9 Aralık 2018 Pazar

Büyükada'da bulutların izinde

Palmiyeler, erguvanlar, çınar ağaçları, çam kokusu, zarif ahşap köşkler, konaklar... İnce işlemeleri, oymaları, kapıları, kemerleri, cumbaları ve bahçeleri ile ada evleri, sizi bugünkü kaba beton yığınlarından çekip alırken; kendi zamanlarının kibarlığı içinde himaye ediyor.

Büyükada - Mutluluk Destinasyonu

1899’da mimar Mihran Azaryan’ın tasarladığı iki katlı iskeleye yanaşınca ‘İstanbul’ isimli şehir hatları vapuru, yüzünüze vuran huzur ve özgürlük duygusuyla karaya ayak basıyorsunuz. Günlük sorunları da Marmara Denizi’ne kuzeyden esen sert, soğuk poyraz rüzgârıyla suya bırakıyorsunuz aynı anda…

Büyükada - Mutluluk Destinasyonu

Mutluluk Destinasyonu
, Heybeliada’dan sonra Büyükada’da tarihin adımlarını takip ediyor. Prens Adaları’nın birincisi olan 4,5 kilometreye 1,5 kilometrelik ada, Osmanlılar’ın İstanbul’da fethettiği son kara parçası olma özelliğini taşıyor.

Büyükada - Mutluluk Destinasyonu

15 milyonluk nüfusu, 39 ilçesi ve bin 500 kilometrelik yüzölçümü ile devasa şehrin en güzel caddesi Büyükada’da karşımıza çıkıyor. Mesleki temponun o gün için sırtımızda ağırlık yaparak dizlerimizi zorladığı saatlerde, adalılar gibi yorgunluğu vapurda uzanarak atamayıp misafirliğimizi de belli ederek, konaklayacağımız otele giderken keşfediyoruz Çankaya Caddesi’ni… Masumiyet günlerinden kalma, bakir güzellikteki cadde üzerinde adeta kırmızı halı gibi uzanan yapraklara basmaya kıyamayıp ilerlerken bir eski konaktan dönüştürülmüş Çankaya Hotel’e ulaşıyoruz.

Büyükada - Mutluluk Destinasyonu

Adeta biri diğerine nispet yapan güzellikteki, birbirinden muhteşem konaklara, sanki
Büyükada’nın vals sahnesi Çankaya Caddesi üzerindeki Con Paşa Köşkü, Yelkencizade Köşkü ve Fabiato Köşkü’ne komşu balkonumuzda aşk tazeliyoruz Albanita ile… Naif yapısı, şık görünümüyle butik otel, samimiyet ve huzurla çepeçevre sarılmış duruyor. Gecenin sesleri, yaprakların hışırtısı, martıların sesleri, rüzgârın penceredeki uğultusu, faytonların demirle çevrilmiş tahta tekerlerinin asfaltta bıraktığı sesler, atların çıngırakları, nal sesleriyle rüyalara dalıyoruz az sonra…

Büyükada - Mutluluk Destinasyonu

Çalıkuşu ve Yaprak Dökümü’nün yazarı Reşat Nuri Güntekin’in kızı Ela’nın elini tutarak gezdiği Büyükada’nın yollarında,
yeni günün ilk ışıklarıyla bordolu çocuk ve Albanita el ele yürüyor. İhtişamlı konaklar, köşkler; utangaç, soyluluğun getirdiği bir asalet ile mahremiyetlerine bağlı sıralanıyor. Yokuşlar inip çıkıyoruz. Bu arada bir fayton rüzgar gibi yanımızdan geçiyor. Az ileride şehirdeki memuriyetine giden beyler, hanımlar telaşlı, sabah vapuruna yetişmeye çalışıyor. Büyükada İskelesi’nin renkli vitray camından süzülen gün ışığı, yolcuların üzerine vuruyor.

Büyükada - Mutluluk Destinasyonu

Albanita ile dumanı üzerindeki sabah kahvesini kıyıdaki kafelerden birinde içerken, gazete manşetlerine, sosyal medyadaki gündeme göz ucuyla bakıyoruz. Saat Kulesi ile süslü küçük meydandaki insanlar farklı istikametlere hep aynı aceleyle ilerliyor, kalabalık hiç azalmıyor. İnsanların paniği ve saate bakarak; ‘zamanı durdurabilme’ kudretine sahip olmayı istiyorum. Meydandaki bisikletçiler, faytoncular Büyükada’yı gezmek için alternatif oluştururken; bize esaslı bir gezi için ayaklarımız yetiyor.

Büyükada - Mutluluk Destinasyonu

Kâgir konakların, korunaklı köşklerin arasında yükseliyor Büyükada’nın ibadethaneleriHer din için kollarını açmış burada, 1892’de Sultan II. Abdülhamid Han tarafından yaptırılan ile aynı olan Hamidiye Camii, 963’te inşa edilen Aya Yorgi Manastırı, 17. Yüzyıl yapısı Aya Nikola Manastırı, İsa Tepesi’ndeki aynı adlı manastır, Meryem Ana, San Pasifico, Demetrius ve Astvazazin kiliseleri ile bir de sinagog omuz omuza duruyor. İbadethanelerin haritası, Büyükada’nın aidiyeti ve kimliği hakkında hemen fikir veriyor. Hâl böyle olunca Büyükada’nın Rumca adının ‘Prinkipos’ olduğunu satır arasına sıkıştıralım.

Büyükada - Mutluluk Destinasyonu

Bütün bu yapılar içinde Demetrius Kilisesi, bütün adalar için piskoposluk merkezi olarak diğerlerinden ayrışıyor.
Öte yandan Büyükada’daki Hamidiye Camii’nin, Beşiktaş’taki Hamidiye Camii ile ‘ikiz kardeş’ olduğunu da hatırlatalım.

Büyükada - Mutluluk Destinasyonu

Etrafını saran tellerin arasında bile güzelliğini koruyan Büyükada Rum Yetimhanesi bugün ziyaretçilerine ‘kapalı’ olsa bile dünyanın en büyük mono plak ahşap yapısı olarak 120 yıldır ayakta duruyor. Aslında otel olarak planlanan hatta bir bölümü kumarhane olarak düşünülen yapı, tutucu Rumlar tarafından Büyükada’nın dokusunu bozacağı rahatsızlığıyla dönemin iradesine arz edilir. Abdülhamid Han otel olmasına müsaade etmeyince, 1903’te yetimler için tahsis olur. Bir dönem kırık dökük yetim çocuklarının sesleriyle cıvıl cıvıl yetimler tepesinde, şimdilerde ölümcül bir sessizlik yankılanıyor.

Büyükada - Mutluluk Destinasyonu

Aya Yorgi Tepesi
’ndeki küçük lunaparkta çocukça duygular hissedebilir. Burada ayrıca eşekler ile natürel hisler de yaşayabilirsiniz. Aşağı doğru 800’den fazla tarihi köşk uzanıyor.  
Ahşap panjurları, zarif cumbaları, beyaz ve pembe zakkumlarıyla yazar ve şair Reşat Nuri Güntekin Müze Evi, Sedef Adası’na bakıyor. Geniş terasından denize bakınca, yazarın romanlarını kağıda döktüğü mürekkebin kokusu burnumuza geliyor. Zaman zaman daktilo sesleri de duyuluyor adeta.

Büyükada - Mutluluk Destinasyonu

Son ferdi de 2008’de vefat eden Sabuncakis Köşkü
görkemli görünümüyle gözlerimizi kamaştırıyor. Pencerelerinde gönye ve pergel sembolü bulunan burası, ‘mason’ bağlarını dışa vuruyor. Altın varaklı ışıldayan göz, dünyaya hükmettiğini işaret ediyor. Mermer köprülü girişi ve soğan biçimindeki kubbesiyle, çam ağaçları ve palmiyeler arasındaki beyaz ahşap konak, masallardan taşmış gibi duruyor. Zamandan ve mekandan kopmuş kendi başınalığı ise hüzünlü bir hayaleti andırıyor.

Büyükada - Mutluluk Destinasyonu

Gümüşî kubbeleri ve kırmızı ahşap panjurlarıyla, ada vapuru Büyükada’ya yaklaşırken, ilk fark edilen yapı olan Splendid Oteli, şair Edhem Efendi’nin biraderlerinden mareşal Kâzım Paşa’ya aittir. Askerlikte en yüksek rütbedeki generalliğe ulaşan Kâzım Paşa, 1909’da emekli olduktan sonra Cannes’te gördüğü otellerden ilhâmla, Büyükada’da işletmeciliğe başlar. Bu arada şair Edhem Efendi’nin diğer biraderi, mareşal Kâzım Paşa’nın diğer kardeşinin Esad Efendi’nin de sadrazam, yani ‘başbakan’ olduğunu hatırlatalım. Otel, Balkan Savaşları esnasında sıhhiye yetersiz kalınca, bir dönem hastane olarak da hizmet vermişti. Büyük şair Yahya Kemal’in Splendid Otel’in bilinen en meşhur müşterilerinden biri olduğunu not edelim.

Büyükada - Mutluluk Destinasyonu

Hava soğuk olabilir; ancak bu, birkaç nesildir Büyükada’da dondurma satan Roma Dondurmacısı’na vefa göstermemize engel değil.
Albanita’nın muhalefetine rağmen, kadirşinaslığını ortaya koyan bordolu çocuk, dışarıdaki ‘11 derece’ soğukla dondurmanın soğukluğunu birbirine karıştırıyor.

Büyükada - Mutluluk Destinasyonu

Bodrum’u ve mavi yolculuğu meşhur eden Cevad Şakir Kabaağaçlı, nam-ı diğer Halikarnas Balıkçısı’nın yaşadığı Büyükada’ya akşam çökünce, Marmara Denizi’nin kıyısında çakırkeyif saatler başlıyor. Deniz mahsulleri ile marka olan restoranda, malt ve anason kokuları karışıyor. Yıllar evvel emekli olmuş, kendi halindeki, varlıklı Rüstem Bey, her akşam yaptığı gibi yine kapıya yakın bir masaya oturmuş ve gelenleri içten selamlamalar ile karşılayarak, bir anlamda yalnızlığını hafifletiyor. Masadaki tabaklarda taze balıkların, lezzetli mezelerin güzelliği, yemeden gözleri doyuruyor. Fedon’un orta solisti Yorgo Bey’in, sanki sadece kendisini eğlendiren sahne performansı eşliğinde, oysa yalnızca Albanita’nın güzelliğine odaklanmış olarak, dolayısıyla Greek tarzı şarkıları aslında dinlemeyerek geceyi ediyoruz. Suda yakamoz mutluluk ile dalgalanıyor. Ay ışığına gölgemiz vuruyor. Size de artık en yakın tarihte bir ‘Büyükada seyahati’ görünüyor.

3 Aralık 2018 Pazartesi

Ahşap kokulu sokaklar: Heybeliada


Mutluluk Destinasyonu sizi bu hafta, sakin ve süslü bir adrese, Heybeliada’ya götürüyor. Yanınıza sadece fotoğraf makinenizi alın, diğer her şeyi burada bulacaksınız. Vapurda bir bardak çay ve çantanızdaki bir simit yeter güzelliği keşfetmek için. Ardından ver elini Heybeliada’daki tatlı yorgunluğa…
Heybeliada-Mutluluk Destinasyonu

‘Adalar’
denince; çoğunluk için “deniz, güneş ve yaz ayları” hatırlanır. Oysa Albanita ve bordolu çocuk için ise ekseriyet ile kış mevsimlerine denk gelir, adalar kaçışları… Burgazada seyahati de bir aralık günlerine tesadüf ederken; Heybeliada da öyle oldu. Yaz akşamlarında oldukça kalabalık olan ada sokakları, kış döneminde ise daha sakin, romantik ve huzur dolu geliyor bize… Üşüten bir soğuk altında gezerken; aslında her bir detayı ayrı özen ve zariflik sunan ada izlenimleri sıcacık duygular hissettiriyor.
Heybeliada-Mutluluk Destinasyonu

Büyükada’
dan sonra en büyük ada olarak Heybeliada’da atların nalları, fayton çıngırakları her köşe başında yankılanıyor.

Burada kuşlar için uçmak bir zahmet, onlar da sizin bizim gibi yürüyor yollarda… Köpekleri ve kedileri de sizinle birlikte doyuyor, sofranıza ortak oluyor. Osmanlı Devleti’nin hiyerarşik yapısında ‘albay’ olan İsmet Paşa, yeni Türkiye’nin ilk Başbakanı, ikinci Cumhurbaşkanı ve Heybeliada’nın sakinlerinden biri olarak, hatıralarıyla sizleri karşılıyor. Sokağın edebiyatını yapan, ‘Batılı’ bakışıyla tanınan Hüseyin Rahmi Gürpınar ve ‘İstanbul beyefendisi’ tarifinin vücut bulmuş ismi, İstanbul’un yazarı, tarihçi Ahmet Rasim'in yaşamını sürdüğü Heybeliada'da onlardan izleri bulabilirsiniz.


İlginçtir, Heybeliada’da yaşamış, Heybeliada’da medfun bulunan ve İstanbul’un her köşesi hakkında kalem oynatan Ahmet Rasim, burayla ilgili, ‘Heybeliada’ için hiçbir şey yazmamıştı. Belki de kendi mahrem dünyasının keşfedilmesinden endişe ile burayı edebi ustalığından mahrum bırakarak, sadece kendisine özel kalmasını istediyse de Ahmet Rasim, İstanbul’daki inşaat ve ‘dönüşüm’ iştahı Heybeliada’ya da çivi çakacak bir tehdit gibi duruyor.

Şehirlerarası veya yurt dışı seyahatlerinizde uçakla üzerinden geçtiğinizde anlayacağınız gibi; Heybeliada’nın ismi, adanın yere bırakılmış bir heybeye benzemesinden geliyor. Ancak Yunanca ‘bakır’ tabirinden mülhem, “Halki” de ismiyle ilintili olsa gerek. 7 bin kişilik nüfusuyla Heybeliada, aldığı misafir kapasitesiyle özellikle yaz aylarında 55 bin kişi sayısını bularak, İstanbul’un en özel duraklarından biri olarak ayrışıyor. Doğası, temiz havası, güzellikleri ayrı ayrı yazı konusu; ama biz bir çırpıda sıkıştırmaya çalışıyoruz, siz mutlaka gidip yerinde görün. 19’uncu yüzyıldan bu yana aralıksız süren vapur seferlerinin yapıldığı Heybeliada, geçmişte zengin Rum ailelerin yaşadığı bir yer olarak hatırlanıyor.
Heybeliada-Mutluluk Destinasyonu

Yandan çarklı ada vapuru, Heybeliada İskelesi’ne yanaşırken; ilk gözünüze çarpan Heybeliada Deniz Lisesi’nin ihtişamlı görünümü oluyor. Gezi notları konusundaki şansımız burada da yaver gidiyor ve Deniz Harp Okulu’nun kutlama yıl dönümüne denk geliyoruz. Denizaltılar, savaş gemileri, askeri helikopterler, bando takımı, bahriyeliler ve rütbeleri birbiriyle yarışan komutanlar önümüzde arz-ı endam ediyor.


245 yıllık tarihî yapı bembeyaz görünümüne ek olarak Deniz Harp Okulu kuruluş kutlaması dolayısıyla süslenirken, “gelinlik kızı” hatırlatıyor.
Donanma envanterindeki askeri araçlar bir anlamda insanın göğsünü kabartırken, aynı anda da asilliğiyle 245 yıllık Deniz Lisesi ve Deniz Kuvvetleri duygusallık da taşıyor.
Heybeliada-Mutluluk Destinasyonu

Değirmen Tepesi’nin eteğindeki Deniz Lisesi
’nin sınırları içinde kalan Kamariotissa’nın, Heybeliada’nın fethinden önce inşa edildiği düşünülüyor. Adalar’daki tek Bizans Kilisesi olması hasebiyle ve Albanita’nin mahallesi Balat ile Fener’in arasındaki Aya Maria dışında, ‘dört yapraklı yonca’ modelinde yapılmış tek kilise olması dolayısıyla, önemli bir dini yapı Kamariotissa. Kiliseyi, Bizans’ın son İmparatoriçesi Maria Komnena’nın yaptırdığı sanılıyor. Bu kıyıda; yani Çam Limanı koyu boyunca bir de Ayios Yeorgios Manastırı bulunuyor. Büyükada’ya bakan konumdaki Aya Yorgi, Heybeliada’nın yamacında yer alıyor ve “uçurum manastırı” da deniliyor. “Pembe” rengiyle yapı cezbedici bir güzellikteyken; burada Aziz Ioannikos’a adanmış bir ikona ve Rus eserleri de görülebilir. İngiltere Kraliçesi I. Elizabeth’in elçisi Edward Barton’ın mezar taşının da burada bulunduğunu hatırlatalım.

Heybeliada Sanatoryumu
, cumhuriyet yıllarının ilk yapılarından biri olarak dikkat çekiyor. Yıllardır ‘kapalı’ tutularak kaderine terk edilse bile ve belki de bu yüzden hâlâ el değmemiş güzelliğini koruyor. Akciğer hastalarının tedavi edildiği eski kompleks, komplekssiz olarak şık ve gösterişsiz görünüyor. Dedesini veremden kaybetmiş olan bordolu çocuk için ayrı bir duygu yüklü burası, bir dönem rant peşindekilerin peşine düştüğü göz alıcı manzarasıyla Çam Limanı’nda uzanıyor. Hemşire lojmanları ve idari bölümlerin ortasındaki balkonlu hasta yatakhanelerinden kim bilir nice insanlar şifa aradı, tertemiz bir hava, ekmek, et, bal, ve süt ile… Her dönem için böyle değil midir; temiz hava ve kuvvetli gıda bakımı, hastalığın iyileşmesi için temel koşul olarak... Şifa bulmaya gelenlerden üç tanınmış yüzü biliyoruz. Bunlardan biri elbette İsmet İnönü, diğeri büyük yazar Rıfat Ilgaz ve şair Ece Ayhan.
Heybeliada-Mutluluk Destinasyonu

Rum nüfusun başlıca dini eğitim merkezi olan Ümit Tepesi’ndeki Ruhban Okulu’nu ayrıca birlikte gezeceğimizi not ederek, diğer ‘mutluluk’ duraklarına devam edelim. Dünyevi eğitim merkezinin de Fener’deki patrikhane olduğunu zaten biliyorsunuz. Eski adıyla “Papaz Tepesi” olan ve Yunanistan’dan, dahi Rumlar’ın yaşadığı dünyanın her yerinden çocukların okumaya geldiği buradan mezun olarak kiliselere dağıldığını unutmadan; okula çıkan yollarda birbirinden güzel fotoğraflar çekebileceğinizi de satır arasına iliştirelim.
Heybeliada-Mutluluk Destinasyonu

Biz, sizi 1924’te rahatsızlandıktan sonra nekahat dönemini geçirdiği Heybeliada’daki eski Cumhurbaşkanı İsmet İnönü’nün evine götürelim.
Heybeliada-Mutluluk Destinasyonu

Gazi Mustafa Kemal Paşa
tarafından eşyaları alınan evdeki mobilyaların bugün sadece yüzleri değiştirmişse de orijinalleridir. Paşa hastalanınca Mavromatakis Ailesi’nden kiralanan ev, İnönü Ailesi’nin daha sonra satın almasıyla uzun yıllar istirahâtgah olarak kullanmıştı.

Edebiyatımızın önemli isimlerinden Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın 32 yılını geçirdiği evi de Heybeliada’da görülmesi gereken duraklardan biri olarak ayrışıyor. Bakımsız görünse de aslı gibi duran güzel yapı, yazarın özel eşyalarının bulunduğu müze evi olarak sizi bekliyor. 350 Türkçe eser, 305 Fransızca kitap, dergi, mecmua ve ciltler dolusu eski gazete bulunan burası bugünlerde bitmeyen restorasyon yüzünden ‘kapalı’ duruyor. Siz buraya gelirken; Kuyruklu Yıldız Altında Bir İzdivaç ve Gulyabani’nin burada yazıldığını biliniz.

Son olarak Değirmenburnu da yaz aylarında harika bir serinlik vaat ediyor. Deniz Hamamı denilebilecek koy boyunca piknik yapabilir, plajlarında Marmara’nın keyfini yaşabilirsiniz. Eskiden Heybeliada’nın bostanlığı olarak değerlendirilen burada, kış mevsiminde ise hüzünlü bir terk edilmişlik hakim. Ancak deniz ve çam kokusuyla masalarında unutulmaz bir yemek yemeniz mümkün elbette. Yaz aylarında kır gazinosu açılan Değirmenburnu’nda stresten uzak bir Marmara manzarasında seyir zevki de yaşayabilirsiniz.

Heybeliada-Mutluluk Destinasyonu

Dört tepeden oluşan ve adaların ortasındaki konumuyla Heybeliada’da iki ‘tur yolu’ var. Birine büyük, diğerine ‘küçük tur’ denilmiş. Faytoncular, küçük tur için “aşıklar yolu” da diyor. Ancak atların sırtından sermaye elde eden acımasız sömürü düzenine karşı Albanita ve merhameti el vermeyen bordolu çocuk, ısrarlı bu tur tekliflerini geri çevirirken; bir yandan da ‘iki aşık’ olarak aynı güzergahı yürüyerek tamamladık.
Heybeliada-Mutluluk Destinasyonu

Yoldayken yalnız yaşayan, konuşacak biri olsa diye sokaktan geçenleri gözleyen hem yaşlı hem yaslı Muazzez Teyze ile ayaküstü dertleştik,
halleştik. ‘Nasılsınız’ deyince, döküldü; anlatacak çok sözü varmış, bizim üzerine bir şey söylememize gerek kalmadı.

Onun da zaten sadece birinin kendisini dinlemesine ihtiyacı varmış.
Yıllardır dört duvar arasında bir başına yaşamaktan ve konuşacak kimsesi olmamasından, sesi kısılmış Muazzez Teyze anlattı, Albanita ölümsüzleştirdi, bordolu çocuk için ise sadece susmak kaldı. Oğlunun öğretmenliği, yetiştirdiği bugünkü bakanlar, valiler, belediye reisleri ve eğitmenlerinden, Heybeliada’daki hatıralarına, Giresun’daki ailesinden, soylu günlerinden ve CHP’nin yönetimine kadar birkaç dakika içine uzun bir ömür sığdırdı, gözleri zaman zaman nemlendi. Acıyla sesi kısıldı, coşkuyla yeniden yükseldi. Tek dostunun kediler olduğundan bahsetti.

Matematiğine inandığım, yön duyguma güvenmeyen; sonunda dediğime gelen Albanita’nın tahminleriyle “eni 3 bin, boyu bin 500 metrelik” Heybeliada’da size de yürümeyi veya bisiklet ile seyahat etmeyi tavsiye ediyoruz. Böylece kontrol sizde olurken; dokunarak, hissederek, dinlenerek, dinleyerek, yaklaşarak, yaşayarak Heybeliada’yı gezebilirsiniz.

Yorulduysanız da iskele sokağın sağındaki Çatkapı Lokanta’da ‘hamın eli’ değmiş yemekleri tatmanızı önerebiliriz. Sempatik görünümü, güler yüzlü işletmesi, samimi karşılaması ve daha önemlisi harika mantısı, ızgara köftesi ile kışkırtıcı bir adres burası. İşletme sahibi Metin Bey’in tavrı, konuşma tarzı, bizde CHP’nin önemli siyasetçilerinden Muharrem İnce’yi hatırlatsa da; yemeklerinin lezzeti Heybeliada’nın dışına taşıyor.
Heybeliada-Mutluluk Destinasyonu

Heybeliada İskelesi’nin solunda ise çarşı, meyhaneler ve kahveler uzanıyor. Yukarı doğru ise Büyük Rum Kilisesi yer alıyor. Heybeliada Sanatoryumu’na gelmeden sizi karşılayan ‘kırmızı’ görünümlü Ayios Nikolaos Kilisesi’ndeki not oldukça dikkat çekici…
Heybeliada-Mutluluk Destinasyonu

Burası dini bir merkez; fotoğraf çekmek ve turistik gezi için başka yerleri görmenizi tavsiye eden zarif bir hatırlatma yapılıyor.
Denizcileri koruduğuna inanılan 14’üncü yüzyıl yapısı burası, ‘haç’ biçiminde ve dört fil ayağı üzerine oturtularak, bir kubbe ile kapatılmış olarak hâlâ ihtişamlı görünüyor.
Heybeliada-Mutluluk Destinasyonu

Dönüş vapurunu beklerken; ağırlığı kadınların oluşturduğu müşterileri ile Bahar Kafe’de bir çift olarak “iki tek” attık. Buradaki ‘tek’ tavladaki, Albanita’ya kaybettiğim manasıyladır. Çakırkeyif zamanlar için ‘erken saat’ sayılabilir henüz ikindi vakti…


Bahar Kafe’deki yenilgi için bahanem; yan masada oturuyor.
Birbirinden içten bir avuç hanım ve aralarındaki kaygısız sohbet. Biri birine söylediği sözden alınmazken, öteki berikinin yıllanmış dertlerinin şahidi olarak çok açık bir ilişkileri var ki; kimseden de saklamıyorlar. 

Mutluluk Destinasyonu, yeni mutluluk rotaları için ‘pusula’ olmak üzere el ele diz dize geri yola koyuluyor. Kahvenin günübirlik misafirleri olarak bordolu çocuk, tavlada yenilirken; onlarla dertleniyordu mesela. Albanita da kapı üstüne kapılanarak söke söke kazandığını düşünüyordu elbette bu arada…Ve o sırada iskeleye yanaşan vapur sesi, ‘geldiğini’ haber veriyor bizim gibi yolunu bekleyenlerine…

24 Kasım 2018 Cumartesi

Karlar kraliçesi Kopenhag

Mutluluk Destinasyonu, İskandivanya’nın en büyük şehri Kopenhag’ta… Bavullarınızı hazırlayın, 500’e yakın ada üzerinde bulunan Danimarka’nın başkenti için yola çıkıyoruz. Yanımda Albanita, klavyenin ötesinde dünyanın en mutlu ülkesi ve ekran karşısında siz…

Kopenhag - Mutluluk Destinasyonu

Danimarka’nın en büyük adası Zealand’ın kıyısındaki Kopenhag, güler yüzlü, kibar karakterli insanların şehri…
Gri bulutların ‘mavi’ rengine döndüğü, güneşin kendini gösterdiği bugünlerde Kopenhag, Doğu’nun soğuğu altında sıcağı arayanlara coğrafi ayrıcalık sunuyor.

Kopenhag - Mutluluk Destinasyonu

Birkaç ay sonra dondurucu kış bastırmadan; İsveç, Norveç, Finlandiya, İzlanda dörtlemesinden ötede Danimarka’ya yolunuzu düşürmelisiniz.
Sıklıkla ‘dünyanın mutlu ülkeleri’ sıralamaları yapılırken; başı çeken Danimarka, kuzeydeki konumu ve ağır bir hava beklentisinin aksine imkânlar ile misafirlerini karşılıyor, özellikle bu dönemde…

Kopenhag - Mutluluk Destinasyonu

15 milyonluk İstanbul’dan çıkarak, 6 milyonluk Danimarka’nın nüfusunun 3’te birinin yaşadığı başkent Kopenhag’da dayanılmaz bir ferahlık ve rahatlık hissediliyor. ‘Burası neden mutlu insanların ülkesi’ sorusu daha Kopenhag Havalimanı’na ayak bastığınız ilk anda karşılık buluyor.

Kopenhag - Mutluluk Destinasyonu

1167’de kurulan Kopenhag, önce büyük yangınlarla kül olmuş; sonra 1800’lerde ise ağır savaş gemilerinin top atışları altında yok olup gitmiş.
Ancak bir fark var ki; havalimanından çıkıp şehre karıştığınızda bunu anlıyorsunuz, birkaç defa yeniden inşa edilen 6 bin yıllık şehir hâlâ İstanbul’dan daha tarihi bir kent olarak korunmuş sizi bekliyor.

Kopenhag - Mutluluk Destinasyonu

Modern zamanların masal diyarı
burada, bakır renkli huni biçimindeki çatıları, gösterişli heykelleri, irili ufaklı sempatik meydanları ile hoş bir deneyim yaşıyorsunuz. İstanbul’dan en büyük farkı belki de bir avuç rezidans dışında, gökyüzü hâlâ sizin…

Kopenhag - Mutluluk Destinasyonu

Havalimanında kiraladığımız lüks, ama orta fiyatlı arabayla üç beş katlı evlerin arasında dolanırken; yükselen sivri kuleler, daracık eski sokaklara düşen ağaç gölgeleri, rengârenk çiçeklerle bezeli bahçeleri, yeşilin her tonunu yaşatan parklar ve bol gün ışığıyla biz de birkaç gün için bile olsa Albanita’yla beraber, dünyanın en mutlu insanları oluyoruz.

Kopenhag - Mutluluk Destinasyonu

Baltık Denizi’ne bakan Kopenhag, rengarenk evleri, su kanalları ve tarihi yapısıyla ayrıcalıklı bir lokasyon sunuyor. Gemiciliğin merkezi, ticaret limanı bu kent, ‘İzmir kadar’ yüzölçümü ile İzmir’den daha renkli, daha cıvıl cıvıl görünüyor. Yolların 3’te biri bisikletler, dolayısıyla sağlık için ayrılmış olarak dikkat çekiyor. Bisiklet yolunu kullanarak, şehir içi yolculuğun ötesinde, şehirlerarası seyahat de yapabilirsiniz. Eğimli bir arazisi olmayan Kopenhag’ın dümdüz kent planında, sanırım yüzde 30’luk bir alan tarım ihtiyaçları için değerlendiriliyor. Bunun yanında yemyeşil, sapsarı geniş tarlalarda, “tertemiz hayvanlar” da her zaman karşınıza çıkabilir. Çünkü başkent olarak siyasi ciddiyet ve protokol şehri olmasının yanında Kopenhag, hayvancılığın da öncü kenti…

Kopenhag - Mutluluk Destinasyonu

Burası gelişmişliğinin yanında, sanki el değmemiş, bakir doğallığıyla da kendinden söz ettiriyor.

Kopenhag - Mutluluk Destinasyonu

Yıllarca İsveç ve Norveç Krallığı’nın etkisi altında kalan Danimarka
, günümüzde de parlamenter monarşi ile yönetiliyor. II. Margrethe, 1972’den beri sembolik bile olsa Amalienborg Sarayı’ndan halkına liderlik ediyor. Politik işlerden nefret ettiği için bir çevirmen olarak daha çok edebi ürünler veriyor. Kraliyet Ailesi’nin yaşadığı Amalienborg Sarayı’nı siz de ziyaret edebilirsiniz. Çünkü belli bölümleri misafirlerine açık. Kraliyet askerlerinin nöbet değişim seremonisi ilgi çekici olabilirken; Amalienborg Müzesi’nde de tarihin içinde kaybolabilirsiniz. Amalienborg’un dışında bir de Rosenborg Kalesi var. Kopenhag’ın merkezindeki bu kale, eski bir saray aslında. Burada 400 yıllık bir tarih yaşıyor.

Kopenhag - Mutluluk Destinasyonu

Kopenhag
’dan dönerken, bavulunuzda eğer birbirinden leziz peynirler ve lego yoksa boşuna seyahat etmiş olabilirsiniz.
“Let Got” ifadesinden, yani ‘hadi oynayalım’ tamlamasından türeyen Lego oyuncaklarının anavatanı Kopenhag çünkü.

Kopenhag - Mutluluk Destinasyonu

New York’un Times Square’ı gibi; Kopenhag’ın kalbi de Stroget Caddesi’nde atıyor. Birçok caddede alışveriş merkezleri, restoranlar, hediyelik eşya dükkanları olabilir; ancak Kopenhag’taki Avrupa’nın en uzun caddesi Stroget, tarihi görünümüyle benzerlerinden ayrışıyor. Tivoli’den Nyhavn’a kadar inen bu upuzun cadde, eğlence merkezlerinden liman bölgesi, yani ticaret merkezine dek sürüyor. Biraz yorulabilirsiniz, Bordolu Çocuk gibi…

Kopenhag - Mutluluk Destinasyonu

Yıl boyu tam bir milyon misafir önünde fotoğraf çektirse de hâlâ alıcı ve güzel görünüyor Deniz Kızı Heykeli. Anderson Masalları’ndan esinlenerek 1913’te inşa edilen heykel, bir balerinden ilham ile kayalıkların üzerine konumlandırılmış duruyor.

Kopenhag - Mutluluk Destinasyonu

Dünyanın ikinci eğlence parkı olarak Tivoli Bahçeleri’ni de görmelisiniz
. Stroget Caddesi’ne yakın bir yerdeki Tivoli Bahçeleri, egzotik mimarisi ve tarihi yapıları ile dikkat çekici bir merkez. Burada nostalji trenleri, her eğlence parkındaki gibi dijital oyunları, roller coasterlar ve klasik müzik sizi bekliyor.

Kopenhag - Mutluluk Destinasyonu

Stroget Caddesi’nin sonundaki Yeni Liman Bölgesi, yani Nyhavn büyüleyici görünümüyle sizi hemen etkisi altına alıyor. 1680’den bugüne gelen evlere yakından bakarken, eşsiz bir güzelliğin yanında durduğunuzu fark ediyorsunuz. Danimarka ve Kopenhag’ın özeti, işte burası: Nyhavn, yani Liman Bölgesi. Beyaz Geceler’in yaşandığı, 18-20 saatlik yaz günlerinde ayrıca güzel olan burası, size unutulmaz hatıralar bahşedecek.

Kopenhag - Mutluluk Destinasyonu

Son olarak Kuzey Avrupa’nın Rönesans dönemine ait en önemli kalelerinden biri olan Kronberg’i de görmeden dönmeyin. Çünkü Shakespeare’in “Hamlet” adlı oyununun geçtiği yer olarak biliniyor.

10 Kasım 2018 Cumartesi

Yarımada'da "tam tur"

Sultanahmet’ten Ahırkapı’ya oradan Kumkapı’ya uzanan rota, bir zaman tüneli olarak bugün hâlâ aynı masumiyetini koruyor. Arasta Çarşısı’nda tarihi halılar, kilimler ve dokumalar sere serpe alıcısını bekliyor. El ele bir turist çift yanımızdan geçiyor; antikalar, bakır işlemeleri, sedef kakmalı ahşap eşyalara bakarak yorum yapıyor, kadının aklı gümüş takılarda kalıyor, adam tabloları, minyatürleri inceliyor. Sultanahmet Camii’ni ardınızda bırakıp dar ve taş sokaklardan kıvrıla kıvrıla Ahırkapı’ya inerken; sağınızda ve solunuzda, ahşap konaklar, butik oteller, çeşmeler, hamamlar, mektepler ve mescidler sıralanıyor. Avare avare dolanırken, Bordolu Çocuk'a dönerek; "Zamanların eskisinde İstanbul'un yedi kapısı varmış, surlardan dışarı açılan" diyor Albanita. Mutluluk Destinasyonu, bahse konu yedi kapıdan ikisini sizin için aralıyor.
Ahırkapı - Mutluluk Destinasyonu

Adını Osmanlı Sarayı’ndaki atların ahırlarından alan Ahırkapı’dayız bu hafta…
Akşam, Kumkapı’daki balıkçı sofrasında demlenerek, son satırları düşüyoruz.

Cankurtaran'da denizden yansıyan gün ışığıyla kahvaltı yapıyoruz önce. Tarihin kalbinde, şehrin kalabalığı ve gürültüsünden uzakta diz dize atıştırırken; Marmara'nın suyu sakince kıyıya vuruyor, büyük muhasara sonunda yorulmuş surların sessizliği etrafına yayılıyor, sıcak bir sonbahar sabahında İstanbul henüz kendini dinliyor.

Çaylar ve portakal suyundan son yudumu alarak, akşama kadar 15 bin adım atacağımız yollara düşüyoruz. Başlangıç olarak Ahırkapı'da tarihin ayak izlerini takip ediyoruz. “Ahırkapı” ismi Bizans imparatorları ve Osmanlı padişahlarının atlarının ahırlarından gelirken; ayrıca İstanbul’u alan ve çeşitli muharebelerde de kullanılan top arabalarını çeken atlar da uzun yıllar burada bağlanmış.
Ahırkapı - Mutluluk Destinasyonu
Ahırkapı - Mutluluk Destinasyonu
Sahile inerken, Bukoleon Sarayı’nın duvarlarında kelebek ve kuşlar objektif kadrajına giriyor. Bizans’ın tarihi sarayı, 5. Yüzyıl’dan 21. Yüzyıl’a ulaşırken; bir günlük ömrüyle kelebeğin canlılığı ve tarihi yapının asırlık direnişi arasında yeniden hayat buluyor, tezat kuruyor. Mermer çerçeveli, üç büyük penceresi olan kemerli taş duvarlar, geçmişin yaşanmışlıklarını da hissettiriyor.

Hemen arkasında tren yoluna paralel olarak Akbıyık Sokak uzanıyor. Ara sokaklarda virane haldeki çok sayıda tarihi yapı, Amerikan, İtalyan ve Almanlar tarafından satın alınarak; yeniden inşa edilmiş yükseliyor. Nevşehir doğumlu 40 yıldır Ahırkapı’da yaşayan Tahsin Amca, seksek oynadığı, koşuşturup terlediği sokak aralarına bakarak hafızasındakileri tazeliyor. Hüzünleniyor. Eskiyle yeniyi karşılaştırıyor ve “Kendi topraklarımızı, müstakilen satıyorlar; yarın ‘bizim’ diyeceğimiz bir şey kalmayacak. Savunacak bir kıyımız da olmayacak” diye dertleniyor. Değirmen Sokağı ile Oyuncu Sokağı arasındaki tren yolunu kesen üst geçidi göstererek, ‘Burada ne diziler, ne filmler çekildi be çocuklar’ diyor, mahalle kültürünün işgal edildiğini, artık eski kimliğini kaybetmeye doğru gittiğini anlatıyor.

Ahırkapı - Mutluluk Destinasyonu
Yol üzerindeki Hacı Hasan Efendi Çeşmesi ve Valide Çeşmesi’nin sesi kesilmiş artık. Bordo görünümüyle etkileyici duran, musikişinas beyefendiler ile alımlı hanımefendilerin uğrak yeri olan Dede Efendi Evi, geçmişin bugünden ileride olduğunun da numunesi olarak yer alıyor. 19. Yüzyıl’dan kalma burada bizi de güler yüzleriyle karşılayan hanımlar, mezatta birkaç parça satıp Kumkapı’da keyifli bir akşam geçirmenin derdindeydi. 

Sultanahmet Camii ve Ayasofya’nın eteğindeki bu mahalle, bahar aylarında saz nameleriyle inliyor. Akbıyık Camii ise İstanbul’un fethinden sonra yapılan küçük bir mescid. Ezan sesleri ile saz ezgileri Ahırkapı’da kozmopolit bir armoni oluşturuyor. İstanbul’daki camiler arasında Kıble’ye en yakın noktada konumlandırılan Akbıyık Mescidi, cadde üzerinde sizi köşe başında karşılıyor. Yeşilçam'ın kötü adamı, gerçek hayatın yumuşak kalpli iyi insanı Erol Taş'ın kahvesinde bir el tavla atmayı ihmal etmeyin. Sirkeci'den sonraki ilk tren istasyonunda yer alan eski kahvehanede Albanita, koltuğunun altındaki söküğü işaret ederek, tavlayı Bordolu Çocuk'un kolunun altına verirken; mars olmanın huzursuzluğu güzel kahvenin tadıyla bastırılıyor. Öyle ya bir fincan kahvenin kırk yıl hatırı vardır, yenilsek de 'ahde vefa' nedir, biliyoruz elbette. Türk sinemasının geçit töreni yaptığı kıraathanede, zar sesleri duvarlarda yankılanıyor, nargilenin dumanı Ahırkapı'dan sahile açılıyor. Derin muhabbetlerde ülke kurtarılıyor, 'sevdalı sözcükler' de duyuluyor.
Ahırkapı - Erol Taş Kahvesi - Mutluluk Destinasyonu

Biraz geride Ahırkapı Feneri, beyaz bir güvercin gibi, Sarayburnu’nun ‘ilk kandili’ olarak ışıyor, kaptanlara pusula oluyor. Akşam çökünce bir başına yanıp sönüyor tarihi Ahırkapı Feneri, karada sıkılmışça denizlerdeki sonsuzluğa karışmak istercesine… 16 mil uzaklıktaki balıkçı tekneleri, yolcu vapurları, uluslar arası yük gemilerine yol gösteren fener, denizden 36 metre, karadan 26 metre yüksekliğine rağmen kendi yolunu bulamayarak yüzyıllardır aynı yerinde duruyor. Kızkulesi ve Fenerbahçe Feneri’yle bir üçgen oluşturan Ahırkapı Feneri, adeta Ayasofya ile Topkapı Sarayı’nın güvenliğinden sorumlu gibi vazife alıyor.
Ahırkapı - Mutluluk Destinasyonu
Kumkapı - Mutluluk Destinasyonu
1755’te Kahire’den gelen Hacı Kaptan’ın komuta ettiği gemi, hava şartları yüzünden Kumkapı’da karaya oturunca, Sultan III. Osman hemen Sadrazam Mehmed Said Paşa’ya emir vererek Ahırkapı Feneri’ni yaptırtır, o gün bugündür denizcilere ışık saçar. Bir daha herhangi bir kaza vakası cereyan etmez.

Yol boyu Küçük Ayasofya'yı adımlarken; Cankurtaran ile Kadırga arasındaki tarihi Fransız Hapishanesi’nde soluklanıyoruz. Bizim soluklandığımız taş zemin üzerinde kim bilir kaç gayr-i müslim için nefes kesildi. İç parçalayan gıcırtılar, ölümcül acılar duvarlarda hissediliyor. Yıllarca mahkûmların ıslah yeri olarak kullanılan Fransız Hapishanesi, artık sanat ve kültür merkezi olarak değerlendiriliyor. 1800'lerde Sultan Abdülhamid tarafından yaptırılan hapishane duvarları arasında, yaklaşık 90 yıl boyunca Osmanlı sınırlarında suç işlemiş Fransızlar tutukluluğunu geçirirken; artık cep tiyatrosu, kütüphane bulunuyor. Hat, ebru, tezhip, minyatür gibi el sanatlarının yapıldığı eski hapishane yeni kültür merkezi, göz alıcı manzarasıyla ressamların ve sakinliğiyle müzisyenlerin uğrak adresi olarak bulunuyor. 

Fransız Hapishanesi içinden geçerek, bir başka anıtsal yapıya varıyoruz. İstanbul'daki Ermeni Cemaati'ne ait olan bazilika görünümlü Surp Harutyun Kilisesi'ne uğruyoruz. 1738'te sade ve ahşap bir mimariyle inşa edilen kilise, genç bir çiftin evlilik ayinine hazırlanıyor, bir köşede ise dindar ufaklık dilek mumlarını diziyor. Meşelik Sokak'tan sonraki son durağımız Kumkapı’ya artık geçiyoruz. Biraz sonra gün batıyor, Kumkapı’da fasıllar, Roman havalarıyla akşamın sesleri başlıyor, derinlerden bir yerden müzik duyuluyor. Masadan masaya dolanan keman, klarnet ve darbukanın sesi yaklaşıyor, seyyar müzisyenlerin neşesi balıklı fıskiyeye çarparak beş parçaya bölünüyor, küçük meydandan ara sokaklara dağılıyor.

Eski tarihlerde uzun deniz yolculuklarından sonra gemiden inen kaptanların kara özlemini dindirdiği ilk balıkçı köyü Kumkapı'da işlerinden dönenler halsiz, rastgele adımlarla evinin yolunu arşınlıyor. Günün yorgunluğunu açık hava restoranlarındaki masalarda atan iş insanları ile aşk içinde bakışanlar sırt sırta oturuyor. Birbirinden farklı lisanlar, rengarenk deriler aynı sofralarda Kumkapı'da buluşuyor.

Marmara Denizi’nin kokusu, iki katlı Tarihi Kumkapı Balıkçısı'nın balkonundaki soframıza konuk oluyor. İstanbul'un Afrika ve Ortadoğu'dan aldığı göçten bıkkınlık ile garsonlar, konuşacak hoşgörülü müşteri ararken, gözüne bizi kestirmiş olacak ki; biriktirdiği dertleri üzerimize boca ediyor, bir taraftan da Kumkapı'nın tekinsizliğinden dem vuruyor. Ancak akşamın ilk saatlerinden başlayan, sabahın ilk ışıklarına kadar süren eğlenceleri gölgeleyemiyor.

Birbirinden lezzetli balıklar ve etler, çeşit çeşit mezeler aşk sohbetlerinin de tadı oluyor. Kadehlerdeki yudumlar dudakları ıslatıyor, ay bulutların arasından göz kırpıyor. Bir martı gelip yanı başımıza konuyor. Kediler damdan dama restoranları dolanıyor. Uzaklarda yine ağlar atılıyor, balıkçılar arasında sandal sohbetleri duyuluyor, martılar onların etrafında rızkının peşinde uçuşuyor. Albanita’nın gözlerinde mutluluk yeşeriyor, tabağımıza çakır keyif duygular dökülüyor.

Çengelköy: Boğaz'ın kenarında asırlık bir çınar

Boğaziçi’nin esintileri, yalıların alt katına, cumbalı üst katlara misafir oluyor. Bahçesi “deniz” olan Muazzez Hanım Yalısı, Server Bey Ya...