Marmara etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Marmara etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

28 Nisan 2019 Pazar

Cunda’nın kokuları

Bir an için duruyor ve 180 derece dönüyoruz. Etrafta; sahil boyunca sıralanmış restoranlar, kafeler ve müstakil evler uzanıyor. Biraz ileride ise büyük bir ‘yat limanı’ var. Bir taraftan Türkçe ezgiler yükselirken; öte yandan Yunanca müzikler duyuluyor. Melodiler birbirine karışıyor. Mutluluk Destinasyonu, Cunda’da…

Cunda Adası / Mutluluk Destinasyonu

Hayatın akışına bir ‘dur’ diyerek, kısa mola için zeytin ağaçları arasından temiz havayı takip ederek, lezzetli yemeklerin kokusuna ulaşıyoruz. Hemen her köşede bir tarihi kalıntı kendini gösterirken; mütevazı bir balıkçı kasabası önümüzde yükseliyor.

Cunda Adası / Mutluluk Destinasyonu

Cunda
’ya ulaşmak için kat ettiğimiz yol boyunca, Burhaniye’de kızarmış ekmek üzerinde ‘baharatlı’ zeytinyağı ve Ayvalık’taki tostların etkisi hâlâ damağımızda duruyorsa da midemiz kazınıyor. Yeni lezzetler ile barışık Albanita, Cunda Adası’na özgü, küçük sardalya denilebilecek, ‘papalina’ söylüyor. Ege’nin binbir çeşit otlarından oluşturulan mezeler ve zeytinyağlıları da Bordolu Çocuk’un doyması için yetiyor. Yemeğin sonunda Taş Kahve’deki dibek kahvesi ve sakızlı Girit dondurması ise adeta bir lezzet şöleni oluyor.

Cunda Adası / Mutluluk Destinasyonu

Biz Cunda’ya karayolu ile ulaşıyoruz; ama siz ‘deniz sefası’ istiyorsanız eğer, Ayvalık’tan da tekneler ile geçilebiliyor. Pateriça Koyu’nda tazelenmek için sakinliği dinliyoruz ardından.

Cunda Adası / Mutluluk Destinasyonu

Arnavut taşları üzerinde avare adımlarla varacağınız biraz ilerideki Bıyıklı’da, denizin üzerine kurulmuş masalarda ayağınıza dalgalar vururken; aşk ile bakışmak da ‘benzersiz’ duygular hissettiriyor. Restoranlardan yola taşan zeytinyağı ve ‘taze balık’ kokuları Albanita ile aklımızı çelerken; bir taraftan da sıra sıra evlere bakıp “Keşke hep burada yaşasak” diye içimizden geçiriyoruz. Yüksek tavanlı bir mekân olan Taş Kahve’den de buram buram “kahve” kokusu yayılıyor sokağa bu arada… Kafenin tam orta yerine konumlandırılmış “kömür sobası” misafirlerini geçmişe doğru bir yolculuğa çıkarıyor.

Cunda Adası / Mutluluk Destinasyonu

Kahvedeki bütün sandalyeler denize doğru çevrilmişken
; bazıları sırtını manzaraya dönüp oturuyor. Hâliyle anlıyorsunuz ki; bunlar Cunda Adası’nın sakinleri… Haklı olarak onlar için denize doğru kahve içmenin çok bir özelliği yok.

Cunda Adası / Mutluluk Destinasyonu

Denizden iç kesimlere doğru adımlıyoruz Albanita ile… Karşımıza Cunda’nın simgelerinden değirmenler çıkıyor. Fotoğrafçılar için deklanşöre basmanın yeterli olacağı bir tembellik burada, güzel bir kare yakalamak…

Cunda Adası / Mutluluk Destinasyonu

Kurtuluş Savaşı yıllarında Yunan Ordusu’na ilk kurşunu sıkan Ali Bey’den mülhem
, Cunda’ya "Alibey Adası" da deniliyor. Taş yollarında yürürken; bunların ardındaki tarihi de hissediyorsunuz. Masmavi ve temiz Marmara Denizi’nin önünüzde selam durdurduğu Cunda Adası’nda tarihi ve doğal güzellikleri her karışta bulabilirsiniz.

Cunda Adası / Mutluluk Destinasyonu

Tek kubbeli bazilika tipindeki Taksiyarhis Kilisesi, Cunda’nın kimliği gibi her yerden görülüyor. Adeta bütün bir adayı koruyan görüntüsüyle Taksiyarhis, Cunda’nın demografik yapısı hakkında fikir verirken; tarih boyunca Rumların baskın geldiğinin de numunesi gibi…

Cunda Adası / Mutluluk Destinasyonu

1873’te inşa edilen Taksiyarhis, Anakent Kilisesi’nin kalıntıları üzerinde yer buluyor. Koruyucu melekler Cebrail ve Mikail Aleyhiselam’a ithaf edilen Taksiyarhis, Cunda’nın da uhrevî emniyet merkezi sanki. Dikdörtgen düzendeki kilise, 1927’de bir minare eklenerek, “cami” olarak dönüştürülmüş.

Cunda Adası / Mutluluk Destinasyonu

1870’den beri ayakta olan Saatli Cami de güzelliği ve zarifliği ile kendinden söz ettiriyor. Ayos İanni Kilisesi’nin camiye çevrilmesiyle hayat bulan Saatli Camii, 1928’den bu yana Müslümanların ibadet yeri olarak hizmet veriyor. Aslında yaşı yetenler arasında Cunda’daki “en büyük ikinci kilise” olarak da biliniyor. Zaten Saatli Camii’nin mimari planı da ‘Haç’ şeklinde… Öyle ki; ismi dahi ‘çan kulesi’ üzerindeki saatten gelmekte…

Cunda Adası / Mutluluk Destinasyonu

1850’de inşa edilen “Panaya Kilisesi” kalıntıları da Cunda Adası’nın süsü gibi… Tarihi kilise bugüne bütünü korunarak ulaştırılamasa da sadece üç duvarı bile geçmişte büyük törenlere nasıl ev sahipliği yaptığını fısıldıyor.

Cunda Adası / Mutluluk Destinasyonu

Huzurlu ve sakin bir adres olan Cunda Adası, doğa ve dinginlik arayanları da ‘yenilenmek’ sorumluluğu içinde misafirliğe bekliyor. Hâlâ çiçeklerin sarıp sarmaladığı samimi karakterini koruyan, pembe ve mavi panjurlu evleri ile sıcak insanların yeri Cunda’da gönlünüze ve ekonomik durumunuza göre her türlü konforu bulacaksınız. Güzelliği, manzarası ve "kokuları" ile Bordolu Çocuk ve Albanita’nin gönlünde özel bir yer edinen Cunda Adası, size de unutulmaz deneyimler yaşatacak, bizden söylemesi...

29 Nisan 2018 Pazar

Yaşamak için sebep: Tirilye

         Bursa’nın en güzel beldesini görmek ister misiniz? Bugüne kadar gördüğünüz sahil kasabalarından fazlasını deneyimlemeye ne dersiniz? Burada yaşamak da, sevmek de, aşk ile dolanmak da ayrı güzel. Küçük olmasına rağmen gezmeye doyamayacak, gezmeyi bitiremeyeceksiniz. Hadi, Tirilye’ye…
Tirilye/Bursa/Mutluluk Destinasyonu
  Sizinle beraber ‘açılış destinasyonu’ olarak Bursa’yı gezdik. Türkiye’nin en kalabalık 4’üncü kentinde Gölyazı ve Cumalıkızık molalarından sonra şimdi de Tirilye’deyiz. Mudanya’ya bağlı, Marmara Denizi kıyısındaki eski Rum köyü, İstanbul’un ‘Balat’ semtini çağrıştırdı bize... Mavi ve yeşil belki de Tirilye kadar hiçbir yere bu kadar yakışmıyor. Zeytin bahçeleri ile meşhur bu yer, ağaçlık tepelerden deniz seviyesine indikçe sıklaşan küçük, güzel, şirin bir yerleşim alanı
Tirilye/Bursa/Mutluluk Destinasyonu
  Mudanya’nın yüksekliklerinden ‘çift yönlü, iki şeritli’ dar bir yoldan aşağı, ağır aksak, kıvrıla kıvrıla iniyoruz. Solumuz yemyeşil yamaç, sağımız alabildiğine mavi deniz, dik bir uçurum… Sadece Tirilye’ye indiğimiz bu yol için bile buralara gelmeye değer. Pişman olmayacaksınız. Leziz balıklarını, zengin kahvaltısını, çeşitli reçellerini, doyumsuz yağ ve salça kokularını söylemiyorum bile…
Tirilye/Bursa
  Taş ve ahşap yapıların göz alıcı güzelliğinden etkilenerek, geri dönmek istemeyeceksiniz; temin ediyorum. Zarif pencereleri olan evleri, Rum mimarisinin gövde gösterisi sayılabilecek eskimeyen yapıları, hüzün dolu bakımsız çeşit çeşit haneleri, her köşe başında bir sanatsal başyapıt gibi önünüze çıkıyor. Mesela tarihin tanığı Kemerli Kilise’de dokunmaya kıyamayacağınız duvarlarına, umursamaz davranıldığını, düşüncesizce demirler çakılıp gerilen iplere çamaşır asıldığını görmek, yüreğinizi sıkıştırıyor. Tarihe çamaşır ipi geren, değersiz bez parçaları asan toplum olmakla övünmek mi gerekir, bu sorumsuzlukla hayıflanmak mı; takdir sizin…

  Semtin kalbi sayılabilecek küçük meydan ve çarşısında, yanı sıra hareketli duraklarından sahil boyu fotoğraf makinenizi elinizden bırakamayacaksınız. Ölümsüzleştirecek o kadar çok ayrıntı bulacaksınız ki; hangisini sabitleyeceğinizi şaşıracaksınız adeta. Çok sayıda görkemli kilise, manastır, ayazma, cami, çeşme, birbirinden güzel evler, asırlık ağaçlar ve doğal güzellikleri ile Tirilye, köy havasını muhafaza edebilmiş, ‘masumiyet ve bohemlik’ isteyen misafirlerini bekliyor.
Tirilye/Bursa/Mutluluk Destinasyonu
  Zeytincilik semtteki insanların başlıca geçim kaynağını oluştururken, balıkçılık ve şarapçılık da diğer iş kolları olarak dikkat çekiyor. Özellikle kırmızı şarap, tadı ve kokusu ile karşı konulamaz bir zayıflık sunarak, konuğunu çaresiz bırakmaktan utanmıyor! Balıklarının lezzetine gelene kadar çeşit çeşit mezeleri, ön ikramları ile zaten doyacaksınız. Bu yüzden üzerinde dumanı tüten balığınız gelene kadar kendinizi ilk servislere kaptırmamanızı tavsiye ederim. Biz ettik, siz etmeyin.

Tirilye/Bursa/Mutluluk Destinasyonu
  Tirilye’nin küçük meydanı ve çarşısı gezmek için başlangıç noktası olmayı hak ediyor. Ahşap evleri, tarihi yapıları, görkemli mimarisi ile sizi ‘retro saatler’ bekliyor burada... Neo-klasik tarzdaki eski papaz okulu; yani Taş Mektep, 1330’da Bizans’tan Osmanlı’ya geçen semtteki camiye çevrilen st. Stephanos Kilisesi, ilk adıyla Yuannes Kilisesi bugünlerde bilinen şekliyle Dündar Evi, gerçek ismiyle Panagia Pontobasilissa veya Kemerli Kilise, Tirilye’nin tepe noktası Çamlı Kahve, eski postane mutlaka uğramanız gereken adreslerden… Aykırı, dikkat çekici birçok ahşap ev, zamanı geçmiş işletme, taş yapılar, dini merkezler de hafızalarınıza kazınacak.
  Büyük şehirlerde her saatte mutlaka uyanık, ayakta birileri oluyor; ama küçük yerlerde, Tirilye gibi kasabalarda herkes aynı saatte yatıyor. Akşam ezanı okunmadan, henüz hava kararmak üzereyken insanlar sokaktan çekildi, dükkânların kepenkleri kapandı, dışarıdaki canlılık bir anda yerini sükûta bıraktı; ahşap pencerelerden huzurun ışığı kaldırımlara dağıldı. Biz de böylece henüz yorulmadan, daha doyamadan gezimizi sonlandırıp odamıza çekilmemiz gerektiğini idrak ediyoruz.
 
Tirilye/Bursa/Mutluluk Destinasyonu
Konaklama için bizim tavsiyemiz Trilyalı Butik Hotel. Adeta bir köşkü andıran otel, özenli ve düzenli iç tasarımı dışında, cephesiyle de hemen fark ediliyor. Beykoz’da 3 katlı konağını, insanların hırs ve ihtirası uğruna haksız şekilde kaybeden 73 yaşındaki topal Ahmed Amca’nın kahvesini içmeyi ve dokunaklı anılarını dinlemeyi lütfen ihmâl etmeyin. Kendisine bizden de selam söyleyin, olur mu? Bize gönlünü açtı, onu sevdik, siz de seveceksiniz. Hassas personeli, duyarlı, sıcakkanlı ve güler yüzlü çalışanları ile Hotel Trilyalı’dan başka bütçenize göre motel, pansiyon ve diğer alternatifler de huzurlu şekilde konaklamanız için mevcut.

  Merhum jön Tarık Akan ile güzel aktrist Hülya Koçyiğit’in başrollerini paylaştığı 1972 tarihli Ertem Eğilmez filmi ‘Sev Kardeşim’ burada, Tirilye’de çekilmişti. Limanda gezerken anımsayacaksınız. Yanınızdayken bile kokusunu özlediğiniz ile sarmaş dolaş mehtabı ve denizdeki ay ışığını izlerken, Tirilye’de yaşamak için güçlü bir sebep buluyorsunuz. Hayatınızın kalanını burada geçirmek isteyebilir, bu duygularla dönerken; aklınızı gönlünüzü geride bırakabilirsiniz.

“Tirilye” sen nesin?

  Antik çağlardan beri yerleşim yeri olan Tirilye’nin adı, Hristiyanlık’tan aforoz edilerek İstanbul’dan sürgün edilen üç papazdan mülhem olduğu ifade ediliyor. Öte yandan barbunya balığı anlamı taşıyan ‘trigliya’ isminin kente atfedildiği dile getiriliyor. Misyalılar, Traklar, Romalılar, Bizanslılar, Rumlar ve Türkler’in yurt edindiği burası, Cumhuriyet’ten sonra isim değiştirirken; yaklaşık yarım asır ‘Zeytinbağı’ olarak anılsa da 2011’de isabetli bir karar ile “Tirilye” adı iade edilmiş. Bu yer; kısa bir süre de Mahmut Şevket Paşa’yla özdeşleşmiş.

28 Nisan 2018 Cumartesi

Tarihte yolculuk ‘Cumalıkızık’

  İflâh olmaz bir maziperest ve doğa tutkunuysanız eğer, siz şöyle buyurun… Dev yapılardan göz gözü görmezken, ufuk çizgisinin kaybolduğu gri günlerde Cumalıkızık Köyü sizlere, yeşillikler içinde birkaç yüzyıl önceki ‘huzurlu konakları’ vaad ediyor. Ne dersiniz?

Cumalıkızık/Bursa/Mutluluk Destinasyonu
Gölyazı’dan sonraki ‘mutluluk’ durağımız Uludağ’ın eteklerindeki Cumalıkızık... Bursa’nın Nilüfer ilçesinden Yıldırım ilçesine geçtiğimizde, 64 kilometre arasında Türkiye’nin prototipi ile karşılaştık. Hemen başta not düşelim; geride bıraktığımız balıkçı kasabasında ‘özgürlük ve yakınlık’ ile ağırlanırken; yeşillik ve doğanın içindeki yeni adresimizde ise “disiplin ve mesafe” hissettik.
Cumalıkızık/Bursa/Mutluluk Destinasyonu
  Çoğunlukla 3 katlı ahşap evlerde, cumbalı ve kafesli pencereler dikkat çekiyor, bazılarında mevcut olan asma katlar depo, kiler olarak değerlendiriliyor. Evlerin mutlaka bir avlu kısmı var ve dış dünya ile bağı çevrelenmiş burası, ‘bir mahremiyet’ taşıyor. Hanelere giriş, sokakta akan hayat ile doğrudan irtibatlı değil; bu iç avludan geçerek ancak mümkün olabiliyor. Cumalıkızık Köyü’ne hoş geldiniz. Şimdiki takvimden 7 asır geriye doğru sarıldı, zaman makinesi; bu doğal film platosunda…
Cumalıkızık/Bursa/Mutluluk Destinasyonu
  Cumalıkızık’da listelenemeyecek, göz alıcı birçok güzellik var. Osmanlı’nın sivil mimarisinin en görkemli örneklerine burada tanık olabilirsiniz. Ancak ayrıntılar, başka güzellikler de barındırıyor. Mesela ahşap kapı kulpları, birbirinden güzel tokmaklar ve demir dövmelerden oluşuyor. Cumalıkızık’ta sadece kapı tokmaklarını fotoğraflayıp, geniş bir koleksiyon oluşturmak da mümkün… Buraya her gelişinizde yeni bir şey keşfedebilir, her an başka sürpriz ile karşılaşabilirsiniz. 
  Yüzyıllar boyu sadece yaşanmışlıklarını, Arnavut taşlarını kimlerin adımladığını düşünseniz de içiniz titriyor. Kerpiç evlerin duvarlarına sinmiş sevdalıların gözyaşlarının bıraktığı hüzünler, yeni doğan çocukların gözyaşları, asırlar önce hayatlarını kaybedenlerin kalanlarının metanet ile ‘ölümü’ karşılayıp içine akıttığı gözyaşları… Evlerden sokağa akıyor eski insanların yaşadıkları, yaşayamadıkları; yerdeki taşlarda havayla karışıp buhar oluyor hisseden için ‘hatıralar’ ve az sonra gökyüzünden yağmur olup dökülüyor Cumalıkızık Köyü’nün misafirlerinin başından aşağı...
Cumalıkızık/Bursa/Mutluluk Destinasyonu
   Ihlamur kokuları altında doğanın kollarında dinginleşirken, Uludağ’ın dik etekleri ve vadileri arasında sıkışıp kalmış, bu yüzden de ‘yağışlı havası’ ile Cumalıkızık Köyü sizi içinize, varlık özünüze döndürüyor. Bir tarafta ise taş ocakta pişirilen köy ekmeğinin kokusu, ahşap pencereden odaya sızıyor.
  Eski tarihlerden kalma antika köydeki evlerin ısınma ihtiyacı ocaklarla sağlanıyor. Alaturka kiremitten çatıları, geniş saçakları ile Cumalıkızık’taki yapılar; ağaç, kerpiç ve çamurdan müteşekkil ‘doğal güzellik’ sunuyor. Klasik, sadelik ve nostalji değeri, burada her metrekarede hissediliyor. UNESCO da bunun farkında olarak, temmuz 2014 itibariyle en eski Osmanlı köyü, Cumalıkızık’ı Dünya Mirası Listesi’ne dahil ederek “koruma” altına aldı.
  Kültür varlıkları bir yana, doğal varlıkları ile de Cumalıkızık farklı bir deneyim yaşatıyor misafirlerine… Öyle ki; Uludağ’ın tepelerinden köyün sokaklarına salına salına, gürül gürül akan Deliçay, başka hiçbir yerde göremeyeceğiniz, hayatın durmaksızın akışını, sonsuzluğu, insan ömrünün gelip geçiciliğini temsil ediyor tarih ve tabiatın kaynaştığı bu diyarda...

Bizans İmparatorluğu’ndan, yaklaşık 700 yıl önce Osmanlı Beyliği’ne geçen bu topraklar, size sadakât, vefa da gösteriyor. Çünkü tam 8 asır önce inşa edilmiş bir kilise hâlâ varlığını sürdürmekte… Öte yandan Hamamlıkızık, Derekızık, Fidyekızık ve Değirmenlikızık gibi çevre köylerin, Müslümanlığın hususiyet atfettiği ‘Cuma günü’ toplanıp namazlarını kıldığı buraya, bu sebepten “Cumalıkızık” denildiği rivayet ediliyor.
  Köy hamamı, Cumalıkızık’ın her metre karesi gibi orijinallik taşırken; ahşap revaklı camisi, Selçuklu izleri hissettiren kubbesi ile 350 yaşındaki kare biçimli bu mescid, Osmanlılar’ın mütevazılığının numunesi adeta… Tarihi mezarlıkta, bizden öncekilerin ölülerine saygısını, ölenlerin yaşamdaki statülerini mezar taşlarından fark edebilir; dolayısıyla farklı bir tecrübe de edinebilirsiniz.
Cumalıkızık/Bursa/Mutluluk Destinasyonu
Burada görüntü kirliliğine asla yer yok. Şimdiki zamandan çıkıp, geçmiş zamanın orta yerine düşüyorsunuz rengârenk otantik yapılar arasında dolanırken… Taş döşemeli dar sokaklarda adım atmak cambazlık istese de, modern zamandan bıkanların, kaybedilen masumiyetin peşinde büyük keyif alacağı bu yürüyüşlerde, hemen iki üç köpek yanı başınızda bitiyor, “rehberlik” için... Tahmini 300 kadar ev ve 10’larca sokak arasında siz, çağlar arasında geçiş yaparken; onlar da hiç usanmadan sizinle duruyor, bazen biraz ileri gidiyor, kimi zaman geride kalıyor; ancak hiçbir zaman göz temasını kaybetmiyor, adeta konuk olduğunuz bu yerde, güvenliğinizi sağlıyor.
  Birbirinden leziz marmelatları, tadını hayatınız boyunca unutamayacağınız turşu karışımları, çeşit çeşit peynirleri, her şeyi doğal ve sağlıklı organik sebzeleri, bölgesel ürünleri, mükemmel çay kokusu için Cumalıkızık’a sadece ‘kahvaltı’ desek; bu güzelliği büyüterek haksızlık etmiş sayılmayız, belki az söylemiş bile olabiliriz. Burada kahvaltı, öğün doldurmak değil; saat alan müthiş bir ritüel...



Nerede Kalınır?

  Cumalıkızık’a popülerlik kazandıran ‘Kınalı Kar’ dizisinin çekildiği Bulanlar Konağı, “konaklamak” için öncelikli adres olabilir. Güler yüzlü hizmeti, temiz odaları, tarihi yapısıyla burası, sizi tabiat ile iç içe bir deneyim yaşamaya, ağaçların arasında doğanın sesini dinlemeye çağırıyor. Küçük meydandaki pazar yerinden el yapımı marmelat, turşu karışımları, taze meyve, bitki çayları veya hatıra ürünleri almayı unutmayın.

24 Nisan 2018 Salı

Huzur köyü: Gölyazı

   Siz de küçük bir balıkçı kasabası hayal ediyorsanız, burası orası… Akşam günbatımında, sevgiliniz ile el ele, göz göze romantik bir yemeği eminim düşlemişsinizdir. Öyleyse hadi, Gölyazı Köyü’ne koşun.
Bursa/Gölyazı/Mutluluk Destinasyonu
  Otobüs durağı her zaman ‘ayrılık, veda, hüzün ve karamsarlık’ değildir. Bizimki mesela; “buluşma ve başlangıç” demek aslında. Sabah erken saatlerde başlayan mutluluk rotamız, 4 saat ve 275 kilometrelik bir uzaklığı, ‘doğa ve park’ diye tasvir edilebilecek bir liman köyünü işaret ediyor.

  İstanbul’daki Acıbadem Durağı’ndan, henüz metropol yükünü almadan koyulduğumuz yolculuk; ‘hayallerimiz, sevgi ve huzur’ anlamı taşıyordu. Kocaeli, Eskihisar’dan arabalı vapur ile 35 dakika içinde Yalova’ya Topçular’a geçiyoruz. Oradan da karayolu ile ver elini Bursa, Gölyazı275 kilometrelik yol, yaklaşık 4 saat içinde alınıyor. Bizim gibi gemi romantizmini tercih etmeyip, Osmangazi Köprüsü’nü kullanırsanız ise hepi topu 195 km. sonra Gölyazı Köyü’ndesiniz.

Bursa/Gölyazı/Mutluluk Destinasyonu
  Bursa-İzmir Otoyolu, Ulubat Gölü kıyısındaki doğa harikası Gölyazı, bütün şirinliği ile bizi karşıladı. Girişteki tarihi Aziz Panteleimon Kilisesi ve eski yel değirmeni, doğal fotoğraf stüdyosu gibi gelenleri selamlarken; bir süre sonra sürücüler için meşakkatli bir yol deneyimi başlıyor. Çukurlardan çukur beğenip en fazla 15 km. hız yapabildiğiniz Gölyazı’nın köy yolu, el değmemiş bakir bir yer hissi uyandırıyor mutlulukla, ilk bakışta gelenlerine…

  Roma Dönemi’nde ‘Apollont Gölü’ olarak, yani ‘Apollon Krallığı’na ait bir göl’ diye tarihi vesikalara kaydedilen Gölyazı, küçük bir ada eski köprüyle yarımadaya bağlanarak konumlandırılmış. Hem tarihsel yönü ile hem de coğrafi avantajı ile Gölyazı Köyü ilginçlikler ve orijinallikler barındırıyor. Ancak ‘bakımsızlığı’ da çabuk hissediliyor. Her şeye rağmen, büyük şehir gürültüsünden yorulduysanız, kalabalık, koşuşturma ve stresten bıktıysanız eğer, burası tam size göre… Köy havasını iliklerinize kadar çekebilir, zamanın neredeyse durduğuna, hayatın aniden yavaşladığına hemen adapte olabilirsiniz. Küçük liman ve ev hanımlarının arasından geçerek, ada etrafında el ele yürümeyi, köy içinde kaybolmayı sakın ihmâl etmeyin. İster ördeklerin mihmandarlığında tekne turu yapın; ancak yapmasanız bile, nilüfer çiçeği ve incir kokuları eşliğinde harika bir göl manzarası ve inanılmaz bir gün batımı sizi bekliyor olacak.

  Eskinin kokusu üzerinize sinen güzel, sempatik Gölyazı’da tarihin peşine düştüğünüzde, büyük bir düş kırıklığı yaşayacağınızı fısıltı ile söylemekte fayda var. Zira Bizans’tan miras Antik Tiyatro, klasik liman, kale, surlar ve Sübyan Mektebi bir zamanlar varmış; artık sadece yön levhalarında kalmış.

  Tarihi milattan öncesine dayanan Gölyazı’nın son sakinleri Rumlar, mübadele ile yerlerini Selanik göçmeni Türkler’e bırakmış. O günden beridir Gölyazı’da abartılı bir Atatürkçülük de süregeliyor. Kasabanın her yerinde ‘Atatürk’ poster, fotoğraf, döviz, flama, bayrakları ile sanki müthiş bir yarış var. Ancak Selanik’in eskisi Gölyazılılar için bir liderden öte, Atatürk hem hemşehri, hem de atadan, dededen yadigar kadim bir dost, arkadaş, sevgili ve dahi tanıdık…

  İstanbul’daki betonarme yığınlardan kaçıp Gölyazı’ya sığınmak istiyorsanız, sizi küçük de olsa kötü bir başka sürpriz daha bekliyor. Zira her köşe başında, tarihi mahalleler arasında bir inşaat yükseliyor. Göl suları cilveli cilveli kıyıya vuradursun, bir yerlerden de inşaat gürültüsü doğanın sesine karışıyor; balıkçı kasabasının sakinliğini delip yırtıyor.
Bursa/Gölyazı/Mutluluk Destinasyonu
  Ada girişindeki 8 asırlık Ağlayan Çınar bile betonlaşmadan nasibini alırken; sözüm ona tarihi ağacı güçlendirmek için içini dolduran zihniyet, doğaya ihaneti ile kan ağlatıyor aslında. Yaz aylarında çekilen göl suyu, sonbahar ve kış mevsimi olduğunda verdiğini geri alıyor Bursa’ya 35 km. uzaklıktaki bu yerde… Böyle olunca da fotoğraf sanatçıları için ‘tembellik’ demek olan görüntüler ortaya çıkıyor. Suyun ortasındaki bir ağaç görüntüsü için fotoğrafçıya, sadece deklanşöre basmak kalıyor sanatsal bir kare için… Kayıklarla erken saatte tutulan tatlı su balıkları turna, sazan ve yayın, her gün saat 12.00’de yeni limanda, görkemli bir ritüel eşliğinde mezatlarla satılıyor.
Bursa/Gölyazı/Mutluluk Destinasyonu
  Gölyazı Köyü’nün tarlası, ‘Ulubat Gölü’ desek yanlış olmaz sanırım. Çünkü daha çok balıkçılık ve biraz da zeytincilik ile geçimlerini sağlayan Gölyazı’nın sakinleri, avlanmaya kadın / erkek beraber çıkıyor. Balıkçılıktan arta kalan zamanlar ise daha çok meydandaki küçük kahvelerde sükûnet ile dinlenerek geçiriliyor. Köylüler ekseriyet ile evlerini, balkonlarını derme çatma lokanta ve kafeye çevirmiş, dolayısıyla bir ticari anlayış da yerleşmiş görünüyor. Misafirlerini bıktıran bir ‘gelir kapısı’ olarak karşılıyor, bununla beraber huzursuz da hissettiriyor. Bir yerde bir külah dondurma için 20 tl. öderken bulabilirsiniz kendinizi. Bir başka yerde ise ilgiyle karşılanıp hoşsohbet insanlar ile tanışıp, beklentisiz çay ve kahve servisi ile uğurlanabilirsiniz. Cana yakın insanları ve ‘huzurlu dünyası’ ile Gölyazı Köyü, her dem davetkâr… 
Bursa/Gölyazı/Mutluluk Destinasyonu
  Kapı önlerinde oturup sohbet eden köy kadınlarına, diğer yanda kerevit ve balık ağları ören balıkçı beyler eşlik ediyor. Bacalara yuva yapan leylekler ile evlerin çatılarına sere serpe tünemiş pelikanların keyfine de diyecek yok. Ancak sokak köpeklerinin misafirlerinin güvenliğini sağladıkları, özel ve yakın ilgisi, özellikle karanlık saatlerde tedirgin edici olabiliyor.

  Öte yandan kontrolsüz şekilde büyüyen, doğa ve tarihin iç içe geçtiği bu yer yakın gelecekte, büyük yerleşim yerlerinden kaçarak bağrına sığınan misafirlerini, ‘ayrıldıkları şikâyetleri’ ile kendi de içinde taşıyarak kabul edecek gibi duruyor. Özellikle birkaç yıl içinde artan talep üzerine hizmet kalitesi ve misafirperverliğin gerilediği hissediliyor. Tarihi köyün otantik havası, sözüm ona lokanta ve kafelerin kalitesiz brandaları ile çepeçevre sarılmış vaziyette… Oysa antik surların çevrelediği Gölyazı’da ara ara Bizans, Roma ve Osmanlı mimarilerine sokak aralarında tebessüm ile denk geliyorsunuz. 


Bursa/Gölyazı
  Eski evleri, eski sokakları, pelikanları, leylekleri ile bu küçük ada ve yarımada bütünlüğünden yerel bir hatıra ne alınabilir emin değilim; şüphe ediyor olmam aslında özel bir turistik eşyası olmamasından… Zira tarihi Arnavut kaldırımlarının sökülüp yerine üç kuruşluk parke taş döşemeyi, gereksiz bir modernlik kabul eden belediyecilik anlayışı söz konusu ne hazindir ki... Her şeye rağmen kendi halinde bu şirin yer, pozitif enerjisi, dinginliği ile sıcacık bir yuva hissi uyandırıyor birkaç günlük konaklayanlarının gönlünde… “Sadece ‘olağanüstü kahvaltısı’ için bile yollara dökülmeye değer” notunu düşerek Gölyazı’yı sizlerin tecrübesine bırakıyorum. Biz ise dönerken, gölün içinde kalan ağaçlarını, sazlıklarını, kedilerini, turna balığını, muhteşem çay ve gözlemelerini özledik bile…




Çengelköy: Boğaz'ın kenarında asırlık bir çınar

Boğaziçi’nin esintileri, yalıların alt katına, cumbalı üst katlara misafir oluyor. Bahçesi “deniz” olan Muazzez Hanım Yalısı, Server Bey Ya...