instagram etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
instagram etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

15 Aralık 2018 Cumartesi

Heybeliada’nın hazinesi: Ruhban Okulu

Mutluluk Destinasyonu bu hafta, 47 yıldır kapalı olan Heybeliada Ruhban Okulu’nun kapılarını aralıyor. 127 yıl boyunca eğitim veren, dünyanın her yerindeki kiliselere ‘papaz’ yetiştiren tarihi kompleks, daha önce kimsenin görmediği saklı köşeleriyle huzurlarınızda…
Ruhban Okulu - Mutluluk Destinasyonu

1844’te Ortodokslar için ‘din adamı’ yetiştirmek üzere açılan okul,
Osmanlı Devleti’ndeki Rum tebaanın başlıca dini eğitim merkezi olmuştu. Ancak bu açılış, ‘ilk’ değildi. Çünkü burası 1844’teki tarihten çok daha önce, Heybeliada’nın fethinden kısa süre sonra yapılmıştı.
Ruhban Okulu - Mutluluk Destinasyonu

878 yılında bir gün Patrik Photios, Bizans İmparatoru I. Basil’in huzuruna çıkar
ve “Majesteleri Halki’de ormanlar arasındaki bir bölgeyi satın aldım. Emekliliğimi geçirmek ve kitaplarımı oraya taşımak için bir bina yaptırmak istiyorum. Kitaplarım, yazacaklarım umarım gelecek yüzyıllara intikal eder ve imparatorluğun ruhani tarihine katkıda bulunur” der.
Patrik Photios - Mutluluk Destinasyonu

İkinci defa ‘Patriklik’ makamına getirilen 68 yaşındaki yaşlı din adamı
na imparator, “Sakıncası yok, ancak Halki’ye gitmek kolay değil, yorucu olabilir” der. Photios sözüne devam ile “Majesteleri yine müsaade ederse, bir bölümünü dini eğitim vermek üzere planlamak istiyorum. Artık çırak - usta anlayışından çıkarak ciddi bir sisteme kavuşmalıyız. Bunun için de emriniz gerekiyor” der ve onayı alır. 5 yıl gibi dönemin şartlarına göre; kısa sayılabilecek bir sürede Heybeliada Ruhban Okulu tamamlanır ve bir yıl içinde eğitim faaliyetleri başlar. 893’te Photios’un ölümünden sonra vasiyeti yerine getirilir ve bir kısmı manastır, diğer kısmı okul görevini sürdürür. Aradan bugün artık bin yıl geçer.
Ruhban Okulu - Mutluluk Destinasyonu

Bu süre içinde eğitim çeşitli nedenlerle aksar. ‘1 Mayıs 1844, pazartesi’ günü zamanın patriği tarafından binanın okul bölümü ‘Yüksek Ortodoks Teoloji Okulu’ adıyla yeniden açılır. 1971’e kadar okul, I. Dünya Savaşı hariç kesintisiz olarak eğitim verir. Bu aralıkta 900 mezun verir ki; bunlar arasında din adamı, piskopos, başpiskopos ve bugünkü İstanbul Rum Patriği I. Bartholomeos da dahil olmak üzere yedi de “patrik” yetişir.
Ruhban Okulu - Mutluluk Destinasyonu

Dolayısıyla Ümit Tepesi’ndeki Ruhban Okulu, Haliç’teki dünyevi eğitim merkezi patrikhane ile hiyerarşik bir ilişki içinde… Yunanistan’dan ve Rumlar’ın yaşadığı her yerden buraya gelen ‘din adamı adayları’ tarihlerin güzel yıllarında ihtişamlı eğitimlerden geçiriliyordu. Öyle ki; kökleşmiş okulun bulunduğu tepeye rıhtımdan çıkan yol dahi talebe veya misafirleri için başlı başına bir nefis terbiyesi olarak önünüzde yükseliyor, uzuyor ve kıvrılıyor. Dış kapıdan bahçeye girdikten sonra zaten dış dünyayla bağınız kalmayacak şekilde düşünülmüş okulun içinde her şey var.
Ruhban Okulu - Mutluluk Destinasyonu

Gökçeada’da doğan Patrik Bartholomeos, buradaki eğitimin kusursuz bir örneği olarak yaşıyor.
7 dil bilen Bartholomeos, “Ekümenik Ortodoks Patriği” olarak tanınırken; aynı zamanda dünyadaki 300 milyon kişinin lideridir. Ancak ruhban okulu mezunları arasında din adamı olacağı yönünde ‘kesinleşmiş’ bir sınır elbette yoktu; zira aralarından öğretmen, akademisyen ve diş hekimi olanlar da çıkmıştı.
Ruhban Okulu - Mutluluk Destinasyonu

Sessizliğiyle huzur verirken; tarihi geçmişi ve bir zamanlar neşeli çocuk seslerinin çınladığı koridorlar, merdivenler, sınıflar ve bahçesiyle bugün ‘kapalı’ olduğu düşüncesiyle de hüzün veren Ruhban Okulu, Heybeliada’nın en tepe noktasında konumlanmış. Bu da din bakışının, aslında nasıl da bütün değerlerin üstünde olduğunun kanıtı olarak yükseliyor.
Ruhban Okulu - Mutluluk Destinasyonu

Patrik Photios’un Konstantinapolis Sarayı’ndaki Bizans İmparatoru I. Basil’in huzuruna çıkarak,
“Majesteleri, müsaade buyurursanız kitaplarımı Halki’de ormanlar arasındaki bölgeye taşımak istiyorum” dediği malum külliyat, Aya Triada Manastırı bünyesindeki okulun bodrum katında yer alıyor. Beş salondan oluşan kütüphanede bambaşka bir dünya, soylu bir tarih yaşıyor. Dünyanın en eski matbu eserlerinin istiflendiği burada, çok sayıda dini, felsefi ve edebi eser de bulunuyor. Bir rafın sadece İncil ve Tevrat baskılarına ayrıldığı kütüphanenin son salonunda, yüzlerce yıllık kitaplar ile semavi dinlerin kutsal saydığı kitapların ilk ciltlerine rastlıyorsunuz.
Ruhban Okulu - Mutluluk Destinasyonu

Hemen hemen her dilde kitapların bulunduğu Patrik Photios’un mirasında ağırlıklı olarak İngilizce, Fransızca, Latince ve Eski Yunanca eserler var. Az sayıdaki Türkçe eserin yanında önemli miktarda Osmanlıca kitap ve dergi mevcut. Ayrıca yazma eserler, değerli parçalar ve İncil ile Tevrat nüshaları dışında, çok kıymetli koleksiyonlar da üzerinde yılların ağırlığı taşıyan tozlarıyla bulunuyor.
Ruhban Okulu - Mutluluk Destinasyonu

Eski usül kapaklı siyah sıralarında otururken ve boydan boya uzayan kara tahtanın önünde, bugünlerden eskiye yolculuk yapıyorsunuz.
Her attığınız adımda, yerdeki ahşap parkelerin çıkardığı gıcırtılar, adeta yılları geriye sarıyor. Duvarlarına Ortadoğu’dan, İngiltere’ye, Kanada’dan, Etiyopya’ya ve Yeni Zelanda’dan Yunanistan’a kadar birçok ‘dini adamı adayı’ öğrencilerin hatıraları, yaşanmışlıkları sinmiş görünüyor. Retro parkeleriyle uzun; ama uzun yıllardır boş olan koridorları, okulun estetik ve zarif ruhunu yansıtırken; istemeden de olsa misafirlerini duygulandırmaya yetiyor.
Ruhban Okulu - Mutluluk Destinasyonu

Küçük kilise içinde pazar günleri ve Paskalya bayramlarında hâlâ ayinler yapılıyor. Dindarlar, bir mum yakıp günah çıkararak, İncil’i okuyan piskoposları dinleyip dünyevi hırs ve duygularından arınarak ruhaniyet arıyor.
Ruhban Okulu - Mutluluk Destinasyonu

Heybeliada’nın kuzeybatısındaki burası, çamlar arasında ve Marmara Denizi görünümüyle, dünyadaki örnekleri yanında eşine az rastlanan güzelliğiyle diğerlerinden ayrışıyor. Bizans Dönemi’nde manastır, bazen bir ibadet ve dinlenme yeri; bazen ise üst düzey saray mensubu kişilerin ıslah edildiği bir köşe olarak yaşamını sürdürmüş.
Ruhban Okulu - Mutluluk Destinasyonu

Manastırın içindeki bir grup bakımlı mezarların İstanbul Patrikleri’nden V. Konstantin ile VII. Kirillos’a ait olduğu, diğerlerinin bir dönem okul müdürlüğü yapmış din adamları ile yine Aya Triada Manastırı’nın tanınmış öğretmenlerinin olduğunu öğreniyoruz;
kapıda bizi elindeki yeni nesil telefonuyla, ruhani sınırlarda dünyevi merakına yenik düşmüş sempatik din adamından. Manastır dışında da yine din adamlarının gömülü olduğu eski ve küçük bir mezarlık olduğunu işaret ediyor, burada da İstanbul Patriği VIII. Neofitos’in yatmakta olduğunu fısıldıyor.
Ruhban Okulu - Mutluluk Destinasyonu

1895’te ‘hoşgörü’ sahibi Sultan II. Abdülhamid Han’ın izniyle yeniden açılan
okulun yapımı için güzel yüzlü mihmandar, İstanbul’un zengin tüccarlarından Kadıköy’deki Aya Triada, Şişli’deki Ayios Petros ve Pavlos, Paris’teki Skilitsis Stefanovik’in maddi destek sağladığını anlatıyor.
Ruhban Okulu - Mutluluk Destinasyonu

Ruhban Okulu’nun Yunan alfabesindeki ‘-pi’ harfinden esinlenilerek planlandığını anlatan dindar mihmandar,
bodrum ve katları gezdirirken; ana giriş kapısındaki görkemli mermer merdivenleri ve sütunları, ‘antik yunan tapınakları’ ilhamıyla düşünüldüğünü söylüyor. Pencere ve cephe süslemelerinde ise Bizans yapılarını çağrıştırması için tuğlaların tercih edildiğini aktarıyor.
Ruhban Okulu - Mutluluk Destinasyonu

Bodrum katında yemekhane ve kütüphane bulunan okulun giriş katında sınıflar, etüd odaları, fizik - kimya laboratuarları, revir ve yatakhane yer alıyor. İkinci katında ise büyük bir tören salonu, müdür ve öğretmen odaları, sekreterlik, yatılı kalan öğretmenlerin yatak odaları ile teoloji bölümü talebeleri için yatakhane bulunuyor. Yetiştirdiği din adamları ile Hristiyan Ortodoks dünyasında her zaman saygın bir yer edinen Heybeliada Ruhban Okulu hâlâ davetkâr görünüyor, sizi de tarihsel yolculuğa ‘buyur’ ediyor.

10 Kasım 2018 Cumartesi

Yarımada'da "tam tur"

Sultanahmet’ten Ahırkapı’ya oradan Kumkapı’ya uzanan rota, bir zaman tüneli olarak bugün hâlâ aynı masumiyetini koruyor. Arasta Çarşısı’nda tarihi halılar, kilimler ve dokumalar sere serpe alıcısını bekliyor. El ele bir turist çift yanımızdan geçiyor; antikalar, bakır işlemeleri, sedef kakmalı ahşap eşyalara bakarak yorum yapıyor, kadının aklı gümüş takılarda kalıyor, adam tabloları, minyatürleri inceliyor. Sultanahmet Camii’ni ardınızda bırakıp dar ve taş sokaklardan kıvrıla kıvrıla Ahırkapı’ya inerken; sağınızda ve solunuzda, ahşap konaklar, butik oteller, çeşmeler, hamamlar, mektepler ve mescidler sıralanıyor. Avare avare dolanırken, Bordolu Çocuk'a dönerek; "Zamanların eskisinde İstanbul'un yedi kapısı varmış, surlardan dışarı açılan" diyor Albanita. Mutluluk Destinasyonu, bahse konu yedi kapıdan ikisini sizin için aralıyor.
Ahırkapı - Mutluluk Destinasyonu

Adını Osmanlı Sarayı’ndaki atların ahırlarından alan Ahırkapı’dayız bu hafta…
Akşam, Kumkapı’daki balıkçı sofrasında demlenerek, son satırları düşüyoruz.

Cankurtaran'da denizden yansıyan gün ışığıyla kahvaltı yapıyoruz önce. Tarihin kalbinde, şehrin kalabalığı ve gürültüsünden uzakta diz dize atıştırırken; Marmara'nın suyu sakince kıyıya vuruyor, büyük muhasara sonunda yorulmuş surların sessizliği etrafına yayılıyor, sıcak bir sonbahar sabahında İstanbul henüz kendini dinliyor.

Çaylar ve portakal suyundan son yudumu alarak, akşama kadar 15 bin adım atacağımız yollara düşüyoruz. Başlangıç olarak Ahırkapı'da tarihin ayak izlerini takip ediyoruz. “Ahırkapı” ismi Bizans imparatorları ve Osmanlı padişahlarının atlarının ahırlarından gelirken; ayrıca İstanbul’u alan ve çeşitli muharebelerde de kullanılan top arabalarını çeken atlar da uzun yıllar burada bağlanmış.
Ahırkapı - Mutluluk Destinasyonu
Ahırkapı - Mutluluk Destinasyonu
Sahile inerken, Bukoleon Sarayı’nın duvarlarında kelebek ve kuşlar objektif kadrajına giriyor. Bizans’ın tarihi sarayı, 5. Yüzyıl’dan 21. Yüzyıl’a ulaşırken; bir günlük ömrüyle kelebeğin canlılığı ve tarihi yapının asırlık direnişi arasında yeniden hayat buluyor, tezat kuruyor. Mermer çerçeveli, üç büyük penceresi olan kemerli taş duvarlar, geçmişin yaşanmışlıklarını da hissettiriyor.

Hemen arkasında tren yoluna paralel olarak Akbıyık Sokak uzanıyor. Ara sokaklarda virane haldeki çok sayıda tarihi yapı, Amerikan, İtalyan ve Almanlar tarafından satın alınarak; yeniden inşa edilmiş yükseliyor. Nevşehir doğumlu 40 yıldır Ahırkapı’da yaşayan Tahsin Amca, seksek oynadığı, koşuşturup terlediği sokak aralarına bakarak hafızasındakileri tazeliyor. Hüzünleniyor. Eskiyle yeniyi karşılaştırıyor ve “Kendi topraklarımızı, müstakilen satıyorlar; yarın ‘bizim’ diyeceğimiz bir şey kalmayacak. Savunacak bir kıyımız da olmayacak” diye dertleniyor. Değirmen Sokağı ile Oyuncu Sokağı arasındaki tren yolunu kesen üst geçidi göstererek, ‘Burada ne diziler, ne filmler çekildi be çocuklar’ diyor, mahalle kültürünün işgal edildiğini, artık eski kimliğini kaybetmeye doğru gittiğini anlatıyor.

Ahırkapı - Mutluluk Destinasyonu
Yol üzerindeki Hacı Hasan Efendi Çeşmesi ve Valide Çeşmesi’nin sesi kesilmiş artık. Bordo görünümüyle etkileyici duran, musikişinas beyefendiler ile alımlı hanımefendilerin uğrak yeri olan Dede Efendi Evi, geçmişin bugünden ileride olduğunun da numunesi olarak yer alıyor. 19. Yüzyıl’dan kalma burada bizi de güler yüzleriyle karşılayan hanımlar, mezatta birkaç parça satıp Kumkapı’da keyifli bir akşam geçirmenin derdindeydi. 

Sultanahmet Camii ve Ayasofya’nın eteğindeki bu mahalle, bahar aylarında saz nameleriyle inliyor. Akbıyık Camii ise İstanbul’un fethinden sonra yapılan küçük bir mescid. Ezan sesleri ile saz ezgileri Ahırkapı’da kozmopolit bir armoni oluşturuyor. İstanbul’daki camiler arasında Kıble’ye en yakın noktada konumlandırılan Akbıyık Mescidi, cadde üzerinde sizi köşe başında karşılıyor. Yeşilçam'ın kötü adamı, gerçek hayatın yumuşak kalpli iyi insanı Erol Taş'ın kahvesinde bir el tavla atmayı ihmal etmeyin. Sirkeci'den sonraki ilk tren istasyonunda yer alan eski kahvehanede Albanita, koltuğunun altındaki söküğü işaret ederek, tavlayı Bordolu Çocuk'un kolunun altına verirken; mars olmanın huzursuzluğu güzel kahvenin tadıyla bastırılıyor. Öyle ya bir fincan kahvenin kırk yıl hatırı vardır, yenilsek de 'ahde vefa' nedir, biliyoruz elbette. Türk sinemasının geçit töreni yaptığı kıraathanede, zar sesleri duvarlarda yankılanıyor, nargilenin dumanı Ahırkapı'dan sahile açılıyor. Derin muhabbetlerde ülke kurtarılıyor, 'sevdalı sözcükler' de duyuluyor.
Ahırkapı - Erol Taş Kahvesi - Mutluluk Destinasyonu

Biraz geride Ahırkapı Feneri, beyaz bir güvercin gibi, Sarayburnu’nun ‘ilk kandili’ olarak ışıyor, kaptanlara pusula oluyor. Akşam çökünce bir başına yanıp sönüyor tarihi Ahırkapı Feneri, karada sıkılmışça denizlerdeki sonsuzluğa karışmak istercesine… 16 mil uzaklıktaki balıkçı tekneleri, yolcu vapurları, uluslar arası yük gemilerine yol gösteren fener, denizden 36 metre, karadan 26 metre yüksekliğine rağmen kendi yolunu bulamayarak yüzyıllardır aynı yerinde duruyor. Kızkulesi ve Fenerbahçe Feneri’yle bir üçgen oluşturan Ahırkapı Feneri, adeta Ayasofya ile Topkapı Sarayı’nın güvenliğinden sorumlu gibi vazife alıyor.
Ahırkapı - Mutluluk Destinasyonu
Kumkapı - Mutluluk Destinasyonu
1755’te Kahire’den gelen Hacı Kaptan’ın komuta ettiği gemi, hava şartları yüzünden Kumkapı’da karaya oturunca, Sultan III. Osman hemen Sadrazam Mehmed Said Paşa’ya emir vererek Ahırkapı Feneri’ni yaptırtır, o gün bugündür denizcilere ışık saçar. Bir daha herhangi bir kaza vakası cereyan etmez.

Yol boyu Küçük Ayasofya'yı adımlarken; Cankurtaran ile Kadırga arasındaki tarihi Fransız Hapishanesi’nde soluklanıyoruz. Bizim soluklandığımız taş zemin üzerinde kim bilir kaç gayr-i müslim için nefes kesildi. İç parçalayan gıcırtılar, ölümcül acılar duvarlarda hissediliyor. Yıllarca mahkûmların ıslah yeri olarak kullanılan Fransız Hapishanesi, artık sanat ve kültür merkezi olarak değerlendiriliyor. 1800'lerde Sultan Abdülhamid tarafından yaptırılan hapishane duvarları arasında, yaklaşık 90 yıl boyunca Osmanlı sınırlarında suç işlemiş Fransızlar tutukluluğunu geçirirken; artık cep tiyatrosu, kütüphane bulunuyor. Hat, ebru, tezhip, minyatür gibi el sanatlarının yapıldığı eski hapishane yeni kültür merkezi, göz alıcı manzarasıyla ressamların ve sakinliğiyle müzisyenlerin uğrak adresi olarak bulunuyor. 

Fransız Hapishanesi içinden geçerek, bir başka anıtsal yapıya varıyoruz. İstanbul'daki Ermeni Cemaati'ne ait olan bazilika görünümlü Surp Harutyun Kilisesi'ne uğruyoruz. 1738'te sade ve ahşap bir mimariyle inşa edilen kilise, genç bir çiftin evlilik ayinine hazırlanıyor, bir köşede ise dindar ufaklık dilek mumlarını diziyor. Meşelik Sokak'tan sonraki son durağımız Kumkapı’ya artık geçiyoruz. Biraz sonra gün batıyor, Kumkapı’da fasıllar, Roman havalarıyla akşamın sesleri başlıyor, derinlerden bir yerden müzik duyuluyor. Masadan masaya dolanan keman, klarnet ve darbukanın sesi yaklaşıyor, seyyar müzisyenlerin neşesi balıklı fıskiyeye çarparak beş parçaya bölünüyor, küçük meydandan ara sokaklara dağılıyor.

Eski tarihlerde uzun deniz yolculuklarından sonra gemiden inen kaptanların kara özlemini dindirdiği ilk balıkçı köyü Kumkapı'da işlerinden dönenler halsiz, rastgele adımlarla evinin yolunu arşınlıyor. Günün yorgunluğunu açık hava restoranlarındaki masalarda atan iş insanları ile aşk içinde bakışanlar sırt sırta oturuyor. Birbirinden farklı lisanlar, rengarenk deriler aynı sofralarda Kumkapı'da buluşuyor.

Marmara Denizi’nin kokusu, iki katlı Tarihi Kumkapı Balıkçısı'nın balkonundaki soframıza konuk oluyor. İstanbul'un Afrika ve Ortadoğu'dan aldığı göçten bıkkınlık ile garsonlar, konuşacak hoşgörülü müşteri ararken, gözüne bizi kestirmiş olacak ki; biriktirdiği dertleri üzerimize boca ediyor, bir taraftan da Kumkapı'nın tekinsizliğinden dem vuruyor. Ancak akşamın ilk saatlerinden başlayan, sabahın ilk ışıklarına kadar süren eğlenceleri gölgeleyemiyor.

Birbirinden lezzetli balıklar ve etler, çeşit çeşit mezeler aşk sohbetlerinin de tadı oluyor. Kadehlerdeki yudumlar dudakları ıslatıyor, ay bulutların arasından göz kırpıyor. Bir martı gelip yanı başımıza konuyor. Kediler damdan dama restoranları dolanıyor. Uzaklarda yine ağlar atılıyor, balıkçılar arasında sandal sohbetleri duyuluyor, martılar onların etrafında rızkının peşinde uçuşuyor. Albanita’nın gözlerinde mutluluk yeşeriyor, tabağımıza çakır keyif duygular dökülüyor.

Çengelköy: Boğaz'ın kenarında asırlık bir çınar

Boğaziçi’nin esintileri, yalıların alt katına, cumbalı üst katlara misafir oluyor. Bahçesi “deniz” olan Muazzez Hanım Yalısı, Server Bey Ya...