Korona salgını sonrası normalleşme ile birçok yasak 1 Haziran’da kalktı. Bunlardan biri de şehirlerarası seyahat kısıtlaması… Tatil planları da böylece yavaş yavaş gözden geçiriliyor. Mutluluk Destinasyonu olarak size güzel bir teklifimiz var. Uzun bir süre evlerde kalarak bunaldık ve artık nefes almak istiyorsanız, sizleri Muğla’nın Marmaris semtindeki Bördübet Köyü’ne götürüyoruz. Tabii; yine de kurallara uymamız gerekiyor. ‘Sosyal mesafe’ uzaklığında, maske takarak en iyi izole olmuş yer olan Bördübet’in içlerine sokuluyoruz. Biraz enerji toplamak ve korona endişesini unutmak istiyoruz.
Marmaris’ten Datça’ya doğru giderken; Bördübet tabelası sağınızda kalacak. O yol sizi, ‘saklı cennet’ ile tanıştıracak. 20 dakika “çam ağaçları” arasından, köy yollarından geçeceksiniz. Sonunda sessizliğin ardında saklanmış turkuaz bir koy sizi karşılayacak. Kısa süre içinde huzur hücrelerinize dolacak.
Uçsuz bucaksız çam ormanları, deniz seviyesine gelmeden tertemiz kokusuyla sizi yenileyecek. Yeşil ve mavi tonları burada birbirine karışırken; Bördübet’i en iyi anlatan kelime “şirinlik” olacak. Trafik, karmaşa, egzoz dumanı ve yüksek binaların olmadığı Bördübet, bitki, kuş ve hayvan çeşitliliğiyle sakin bir hayatın, yavaş temponun “iyileştirici” yanını yaşayacaksınız.
Hisarönü’ne bağlı olan Bördübet’te orman ve deniz birbirine karışmış olarak yaşanıyor. Kalabalıktan ve gürültüden arınmış Bördübet’te Gökova Körfezi’ne bakan manzara ile günler uzayacak, geceler kısalacak. Başka türlüsü olmadığı için sabah saat 7’de uyanacaksınız. Çünkü tabiat uyumanıza izin vermeyecek. Kuş, horoz ve diğer hayvanların sesleri, gün ışığı sizi uyanmaya hazırlayacak. Altında su akan balkonlarınızdan balıkçıların her sabah mekânlara taze lâğos, çipura, ve ahtapot bıraktıklarını görerek, yeni günü karşılayacaksınız.
Buraya adım attığınızda metropol telaşı, karmaşa, stresten uzaklaşacaksınız. Rüyanızda kimseyi kovalamayacak, hiçbir şeyden kaçmayacaksınız, deliksiz uykular çekeceksiniz. Kahvaltı yapmadan önce kolunuza taktığınız sepetle, meyve ve sebze bahçelerinde kendinizi bulacaksınız. Bördübet’in kazları, ördekleri, kuğuları keşfe çıktığınız yolculuğunuza eşlik edecek. Albanita ve Bordolu Çocuk gibi siz de domates, biber, salatalık, roka, maydanoz, fesleğen, nane ve envai çeşit meyveleri dalından toplayacak, temiz havayı içinize çekip doğanın tadını çıkarabileceksiniz. Sularda cıvıl cıvıl koşuşturan yavrular, onları toparlamaya çalışan anneleri göreceksiniz. Sizi fark edince su yüzeyine başını uzatan bir kaplumbağa görürseniz, merak etmeyin ‘ekmek’ istiyordur.
Biz metropol sakinleri, hayatı Bördübet’teki gibi sakin ve telaşsız yaşamayı beceremiyoruz; hiç değilse burada şehirdeymiş gibi yaşamamaya çalışıyoruz. Bu yüzden kahvaltı keyfini olabildiğince uzatmaya karar veriyoruz. Organik sebzeler, enfes tatlar ile bir lezzet şölenine dönüşüyor kahvaltı… Kümesten aldığımız yumurtaları, aşçıya verip omlet yapmasını rica ediyoruz. Albanita ve Bordolu Çocuk’tan başka böyle yapan var mı bilmiyorum; ama az evvel gezdiğimiz bahçedeki bergamut, portakal, yaban mersini ile yapılan reçeller, ‘arıcılık’ ile sağlanan geçim sebebiyle en kaliteli ballar, taze peynirler ile buluşup damağımıza ve ruhumuzu hitap ediyor. Burada ekmekler, anında pişirilip servis ediliyor. Bördübet’teyseniz, ‘Rodos inciri’ yemeden dönmeyin.
Bördübet ve Hisarönü Koyu’nda yüzebilir, at binebilir, Marmaris’i keşfedebilir, Reşadiye Yarımadası’nda trekking yapabilir, sörf ve yelken gibi su sporları ile adrenalin yükseltebilirsiniz. Çarşı ve pazarlarda yerel halkın tezgâh açtığı doğal ürünleri, yöresel tatları alabilir, hediyelik eşya, kıyafet ve takı vb. alışverişi yapabilirsiniz. Konakladığınız otelden temin edebileceğini oltalarla balık tutma deneyimi yaşayıp Snack Bar’da “mangal keyfi” yapabilirsiniz. Bizim gibi otomobiliniz ile geldiyseniz, ‘Mavi Yolculuğun’ karadan yapılanı Mavi Safari’ye çıkabilir, arabayla küçük koyları dolaşabilir, yüzebilir, istediğiniz kadar kalabilirsiniz.
Hiçbir şey yapmasanız bile yöre halkı ile sohbet etme, Bördübet’i bir de sıcak, sempatik insanlardan dinlemenin keyfini çıkarabilirsiniz. Onlara sorarsanız; bölge ismi, İngiliz askerlerinden geliyor. Öyle ki; buraya saklanan İngilizler, kuş çeşitliliği ve seslerin güzelliği karşısında Bördübet için “bird the bed” demişler ve ismi de oradan kalmış.
Bördübet’te kendinizi bir masaldan daha güzel bir yerde hissedeceksiniz. Sessizliğin anavatanı, bakir kalabilmeyi başarmış bir yer; nefes alacaksınız. Endişe, kaygı, sıkıntı, korku, öfke, hayal kırıklığı; her türlü olumsuz duygu unutulacak. Burada birkaç gün geçirmek, birkaç ay ile eşitlenecek.
Begonvillerin süslediği, Japon güllerinin güzelliğine güzellik kattığı Bördübet’te arkanızı çam ormanlarına dayayacak, yüzünüzü önünüzde alabildiğine uzanan kumsal ve masmavi Gökova Körfezi’ne dönecek, sizden mutlusu olmayacak. Temiz ve nemsiz havasıyla Bördübet, Bordolu Çocuk gibi astım rahatsızlığı olanlara da ‘iyi’ geliyor.
Geyikli’deki gibi sürekli bir esinti olduğu için yaz günlerinde bile bunaltan sıcakların hissedilmediği Bördübet’te Albanita parmak uçlarını yüzdürüyor sadece. Neyse ki; Marmaris’te ‘mavi bayraklı’ ve güvenliği teyit edilmiş ‘korona sertifikasyonu’ bulunan plajlar, imdada yetişiyor. Yorgunluğu; “patlıcan ezmeli pizza” ve “cevizli, mantarla salata” alıyor.
Uzun sahil şeridi boyunca bir sürü bakir koy, antik kent, aktivite seçenekleri sizleri bekliyor. Bördübet’te deniz, güneş ve çam ormanları adeta birbiriyle tutku içinde, aşkla dans ediyor gibi… Tabiat güzellikleri arasında kayboluyor, huzurlu zamanlar yaşıyorsunuz. Bördübet, modern köy hayatı vaat ediyor. Şehre dönmeyi unutmuşken; damaklarda ise ay ışığındaki piknikte tüketilen, organik üzümlerden yapılmış ev şaraplarının tadı kalıyor.
bilet etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
bilet etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
4 Haziran 2020 Perşembe
1 Mayıs 2020 Cuma
Yok edilmek istenen cennet "Salda"
İnsanları evlerine hapsederken; “virüs tedirginliği ve gelecek belirsizliği” yaşatarak, ‘tahammülsüzlük’ hissettiren korona salgını, ruh sağlığını bozdu. Geçici anksiyete için Mutluluk Destinasyonu olarak sizlere bir önerimiz var. Salgın sonrası rehabilitasyonu için Salda Gölü, huzurlu bir kaçış rotası olabilir.
Yakın geçmişte iktidar ile muhalefet temsilcilerini karşı karşıya getiren ‘yapılaşma’ tartışmalarını bir kenara bırakırsak; Salda Gölü berrak bir su, tertemiz bir kumsal vaat ediyor. Türkiye’nin en derin üçüncü gölü olarak da bilinen Salda, “Maldivler” ve “Bahamalar” ile benzerlikler taşıyor.
‘Göller Yöresi’ Burdur’un Yeşilova ilçesine girince, 4 kilometre sonra göl ile göz ilişkisi başlıyor. Doyumsuz flört, ilk temas ile insanın ruhuna işliyor, kristalize duygular yaşanıyor. Çam ormanlarının kıyısındaki Salda Gölü’nün yapısı, Mars’ın toprağına dünyadaki en yakın kara parçası sayılıyor.
45 kilometre alan ve 185 metre derinliğe sahip ‘turkuaz’ rengiyle Salda Gölü, canlı organizmaları, kendine özgü endemik balık türü ve 111 kuş çeşidi için ‘yuva’ olmasıyla diğerlerinden ayrışıyor. Doğal güzelliği, doğal varlığıyla misafirlerini daha ilk adımında kendisine hayran bırakan Salda Gölü’nün eşiğindeki kumlara yalın ayakla bile basmaya kıyılamıyor.
Albanita’nın dediğine göre; “Subjektif bir yorum değil; Türkiye’de daha temiz bir kumsal ve daha şeffaf başka bir su yok.” Buğulu bir beyazlık uzanıyor Salda Gölü’nde boydan boya… Süt beyazı bir masumiyet yayılan kumsalına nispetle, göl suları ‘renk skalası’ gibi bir cümbüş içinde salınıyor. İlk bakışta kumsal bembeyaz, göl masmavi belki; ama Salda Gölü’nde aşk tazelerken, daha doğru ifadesiyle, yüzünce vücudunuzu saran su, renk içinde renkler ve ışıklar da sunuyor. Burada su, çeşmelerden içiliyor. Pet şişe ile satılanlar, “satımsu” tamlamaması ile ‘satılan su’ manasıyla küçümseniyor.
Temizliğinden ziyade; Salda Gölü’ndeki su minarelleri “şifa kaynağı” olarak anılıyor. Öyle ki; ‘Göl suları, pek çok cilt hastalığı, eklem ağrılarına iyi geliyor; tecrübe ile sabit’ diye açıklanıyor. Doğa harikası buralara, insanlar yalnızca tatil için değil; ‘sağlık turizmi’ için de geliyor. Çamur banyosu yapanlar, yamaç paraşütü yapanlar, kayak yapanlar Salda Gölü’nün ezber fotoğrafları arasına katılıyor.
Göl, yaz aylarındaki sıcaklarda içinizi serinletirken; kış mevsiminde ise ruhunuzu ısıtıyor. Zira göz kamaştıran kristalize görünümüyle Salda Gölü’ne bakarak; soğuk ve kar yağışlı günlerde kayak yapılıyor. Göl kenarındaki sevimli butik otellerin birinde Albanita ile Bordolu Çocuk pencere kenarında, sıradan, küçük, dertsiz ve basit şeyler üzerine konuşuyor. Fincanlardaki sıcak kahvenin dumanıyla gökyüzündeki ay buğulanıyor, dakikaların huzuru alınıyor Salda Gölü’nde.
Eşeler Dağı tarafındaki patika yoldan aksıra tıksıra bir motosiklet geçiyor. Bungalovların oradan romantik bir müzik yükseliyor, ateş böceği vızıldıyor kumsal boyunca, çalılıkların arasındaki çekirgelerin sesleri duyuluyor.
Çam ağaçlarına yaslanmış kamp alanlarındaki ateşin çıtırtısı, metrelerce uzakta, bambaşka bir yerde konaklayan Albanita ile Bordolu Çocuğu bile dinlendiriyor. Dağ zirvesinden günbatımı, tarihin izlerini ele veriyor. Antik kalıntıları ile Deynus Kalesi’nin taşlarında geçmiş zamanların sesi çınlıyor.
Ahenkli sesler içinde alabildiğine terapi olarak, tüm kötülüklerden uzaktaki bakir bu yerde birkaç günlük “ıssız” bir tatil yaşanıyor. Salda Gölü kıyısında havanın da kararmasıyla Albanita ve Bordolu Çocuk, akşam yürüyüşüne çıkıyor. Ayaklarına dolanıyor billur göl suyu… Gündüz su sporlarının da yapıldığı Türkiye’nin güneybatısında sadece fotoğraf çekmek için bile bulunmak yadırganmıyor. Çünkü binlerce insan, yalnızca fotoğraf çekiyor ve dönüyor.
Salda Gölü temizliğinin yansıması olan hoşgörüsüyle pırıl pırıl kumsalları ve berrak sularının kıymetini bilenleri de ağırlıyor, her güzelliği yok eden gösteriş meraklılarını da. Öyle ki kumlarına çıplak ayakla basmaya kıyamayan Albanita ile Bordolu Çocuğu da “Jeep Safari” yapanları da konuk ediyor Düden Çayı’nın deltası… Öyle ki doğayı yenmek için kararlı olan insanların lüks araba ve pahalı motosikletlerini ‘göl suyu’ ile yıkamasına bile ses etmiyor Salda Gölü, kadim bir dost eliyle.
Doğanbaba ve Kayadibi köylerindeki kıyılar, “Severken öldürmek” deyimini hatırlatıyor. Göl ticareti yapanlar, doğayı paraya açıyor; basitliğin numunesi çadırlarını alan buraya koşuyor. Bilim, Mars’ın toprağıyla kıyaslaya dursun; Millet Bahçesi ile ‘beton’ giren yere bunca hücum ‘doğal müze’ hüviyetindeki Salda’yı öldürüyor.
Yakın geçmişte iktidar ile muhalefet temsilcilerini karşı karşıya getiren ‘yapılaşma’ tartışmalarını bir kenara bırakırsak; Salda Gölü berrak bir su, tertemiz bir kumsal vaat ediyor. Türkiye’nin en derin üçüncü gölü olarak da bilinen Salda, “Maldivler” ve “Bahamalar” ile benzerlikler taşıyor.
‘Göller Yöresi’ Burdur’un Yeşilova ilçesine girince, 4 kilometre sonra göl ile göz ilişkisi başlıyor. Doyumsuz flört, ilk temas ile insanın ruhuna işliyor, kristalize duygular yaşanıyor. Çam ormanlarının kıyısındaki Salda Gölü’nün yapısı, Mars’ın toprağına dünyadaki en yakın kara parçası sayılıyor.
45 kilometre alan ve 185 metre derinliğe sahip ‘turkuaz’ rengiyle Salda Gölü, canlı organizmaları, kendine özgü endemik balık türü ve 111 kuş çeşidi için ‘yuva’ olmasıyla diğerlerinden ayrışıyor. Doğal güzelliği, doğal varlığıyla misafirlerini daha ilk adımında kendisine hayran bırakan Salda Gölü’nün eşiğindeki kumlara yalın ayakla bile basmaya kıyılamıyor.
Albanita’nın dediğine göre; “Subjektif bir yorum değil; Türkiye’de daha temiz bir kumsal ve daha şeffaf başka bir su yok.” Buğulu bir beyazlık uzanıyor Salda Gölü’nde boydan boya… Süt beyazı bir masumiyet yayılan kumsalına nispetle, göl suları ‘renk skalası’ gibi bir cümbüş içinde salınıyor. İlk bakışta kumsal bembeyaz, göl masmavi belki; ama Salda Gölü’nde aşk tazelerken, daha doğru ifadesiyle, yüzünce vücudunuzu saran su, renk içinde renkler ve ışıklar da sunuyor. Burada su, çeşmelerden içiliyor. Pet şişe ile satılanlar, “satımsu” tamlamaması ile ‘satılan su’ manasıyla küçümseniyor.
Temizliğinden ziyade; Salda Gölü’ndeki su minarelleri “şifa kaynağı” olarak anılıyor. Öyle ki; ‘Göl suları, pek çok cilt hastalığı, eklem ağrılarına iyi geliyor; tecrübe ile sabit’ diye açıklanıyor. Doğa harikası buralara, insanlar yalnızca tatil için değil; ‘sağlık turizmi’ için de geliyor. Çamur banyosu yapanlar, yamaç paraşütü yapanlar, kayak yapanlar Salda Gölü’nün ezber fotoğrafları arasına katılıyor.
Göl, yaz aylarındaki sıcaklarda içinizi serinletirken; kış mevsiminde ise ruhunuzu ısıtıyor. Zira göz kamaştıran kristalize görünümüyle Salda Gölü’ne bakarak; soğuk ve kar yağışlı günlerde kayak yapılıyor. Göl kenarındaki sevimli butik otellerin birinde Albanita ile Bordolu Çocuk pencere kenarında, sıradan, küçük, dertsiz ve basit şeyler üzerine konuşuyor. Fincanlardaki sıcak kahvenin dumanıyla gökyüzündeki ay buğulanıyor, dakikaların huzuru alınıyor Salda Gölü’nde.
Eşeler Dağı tarafındaki patika yoldan aksıra tıksıra bir motosiklet geçiyor. Bungalovların oradan romantik bir müzik yükseliyor, ateş böceği vızıldıyor kumsal boyunca, çalılıkların arasındaki çekirgelerin sesleri duyuluyor.
Çam ağaçlarına yaslanmış kamp alanlarındaki ateşin çıtırtısı, metrelerce uzakta, bambaşka bir yerde konaklayan Albanita ile Bordolu Çocuğu bile dinlendiriyor. Dağ zirvesinden günbatımı, tarihin izlerini ele veriyor. Antik kalıntıları ile Deynus Kalesi’nin taşlarında geçmiş zamanların sesi çınlıyor.
Ahenkli sesler içinde alabildiğine terapi olarak, tüm kötülüklerden uzaktaki bakir bu yerde birkaç günlük “ıssız” bir tatil yaşanıyor. Salda Gölü kıyısında havanın da kararmasıyla Albanita ve Bordolu Çocuk, akşam yürüyüşüne çıkıyor. Ayaklarına dolanıyor billur göl suyu… Gündüz su sporlarının da yapıldığı Türkiye’nin güneybatısında sadece fotoğraf çekmek için bile bulunmak yadırganmıyor. Çünkü binlerce insan, yalnızca fotoğraf çekiyor ve dönüyor.
Salda Gölü temizliğinin yansıması olan hoşgörüsüyle pırıl pırıl kumsalları ve berrak sularının kıymetini bilenleri de ağırlıyor, her güzelliği yok eden gösteriş meraklılarını da. Öyle ki kumlarına çıplak ayakla basmaya kıyamayan Albanita ile Bordolu Çocuğu da “Jeep Safari” yapanları da konuk ediyor Düden Çayı’nın deltası… Öyle ki doğayı yenmek için kararlı olan insanların lüks araba ve pahalı motosikletlerini ‘göl suyu’ ile yıkamasına bile ses etmiyor Salda Gölü, kadim bir dost eliyle.
Doğanbaba ve Kayadibi köylerindeki kıyılar, “Severken öldürmek” deyimini hatırlatıyor. Göl ticareti yapanlar, doğayı paraya açıyor; basitliğin numunesi çadırlarını alan buraya koşuyor. Bilim, Mars’ın toprağıyla kıyaslaya dursun; Millet Bahçesi ile ‘beton’ giren yere bunca hücum ‘doğal müze’ hüviyetindeki Salda’yı öldürüyor.
13 Nisan 2020 Pazartesi
Türkiye'nin en huzurlu köyü: Sığacık
İzmir, Adnan Menderes Havalimanı'ndan ayrılırken her adım biraz daha huzura yaklaştırıyor bizi. Hedefimizde, zamanın yavaş aktığı, her köşesinden başka bir güzelliğin göz kırptığı deniz kokan Sığacık var. Mutluluk Destinasyonu bu hafta rotasını yeşil ile mavinin buluştuğu noktaya çeviriyor.
Turunçgil kokusunun sardığı, taş evlerin sıra sıra dizildiği, denizden gelen esintinin insanın içini ferahlattığı Sığacık'tayız. Türkiye'nin ilk 'sakin şehir' ünvanlı güzel beldesi Seferihisar'ın gözbebeği Sığacık son yıllarda gezginlerin de uğrak noktası haline geldi.
İzmir merkeze yaklaşık 50 kilometre uzaklıkta bulunan dünyanın bu en şirin beldesinin tarihi millattan önce binli yıllara kadar dayanıyor. Adı da haliyle 'sığınak'tan geliyor. Bir zamanlar denizcilerin sığınağı olan bu köy, şimdilerde de doğal güzelliği ile şehrin karmaşasından kaçanların sığınağı oluyor.
SEFERİHİSAR VE SIĞACIK'TA NERELER GEZİLİR?
Bir açıkhava müzesinde geziyormuşsunuz havasına kapılacağınız Sığacık'ın tamamını 2 gün içinde gezmeniz mümkün ama buraya adım atar atmaz, tüm hayatınızı burada geçirmek isteyeceğinizin garantisini veriyoruz. Biz sizler için küçük bir rehber hazırladık ve mutlaka görmeniz gereken yerleri belirledik.
1-) Sığacık Kalesi
2-) Sığacık Üretici Pazarı
3-) Kaleiçi Sokakları
4-) Teos Antik Kenti
5-) Değirmen
6-) Teos Marina
7-) Akvaryum Plajı
8-) Akkum Plajı
NEREDE NE YENİR?
Listemizin başında tabii ki ilk olarak Kaleiçi Pazarı'nda hanımların evlerinden yapıp getirdiği mis gibi ev baklavaları, otlu gözlemeler, kekler börekler var. Sığacık'a gidip Milos'ta rakı-balık keyfi yapmadan olmaz. Buranın fesleğenli mezelerini ve uskumrusunu da şiddetle tavsiye ederiz. Bekri'de kahvaltı etmenizi de öneririz. Hem cebiniz yanmaz hem de mideniz birbirinden lezzetli yerel tatlar ile dolar. Ve son olarak Delicee by Barbara'ya uğrayıp, şifalı otlar almayı ve Latife'nin doğal sabunlarını denemeyi de unutmayın.
NEREDE KALINIR?
Ev konseptinde hizmet veren Villa Teos hem şık dekorasyonu hem temizliği ile en iyi alternatiflerden biri. Hem denize hem merkeze yakınlığı ile Gardenya Butik Otel ve sessizliğin, huzurun tadını çıkaracağınız Lavandula Butik Oteli de listenize ekleyebilirsiniz.
İzmir merkeze yaklaşık 50 kilometre uzaklıkta bulunan dünyanın bu en şirin beldesinin tarihi millattan önce binli yıllara kadar dayanıyor. Adı da haliyle 'sığınak'tan geliyor. Bir zamanlar denizcilerin sığınağı olan bu köy, şimdilerde de doğal güzelliği ile şehrin karmaşasından kaçanların sığınağı oluyor.
Bir açıkhava müzesinde geziyormuşsunuz havasına kapılacağınız Sığacık'ın tamamını 2 gün içinde gezmeniz mümkün ama buraya adım atar atmaz, tüm hayatınızı burada geçirmek isteyeceğinizin garantisini veriyoruz. Biz sizler için küçük bir rehber hazırladık ve mutlaka görmeniz gereken yerleri belirledik.
2-) Sığacık Üretici Pazarı
3-) Kaleiçi Sokakları
4-) Teos Antik Kenti
5-) Değirmen
6-) Teos Marina
7-) Akvaryum Plajı
8-) Akkum Plajı
Listemizin başında tabii ki ilk olarak Kaleiçi Pazarı'nda hanımların evlerinden yapıp getirdiği mis gibi ev baklavaları, otlu gözlemeler, kekler börekler var. Sığacık'a gidip Milos'ta rakı-balık keyfi yapmadan olmaz. Buranın fesleğenli mezelerini ve uskumrusunu da şiddetle tavsiye ederiz. Bekri'de kahvaltı etmenizi de öneririz. Hem cebiniz yanmaz hem de mideniz birbirinden lezzetli yerel tatlar ile dolar. Ve son olarak Delicee by Barbara'ya uğrayıp, şifalı otlar almayı ve Latife'nin doğal sabunlarını denemeyi de unutmayın.
NEREDE KALINIR?
Ev konseptinde hizmet veren Villa Teos hem şık dekorasyonu hem temizliği ile en iyi alternatiflerden biri. Hem denize hem merkeze yakınlığı ile Gardenya Butik Otel ve sessizliğin, huzurun tadını çıkaracağınız Lavandula Butik Oteli de listenize ekleyebilirsiniz.
15 Aralık 2019 Pazar
Mutlaka görülmesi gereken 10 şehir
Yaz, kış fark etmeden siz de bizim gibi gezmeyi, yeni yerler keşfetmeyi ve hafızanıza unutulmaz anılar kaydetmeyi seviyorsanız, bu yerleri mutlaka görmeli ve eşsiz seyahat deneyimlerinize yenilerini eklemelisiniz. Mutluluk Destinasyonu olarak bu hafta, 'Ölmeden Önce Görülmesi Gereken 10 Şehir' başlığı altında sizler için bir rehber hazırladık.
1-) VENEDİK - İTALYA
Böyle bir liste hazırlıyorsak, içinde Venedik olmadan olmaz. Kanalları, leziz şarapları, renkli evleri ve tarihi yapıları ile modern bir açık hava müzesinde gibi hissedeceksiniz kendinizi. Ancak yağmur mevsiminde gitmemenizi ve tarihi kiliseleri gezi rotanıza eklemenizi de tavsiye ederiz.
2-) LHASA - ÇİN
Fonda tüm ihtişamı ile Himalaya Dağları, önünüzde Budizm'in başkenti Tibet, sokaklarda insana huzur veren tütsü kokusu. Hem ruhen arınmanızı hem de dünyanın başka hiçbir yerinde göremeyeceğiniz manzarasıyla zihninize kazınacak bir yer yer Lhasa. Devasa sarayları, mimarlık harikası olan tapınakları ile fotoğrafçılar için de bir plato gibi.
3-) MARAKEŞ - FAS
Labirent gibi sokakları, mistik havası, sokaklara mis gibi kokusu yayınlan yerel yemekler ve rengarenk gece pazarları ile Marakeş, kendinizi bir film setinde gibi hissetmenize neden olacak. Rüzgar gibi geçecek bir seyahat istiyorsanız, Marakeş'e uçak biletinizi hemen alın.
4-) HAVANA - KÜBA
Denizden esen hafif rüzgar, sokaklarda gezen klasik arabalar, müzik, dans ve tabii ki puro... Havana sizi zamanda bir yolculuğa çıkaracak. Bu arada imkanınız varsa seyahatinizi 1 Mayıs'a denk getirmenizi tavsiye ederiz. İnanın o günü asla unutmayacaksınız.
5-) LALİBELA - ETİYOPYA
Gezginler dışında pek kimsenin bilmediği Lalibela, dağların içine oyulmuş devasa kiliseleri ile meşhur. İnsan manzaraya bakarken; 'Bunu nasıl yaptılar' acaba demeden edemiyor. Bu kadim kenti ziyaret eden herkes 'Hayatım artık eskisi gibi olamaz' diyor.
6-) BAGAN - BİRMANYA
Sisin ve güneşin kenti Bagan'da sabah güneş ışıkları şehre ulaşmaya başladığında sis de yavaş yavaş çekiliyor. Dört bir yanı antik tapınaklar ile dolu olan ve yüz ölçümünün yarısından fazlası ağaçlarla kaplı bu kent, huzur vadediyor.
7-) LUXOR - MISIR
Herkes Kahire sansa da, Mısır'ın en büyüleyici antik kenti Luxor'da. Nil Nehri'nin hemen kıyısında bulunun ve Krallar Vadisi'ne yakınlığı ile bilinen Luxor, tarih sevenlerin mutlaka ziyaret etmesi gereken bir bölge.
8-) SIEM REAP - KAMBOÇYA
'Kamboçya' denilince herkesin aklına önce Angelina Jolie'nin evlat edindiği çocuklar, sonra da Angkor Wat gelse de, Siem Reap ilginç yemekleri, tarih ve doğanın iç içe geçtiği yürüyüş yolları ve mistik yapıları ile keşfedilmeyi bekliyor.
9-) CUSCO - PERU
Andes ve Macchu Picchu tüm dünyaya nam salmış iki şehir. Ancak Cusco her ikisinden de daha çok görülmeye değer bir bölge. Tapınaklar, manastırlar ve renkli koloni evleri ile 'Dünya Mirası' şehirlerden biri.
10-) SEMERKAND - ÖZBEKİSTAN
Güzelliği ile kitaplara konu olan ve İpek Yolu'nun en kıymetli, en kadim şehirlerinden Semerkand ölmeden önce görülecek yerler listenizde mutlaka olmalı. İslam Mimarisi'nin en iyi örneklerini burada göreceğinizden emin olun.
1-) VENEDİK - İTALYA
Böyle bir liste hazırlıyorsak, içinde Venedik olmadan olmaz. Kanalları, leziz şarapları, renkli evleri ve tarihi yapıları ile modern bir açık hava müzesinde gibi hissedeceksiniz kendinizi. Ancak yağmur mevsiminde gitmemenizi ve tarihi kiliseleri gezi rotanıza eklemenizi de tavsiye ederiz.
2-) LHASA - ÇİN
Fonda tüm ihtişamı ile Himalaya Dağları, önünüzde Budizm'in başkenti Tibet, sokaklarda insana huzur veren tütsü kokusu. Hem ruhen arınmanızı hem de dünyanın başka hiçbir yerinde göremeyeceğiniz manzarasıyla zihninize kazınacak bir yer yer Lhasa. Devasa sarayları, mimarlık harikası olan tapınakları ile fotoğrafçılar için de bir plato gibi.
3-) MARAKEŞ - FAS
Labirent gibi sokakları, mistik havası, sokaklara mis gibi kokusu yayınlan yerel yemekler ve rengarenk gece pazarları ile Marakeş, kendinizi bir film setinde gibi hissetmenize neden olacak. Rüzgar gibi geçecek bir seyahat istiyorsanız, Marakeş'e uçak biletinizi hemen alın.
4-) HAVANA - KÜBA
Denizden esen hafif rüzgar, sokaklarda gezen klasik arabalar, müzik, dans ve tabii ki puro... Havana sizi zamanda bir yolculuğa çıkaracak. Bu arada imkanınız varsa seyahatinizi 1 Mayıs'a denk getirmenizi tavsiye ederiz. İnanın o günü asla unutmayacaksınız.
5-) LALİBELA - ETİYOPYA
Gezginler dışında pek kimsenin bilmediği Lalibela, dağların içine oyulmuş devasa kiliseleri ile meşhur. İnsan manzaraya bakarken; 'Bunu nasıl yaptılar' acaba demeden edemiyor. Bu kadim kenti ziyaret eden herkes 'Hayatım artık eskisi gibi olamaz' diyor.
6-) BAGAN - BİRMANYA
Sisin ve güneşin kenti Bagan'da sabah güneş ışıkları şehre ulaşmaya başladığında sis de yavaş yavaş çekiliyor. Dört bir yanı antik tapınaklar ile dolu olan ve yüz ölçümünün yarısından fazlası ağaçlarla kaplı bu kent, huzur vadediyor.
7-) LUXOR - MISIR
Herkes Kahire sansa da, Mısır'ın en büyüleyici antik kenti Luxor'da. Nil Nehri'nin hemen kıyısında bulunun ve Krallar Vadisi'ne yakınlığı ile bilinen Luxor, tarih sevenlerin mutlaka ziyaret etmesi gereken bir bölge.
8-) SIEM REAP - KAMBOÇYA
'Kamboçya' denilince herkesin aklına önce Angelina Jolie'nin evlat edindiği çocuklar, sonra da Angkor Wat gelse de, Siem Reap ilginç yemekleri, tarih ve doğanın iç içe geçtiği yürüyüş yolları ve mistik yapıları ile keşfedilmeyi bekliyor.
9-) CUSCO - PERU
Andes ve Macchu Picchu tüm dünyaya nam salmış iki şehir. Ancak Cusco her ikisinden de daha çok görülmeye değer bir bölge. Tapınaklar, manastırlar ve renkli koloni evleri ile 'Dünya Mirası' şehirlerden biri.
10-) SEMERKAND - ÖZBEKİSTAN
Güzelliği ile kitaplara konu olan ve İpek Yolu'nun en kıymetli, en kadim şehirlerinden Semerkand ölmeden önce görülecek yerler listenizde mutlaka olmalı. İslam Mimarisi'nin en iyi örneklerini burada göreceğinizden emin olun.
16 Kasım 2019 Cumartesi
Meşe palamutlarının çatı olduğu köy: Odunluk
Kalabalık şehirdekilerin ruhunu emer gökdelenler. Kocaman yollardaki sıkışık trafikte ömür tüketilir. Beton yığınları, insan kabalığı, metropol gürültüsü duyguları çürütür. Her şeyi kaybedebilirsin buralarda…
Kalpleri ölmüş insanların, leş kokuları arkalarından gelir sokaklarda… Milyonluk nüfusları ile ‘küçük ülkeler’ gibi büyük şehirler adeta bataklıktır. Kirli paçavralar misali bedenler asılı durur tıkış tıkış toplu taşıma araçlarında… Gülmeyi bilmeyenler bitmek bilmez bir telaşla koştururlar, başları ayaklarına bakar, göğü unutmuşçasına…
Yalnızlıktır şehir hayatı, herkes kendi kara bulutlarını başında taşır. Cebinde 5-10 Lira parası, hiçbir zaman doyurulmamış midesi ile köşeyi dönmenin peşindekiler, kurulmuş bir robot gibi aynı kaos içinde rutin bir çile sürer; adına ‘büyük şehir’ dedikleri…
Zaman öğüten keşmekeş daire dışında, kilometrelerce ötede; ıssızlık eskizleri yaşanır. Dingin bir yaşam sürülür. Huzur, kapıları dolaşır. Buralarda herkes aynı saatte uyur, aynı saatte uyanır. Sabahın ilk ışıklarına kadar süren eğlence yoktur. Akşam olduğunda kasaba karanlığa gömülür, sokaklarda sadece doğanın hışırtısı, ağustos böceklerinin sesi duyulur.
Küçük bir balıkçı kasabası “Odunluk.” İsmi civardaki meşe palamutlarından geliyor. Odunluk’un doğal bitki örtüsü, meşe palamudu ağaçları çünkü… Albanita’nın “Biraz gezsek mi” teklifiyle çıkılan yollarda keşfedildi Odunluk. Çanakkale’nin 65 kilometre dışındaki Cennet’in geçiş kapısında huzur topladı Albanita ve Bordolu Çocuk, birkaç saatliğine. Mutluluk Destinasyonu bu hafta; antik çağların izlerini taşıyan, Persler’in, Romalılar’ın, Bizans’ın, Osmanlılar’ın geçit töreni yaptığı Odunluk’ta mola veriyor.
Zeytinlik ve çam ağaçları ile çepeçevre çevrelenmiş Odunluk’taki küçük meydanda, birkaç restoran, çay bahçeleri, pub’lar, eski bir bakkal, dondurmacı sıralanıyor. Doğal olan her şey burada adeta. 41 yıldır aynı yerde milyonlarca insan gören Metin Usta’nın dondurmaları da onlardan biri... 40 çeşit dondurmasının lezzeti, tamamen doğal keçi sütü ile yapılmasından geliyor; ancak güler yüzünün gölgesinde kalıyor.
3 kilometre uzunluğundaki kumsal, fotoğrafçıların açık hava stüdyosu adeta.
Albanita ve Bordolu Çocuk, ikindi vakti taze deniz ürünleri ile buz gibi içeceklerini yudumlarken; eşsiz manzara onlara eşlik ediyor. Albanita iyiyse, hiçbir şey kötü olamaz çünkü. Bir taraftan midye dolma veren Bordolu Çocuk, ardından çatalına taktığı karidesi uzatıyor aşkla Albanita’ya. Biri köfte, diğeri balık yiyor. O sırada ilk mutluluklarını albümlerde saklamak için gelinlik ve damatlık ile bir çift geliyor, etraflarında üçüncü sınıf düğün fotoğrafçısı…
Kusursuz olmasına özen gösterilen, hayallerdeki ‘kar beyazı’ gelinlik ile incecik kumlara yatırılıyor gelin hanım, ardından denize girmesi isteniyor. Uysal bir kabûl ile her söyleneni tartışmasız yapan kızcağız, çekim sonunda çamur içinde kalırken; damat ise kadının fotoğrafçılara göstermediği kaprisini kenarda kan ter içinde sabırla çekiyor.
Bu esnada Bordolu Çocuk, bir parça kalamar keserek tarator sosuna bandırıp Albanita’ya ikram ederken; “Deniz kadar derin sana sevgim. Sana ne kadar versem, o kadar çoğalıyor bende kalan… Sonsuz çünkü ikisi de” diyor. Derinlerden Türkçe sözleri ile Rum ezgileri, Rumca sözleri ile Türk müzikleri, mavi beyaz tahta sandalye ve masaları dolaşıyor. Masmavi denizin üzerinden martılar geçiyor, bir serçe sofraya konuyor, ayakucuna dost canlısı iki köpek oturuyor. Yemeklerini paylaşan Bordolu Çocuk ve Albanita’yı uğurlayana kadar minnet ile yanlarından ayrılmıyor sadakât dolu köpek, sabırla onları bekliyor.
“Başka bir isteğiniz var mı” diye yokladığı masada genç garson, tarihi iskele için ‘Meşe palamutlarını dünyaya ihraç etmek üzere inşa edilmiş’ diyor. Albanita ile Bordolu Çocuk, ihraç edilecek meşe palamutlarının saklandığı geçmiş yıllardan hatıra taş depoların, bugün artık pazar yeri ve ‘Taş Konak’ adıyla konaklama için değerlendirildiğini, birçoğunun terk edilse dahi üzerlerine hatıralar sinmiş olarak hâlâ eski günlerindeki gibi durduğunu fark etmişti yolun başında.
Bozcaada-Geyikli arası seferler yapan arabalı feribot, geçmişte Odunluk’tan kalkıyormuş. Ancak bir fark ile… “Buradaki küçük iskele, Bozcaada’nın eski geçiş güzergâhı… Eskiden balıkçı tekneleri ile Bozcaada’ya ancak birkaç araba taşınabiliyormuş” diyor genç garson.
Lodos çıktığında, adeta bir çarşaf gibi gerilen Ege Denizi kıyısında el ele, sarmaş dolaş yürüyüş yapan Albanita ve Bordolu Çocuk, ılık rüzgârın saçlarından geçişini hissediyor. Akşam olmak üzereyken güneş, Bozcaada’nın sırtlarından çekiliyor; Odunluk İskelesi’nde balık tutanlar eşsiz bir güzellik sunuyor bu arada. Huzur ve sevgi, Albanita ile Bordolu Çocuk’un arasından geçerken; ayrılmamacasına tuttukları ellerine değip ayrılıyor an kadar süre, sonra yine birleşiyor hemen ileride. El değmemiş, masum bir köşe olan Odunluk’ta sakinlik ruhlara geçiyor, serin ve berrak dalgaların kıyıya vuran sesleri ile zaman burada dinleniyor! Bordolu Çocuk, kahvesinden bir yudum alan Albanita’nın kulağına fısıldıyor: “Aklının alamayacağı kadar seviyorum seni.”
Kuzey Ege’nin saklı diyarı, otantik belde Odunluk’ta kendinizi dinleyip, ruhunuzu arındırırken; açıklarda rüzgâr sörfü yapanların doğayla keyifli mücadelesi, İstanbul’daki günlük ağır tempodan uzak görüntüler hissettiriyor.
Komedyen Ata Demirer’in “Eyvah Eyvah” serisinin bazı sahnelerinin çekildiği doğal film platosu Odunluk’a İstanbullular’ın yazlık evleri ve zeytinliklerin arasından çıkılıyor. Burada günbatımı gibi gün doğumu da bambaşka oluyor.
Eğer sizin de yolunuz düşerse; villa kiralayabilir, otel ve pansiyon tercihlerini değerlendirebilir veya kamp çadırı kurabilirsiniz. Ekim ve Mayıs ayları arasında hayalet şehir olan Odunluk’ta canlılık, Albanita ile Bordolu Çocuk’un unutulmaz hatıralar topladıkları Temmuz’da başlıyor, 3 ay sürüyor.
Büyük İskender’in Makedonya’sı, Doğu’nun gücü Persler ve antik Yunan… Romalılar, Bizanslılar, Osmanlılar. Hepsi buralarda var olmuşlar. Tertemiz havasıyla, bol oksijeniyle, medeniyetin ayak izleriyle, buram buram tarih kokusuyla, doğayla iç içe Odunluk, sizleri de bekliyor.
Albanita ve Bordolu Çocuk, kucağındaki yığınla mutluluk, bütün ihtişamıyla kendilerine gülen talihe gönül borcuyla, ay ışığını takip ediyor; yeni rotalar için...
Odunluk - Mutluluk Destinasyonu |
Odunluk - Mutluluk Destinasyonu |
Zaman öğüten keşmekeş daire dışında, kilometrelerce ötede; ıssızlık eskizleri yaşanır. Dingin bir yaşam sürülür. Huzur, kapıları dolaşır. Buralarda herkes aynı saatte uyur, aynı saatte uyanır. Sabahın ilk ışıklarına kadar süren eğlence yoktur. Akşam olduğunda kasaba karanlığa gömülür, sokaklarda sadece doğanın hışırtısı, ağustos böceklerinin sesi duyulur.
Odunluk - Mutluluk Destinasyonu |
Odunluk - Mutluluk Destinasyonu |
3 kilometre uzunluğundaki kumsal, fotoğrafçıların açık hava stüdyosu adeta.
Albanita ve Bordolu Çocuk, ikindi vakti taze deniz ürünleri ile buz gibi içeceklerini yudumlarken; eşsiz manzara onlara eşlik ediyor. Albanita iyiyse, hiçbir şey kötü olamaz çünkü. Bir taraftan midye dolma veren Bordolu Çocuk, ardından çatalına taktığı karidesi uzatıyor aşkla Albanita’ya. Biri köfte, diğeri balık yiyor. O sırada ilk mutluluklarını albümlerde saklamak için gelinlik ve damatlık ile bir çift geliyor, etraflarında üçüncü sınıf düğün fotoğrafçısı…
Kusursuz olmasına özen gösterilen, hayallerdeki ‘kar beyazı’ gelinlik ile incecik kumlara yatırılıyor gelin hanım, ardından denize girmesi isteniyor. Uysal bir kabûl ile her söyleneni tartışmasız yapan kızcağız, çekim sonunda çamur içinde kalırken; damat ise kadının fotoğrafçılara göstermediği kaprisini kenarda kan ter içinde sabırla çekiyor.
Odunluk - Mutluluk Destinasyonu |
Odunluk - Mutluluk Destinasyonu |
Bozcaada-Geyikli arası seferler yapan arabalı feribot, geçmişte Odunluk’tan kalkıyormuş. Ancak bir fark ile… “Buradaki küçük iskele, Bozcaada’nın eski geçiş güzergâhı… Eskiden balıkçı tekneleri ile Bozcaada’ya ancak birkaç araba taşınabiliyormuş” diyor genç garson.
Lodos çıktığında, adeta bir çarşaf gibi gerilen Ege Denizi kıyısında el ele, sarmaş dolaş yürüyüş yapan Albanita ve Bordolu Çocuk, ılık rüzgârın saçlarından geçişini hissediyor. Akşam olmak üzereyken güneş, Bozcaada’nın sırtlarından çekiliyor; Odunluk İskelesi’nde balık tutanlar eşsiz bir güzellik sunuyor bu arada. Huzur ve sevgi, Albanita ile Bordolu Çocuk’un arasından geçerken; ayrılmamacasına tuttukları ellerine değip ayrılıyor an kadar süre, sonra yine birleşiyor hemen ileride. El değmemiş, masum bir köşe olan Odunluk’ta sakinlik ruhlara geçiyor, serin ve berrak dalgaların kıyıya vuran sesleri ile zaman burada dinleniyor! Bordolu Çocuk, kahvesinden bir yudum alan Albanita’nın kulağına fısıldıyor: “Aklının alamayacağı kadar seviyorum seni.”
Kuzey Ege’nin saklı diyarı, otantik belde Odunluk’ta kendinizi dinleyip, ruhunuzu arındırırken; açıklarda rüzgâr sörfü yapanların doğayla keyifli mücadelesi, İstanbul’daki günlük ağır tempodan uzak görüntüler hissettiriyor.
Komedyen Ata Demirer’in “Eyvah Eyvah” serisinin bazı sahnelerinin çekildiği doğal film platosu Odunluk’a İstanbullular’ın yazlık evleri ve zeytinliklerin arasından çıkılıyor. Burada günbatımı gibi gün doğumu da bambaşka oluyor.
Eğer sizin de yolunuz düşerse; villa kiralayabilir, otel ve pansiyon tercihlerini değerlendirebilir veya kamp çadırı kurabilirsiniz. Ekim ve Mayıs ayları arasında hayalet şehir olan Odunluk’ta canlılık, Albanita ile Bordolu Çocuk’un unutulmaz hatıralar topladıkları Temmuz’da başlıyor, 3 ay sürüyor.
Odunluk - Mutluluk Destinasyonu |
Odunluk - Mutluluk Destinasyonu |
29 Eylül 2019 Pazar
Abant'a en çok 'sonbahar' yakışıyor
Sonbahar geldi, yapraklar yavaş yavaş sararmaya, yazın renkli anıları da çiçekler gibi solmaya başladı. Ama havalar soğusa da tatil planları yapanların içi sıcacık. Bu hafta Mutluluk Destinasyonu sizi Sonbahar'ın en çok yakıştığı yere, Abant'a götürüyor.
ABANT'A NASIL GİDİLİR?
Karadeniz'in en güzel noktalarından biri olan Abant'a hem İstanbul'dan hem de Ankara'dan gitmek çok kolay. Her iki şehrin de otogarından, neredeyse her gün Abant'a giden bir otobüs kalkıyor. Bolu şehir merkezine 40 km. uzaklıkta olan Abant'a kendi şahsi aracınızla giderseniz, İstanbul'dan 3 saatte, Ankara'dan ise 2 saatte ulaşabilirsiniz.
ABANT'TA NERELER GEZİLİR, NELER YAPILIR?
Her adım attığınızda bir 'açıkhava müzesinde geziyormuşsunuz' hissi oluşturan Abant'ta bize göre mutlaka görmeniz gereken 7 yer var. Eğer buraları ziyaret etmezseniz, Abant'a gitmiş sayılmazsınız. Zaten hepsi birbirine yakın olduğundan hızlandırılmış turla bir günde ya da biraz keyfini çıkara çıkara 2 günde gezebilirsiniz.
ABANT'TA MUTLAKA GÖRMENİZ GEREKEN 7 YER
1-) Abant Tabiat Parkı
2-) Örmeci Yaylası
3-) Sinekli Yaylası
4-) Samandıra Şelalesi Tabiat Anıtı
5-) Abant Köy Pazarı
6-) Güzeldere Şelalesi
7-) Akkaya Travertenleri
ABANT'TA NEREDE KALINIR?
Son yıllarda Karadeniz turizminin yaygınlaşmasıyla birlikte cazibe merkezi haline gelen Abant'ta pek çok büyük otel olsa da, biz sizlere butik otelleri ve pansiyona dönüştürülmüş "eski konakları" tavsiye ederiz. Madem doğaya karışacağız, kalacağımız yerde doğa ile koyun koyuna olsun değil mi? Abank Köşk Hotel'i ise özellikle tavsiye ediyoruz. Çünkü hem fiyatları makûl, hem manzarası enfes.
ABANT'TA NE YENİR?
Karadeniz'e gidilip de balık yenmeden dönülmez elbet. Her yörenin meşhur bir yemeği mutlaka vardır. Abant'ınki "alabalık." Hem de kırmızı beneklisinden.
YAPMADAN DÖNMEYİN
1-) Abant Gölü kenarında fotoğraf çektirin.
2-) Sinekli Yaylası'nda bol köpüklü ayran için.
3-) Eğer korkmuyorsanız; Örmeci Yaylası'nda at binin.
4-) Güzeldere Şelalesi yanında alabalıkların tadına bakın.
Abant / Mutluluk Destinasyonu |
Karadeniz'in en güzel noktalarından biri olan Abant'a hem İstanbul'dan hem de Ankara'dan gitmek çok kolay. Her iki şehrin de otogarından, neredeyse her gün Abant'a giden bir otobüs kalkıyor. Bolu şehir merkezine 40 km. uzaklıkta olan Abant'a kendi şahsi aracınızla giderseniz, İstanbul'dan 3 saatte, Ankara'dan ise 2 saatte ulaşabilirsiniz.
Abant / Mutluluk Destinasyonu |
Her adım attığınızda bir 'açıkhava müzesinde geziyormuşsunuz' hissi oluşturan Abant'ta bize göre mutlaka görmeniz gereken 7 yer var. Eğer buraları ziyaret etmezseniz, Abant'a gitmiş sayılmazsınız. Zaten hepsi birbirine yakın olduğundan hızlandırılmış turla bir günde ya da biraz keyfini çıkara çıkara 2 günde gezebilirsiniz.
Abant / Mutluluk Destinasyonu |
1-) Abant Tabiat Parkı
2-) Örmeci Yaylası
3-) Sinekli Yaylası
4-) Samandıra Şelalesi Tabiat Anıtı
5-) Abant Köy Pazarı
6-) Güzeldere Şelalesi
7-) Akkaya Travertenleri
Abant / Mutluluk Destinasyonu |
Son yıllarda Karadeniz turizminin yaygınlaşmasıyla birlikte cazibe merkezi haline gelen Abant'ta pek çok büyük otel olsa da, biz sizlere butik otelleri ve pansiyona dönüştürülmüş "eski konakları" tavsiye ederiz. Madem doğaya karışacağız, kalacağımız yerde doğa ile koyun koyuna olsun değil mi? Abank Köşk Hotel'i ise özellikle tavsiye ediyoruz. Çünkü hem fiyatları makûl, hem manzarası enfes.
ABANT'TA NE YENİR?
Karadeniz'e gidilip de balık yenmeden dönülmez elbet. Her yörenin meşhur bir yemeği mutlaka vardır. Abant'ınki "alabalık." Hem de kırmızı beneklisinden.
Abant / Mutluluk Destinasyonu |
1-) Abant Gölü kenarında fotoğraf çektirin.
2-) Sinekli Yaylası'nda bol köpüklü ayran için.
3-) Eğer korkmuyorsanız; Örmeci Yaylası'nda at binin.
4-) Güzeldere Şelalesi yanında alabalıkların tadına bakın.
27 Mayıs 2019 Pazartesi
Vize istemeyen ülkeler listesi
Tatil planlarını son dakikaya bırakan, ancak buna rağmen
yurt dışına gitmek isteyenler için Mutluluk Destinasyonu olarak, kapsamlı bir
liste hazırladık. Bu ülkelere gitmek için bavulunuzu hazırlamanız ve
pasaportunuzun olması yeterli. İşte Türkiye’den vize istemeyen ülkeler...
1-) Bosna Hersek
Vizesiz Bosna Hersek |
Saraybosna ve Mostar şehirlerinin bir adım öne çıktığı Bosna
Hersek’te hem turistik, hem tarihi hem de gurme turizmini bir arada yapmanız
mümkün. Yılın 6 ayını vizesiz olarak geçirebileceğiniz Bosna Hersek seyahatleri
ile ilgili bilgi almak için buraya bakınız.
2-) Arnavutluk
Vizesiz Arnavutluk |
Denizi ve ormanlarıyla meşhur Arnavutluk’ta geçireceğiniz
her dakika özel olacak, her anı aklınıza kazınacaktır. Daha detaylı bilgi için okumanızı tavsiye ederiz.
3-) Karadağ
Vizesiz Karadağ |
Vize serbestisi ile birlikte Avrupa’nın en gözde
mekanlarından biri haline gelen Karadağ’da Türk vatandaşları vizeye gerek
kalmadan 90 gün geçirebiliyor. Mutluluk Destinasyonu olarak Karadağ’a
yaptığımız seyahatin notlarını okumak ve gezilecek yerler listesine ulaşmak
için bakabilirsiniz.
4-) KKTC
Vizesiz Kıbrıs |
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti; denizi, plajları, lüks
otelleri ve tarihi dokusu ile her daim cazibe merkezi... Kıbrıs’a nasıl gidilir,
nerede kalınır, ne yenilir diye merak ediyorsanız, sizin için hazırladığımız rehbere göz gezdirebilirsiniz.
5-) Ukrayna
Vizesiz Ukrayna |
Geçtiğimiz yıllarda yaşanan tatsız olayların etkisinden sıyrılmaya
başlayan Ukrayna da iyi bir tatil rotası olabilir. Hem sanatsal hem de kültürel
açıdan kendine hayran bırakan Ukrayna’da Lviv yakınlarındaki Uritskie Kayalığı,
Dinyester Kanyonu ve Optymistychna Mağarası’nı mutlaka görülecek listesine
almanızda fayda var. Yolunuz Kiev’e düşerse de Özgürlük Meydanı, Golden Gate ve
Kiev Müzesi’ni de görmeden dönmeyin.
6-) Azerbaycan
Vizesiz Azerbaycan |
Kardeş ülke Azerbaycan, Türkiye’den vize istemiyor, lakin
kapıda 10 dolar karşılığında online olarak giriş belgesi almanız gerekiyor. Gezilecek yerler listesi ise bir hayli kalabalık. Bakü’deki
Alev Kuleleri, Kız Kalesi, Şirvanşahlar Sarayı, Yanar Dağ, Çamur Volkanlar, Kebele
ve Şişe Ev mutlaka görülmesi gereken yerlerden...
7-) Bahreyn
Vizesiz Bahreyn |
Arabistan Yarımadası’nda bulunan ve 30 minik adanın bir
araya gelerek oluşturduğu Bahreyn de, Türkler’den 14 gün süre ile vize
istemiyor. Asya'nın en küçük üçüncü ülkesi olmasına rağmen, binlerce yıldır
Körfez ticaretinde önemli rol oynayan Bahreyn’de de görülmesi gereken birçok
nokta var. Al-Fatih Camii, Coral Beach, Gold City Alışveriş Merkezi,
Lose Paradise of Dilmum Water Park ve Qalat al Bahrain bunlardan bazıları...
8-) Maldivler
Vizesiz Maldivler |
Vize için vereceğim 130 Euro ile keyif yaparım diyorsanız,
bir diğer seçeneğiniz de Maldivler olabilir. Özellikle balayı çiftlerinin
favori tatil mekanı olan Maldivler; deniz, kum, güneş, romantizm ve lükse dair
istenilen her şeyin vaat ediyor. Maldivlere giderken dikkat etmeniz gereken birkaç husus var.
1200 ada parçasından oluşan Maldivler’de kalacağınız adayı iyi seçmelisiniz.
Zira seçtiğiniz ada, ana karaya çok uzaksa tüm tatiliniz sürat teknesinde
geçebilir.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)
Çengelköy: Boğaz'ın kenarında asırlık bir çınar
Boğaziçi’nin esintileri, yalıların alt katına, cumbalı üst katlara misafir oluyor. Bahçesi “deniz” olan Muazzez Hanım Yalısı, Server Bey Ya...
-
İstanbul'un stresi, kalabalığı ve mesleki yorgunluk, insanların üzerine bir 'karabasan' gibi çöküyor. Hepimiz, başımızın üzerind...
-
Mutluluk Destinasyonu sizi bu hafta, sakin ve süslü bir adrese, Heybeliada ’ya götürüyor. Yanınıza sadece fotoğraf makinenizi alın, di...
-
Herkes tatile gitti, şehir sakinleşti. İstanbul’da kalmayı tercih edenler için Mutluluk Destinasyonu olarak sizin için 'keyifli' b...