yönü ile hem de coğrafi avantajı ile Gölyazı Köyü ilginçlikler ve orijinallikler barındırıyor. Ancak ‘bakımsızlığı’ da çabuk hissediliyor. Her şeye rağmen, büyük şehir gürültüsünden yorulduysanız, kalabalık, koşuşturma ve stresten bıktıysanız eğer, burası tam size göre… Köy havasını iliklerinize kadar çekebilir, zamanın neredeyse durduğuna, hayatın aniden yavaşladığına hemen adapte olabilirsiniz. Küçük liman ve ev hanımlarının arasından geçerek, ada etrafında el ele yürümeyi, köy içinde kaybolmayı sakın ihmâl etmeyin. İster ördeklerin mihmandarlığında tekne turu yapın; ancak yapmasanız bile, nilüfer çiçeği ve incir kokuları eşliğinde harika bir göl manzarası ve inanılmaz bir gün batımı sizi bekliyor olacak.
Eskinin kokusu üzerinize sinen güzel, sempatik Gölyazı’da tarihin peşine düştüğünüzde, büyük bir düş kırıklığı yaşayacağınızı fısıltı ile söylemekte fayda var. Zira Bizans’tan miras Antik Tiyatro, klasik liman, kale, surlar ve Sübyan Mektebi bir zamanlar varmış; artık sadece yön levhalarında kalmış.
Tarihi milattan öncesine dayanan Gölyazı’nın son sakinleri Rumlar, mübadele ile yerlerini Selanik göçmeni Türkler’e bırakmış. O günden beridir Gölyazı’da abartılı bir Atatürkçülük de süregeliyor. Kasabanın her yerinde ‘Atatürk’ poster, fotoğraf, döviz, flama, bayrakları ile sanki müthiş bir yarış var. Ancak Selanik’in eskisi Gölyazılılar için bir liderden öte, Atatürk hem hemşehri, hem de atadan, dededen yadigar kadim bir dost, arkadaş, sevgili ve dahi tanıdık…
İstanbul’daki betonarme yığınlardan kaçıp Gölyazı’ya sığınmak istiyorsanız, sizi küçük de olsa kötü bir başka sürpriz daha bekliyor. Zira her köşe başında, tarihi mahalleler arasında bir inşaat yükseliyor. Göl suları cilveli cilveli kıyıya vuradursun, bir yerlerden de inşaat gürültüsü doğanın sesine karışıyor; balıkçı kasabasının sakinliğini delip yırtıyor.
Bursa/Gölyazı/Mutluluk Destinasyonu |
Bursa/Gölyazı/Mutluluk Destinasyonu |
Bursa/Gölyazı/Mutluluk Destinasyonu |
Öte yandan kontrolsüz şekilde büyüyen, doğa ve tarihin iç içe geçtiği bu yer yakın gelecekte, büyük yerleşim yerlerinden kaçarak bağrına sığınan misafirlerini, ‘ayrıldıkları şikâyetleri’ ile kendi de içinde taşıyarak kabul edecek gibi duruyor. Özellikle birkaç yıl içinde artan talep üzerine hizmet kalitesi ve misafirperverliğin gerilediği hissediliyor. Tarihi köyün otantik havası, sözüm ona lokanta ve kafelerin kalitesiz brandaları ile çepeçevre sarılmış vaziyette… Oysa antik surların çevrelediği Gölyazı’da ara ara Bizans, Roma ve Osmanlı mimarilerine sokak aralarında tebessüm ile denk geliyorsunuz.
Bursa/Gölyazı |
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)
Çengelköy: Boğaz'ın kenarında asırlık bir çınar
Boğaziçi’nin esintileri, yalıların alt katına, cumbalı üst katlara misafir oluyor. Bahçesi “deniz” olan Muazzez Hanım Yalısı, Server Bey Ya...
-
İstanbul'un stresi, kalabalığı ve mesleki yorgunluk, insanların üzerine bir 'karabasan' gibi çöküyor. Hepimiz, başımızın üzerind...
-
Mutluluk Destinasyonu olarak Akdeniz’in en güzel ada ülkesindeyiz. Akdeniz’in kalbinde bulunan Malta ’da senenin her dönemi, “kum, deniz...
-
Mutluluk Destinasyonu sizi bu hafta, sakin ve süslü bir adrese, Heybeliada ’ya götürüyor. Yanınıza sadece fotoğraf makinenizi alın, di...