22 Mayıs 2020 Cuma

İspanya'nın kartal yuvası: Ronda

Yüksek kayalık üzerindeki “Ronda” tarihi bir şehir. Saat farkı nedeniyle Türkiye’den bir saat geride zamanı yaşayacağınız Ronda’da eski, yaşlı yapılar, tarihi sokaklar ile aslında asırlar öncesinde bir gezinti yapacaksınız. 

Farklı mimarisi, köprüleri ve kendine has kültürüyle Ronda’da Puente Nuevo, Plaza de Toros, Santa Maria Kilisesi, eski şehir, eski köprü, Alameda del Tajo, Mondragon Sarayı, Şarap Müzesi, Casa del Rey Moro ve Banos Arabes sizleri “3 günlük” misafirliğe davet ediyor.

Mutluluk Destinasyonu bu hafta, korona sonrası için Endülüs Bölgesi’ndeki Malaga’nın 100 kilometre batısında yer alan Ronda’yı ayağınıza getiriyor. Deniz seviyesinden 750 metre yüksekteki kent, kış aylarında sert soğuklar ve yağışlar alıyor. Bunaltıcı yaz sıcaklarında ise serin bir hava vaat ediyor.

Türkiye’den Malaga Havaalanı’na, oradan da tren veya otobüs ile küçük, sevimli bir kasaba hayatı için Ronda’ya ulaşmak mümkün. Kar beyaz evleri, dar sokakları, renkli mimari yapıları, tarihi eserleri ile Ronda’nın geçmişi tâ Cilalı Taş Devri’ne kadar uzanıyor. İslamî çizgilerin de fark edildiği Ronda, masallardaki ‘küçük kasaba’ olarak tarif edilebilir. Ronda’yı araç kiralamadan başından sonuna kadar yürüyerek gezebilirsiniz.

550 otel bulunan Ronda’da her bütçe için kalitesine göre; alternatifler mevcut. Sarayları, kiliseleri, müzeleri ile Ronda her köşesinde fotoğraf çekebileceğiniz eşsiz manzaralar sunuyor. ‘Boğa güreşleri’ tüm İspanya’da olduğu gibi, Ronda’da da önemli yer tutuyor. Güzel mağazalar, şık restoranlarıyla Ronda, aslında boğa güreşlerinin çıktığı yer olarak biliniyor. Birçok yazar, şair, ressam ve sanat insanı için ilham olmuş burada “sıkılmak” mümkün olmayacak.

İspanyol mutfak kültüründe yaygın olarak yer alan “paella, gazpacho, tapas” lezzetlerini Ronda’da deneyebilirsiniz. Albanita ve Bordolu Çocuk’un tercihi, çok sevdikleri atıştırmalık tabağı, meze ve kanepelerden oluşan ‘tapas’ oluyor.

Ronda ‘festival şehri’ diye anılıyor. Büyük kalabalıkları ağırlayan, küçük şehir için festivallerin ilk 4’ü arasında; “Virgin de la Paz, Feria de la Raconquista ve La Virgen de la Cabeza ile Feria de Pedro Romero” geliyor.

Ronda’nın İstiklâl Caddesi, Calle Espinel’de alışveriş yapabilir, ‘hediyelik anı’ toplayabilir, yemek yiyebilirsiniz. Yerel sanatçıların eserlerini sergiledikleri galerileri gezebilir, “Flamenko” performanslarını izleyebilirsiniz.

La Cuidad ve El Mercadillo, yani “eski şehir” ve ‘modern şehir’ olarak ikiye ayrılan Ronda, dağlarla çevrili İspanya’nın en eski yerleşim yerlerinden birisi.

Albanita ile Bordolu Çocuk, La Cuidad Bölgesi’ne aşık olurken; bir akşamüstü El Tajo Kanyonu’na doğru gün uğurlamak, ömrünüze ömür katacak. 35 bin nüfusu ile bir spor salonu kadar insan yaşayan Ronda’da huzur etrafınızı ‘hale’ olarak saracak. 

Kent simgesi Puento Nuevo, “yeni köprü” demek olsa da tarihi 14. Yüzyıl’a kadar gidiyor. Yapımı 200 yıl süren köprü, Ronda’nın eski ve yeni iki yakasını bir araya getiriyor. 

İspanya’nın belki en büyüğü değil; ama şüphesiz en eski ‘boğa güreşi arenası’ Plaza de Toros, 18. Yüzyıl’dan bugüne miras… Tamamen taş ile yapılan arena, 136 sütun ve 68 kemerin üzerinde yükselirken; güreşlerin kurallarını koyan Francisco Romero ve torunu efsane matador Pedro Romero’nun da mabedi aynı zamanda… 

“Arap Hamamı” diye tercüme edilen Banos Arabes, eski şehir surlarının hemen dışında konumlanıyor. 13. Yüzyıl’ın izlerini burada sürebilirsiniz.

Geniş avluları, çeşmeleri ve sulama kanalları ile Kraliçe I. Isabelle ve Kral Ferdinand’ın kullandığı Mondragon Sarayı, Ronda’da en çok ziyaret edilen yerlerin başında geliyor. 1314’te Kral Ebu Malik’in yaptırdığı saray, Ronda’nın olduğu kadar Endülüs’ün de tarihi yansıtıyor.

El Tajo Kanyonu’na inilen kayalıklarda, şehre su taşıyabilmek için oyulmuş 231 basamaklı merdiven, dibindeki küçük kale ve bahçelerden oluşuyor.

Casa del Rey Moro yani “Mağribi Kral’ın evi” olarak anılsa da küçük kale ve bahçelerinde aslında hiçbir Arap hükümdarı yaşamamış. Hata bugün görülen yapı, 18. Yüzyıl’da inşa edilmiş. Kale kısmı Müslümanlık’tan kalma ve savaşta kimseye görünmeden şehirden kaçabilmek için tasarlanmış. Öyle ki; burası gerçekten de “şehrin kapısı” sayılan eski köprü, yani Arap Köprüsü’nden görülmüyor.


Alameda del Tajo, efsaneler ile anılan bir yer. Kimine göre; Kral Ebu Malik’in hazineleri burada yatıyor, kimine göre duvarların öyle bir akustiği var ki; odanın ortasında konuşulanlar köşelerden bile duyulmuyor.

Endülüs tarihi boyunca cereyan eden savaşlardan en çok etkilenen yer Ronda, buna göre hayli korunaklı inşa edilmiş. Zaten kent, yüksek kayalıklar üzerine konumlandırılmış. Şehir kapıları ve güvenliğini sağlayan surları hâlâ aynı ihtişamıyla yükseliyor.

Ducuesa de Parcent Meydanı’ndaki Santa Maria Kilisesi için en etkileyici ibadethane denilebilir. Emevî hakimiyetinde ‘cami’ olarak kullanılan yapı, daha sonra “kilise” olarak dönüştürülmüş. Ancak kiliseden ziyade bir kaleye benziyor. Kent surlarının bir parçası olarak inşa edilen Santa Maria’nın tarihi 1505’i gösteriyor.

İspanya’nın en önemli bağcılık ve şarap üretim merkezlerinden biri olan Ronda, Bordolu Çocuk gibi şarap sevenlerin kalbinde ayrı, özel yer ediniyor. Şarap Müzesi de bu yüzden uğrak yer olarak öne çıkıyor.

Mutluluk Destinasyonu’nu da dikkatle takip eden Ronda Belediye Başkanı, zarif hanımefendi Mari Paz Fernandes, sizi de korona günlerinden sonra güzel ve soylu kente bekliyor.

1 Mayıs 2020 Cuma

Yok edilmek istenen cennet "Salda"

İnsanları evlerine hapsederken; “virüs tedirginliği ve gelecek belirsizliği” yaşatarak, ‘tahammülsüzlük’ hissettiren korona salgını, ruh sağlığını bozdu. Geçici anksiyete için Mutluluk Destinasyonu olarak sizlere bir önerimiz var. Salgın sonrası rehabilitasyonu için Salda Gölü, huzurlu bir kaçış rotası olabilir.

Yakın geçmişte iktidar ile muhalefet temsilcilerini karşı karşıya getiren ‘yapılaşma’ tartışmalarını bir kenara bırakırsak; Salda Gölü berrak bir su, tertemiz bir kumsal vaat ediyor. Türkiye’nin en derin üçüncü gölü olarak da bilinen Salda, “Maldivler” ve “Bahamalar” ile benzerlikler taşıyor.

‘Göller Yöresi’ Burdur’un Yeşilova ilçesine girince, 4 kilometre sonra göl ile göz ilişkisi başlıyor. Doyumsuz flört, ilk temas ile insanın ruhuna işliyor, kristalize duygular yaşanıyor. Çam ormanlarının kıyısındaki Salda Gölü’nün yapısı, Mars’ın toprağına dünyadaki en yakın kara parçası sayılıyor.

45 kilometre alan ve 185 metre derinliğe sahip ‘turkuaz’ rengiyle Salda Gölü, canlı organizmaları, kendine özgü endemik balık türü ve 111 kuş çeşidi için ‘yuva’ olmasıyla diğerlerinden ayrışıyor. Doğal güzelliği, doğal varlığıyla misafirlerini daha ilk adımında kendisine hayran bırakan Salda Gölü’nün eşiğindeki kumlara yalın ayakla bile basmaya kıyılamıyor.

Albanita’nın dediğine göre; “Subjektif bir yorum değil; Türkiye’de daha temiz bir kumsal ve daha şeffaf başka bir su yok.” Buğulu bir beyazlık uzanıyor Salda Gölü’nde boydan boya… Süt beyazı bir masumiyet yayılan kumsalına nispetle, göl suları ‘renk skalası’ gibi bir cümbüş içinde salınıyor. İlk bakışta kumsal bembeyaz, göl masmavi belki; ama Salda Gölü’nde aşk tazelerken, daha doğru ifadesiyle, yüzünce vücudunuzu saran su, renk içinde renkler ve ışıklar da sunuyor. Burada su, çeşmelerden içiliyor. Pet şişe ile satılanlar, “satımsu” tamlamaması ile ‘satılan su’ manasıyla küçümseniyor.

Temizliğinden ziyade; Salda Gölü’ndeki su minarelleri “şifa kaynağı” olarak anılıyor. Öyle ki; ‘Göl suları, pek çok cilt hastalığı, eklem ağrılarına iyi geliyor; tecrübe ile sabit’ diye açıklanıyor. Doğa harikası buralara, insanlar yalnızca tatil için değil; ‘sağlık turizmi’ için de geliyor. Çamur banyosu yapanlar, yamaç paraşütü yapanlar, kayak yapanlar Salda Gölü’nün ezber fotoğrafları arasına katılıyor.

Göl, yaz aylarındaki sıcaklarda içinizi serinletirken; kış mevsiminde ise ruhunuzu ısıtıyor. Zira göz kamaştıran kristalize görünümüyle Salda Gölü’ne bakarak; soğuk ve kar yağışlı günlerde kayak yapılıyor. Göl kenarındaki sevimli butik otellerin birinde Albanita ile Bordolu Çocuk pencere kenarında, sıradan, küçük, dertsiz ve basit şeyler üzerine konuşuyor. Fincanlardaki sıcak kahvenin dumanıyla gökyüzündeki ay buğulanıyor, dakikaların huzuru alınıyor Salda Gölü’nde. 

Eşeler Dağı tarafındaki patika yoldan aksıra tıksıra bir motosiklet geçiyor. Bungalovların oradan romantik bir müzik yükseliyor, ateş böceği vızıldıyor kumsal boyunca, çalılıkların arasındaki çekirgelerin sesleri duyuluyor.

Çam ağaçlarına yaslanmış kamp alanlarındaki ateşin çıtırtısı, metrelerce uzakta, bambaşka bir yerde konaklayan Albanita ile Bordolu Çocuğu bile dinlendiriyor. Dağ zirvesinden günbatımı, tarihin izlerini ele veriyor. Antik kalıntıları ile Deynus Kalesi’nin taşlarında geçmiş zamanların sesi çınlıyor.

Ahenkli sesler içinde alabildiğine terapi olarak, tüm kötülüklerden uzaktaki bakir bu yerde birkaç günlük “ıssız” bir tatil yaşanıyor. Salda Gölü kıyısında havanın da kararmasıyla Albanita ve Bordolu Çocuk, akşam yürüyüşüne çıkıyor. Ayaklarına dolanıyor billur göl suyu… Gündüz su sporlarının da yapıldığı Türkiye’nin güneybatısında sadece fotoğraf çekmek için bile bulunmak yadırganmıyor. Çünkü binlerce insan, yalnızca fotoğraf çekiyor ve dönüyor.

Salda Gölü temizliğinin yansıması olan hoşgörüsüyle pırıl pırıl kumsalları ve berrak sularının kıymetini bilenleri de ağırlıyor, her güzelliği yok eden gösteriş meraklılarını da. Öyle ki kumlarına çıplak ayakla basmaya kıyamayan Albanita ile Bordolu Çocuğu da “Jeep Safari” yapanları da konuk ediyor Düden Çayı’nın deltası… Öyle ki doğayı yenmek için kararlı olan insanların lüks araba ve pahalı motosikletlerini ‘göl suyu’ ile yıkamasına bile ses etmiyor Salda Gölü, kadim bir dost eliyle. 

Doğanbaba ve Kayadibi köylerindeki kıyılar, “Severken öldürmek” deyimini hatırlatıyor. Göl ticareti yapanlar, doğayı paraya açıyor; basitliğin numunesi çadırlarını alan buraya koşuyor. Bilim, Mars’ın toprağıyla kıyaslaya dursun; Millet Bahçesi ile ‘beton’ giren yere bunca hücum ‘doğal müze’ hüviyetindeki Salda’yı öldürüyor.

13 Nisan 2020 Pazartesi

Türkiye'nin en huzurlu köyü: Sığacık

İzmir, Adnan Menderes Havalimanı'ndan ayrılırken her adım biraz daha huzura yaklaştırıyor bizi. Hedefimizde, zamanın yavaş aktığı, her köşesinden başka bir güzelliğin göz kırptığı deniz kokan Sığacık var. Mutluluk Destinasyonu bu hafta rotasını yeşil ile mavinin buluştuğu noktaya çeviriyor.

Turunçgil kokusunun sardığı, taş evlerin sıra sıra dizildiği, denizden gelen esintinin insanın içini ferahlattığı Sığacık'tayız. Türkiye'nin ilk 'sakin şehir' ünvanlı güzel beldesi Seferihisar'ın gözbebeği Sığacık son yıllarda gezginlerin de uğrak noktası haline geldi.

İzmir merkeze yaklaşık 50 kilometre uzaklıkta bulunan dünyanın bu en şirin beldesinin tarihi millattan önce binli yıllara kadar dayanıyor. Adı da haliyle 'sığınak'tan geliyor. Bir zamanlar denizcilerin sığınağı olan bu köy, şimdilerde de doğal güzelliği ile şehrin karmaşasından kaçanların sığınağı oluyor.

SEFERİHİSAR VE SIĞACIK'TA NERELER GEZİLİR?

Bir açıkhava müzesinde geziyormuşsunuz havasına kapılacağınız Sığacık'ın tamamını 2 gün içinde gezmeniz mümkün ama buraya adım atar atmaz, tüm hayatınızı burada geçirmek isteyeceğinizin garantisini veriyoruz. Biz sizler için küçük bir rehber hazırladık ve mutlaka görmeniz gereken yerleri belirledik.

1-) Sığacık Kalesi
2-) Sığacık Üretici Pazarı
3-) Kaleiçi Sokakları
4-) Teos Antik Kenti
5-) Değirmen
6-) Teos Marina
7-) Akvaryum Plajı
8-) Akkum Plajı

NEREDE NE YENİR?
Listemizin başında tabii ki ilk olarak Kaleiçi Pazarı'nda hanımların evlerinden yapıp getirdiği mis gibi ev baklavaları, otlu gözlemeler, kekler börekler var. Sığacık'a gidip Milos'ta rakı-balık keyfi yapmadan olmaz. Buranın fesleğenli mezelerini ve uskumrusunu da şiddetle tavsiye ederiz. Bekri'de kahvaltı etmenizi de öneririz. Hem cebiniz yanmaz hem de mideniz birbirinden lezzetli yerel tatlar ile dolar. Ve son olarak Delicee by Barbara'ya uğrayıp, şifalı otlar almayı ve Latife'nin doğal sabunlarını denemeyi de unutmayın.

NEREDE KALINIR?

Ev konseptinde hizmet veren Villa Teos hem şık dekorasyonu hem temizliği ile en iyi alternatiflerden biri. Hem denize hem merkeze yakınlığı ile Gardenya Butik Otel ve sessizliğin, huzurun tadını çıkaracağınız Lavandula Butik Oteli de listenize ekleyebilirsiniz.

31 Mart 2020 Salı

Karantina günlerini renklendirecek sanal müzeler


 Tüm dünyayı titreten korona virüs salgını nedeniyle milyonlarca insan gibi bizler de evimize kapandık. Tatil planları, hayaller ve görülecek yerler listesi şimdilik henüz bilinmeyen ileri bir tarihe ertelendi.

Ancak evde otururken de gezmek mümkün aslında. Covid 19 virüsü kuşatması sonrası dünyaca ünlü pek çok müze kapılarını gerçek dünyada kapatsa da, sanal dünyadaki misafirlerini ağırlamaya devam ediyor. Evden çıkmadan gezebileceğiniz müzeleri Mutluluk Destinasyonu sizler için derledi.

1- Pinacoteca di Brera - Milan

Antik ve modern tarzda pek çok İtalyan sanatçının eserini bünyesinde barındıran Pimacoteca Di Brera Müzesi’nde; Mantegna’nın meşhur ‘İsa’nın Ölümü’ tablosunu, Bellinin ‘Şefkat’ eserini ya da Cagnacci’nin dilere destan olan ‘Kleopatra’sını hiç sıra beklemeden görebilirsiniz.

 2- Galleria Degli Uffizi – Firenze

Floransa’da bulunan ve Medici ailesinin sanat koleksiyonunun sergilendiği Uffizi Galerisi’nde Botticelli’den Raffello’ya; Michelangelo’dan Rambrandt’e kadar pek çok büyük sanatçının eselerini bilgisayar başından kalkmadan inceleyebilirsiniz.

 3- Vatikan Müzesi  – Roma

Dünyanın en büyük müzelerinden biri olan VatikanMüzeleri, Roma Katolik Kilisesi tarafından Rönesans döneminde inşa edilen ve dünyanın önemli heykellerine ev sahipliği yapan bir yapıt. Vatikan’da papalar tarafından kullanılan tablo gibi halılarla, tavanlarında altın varaklı ve yüzyıllara göre ayrılmış her bölümünde farklı tablo ve heykellerin yer aldığı büyüleyici bir yer. Üstelik 440 bin metrekarelik bu devasa alanı ayaklarınıza kara sular inmeden gezme şansınız var artık.

 4- Arkeoloji Müzesi – Atina

Yunanistan’ın Neolitik dönem, Tunç Çağı, Kiklad, Miken ve Roma dönemlerine ait en büyük ve en önemli buluntularını barındıran UlusalArkeoloji Müzesi, muhteşem bir neoklasik binada yer alıyor.. Müzenin beş sürekli koleksiyonu, antik Yunan dünyasının güzelliğine dalıp keyfini çıkarmak için saatler ayırmanızı gerektirecek binlerce muhteşem objeden oluşuyor. Bu müzeye sanal tur düzenlerken, yanınıza sakızlı bir Türk kahvesi alın ve kendinizi gerçekten Yunanistan’da hissedin.

 5- Prado – Madrid

Madrid’in simgelerinden biri olarak kabul edilen PradoMüzesi, turistlerin kapısında en çok kuyruk beklediği müzelerden biri. Girişi bileti ise 15 Euro civarı. Ancak İspanya’nın en kıymetli eserlerini bünyesinde barındıran bu müze de, internet dünyasında kapılarını açtı.

6- Louvre – Paris

Fransa’nın en meşhur müzesi Louvre’da Mona Lisa’yı görmek için saatlerce beklemeniz yetmez, eğer şanslıysanız Da Vinci’nin bu eşsiz tablosunu sadece çoook uzaktan, o da birkaç saniye görebilirsiniz. Sanal müze turunda ise efsanelerin başrolündeki Mona Lisa’yı yakından ve saatlerce inceleyebilirsiniz.

 7- British Museum - Londra

British Museum, İngiltere'nin Londra şehrinde dünyanın her yanından getirilen seçkin Antik çağ yapıtları ve etnografya koleksiyonlarını kapsayan dünyanın en önemli müzelerinden biri. Lewis Chessmen ve kedi mumyaları, Elgin Mermerleri ve Akrapolis'teki Athena Tapınağı'ndan bazı eserler ile başka önemli parçalar gezilebilir durumda. 9 kattan ve 85 galeriden oluşan devasa müzenin barındırdığı 80 bin eserin yanından geçebileceğiniz gibi, "Rosetta Taşı" dahil olmak üzere 4.634 esere de yakından bakma şansınız olacak.

8- Metropolitan Müzesi - New York

Dünya müzeleri soyağacında en kıdemli yere sahip, müzelerin büyükannesi sayılan Metropolitan Müzesi’nde 52 resim galerisi, arkeolojik bölümler, dünya uygarlıkları bölümleri ve dekoratif sanatlar bölümleri var. Amerikan sanatının örneklerinin yanı sıra iki bin Avrupa resim ve heykel sanatı örneğini barındıran müzede antik uygarlıklara ait sayısız obje de yer almakta.

 9- Ermitaj Müzesi- San Pietroburgo

Hermitage Müzesi dünyanın en büyük ve en eski müzelerinden biri. Müze, 1754 yılında Büyük Katerina tarafından kuruldu ve 1852’de halka açıldı. Dünyadaki en büyük resim koleksiyonunu da içermekte ve toplamda  üç milyondan fazla öğeyi barındırmaktadır. Müze, Saray boyunca, Rus imparatorlarının eski ikametgahı olan Kış Sarayı da dahil olmak üzere altı tarihi yapıdan oluşan büyük bir komplekse sahip.

 10- Ulusal Sanat Galerisi – Washington

Dünyanın en prestijli müzelerinden biri olarak kabul edilen Ulusal Sanat Galerisi’nde iki binden fazla heykeltablo, dekoratif sanat parçaları ve Joseph E. Widener tarafından bağışlanmış birçok İtalyan porselen vardır.



26 Mart 2020 Perşembe

İstanbul’un doğal fotoğraf platoları


Son yıllarda sosyal medya ile yatar, sosyal medya ile kalkar olduk. Herkes amatör birer fotoğrafçı haline geldi. 
Mutluluk Destinasyonu
Ama şimdi size vereceğimiz adreslere gittiğinizde amatör bir fotoğrafçı bile olmanıza gerek kalmayacak. Zira sadece deklanşöre basmanız bile, muhteşem fotoğraflar çekmenize yetecek. Mutluluk Destinasyonu bu hafta, tam da Instagramlık fotoğraflar çekebileceğiniz, İstanbul’un doğal fotoğraf platolarına götürüyor sizleri.

BALAT
Mutluluk Destinasyonu
Renkli evleri, evleri kadar renkli insanları, otantik kafeleri ve tabii ki yüzyıllara meydan okuyan Arnavut kaldırımlı sokakları ile Balat, fotoğrafçılar için bulunmaz Hint kumaşı desek yeri.

SALT GALATA
Mutluluk Destinasyonu
Levanten mimar Alexandre Vallauri’nin Bank-ı Osmanî-i için yaptığı bu binada neoklasik ve oryantalist öğeleri bir arada bulmak mümkün. Üstelik giriş ücretsiz. Çekeceğiniz fotoğrafların Instagram’da beğeni rekoru kıracağını garanti edebiliriz.

KARAKÖY SOKAKLARI
Mutluluk Destinasyonu
Işıl ışıl sokakları, birbirinden tarz kafeleri ve dünya mutfakları ile yarışan yemekleri ile Karaköy sokaklarının kendisi kadar, burada bulunan mekanlar da tam fotoğraf çekmelik.

EMİRGAN KORUSU
Mutluluk Destinasyonu
Mis gibi çiçek kokuları arasında dolaşmakla kalmayıp, en az çiçekler kadar renkli fotoğraflar çekmek için doğal ve mükemmel bir plato. Özellikle lale mevsiminde gitmenizi tavsiye ederiz.

YEREBATAN SARNICI
Mutluluk Destinasyonu
İlginç tasarımı ve efsaneleri ile kitaplara, hatta filmlere konu olan Yerebatan Sarnıcı’nda hem tarihin derinliklerine doğru bir yolculuk yapabilir, hem de sadece Türkiye’de değil dünyada da ilgi görecek fotoğraflar çekebilirsiniz.

ARNAVUTKÖY SAHİLİ
Mutluluk Destinasyonu
Boğaz’ın en güzel hattı, İstanbul’un en zarif yalılarının bulunduğu Arnavutköy Sahili, iyi bir mücevher tasarımcısının elinden çıkmış bir gerdanlık gibi sizi deklanşöre basmanızı bekliyor.

KUZGUNCUK
Mutluluk Destinasyonu
Balat’ın Anadolu Yakası şubesi olan ama görece daha lüks sayılan yaşam tarzının benimsendiği Kuzguncuk’un her taşı, her evi, her köşesi Instagram’da yayınlanmak üzere sizi bekliyor. Sevili sokaklarına, göz alıcı evlerine aşık olacağınızı garanti ediyoruz.

ATATÜRK ARBORETUMU
Mutluluk Destinasyonu
Sarıyer’de bulunan Atatürk Arbotertumu, küçük küçük göletleri, tahta köprüleri, çeşit çeşit çiçek ve ağaçları ile fotoğrafçılar için İstanbul’daki en zarif platolardan biri.


8 Mart 2020 Pazar

Türkiye'de mutlaka görülmesi gereken 10 yer


Döviz kurundaki dalgalanma ve virüs korkusu nedeniye dünyayı gezmek pek çok kişi için hayal oldu. Peki Türkiye'nin gizli kalmış köşelerini keşfe çıkmaya ne dersiniz?
Türkiye'de mutlaka görülmesi gereken  yer - Mutluluk Destinasyonu
Mutluluk Destinasyonu bu hafta sizler için, Türkiye'de mutlaka görmeniz gereken yerleri derlerdi. İşte doğusundan batısına, kuzeyinden güneyine Türkiye'nin mutlaka görülmesi gereken hazineleri.

1-) TANRILARIN DAĞI NEMRUT

Adıyaman'da bulunan ve Unesco Kültür Mirası listesinde yer alan Nemrut Dağı'ndaki Kommagene Krallığı'nın antik kenti ile uzunluğu 7 metreye varan dev heykelleri mutlaka görmelisiniz. Hele ki gün doğarken dağa tırmanmayı başarmışsanız, muhteşem bir manzara size muhteşem fotoğraflar çekme imkanı verecektir.

2-) GÜNEŞİN BATTIĞI SON YER : GÖKÇEADA

Dibek kahvesinin kokusunu takip ederek gideceğiniz Gökçeada'da; yeşili, maviyi ve huzuru bir arada bulacak, Rum köylerinde zamanda bir yolculuğa çıkacaksınız.

3-) KÖYCEĞİZ

Yılmaz Erdoğan tasaı tarağı toplayıp Köyceğiz'e yerleştiğinden bu yana çok daha popüler oldu antik kenti. Oysa tarihi tam 4 bin yıl önceye dayanıyor. Termal kaplıcaları, tertemiz denizi ve tabii ki balık ağırlıklı menüleri ile tam da kafa dinlemelik bir yer

4-) SAKLIKENT

Fethiye ile Antalya arasında 18 kilometre boyunca zarif bir gerdanlık gibi uzanan Saklıkent tam maceraperestlere göre. İlerlemek için tırmandığınız her kayanın arkasında sizi farklı bir manzara, farklı bir sürpriz bekliyor olacak.

5-) UZUNGÖL

Tarihi yapısı inşaatlar nedeniyle tahrip edilen Uzungöl'ü, tamamen bir otel cehennemine dönmeden görmenizi tavsiye ederiz. Dağların arasına gizlenmiş bir düşbahçesi gibi duran Uzungöl, yayla serinliği ile yazın ortasında dahi insanı bunaltmayan bir doğaya sahip.

6-) MASAL DİYARI HARRAN

Urfa'nın yaklaşık 45 kilometre dışında olan Harran, Mezopotamya'nın kalbi sayılıyor. 5 bin yıllık bir tarihi olan ve ilk çağlardan beri bir kültür merkezi olarak görülen bölgeyi görmeden bir GAP turu yapmış sayılmazsınız.

7-) BULUTLARIN ÜZERİNDE BİR SARAY: İSHAK PAŞA

Ağrı'nın Doğubeyazıt ilçesinde, sarp kayalar üzerine inşa edilmiş İshak Paşa sarayı, bu toprakların en önemli eserlerinden biri. 116 odası olan bu devasa yapı, Osmanlı, Türkistan ve Selçuk mimarisini bir arada barındırdığı için de ayrı bir önem taşıyor.

8-) MARDİN

Gecesi gerdanlık, gündüzü seyranlık Mardin'de, taşın insan yaşamı üzerindeki etkisini, taşlara oyulmuş ve her biri bir sanat eseri gibi olan evleri görünce anlayacaksınız. Dinlerin, mezheplerin ve ırkların haran olduğu bu diyarda hoşgörünün gerçek anlamını da öğrenme şansı bulabilirsiniz.

9-) YEDİGÖLLER

Dağların arasındaki vadilerde binlerce yıl içinde oluşan ve inci gibi yan yana sırlalanan göller, sakinlik arayan doğa meraklıları için bulunmaz nimet.

10-) HASANKEYF

Nereden başlasak, nasıl anlatsak biz de bilemiyoruz. Patlatılan her dinamitle birlikte insanlığa dair kanıtların ve anıtların bir bir yok edildiği, varlığı 12 bin yıl öncesine dayanan Hasankeyf'i, son parçaları da yok olmadan görmenizi tavsiye ederiz.



Çengelköy: Boğaz'ın kenarında asırlık bir çınar

Boğaziçi’nin esintileri, yalıların alt katına, cumbalı üst katlara misafir oluyor. Bahçesi “deniz” olan Muazzez Hanım Yalısı, Server Bey Ya...