ayvansaray etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
ayvansaray etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

21 Ağustos 2018 Salı

Suriçi'nde bir bayram sabahı


Bayramlıklarını giymiş torunlar, ‘köy kokulu’ sözleriyle evlatlar toplandığında Fethiye’deki ana ocağında, tozlanmış zaman perdesi açılıyor bir anda. 
Suriçi'nde Bayram / Mutluluk Destinasyonu
Tarih boyu Rum ve Yahudi nüfusun yaşadığı Balat ve Fener’in sırtlarındaki Çarşamba’ya bağlı Fethiye’de gözlerinizi kapatarak Haliç’i dinlerseniz eğer; ‘yaşanmışlıkları’ da duyabilirsiniz. İşte yamaçtaki 14 kilise ve 12 sinagog yine yükseliyor önünüzde… Fatih muhafazakârlığı temsil ediyorsa, Balat ve Fener ‘Batılılaşmayı’ çağrıştırıyor. Tepedeki Çarşamba’nın sokaklarında kediler geziyorsa, yamaçtaki Balat ile Fener’in caddelerinde köpekler fink atar. Çarşamba, alaturka bir Doğu ise Balat ve Fener de alafranga Batı’dır pekâlâ. Oryantalist Fethiye’deki o ‘Doğu evi’ de işte, bu sabah yıl boyu olmadığı kadar kalabalıktı. 
Suriçi'nde Bayram / Mutluluk Destinasyonu
Ahşap kapıdan girince ağızlardaki sözcükler hiç şaşırmadan, hemen “yerel şiveyle” bütünleşirken; aslında bu mütevazı evdeki insanlar, ‘Türkolog, medya grup başkanı, öğretmen, spor yazarı ve yazı işleri müdürü, senarist ve mizah yazarı’ olarak belli bir kesim insanlar için ilham kaynağı tanınmış yüzlerdi. Böyle olurdu, annenin karıncalanmış ellerine kavuştuğunda evlatlar ve torunları, bir anda taşralaşır ve bunu ‘ayrıcalık’ gibi yaşardı.
Suriçi'nde Bayram / Mutluluk Destinasyonu
Zıtlıklar ile kaim insan, ömründe kaç bayram görebilir ki? Veya bundan sonra görecekleri, geçmişte bıraktıklarının, bir daha geri getiremeyeceklerinin yanında ne ifade eder ki? Bir zaruş Zehra Anne de bayram sofrası için özel olarak küflendirilmiş çeçil peyniri, dumanı henüz üzerinde haşlama patatesleri, tarifini yalnızca kendisinin bildiği un helvası, ‘Kars usulü’ demli çayı, kıtlama şekeri ve lavaş ekmeği ile çocuklarına, bin 430 kilometre beride de “köy kahvaltısı” hazırlardı mutlaka. Yüreklerde ise Sarıkamış’ta bir başına kalmış baba mezarının hüznü dolaşırdı.

Ruhu olan sofra etrafında büyükler, kahvaltı atıştırmasını uzatır. Manevi iklimden maddi dünyaya ‘bilinçli’ hoşbeş ederken; şen kahkahalar yükselir, odayı sıcacık köy zılgıtlı hatıralar kaplardı. Çay bardakları dolar, boşalır; dumanı gözlük camlarında buğu bırakırdı. Sohbetin güzelliğindendir; bir süre sonra yorulan mimiklerde boncuk boncuk ter oluşur. Kolalı mendiller ile alınlar, yanaklardaki nem toplanır. Bahçedeki ağaçta kuş sesleri yankılanırken; şairliğiyle bilinen Zehra Anne, ev yapımı baklavaları getirerek, neşeli sohbetin üzerine şerbet dökerdi. 

Bayramlıkları ile küçük beyler ve küçük hanımların çığlıkları, sokaktaki seyyar salıncağın gıcırtısına karışır. Samimi eski günlerde, ‘çatapat, torpil ve kız kaçıran’ dedikleri masum cephanelik, yani haytalık da “bayram hoşgörüsü” ile mazur görülürdü. Masumiyet zamanlarında toz leblebiler, pamuk şekerler, kağıt helvalar ile, elma şekeri satanlar, baloncu, macun satıcılarının gözü de çocukların cebindeki harçlıklarında olurdu.
Suriçi'nde Bayram / Mutluluk Destinasyonu
Eskiden mübarek günler, ‘bayram gibi’ yaşanırken; ailenin en büyüğünde toplanılır, kahvaltı ile gün başlar, dualara muntazır olunurdu. Bugünlerde bayramlar, ‘tatil’ olarak kabul görüyor. Turizm firmaları; ‘tam pansiyon, her şey dahil, açık büfe’ diyerek adetlerimize ve hayatımıza ipotek koyuyor. Bayramların hangisi bayram olarak yaşanır ki daha? Kurban Bayramı kapıdayken, kaçınız çocukça heyecan duyuyor? Dolayısıyla kucağına atıldığımız hayatta, başımızı koyup ağlayarak acılarımızı paylaşacak bir göğüs ararken aslında ne kadar yalnız ve kimsesiz olduğumuzu da hissediyoruz; unuttuklarımız ölçüsünde. 

Söyleyin bana, bayram sabahı boynu bükük bilmem kaç öksüzün ayakkabı bedeli nedir? Bir hastane dolusu insanın acısını dindirecek ilaç tutarı ne kadardır? Tatil masrafınız kadar değil.

8 Mayıs 2018 Salı

Şehrin göbeğinde bir ghetto: Balat

Yine yeni bir gün doğuyor. Sabahın ilk ışıkları Haliç’e düşüyor. Su üzerinden yansıyan güneş ışığı, bulduğu boşluktan Balat’ın sokaklarına dağılıyor. Hüzünlü, yorgun, yalnız bir gece, sabaha dönüyor; Balat ışıldıyor, sakinleri bir günü daha karşılıyor. İstanbul’un kuruluşu ile eş bu şirin, küçük, sempatik semtte “umut” bir kez daha doğuyor, her yer aydınlanıyor.
Balat/Mutluluk Destinasyonu
Yaşı, ellerinin üstünde derisinden taşan damarlarından ölçülebilecek adam, köşedeki kahvenin yolunu ağır aksak adımlıyor. Doğulular için burası Balat; oysa Batılılar, ‘Palatia’ olarak biliyor. Bizans Dönemi’nde önemli bir merkez olarak not ediliyor. Resmî kaynaklar, 13’üncü yıla kadar iniyor. Anadolu mallarının ‘ihraç limanı’ vazifesi gören burası, Venedik ve Ceneviz tüccarları için uğrak bir faaliyet alanıydı. Osmanlılar’da ise “hayati” bir deniz üssü olarak konuşlanmıştı. Venedikliler ile suların üstünlüğü için yapılan tarihi savaşlarda, Osmanlılar’a çalışan korsanlar için hareket, harekât ve toplanma yeri olarak Balat’ı kullanılırdı. 

Balat/Mutluluk Destinasyonu
İçerideki sıcak ile dışarıdaki soğuktan camı buğulanan kahvehanedeki pencere kenarı masada oturan ihtiyar, dumanı üzerindeki acı çayından ilk yudumu alırken; sigarasından efkâr dolu bir nefes çekiyor. Mazideki günlerinin muhakemesini yaparken bu yaşlı adam, Balat’ın geçmişinden bugüne milyonlarca sakininden biri olarak, Haliç’in sularında uzaktaki bekleyenini gözlüyor. 
Balat/Mutluluk Destinasyonu
Balat, 16’ncı yüzyıl süresince 145’i gayrimüslim aile olmak üzere 3 bin nüfusa hayat sağlıyordu. 17’nci yüzyıl boyunca bataklıkların genişlemesi, salgın hastalıkların yayılması ile ticari hüviyetini kaybeden semt, 14 mahalle ve yalnızca 500 kişilik bir nüfus kadar küçüldü. 19’uncu yüzyıl içinde iyice önemini kaybeden bu mahalle, artık ‘köy’ olarak kabûl gördü. Ancak buna rağmen bin 144 müslüman, 538 gayrimüslim, 29 da eski Mısır’ın ‘Hristiyan halkı’ Kıptî hane yaşam sürmekteydi burada. Bütün bu rakamların toplamındaki erkek nüfus oranı 864 olarak dikkat çekiyor. Buna mukabil Balat’ta her dönem 1’e üç oranında gayrimüslim aile yaşamaktaydı. 
Balat/Mutluluk Destinasyonu
Sosyal meselelerin konuşulduğu kahvehane müdavimlerinden olan yaş almış adam, yüzündeki kırışıklıkları ve çukurları düzeltmeye çalışırken; çelişkilerle dolu bu yerde, iyi ile kötünün iç içe geçtiğini düşündü. Karşı penceredeki soba borusundan çıkan duman yoksulluk ile masumiyet arasında bir ‘geçit töreni’ sunuyordu. 21’inci yüzyılda yaşadığınıza dair pek fazla kanıt bulamayacağınız, eski çağlardan birinden bugüne uzanan İstanbul’un paslanmış semtinde, diğer tarafta ise kadınlar, kapı önünde ayak üstü laflıyor. Az sonra sümüklü çocukların ‘şen’ kahkahaları duyulurken; Balat’ta soğuğa rağmen hâlâ sokakta ip atlayan, top oynayan küçükleri bulabilmek modern dünyanın hızlı değişimlerine inat bir direnç gibi duruyor. Zamansız bu yer, saflık taşıyor. 
Balat/Mutluluk Destinasyonu
Fener Patrikhanesi’ne yakınlığıyla Bizans Dönemi’nde, soylu Rum ailelerinin yaşadığı Balat, Osmanlılar’ın himayesine giren İstanbul’da da Museviler için ‘mesken’ oldu. Bizans İmparatorları’nın Haliç’ten kente girdiği protokol kapısı olan Balat, bugün gerilmiş yeşil çuha üzerine elindeki iskambil kağıtlarını sertçe vuran kaygısız beyleri ağırlıyor. Saçları ağarmış, yorgun gözleri, titreyen elleri ile ihtiyar adam, daldığı derin düşüncelerden; ‘kupa kızı’ kağıdının sahibi ellerin masaya vurarak çıkardığı gürültülü ses ile bir an irkilerek uyandı, bacak bacak üstüne sabitlediği zayıf ayağı o an sarsıldı. Merdivenli Yokuş’tan iki sevgili, sarmaş dolaş aşağı iniyor. İki veya üç katlı değişen, cumbalı evlerin arasındaki boş arazide eskilerin tabiriyle bıyıkları yeni terleyen gençler, yeni yetme birkaç delikanlı ise kaçak göçek sigara içiyor, içemiyor, öksürüyor; bir daha hevesle duman çekiyor.
Balat/Mutluluk Destinasyonu
Kastilya kökenli Isabel ile Aragon soyundan Ferdinand’ın 1492’teki evlilikleri, Hristiyan / Katolik Birliği’ni sağlarken, Monarklar önce Müslümanları sonra Yahudileri İspanya’dan sınır dışı etti. Bizans Dönemi’ndeki Rum beldesi Palatia’nın geleceği tam da burada el değiştirdi. 
Balat/Mutluluk Destinasyonu
II. Bayezid, bir imparatorluk gemisi ile yurtsuz kalan Yahudiler’e Balat’ta ‘vatan’ kapısı açarken; İstanbul’un en eski sinagogu Ohrid de böylece inşa edildi. Balat, İspanya’dan sonra sırasıyla Makedonya, Portekiz ve İtalya’dan da göç aldı. Rumlar, Museviler ve Osmanlı’nın Fas’tan getirdiği Müslümanlar ile bu yer, tarihin akışı boyunca kiliseler, camiler ve sinagogların omuz omuza yükseldiği barışın ve kardeşliğin sembolü oldu. Şimdilerde bir pencereden, diğerine gerilmiş ipe asılı yeni yıkanan çamaşırların kokusu sokaklara yayılıyor. İstanbul’un en tarihi destinasyonu Balat’ta bir köşede de kimsenin izlemediği eski bir televizyonda ‘at yarışı’ anlatan spikerin heyecanı, mahalledeki hareketliliğe karışıyor. Bir süre sonra coşkulu ses, kalabalıkta etkisini kaybediyor; Çıfıt Çarşısı’na doğru tamamen yok oluyor. Esnafın gürültüsü, eski televizyondaki heyecanlı anlatışa baskın geliyor.      
Balat/Mutluluk Destinasyonu
Osmanlıca “Yahudi” demek olan Çıfıt Çarşısı’nda unutulmaya yüz tutmuş meslekler bugün de yaşatılmaya çalışılıyor. Bazılarını ise artık sadece bu yazıda okuyabilirsiniz. Bir dönem Balat’ta; bargirciler (yük taşıyanlar), babuçcu (ayakkabı tamircisi), attarlar, nalbantlar, dalyancılık (balıkçı), çulculuk (halı dokuması), dülgerler (ahşap ev ustalığı), sığırtmaçlar (büyükbaş hayvan çobanı) da bulunurdu. Çiftliklerin yer aldığı eski Balat’ta toprağa dayalı hayvancılık ve tarım faaliyetleri, diğer meslekler ile münasebetine oranla yüzde 72’ler seviyesindeydi. Geniş arazilerde tarımsal işler yapılırken; su ve rüzgar gücünden faydalanılan ‘değirmenler’ de Balat’ın hafızasında sık yer alırdı. 
Balat/Mutluluk Destinasyonu
Ölüm ile yaşam arasındaki ince çizgi üzerinde artık denge kuramayan yaşlı adam, çevredekilerin verdiği birkaç parça lokma ile günlerini tamamlıyorken, Agora Meyhanesi’nden hep aynı müzikler yükseliyor. Bir köşede kederlerini içine akıtan, dertli göz yaşlarını dışına bırakan genç bir kadının, iç çekişleri duvara çarpıp yeniden masasına düşerken; beri tarafta birkaç kişilik arkadaş grubunun neşeli sohbeti ise hayatın bildik tezatını oluşturuyor.
Balat/Mutluluk Destinasyonu
Yahudi ailelerin hakimiyetindeki Çıfıt Çarşısı ve ticari hayat, zaman içinde Haliç’in karşı kıyısındaki Hasköy, ardından daha tepedeki Beyoğlu’na yer değiştirdi. Ancak I. Dünya Savaşı’ndan sonra azalan Musevi nufüs, İsrail Devleti’nin kurulmasıyla da Balat’ı terk etti. Az sayıdaki kalan varlıklı aileler, kısa zaman içinde tamamen Beyoğlu’na yerleşti. Balat artık; Osmanlılar için atölye ve fabrikalar bölgesi olarak konumlandırılmış, fetih ile birlikte getirilen Faslılar’a kalmıştı.
Balat/Mutluluk Destinasyonu
Sabah ışıltı ile doğan, birkaç saat içinde hareketlenen Balat’ın sokakları asırlardır olduğu gibi, benzer pişmanlıklar ile karanlığa dönüyor. Güneş ışıklarının kırık tesiri, parça parça azalıyor. Haliç’in suları, kırmızı ile gri arası bir renge dönüyor. Günü kimsesiz evindeki ‘yalnızlık’ yerine kahvehanedeki kalabalıkta geçirmeyi adet edinmiş ihtiyar, ömrünün son dakikaları olduğundan habersiz akşam olmasını bekliyor. Biraz zaman sonra kalp krizinin sokakta yakaladığı yaşlı adam, sonsuzluğa yürürken; Balat’ta bir başka yaşamın başladığının ince, acı, tiz ve yüksek sesi, cumbalı evin camından duyuluyor. Yaşam bir ‘köşe kapmaca’ gibi taşıdığı simaları değiştiredursun; hayatın kendisi sayılabilecek Balat ise bütün varlığıyla açık hava platosu gibi ev sahipliğine devam ediyor.
Balat/Mutluluk Destinasyonu
Öte yandan Balat’ın altından Kocamustafapaşa’ya kadar uzayan bir başka Balat daha yaşıyor. Dehlizler ile birleşen, yeraltı geçitlerinden bir kol Haliç’e diğeri zindanlara açılıyor. Bu gizemli tünellerin, savaş esnasında Bizans’ta imparator ve komutanlar için kaçış güzergahı olarak kullanıldığı zannediliyor. Yangınlarıyla da meşhur burada, korkulu çığlıklara aşina mahalledekiler tanıktır; gün be gün ahşap evler hep daha güzellerine yerini bıraktı. ‘Yedi Evler’ bunların son örnekleri olarak Merdivenli Yokuş’ta arz-ı endam ediyor işte... Rumca “saray yeri” manasına gelen Balat’ta Yedi Evler adeta sarayların güzelliğine prototip olarak sıralanıyor. Bol yokuşlu, dar sokakları, uzun merdivenleri ile bambaşka bu dünyada iki kafadarın bir köşedeki tavla düellosunun, ‘zar sesleri’ de günün özeti...
Balat/Mutluluk Destinasyonu
Siteler, plazalar, rezidanslar çoğalırken çevre çevre diğer semtlerde, modernite düşmanı bu yerde, takvimler adeta 1930’lardan sonra işlememiş gibi… Balat yeniliğe direniyor, değişime baş kaldırıyor Balat... İstanbul’un doğal fotoğraf stüdyosunda, köhne, dökük, eski evlerde canlı tarih yaşatılıyor. Yaşlı semtte, yaşam her gün bir daha canlanıyor. Sakinleri değişse de hep bir şekilde yepyeni bir hayat başlıyor. Yorgi’nin yetimlerinden, Abraham’ın çocuklarına ve dahi göçüp giden yalnız Mehmet Efendi’ye kadar Balat’ta yaşamak, yüzyıllardır değişmeyen bir ritim ile aynı akıyor. Bakarsın biz de yine kalbimizi kanatarak sana geliriz Balat, bir kaçış, bir sığınak olarak, kucakladığın tarihte geçmiş mutlu günleri arar, kovalarız düşlediğimiz çocukluğu… Veya hayallerini kurduğumuz yarınlara başlarız. Belki ömrümüzün kalanı, geçenden güzel olur. Sen varsan, neden olmasın!

Çengelköy: Boğaz'ın kenarında asırlık bir çınar

Boğaziçi’nin esintileri, yalıların alt katına, cumbalı üst katlara misafir oluyor. Bahçesi “deniz” olan Muazzez Hanım Yalısı, Server Bey Ya...