sarıyer etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
sarıyer etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

14 Temmuz 2019 Pazar

Şehrin habercisi: Rumeli Kavağı

İstanbul'un stresi, kalabalığı ve mesleki yorgunluk, insanların üzerine bir 'karabasan' gibi çöküyor. Hepimiz, başımızın üzerinde küçük küçük "karabulutlar" ile geziyoruz adeta. Mesela bir gün iş çıkışı, evinize değil de yolunuzu Sarıyer tarafına düşürürseniz; sizin için Mutluluk Destinasyonu olarak harika bir tavsiyemiz var.

Rumeli Kavağı / Mutluluk Destinasyonu

Arabanıza atlayıp İstanbul'un kuzey yönüne doğru yol alın, Sarıyer'in sırtları Karadeniz'e kapılarını aralıyor. Devasa şehrin arka kıyısındaki küçük balıkçı köyü, yani Rumeli Kavağı aradığınız, özlediğiniz huzurun adresi... Eşsiz deniz manzarasına sahip masumiyet köyünde, zevkinize göre çeşitli alternatiflerdeki restoranlarda, dalga sesleri, gemi sirenlerine, kadeh çınlamaları, çatal bıçak seslerine karışıyor, dakikaların sonunda 'neşeli kahkahalar' baskın çıkıyor.

Rumeli Kavağı / Mutluluk Destinasyonu

Pencere kenarındaki masanızda değil; sanki gönül sofranızda, sevdiğinizin gözlerinin minesinde kaybolmanın mutluluğuna, karşı kıyıdaki ağaçlardan yayılan tertemiz orman havası, Karadeniz'in sularının taşıdığı serinlik de ekleniyor. Bu arada Marmara'nın sularında, balıkçılar ağ topluyor. Limandaki canlılık da azalıyor, gün çekilirken...

Rumeli Kavağı / Mutluluk Destinasyonu

Mutluluk Destinasyonu olarak bir akşamüstü kaçamağı olarak üzerimizdeki ağırlıkları hafifletmek için sığındığımız Rumeli Kavağı, "Albanita" ve 'Bordolu Çocuğu' kadim bir ev sahibi gibi karşıladı. Daha köyün dinginliğine kavuşmadan, Sarıyer'den çıktıktan sonra başlıyor, insanın 'iç rahatlığı' ağaçlar arasındaki yol boyunca...

Rumeli Kavağı / Mutluluk Destinasyonu

Birbirinden güzel anları sabitlemek Albanita'nın parmaklarının tasarrufundayken; Bordolu Çocuk da bu arada gaz pedalı ve hız göstergesi ile kavga ediyor! Bu arada Albanita'nın meşhur ikazı yetişiyor hemen imdada, "Biraz yavaşlasak mı; ne dersin? Sanki fren pedalı ile aranız pek iyi değil gibi, niye küstünüz?"

Rumeli Kavağı / Mutluluk Destinasyonu

Rüzgarla yarışmasına aslında gerek olmayan Bordolu Çocuk, saat ve kilometre dengesini düşürürken; özel seri arabanın hakkını, Albanita'dan kaçırarak birkaç dakika da olsa teslim etmiş olmanın gönül huzuru ile "Caniko! Yol kenarındaki yaprakları bile kıpırdatamayacak kadar yavaş gidiyoruz" diyerek kendini savunuyor, iddiasızca...

Rumeli Kavağı / Mutluluk Destinasyonu

Sonunda varılan Rumeli Kavağı'nda, sakinlik karşılıyor Albanita ve Bordolu Çocuğu, "şehir kargaşası" kilometrelerce geride kalıyor. Köy girişinden balıkçı barınaklarına, oradan da deniz seviyesine doğru kıvrıla kıvrıla inen iki aşık, her dönemeçten 'huzur' topluyor.

Rumeli Kavağı / Mutluluk Destinasyonu

Ekonomik bir köşe olan Rumeli Kavağı Köyü'ndeki işletmeler de misafirlerine karşı oldukça hoşgörülü ve 'sabırlı' davranıyor. İsterseniz daha erken bir vakitte, mesela sabah kahvaltısını Rumeli Kavağı'nda uzun tutacak bir saatte gelerek, öğleden sonra tekne ile açılarak Karadeniz'in saklı ve bakir kalmış koylarını da keşfedebilirsiniz.

Rumeli Kavağı / Mutluluk Destinasyonu

Midyeciliğin kuşaklar boyu süregeldiği Rumeli Kavağı'nda midye dolması ile "çok özel" bir ilişkisi olan Albanita, kendisini kaybetmek üzereyken; Bordolu Çocuk bayılmaktan onu alıyor. Midye tava ile yetinen Bordolu Çocuk'un ise soğuk biranın köpüklerinden dudakları kayboluyor adeta.

Rumeli Kavağı / Mutluluk Destinasyonu

Gün yorgunluğu salaş bir balıkçı restoranında taze ve leziz 'deniz ürünler' ile atılırken; bu arada Altınkum, Elmaskum, Aile Plajı ve Askeri Plaj'dan dönenler de beraberinde deniz kokusu ve genizleri yakacak kadar tuz taşıyor. Albanita bu sırada diyor ki; "Midyeci deyince, benim aklıma Ethem Efendi geliyor. Midyeciliği sıfır seviyesinden başlatarak geliştirip balıkçılıkta bir işkolu olarak yaymış. Bugün burada midyecilik yapan Romanlar, onun ekmeğini yiyor. Biz de bu sayede doyuyoruz."

Rumeli Kavağı / Mutluluk Destinasyonu

Altınkum Plajı ile ilgili şu notu da düşelim; Adalet Nazırı Molla Necmeddin Efendi bir tarihte Fransa'ya gider ve burada Manş Denizi'nin kıyısında gördüğü bir plajın aynısını, Rumeli Kavağı'nda yaptırır. İşte o tarihi plaj, Altınkum'dur.

Rumeli Kavağı Köyü, küçüklüğüne tezat bir 'büyük vazife' görüyor. Öyle ki; çarşısı bile küçük bu köy merkezinden Türkiye'nin pek çok şehrine taze midyeler taşınıyor. İstanbulluların özellikle hafta sonları eğlence ve dinlence için tercih ettikleri köydeki, herhangi bir akşamüstü, iş çıkışı birkaç saatlik kaçamak da bizi yeniliyor, tazeliyor.

Zamana yenilmemiş ruhu ile Rumeli Kavağı, arada modern mimari ile restore edilmiş yapılarına rağmen ahşap ve taş evleriyle de hâlâ orijinalliğini koruyor. Manzaraya doymak için, İstanbul'a bir defa daha aşık olmak için Rumeli Kavağı, güçlü bir bahane olarak öne çıkıyor. Balıkçı motorları, balıkçı takaları, küçük kayıklar, irili ufaklı midyeci tekneleri, her daim çekiciliğini gösteriyor. Rumeli Kavağı, haşmetli limanı ile yükseliyor.

Rumeli Kavağı / Mutluluk Destinasyonu

Bizans Dönemi'nde "Hieoron Romelias" denilen bölge, Cumhuriyet Rejimi'nin ilk çeyrek asırlık zamanı boyunca 'askerî amaçlar' için kullanıldı. İstanbul'un kuzeydeki giriş kapısı olan Rumeli Kavağı Köyü'ndeki hisarlar ve kale, koca şehrin güvenliğini sağlamak gibi ağır bir sorumluluk üstleniyordu o zamanlarda. Son olarak Sultan IV. Murad Han'ın yaptırdığı tarihi kale duvarları ve hisarlar bugün de görülebilir.

Rumeli Kavağı Kalesi'nin bir başka özelliği ise Osmanlı İmparatorluğu'nda askerî alanda, "yenilik" yapılırken; Yeniçeri Ocakları'nda ilk isyan burada yaşanmıştır. Kale çavuşu Mustafa Efendi, ayaklanan isyancıları ile Rumeli Kavağı'ndan İstanbul'a kadar yürüyüp Topkapı Sarayı'nda III. Selim Han'ı hâl ederken, yerine IV. Mustafa Han'ı tahta oturttular. Bir süre sonra devlet erkânı II. Mahmud Han'ı "Daha münasip" diyerek IV. Mustafa Han'ın yerine 'padişah' olarak seçtiler. Böyle de bir yaşanmışlığı var kalenin... Daha yüksek tepede de bir kale var; 12'nci yüzyıl eseri... "Aslında gerçek Rumeli Kavağı Kalesi orası; burası onun devamı" deniyor; ancak onun yerinde yeller esiyor. Daha sonra yapılan mevcut kale için 'Kale Hisarı' da deniliyor, ama çoğunluk 'Rumeli Kavağı Kalesi' diye biliyor.

Rumeli Kavağı / Mutluluk Destinasyonu

Rumeli Kavağı Kalesi'nin cümle kapısı girişinde ise 850 yıllık bir 'anıt ağaç' dikkat çekiyor. Gövde içi tepe noktasına kadar kovuk olan ikiye ayrılmış bu ağaç, dış kabuğundan beslenirken; koruma altında tutuluyor. Kim bilir Rumeli Kavağı'na adını veren ağaç da bu olabilir mi?

Zira 'Rumeli Kavağı' isminin, bölgedeki çınar ağaçlarına halk arasında "kavak ağacı" denmesinden geldiği rivayet ediliyor. Hatta ilçe merkezindeki köy kahvesinde anlatılan bir efsaneye göre; zamanların birinde Rumeli Kavağı'nda asker olan bir Yeniçeri, gönlünü köydeki bir kıza kaptırır. Bakışmalar, nazlanmalar, sözleşirler; akşam olunca kale girişindeki ağaç dibinde buluşacaklardır. Gün çekilir, yalnızlık basar sokakları ve köyü, asker gelir bekler ağaç dibinde sevdiğini... Kızın babaevinden çıkması öyle kolay olmaz, herkesin uyumasını bekler. Yatsı ezanı okunur, namazlar kılınır; hane halkının uyumasını fırsat bilen sevdalı kız vurur kendini kale dibindeki çınar ağacına doğru... Ancak geldiğinde kimseyi göremez. Bir umut bekler asker sevdiğini, bir süre sonra erken yatmaya alışkın kız, yenik düşer temiz havaya ve uyuyakalır ağaç dibinde...

Yeniçeri Ocağı'nda asker olan sevgili de aynı esnada kız gelsin diye beklerken; koca çınar ağacının sırt kısmında uyumuştur zaten. İki seven birbirine kavuşamamış olmanın hayal kırıklığı ve sızlanmaları ile geri dönerler, geldikleri yere... Bu yüzden; seven yüreklerin ayrılık ateşine dayanamadığı söylenen asırlık çınar, yanar içten içe... Adı kalır, "ağlayan çınar" diye... İşte; o 850 yıllık ağaç, Rumeli Kavağı'ndaki kalenin cümle kapısında gelenleri selamlıyor hâlâ asker gibi, dimdik.

Rumeli Kavağı / Mutluluk Destinasyonu

"Türkiye'nin balıkçılıktaki kalbi" denilse Rumeli Kavağı'na, kimsenin hatırı kalmaz herhalde. Çünkü burada tutulan balıklar, sadece İstanbul'un değil, Marmara Bölgesi'nin değil, yakın İç Anadolu şehirlerinin de ihtiyaçlarını karşılıyor. Zaten küçük köy içindeki 50'ye yakın balıkçı lokantası da 'bereketi' işaret ediyor. Ama bu balıkçılar arasında ikisi diğerlerinden ayrışıyor. 'Rumeli Kavağı'nda ne yenir, nereye gidilir' diye düşünüyorsanız; bunlardan ikisinden biri Kahraman Balık diğeri ise Ayder Restoran. Tercih sizin... İskele Lokantası'nı da es geçmeyelim tabii... Deniz ürünleri üzerine adeta bir yayla burası...

Rumeli Kavağı'nda Bizans Dönemi yapısı olan Mavramoloz Manastırı'nın da yüzlerce yıl, keşişler, papazlar ve din adamı yetiştirdiği anlatılıyor. Şimdi onun yerinde bir mescid yükseliyor. Putperestlik yıllarında ise Rumeli Kavağı'nda büyük bir tapınak olduğu, tarihi vesikalara kayıt düşülmüş. Yusuf Ağa Camii ve İbrahim Efendi Çeşmesi de bölgenin geçmişinden izler taşıyor. Fakat tarihi hamam, bugünlere ulaştırılamamış ne yazık ki... Ancak tarihi iskele yine canlı kanlı yaşıyor.

Rumeli Kavağı / Mutluluk Destinasyonu

Mavramoloz Manastırı ile ilgili bir efsane de kayıt edilmeden geçilemez cinsten... Manastırdaki rahibelerden birisi, bir Türk balıkçı gence aşık olur. Bir sürelik aşklaşmanın ardından birlikte kaçmaya karar verirler; ancak 'Telli Tabya' mevkiinde kız, daha fazla heyecana dayanamayarak ölür. Delikanlı şaşkın, ağlar. Bir süre sonra da rahibe kızı, bulunduğu yerdeki uygun bir yere gömer ve geri döner. Telli Baba Türbesi'nin yakınlarında "Telli Gelin" diye anılan kız, Hristiyan rahibedir işte. Sevenlerin hatırına onun da gönlünü etmeden dönmeyin.

Tarihi yapılar dışında Rumeli Kavağı'nda, iki cadde, bir geçici sokak, 16 sokak, bir site, bir lojman bulunuyor. İncir kokuları arasındaki Rumeli Kavağı'nda balıkçılık, midyecilik, dokumacılık, bağ ve bahçecilik, çiçekçilik de başlıca 'geçim kaynakları' olarak sıralanıyor. İstanbul'un en yakışıklı balıkçıları da kent bekçisi Rumeli Kavağı'nda yaşıyor. Siz de Boğaz'ın habercisi Rumeli Kavağı'na buyurun.

7 Temmuz 2019 Pazar

İstanbul’un pruvası: Rumeli Feneri

İstanbul Boğazı’nın Avrupa Yakası’ndaki en uç noktası Rumeli Feneri’ne sizi götürüyoruz bu hafta… Mutluluk Destinasyonu, tarihin ve mitolojinin buluşma yerinde… Albanita’nın ellerini tutarak, bir hafta sonu kaçamağı olarak ulaştığımız Rumeli Feneri’nde 'akşam kahvesi' keyifli dakikalar armağan ederken, dakikalar da kısa süreliğine soluklanıyor.

Rumeli Feneri / Mutluluk Destinasyonu

Küçük ve şirin balıkçı köyü, denizciler için İstanbul’un ‘giriş kapısı’ konumunda yer alıyor. Tarihi milattan önce 3’üncü yüzyıla kadar giden bölgedeki Rumeli Feneri, karşı kıyıdaki Anadolu Feneri ile birlikte 1855’te yapılmış. Kırım Savaşı günlerinde özellikle İngiliz ve Fransız gemileri için “pusula” vazifesi gören fener, bugün hâlâ aynı orijinalliğini koruyor.

Rumeli Feneri / Mutluluk Destinasyonu

58 metre rakımdaki Rumeli Feneri’nin kule boyu ise 30 metre yükseklikte tasarlanmış. Tarihi Rumeli Fener’in konumlandırıldığı tepenin altı ise bugün, mütevazı bir balıkçı restoranı olarak hizmet vermekte… Bordolu Çocuk’a gıda olarak Albanita’nın bakışları, bir tebessüm yettiği için kahve ve deniz kokusu ile yetindiyse de; siz, salaş restoranda taze deniz ürünleri yiyebilirsiniz.

Rumeli Feneri / Mutluluk Destinasyonu

Sahil yolunu takiben, Sarıyer’in içinden geçilerek ulaşılan burada, kendinizi bir anda sakinliğine kaptırıyorsunuz. Şehir gürültüsünden uzak, dalgaları dinlerken; yaşamın keyfine ulaşıyorsunuz. Rumeli Feneri’ne girmeden, soldaki yolu merak ederek ulaştığımız Marmaracık Koyu, ormanlar arasındaki göz kamaştıran konaklama imkânı, tertemiz doğası ile yolun başında olduğu gibi, “yoldan çıkarıcı” görünüyor.

Rumeli Feneri / Mutluluk Destinasyonu

19. yüzyıl yapısı Rumeli Feneri için Evliya Çelebi, “Tepesine 110 basamak ile ulaşılıyor. Gün batımından gün doğumuna kadar 11 bin yağ yakıyor. Buraların inanışına göre; Sarı Saltuk Baba adlı ermişin kandili sönerse, fener de karanlığa gömülür” diyor. Evliye Çelebi’nin bahsettiği Sarı Saltuk Hazretleri, Rumeli Feneri Köyü’nde medfûn bulunuyor.

Rumeli Feneri / Mutluluk Destinasyonu
Marmara’nın sularının Karadeniz’in azgın dalgaları ile buluştuğu burundaki Rumeli Feneri, köyü ve limanı, eski tarihlerin birinde kayaların oyulmasıyla ortaya çıkarılmış. Fener de, işte bu ‘balıkçı köyü’ tepesinde yükseliyor. Antik çağlardaki adı Panium olan Rumeli Burnu’nun açıklarında iki kayalık bulunuyor. Bunların mitolojideki isimleri, “Kyanae ve Symplegadee” olarak anılıyor. Büyük önem atfedilen kayalar hakkındaki efsane diyor ki; “Gök gürültüsü gibi sesler ile birbirine yaklaşan, çarpıp daha sonra uzaklaşan büyülü kayalar, Arganotlar’ın yolunu bulmasını sağladı.”

Rumeli Feneri / Mutluluk Destinasyonu
Rumeli Feneri veya Panium, tanrıça Athena’nın şarap renkli Kyanae ve Symplegadee kayaları arasında uçurduğu güvercinler ve talihsiz âşık Orpheus’un yakarışları ile de biliniyor. Aşkı yüzünden tanrılara meydan okuyan, ölüme kafa tutan âşığın hikâyesi, Rumeli Fener’in dibindeki restoranda Albanita’nın zihninden dökülüyor, masaya düşüp kıyıya vuran dalgalarla, Karadeniz’e karışıyor.

Rumeli Feneri / Mutluluk Destinasyonu
Aşk için ne kadar ileri gidilebileceğini, nelerin göze alınabileceğini, yapabilecek olsa ölüme dik durarak, cehennem kapılarının aralanabileceğini; Albanita’dan sonra, Albanita’nın kalbinden Orpheus’un hikayesinden de biliyoruz.

Rumeli Feneri / Mutluluk Destinasyonu
Mitolojiye göre; Arganotlar yollarını bulmaya çalışırken, denizkızları da ‘şarkılar’ söyleyerek onları sarhoş etmeye çalışıyordu. Siren gibi sesleri Arganotlar, yakarışları ile tanrıları dahi yumuşatan Orpheus’un çaldığı ‘lir’ ile bastırarak, yer altı dünyasına inen “gizli geçitleri” buldular.

Rumeli Feneri / Mutluluk Destinasyonu
Kayaları ise deniz tanrısı Triton’un ayırdığını düşünen mitologlar, Arganotlar’ın böylece aralarından geçtiğini, bu esnada Kyanae ve Symplegadee’nin kımıldamadığını söylüyor.

Rumeli Feneri / Mutluluk Destinasyonu
Albanita, “mitologların Arganotlar’ın isimleri ve sayıları” konusunda çeliştiğini dile getirirken; bir çırpıda, ‘Apollonius, Apollodorus, Hygnius, Flaccus ve Valerius’ diye 5 isim sıralıyor bu arada...

Rumeli Feneri’ne yakın olan kayaların doruğunda bir zamanlar Apollo Tapınağı yükseldi, Apollo’nun ‘yunus’ olarak dönüşüp Argonotlar’ın dümencisi Tiphys’e yol gösterdi” diyerek bitirelim.

Rumeli Feneri / Mutluluk Destinasyonu
IV. Murad'ın 'güvenlik' gerekçeleri ile yeniden inşa ettirdiği, 17. yüzyıl eseri Topçular Kalesi’nde bugün de o kayaları, Karadeniz sularında neşe ile oynayan yunusları görebilirsiniz.

Öte yandan Bizans Dönemi’nde Kyanae ve Symplegadee’nin üstüne deniz kazalarını önlemek maksadıyla yüksek bir sütun da dikilmiş; ancak adına “Pompeius Sütunu” denilen o yapı, bugüne ulaştırılamamış. Osmanlı İmparatorluğu Dönemi’nde ise bahse konu kayalar, “Mavi Kayalar, Ağlayan Kayalar, Kanlı Kayalar” isimleri ile anılmış. Daha sonra ‘Kocataş’ veya ‘Körtaş’ olarak da bilinen kayaların üstündeki Pompeius Sütunu’nun niye bugünlere ulaşamadığına dair işaretleri, Türkler’in verdiği isimlerden çıkarabilirsiniz.
Rumeli Feneri / Mutluluk Destinasyonu

Eşsiz manzarası ile uzun ve kalabalık kahvaltı sofraları için Rumeli Feneri, tercih edilebilir. Yeşil, mavi, orman ve denize hasret kalanlar, Rumeli Feneri’nde kendilerini İstanbul’da gibi hissetmeyecekler. Hafta sonu şehirden çıkmak, doğa ile iç içe ve güzel bir manzara eşliğinde romantizm yaşamak isteyenler için burası, harika bir seçenek… Rumeli Feneri'nde İstanbul'dasınız; ama İstanbul'da değilsiniz.

22 Haziran 2019 Cumartesi

Garipçe, bir hayal…

Karadeniz’e komşu olan Garipçe Köyü, mükemmel manzarası ile eşsiz fotoğrafların doğal açısı… Küçük bir tepe üzerindeki yerleşim yeri, deniz seviyesinde keyifli anlar vaat ediyor. Brunch için veya uzun bir akşam yemeği için tercih edebileceğiniz Garipçe, doyasıya bir huzur ve sükûnet sunuyor gelenlere… 
Garipçe / Mutluluk Destinasyonu
İstanbul’un hâlâ saklı kalmış o kadar çok güzelliği var ki; her yeni rota ile hayranlığımız artıyor. Albanita dedi ki; “Üzerimizdeki beton ağırlıkları artık hafifletmemiz gerekmiyor mu?” Böylece yollara düştük, Sarıyer’in sırtlarına doğru… İstanbul’da ‘huzur’ deyince, aklımıza gelen birkaç alternatiften biri, Sarıyer oluyor. Belki de Fuat Paşa Yalısı'nda kalbimize yer etmiş, tatlı hatıralara gösterdiğimiz ahde vefa ile ilgili…
Garipçe / Mutluluk Destinasyonu
Koca metropolün canlı hayatına, kıyıdan köşeden Garipçe’den şahitlik ediyoruz. İstanbul’da İstanbul’a uzak olmak, gün be gün çekiştirilip sarsılan gönlümüze ferahlık veriyor. Kentin Kuzey yönündeki Garipçe ve civarı, deniz fenerlerine ev sahipliği yapıyor. Karadeniz’de dümen kıran kaptanların, rotasını tayin eden küçük fenerler, bölge insanları kadar yerel ve kadim. Uzun yıllardır bulundukları yerlerde kim bilir hangi yaşanmışlıklara tanık oldular. Biz ise sadece birkaç saatliğine nefes kesen Karadeniz manzarasına talim ediyoruz. Oysa hane sahibi ise bizden önce olduğu gibi, bizden sonra da tepeyi beklemeye devam ediyor.
Garipçe / Mutluluk Destinasyonu
İlk olarak, Garipçe Kalesi’ne çıkmadan kıyıdaki balıkçılarda soluklanıyoruz. Marmara’nın suları, Garipçe Koyu’na usulca sokulurken; duruluyor, durgunlaşıyor, adeta ağırlaşarak, kendine bir çeki düzen veriyor. Ancak kıyıdaki karayla kesiştiği birkaç saniyelik buluşma anında çıkardığı şırıltı ile geldiğini belli etmeden de edemiyor.
Garipçe / Mutluluk Destinasyonu
Boğaz’ın “Karadeniz” girişine hâkim olarak ‘deniz mahsulleri’ kokan masamızda çatal ve bıçak seslerini köyün sakinliğine karıştırıyoruz. Balıkçılar ise biraz ötede, taze balık avında ağ atıyor, ağ çekiyor. İskele kenarındaki bir genç adam da restore edilmiş kayığı boyuyor. Akşam için hazırlık yapıyor lokantalar, temiz havayı masa masa bölüştürerek… Ahşap evler, güngörmüş sokaklar, kıvrımlı yokuşlar ve merdivenleri ile Garipçe, el değmemiş güzellikleri misafirlerine sunuyor. Ancak Yavuz Sultan Selim Köprüsü’nün yapımı ile betonlaşma, Garipçe’nin ufkunu da taşlaştırmış gibi duruyor. Rumeli Feneri ile Rumeli Kavağı arasındaki şirin köy, hem bir ‘burun’ aynı zamanda da ‘koy’ olarak deniz boyunca uzanıyor.
Garipçe / Mutluluk Destinasyonu
Kimisi kendi sessizliğine gömülmüş yamaçlardaki, bir avuç içinde etrafa saçılmış gibi duran evler, uzaktan baktığında ‘yalnızlığı’ yüklenirken‘huzur’u temsil ediyor. İstanbul’un kötülüklerinden ve kirlerinden arındırılmış buradaki natürel ve pastoral yaşam, Albanita ile Bordolu Çocuk’u kendine çekerken; ihtimal olarak ‘sıkılmak’ da tedirgin ediyor.
Garipçe / Mutluluk Destinasyonu
Yüksek ve sarp kayalıkların yerleşim bakımından sınırladığı ‘Garipçe’ ismi, belki de birkaç hanelik nüfusu ve “balıkçılık” dışında bir gelir kapısı bulunmamasından ileri geliyor. Kırmızı-beyaz ve mavi-beyaz ‘kare’ desenli örtüler serilen masalar, rengarenk sandalyelerde bunun üzerine fikir yürütülürken; Albanita, “Mitoloji’de lanetlenmiş Kral Phineas, burada yaşamış” diyerek gün görmemiş bir bilgi bırakıyor salata tabağının yanına… Kartalların ve akbabalarının yuvaladığı eski tarihlerin köşesinde, bugün Bordolu Çocuk’la karşılıklı yemek yerken Albanita, “Osmanlıca’da ‘yakın, yakında olan, yer ve zamana yakın, soyca yakın’ anlamında ‘karib’ diye bir kelime var” diyor. Garipçe adının köküne dair en makûl ilgiyi de böylece buluyor.
Garipçe / Mutluluk Destinasyonu
Bizans ve Osmanlılar’a ait tarihi eserlerin bulunduğu Garipçe’de Sultan III. Mustafa Han’ın yaptırdığı, 1557’den kalma kale bugün, doğal film platosu olarak değerlendiriliyor. Mesela bizim hafta sonu kaçamağımız esnasında, dijital medya içerik pazarlama platformunda yayınlanan “Hakan: Muhafız” dizisi çekiliyordu. Eskilerin güvenlik ve gözlem yeri olarak inşa ettiği Garipçe Kalesi’nde Çağatay Ulusoy yine şehrimizi ölümsüz bir düşmandan koruyordu. Macar asıllı Fransız mimar François de Tott’un yaptığı kale, görmeniz gereken “ilk” mekânlardan… ‘Büyük Liman’ olarak tarif edilecek yerde; hamam, kilise, yarı sağlam ‘kale duvarı’ ile birçok ev yıkıntısı da hüzün yayıyor. Büyük Liman’da Osmanlılar zamanında bir de tersane varmış. Bugünlerde hiçbir ‘kalıntı’ yok.
Garipçe / Mutluluk Destinasyonu
Deniz kenarındaki çeşme kitabesinde, tersane için Hasan Paşa tarafından 1199’da yaptırıldığı yazıyor. Soğuksu Çeşmesi ve Hacı’nın Suyu Çeşmesi de not edilebilecek eserler arasında…

Bordolu Çocuk, levrek üzerinde çatal ve bıçak oynatırken; Albanita, ‘konaklamak’ için arayış içinde garson tecrübesini yokluyor. Kırık dökük karakteri ile mahcup adam, “Yaz günlerinde bazı köy evleri ‘mevsimlik’ olarak kiralanabiliyor” diyor.
Garipçe / Yunusların Dansı / Mutluluk Destinasyonu
Bir hafta sonu istirahâti olarak burada kalamayacağımızı anlıyoruz. Yine de İstanbul’a yakınlığı nedeniyle Garipçe Köyü, bir öğün, birkaç saatlik kaçışlar için ideal konumda bulunuyor. Yaz-kış ‘taze balık’ yemek istiyorsanız eğer, siz de “Mutluluk Destinasyonu” tavsiyesi olarak Garipçe’yi görmelisiniz. Tarihi, doğası, kültürel yaşamı ile yüzlerce gizi barındırıyor sınırları içinde Garipçe... Tabii; ızgara-tava balık çeşitlerini, mezeleri, bahçeden yeni toplanmış malzemeler ile yapılan salataları ve ev baklavaları da tercihiniz üzerine sizi pişman etmeyecektir.

30 Ağustos 2018 Perşembe

Yeni İstanbul'un eski masalı

Boğaziçi, üzerine söz söylemenin en zor olduğu güzelliktir. Boğaziçi, üzerine yığınla övgü dizebileceğiniz bir kolaylık, bir şahane ipliktir de aynı anda... Her ne söyleseniz mutlaka üzerine oturur zira; aslında eksik bile kalabilir. Mesela dünyanın kaç şehrinden deniz geçer ki? Öyle bir deniz ki; iki kıtayı birbirine bağlayan başka kaç coğrafi konum, gezegenin bir başka yerinde mümkündür örneğin? Ege’yi Karadeniz’le birleştiren, Karadeniz’i Ege’yle bütünleştiren Marmara Denizi’nde bir boğaz yolculuğu ile başlayan tur, tarifsiz bir mutluluğa kapı aralıyor. Dünyanın tam ortasında, galaksinin merkezinde biz de sizler için yeni bir Mutluluk Destinasyonuçiziyoruz. 
Mutluluk Destinasyonu
Bu defa Sarıyer’deyiz. Ancak önce yolculuğun başına saralım kelime makarasını ve Eminönü’nde paha biçilemez bir ‘atıştırmalık’ molası verelim.

MUTLULUK ROTASININ BAŞLANGICI; EMİNÖNÜ

Mutluluk Destinasyonu
İsterseniz balık ekmek, dilerseniz köfte ekmek yiyebileceğiniz veya közde kahve içip sütlü tatlılar ile melatonin, serotonin, endorfin gibi, ne kadar ‘mutluluk’ veren hormon varsa yükleneceğiniz, bunların tadına bakarken; aslında muazzam manzaraya doyamayacağınız bu yerde, çehreler, lisanlar, deriler, yemek kokuları, müziğin tınısı ve hayatın ritmi birbirine karışıyor. Farklı köşelerde mısır satıcıları, kestaneciler, simitçiler, turşucular, dondurmacılar, özet ile seyyar satıcılar rızkını beklerken, bir köşede de kuşlar rızkının peşinde koşuyor. Öte yanda ise kediler karnını doyurmanın derdinde… Bu arada Eminönü – Rumeli Kavağı Vapuru’nun borda bordasında martılar, ikram edilen lokmaları sevinç ile havada yakalıyor.

GEÇMİŞTEN BUGÜNE AÇILAN KAPI

66 metreye 13 metrelik demir yığını, ardında köpük bırakarak iskeleden uzaklaşırken; martılar az evvel kendilerine dilim dilim simit uzatan elleri uğurluyor her zamanki vefasıyla... 750 tonluk vapur, 18 mil yapan hızı ile ağır ağır Boğaz’daki duraklarda; Beşiktaş, Arnavutköy, Emirgan, İstinye ve Sarıyer diye soluklanarak ilerliyor. 
Mutluluk Destinasyonu
Albanita ile bordolu çocuk ise adeta bulutların üzerindeki bir yere kurularak, tarihin geçit törenini izliyor. İşte; altın koç postu peşindeki Herakles ile Orfeus; yani Argonautlar kürek çekiyor; Sarıyer Vapuru’nun ötesinde, İstinye’de… Ya da Zeus’un musallat olduğu İo, beyaz bir inek olarak Ortaköy’den Beylerbeyi’ne yüzüyor tarihler arasında yeniden, aşıkların ‘Boğaz yolculuğu’ önünden… Kıskanç Hera, başına sardığı sinekten kaçıyor Arnavutköy açıklarında, Albanita ve bordolu çocuğun şaşkın bakışları arasında… Pers İmparatoru Dara, 250 bin kişilik ordusuyla korku yayıyor; Sarıyer Vapuru’ndaki aşk yolculuğuna… İhtişamlı Dara, Anadolu Hisarı’ndaki kayalarda ordusunun geçişini izlerken; öte tarafta daha çocuk yaşında çağ değiştirecek görkemli Sultan Mehmed beliriyor yeniden. Rumeli Hisarı’ndaki askerlerinin hızlı olmasını emrediyor, daha ‘Fatih’ olmadan... 
Mutluluk Destinasyonu

BOĞAZ'IN İNCİLERİ

Sarıyer Vapuru, tarihin önünde saygıyla ilerlerken Boğaz’ın serin sularında; belki de yalıların, köşklerin, konakların güzelliklerinin etkisiyle sarsıla sarsıla yol alıyor. Sırtlarını yeşilliğe dayamış, mavinin kıyısındaki yalılar; Saffet Paşa, Hasip Paşa, Said Paşa, Rasim Paşa, Yusuf Ziya Paşa, Valide Paşa, Ahmed Paşa, Fethi Paşa, Sadullah Paşa, Nedim Paşa, Mustafa Paşa, Hüseyin Paşa, Nuri Paşa, Hasan Paşa, Fuat Paşa diye sıralanıyor. Osmanlılar Dönemi’nde Boğaz’ın kıyısındaki yalıların sayısı 445’i bulurken; bugün bazısı harap halindeyken bile göz alıcı duruyor. Yine denize uzanan cumbalarından balık tutuluyor, odadaki halıyı kaldırıp yerdeki ahşap kapağı kaldırınca yine denize giriliyor, sandallı satıcılar kayıkla yine erzak getiriyor, göz kamaştıran yaşanmışlıklar canlanıyor. 

Arnavutköy çileğinin kokusu yamaçtan su seviyesine dökülürken; Sarıyer Vapuru’na kadar ulaşıyor. Gemi yol alırken; Çengelköy salatalığının kokusu çileğin naifliğini bastırıyor bir süre sonra. Ceviz anlamından mülhem “koz” ile Beykoz’daki ceviz ağaçlarının güzelliği, ıhlamur kokularıyla karışıyor. Enginarları ve patlıcanları ile Ortaköy sırtları geride kaldı. Albanita ile dün ile bugünleri konuşarak, ‘Boğaz gezisini’ tamamlamak üzereyiz. Bu arada İstanbul’un her iki kıyısındaki yalılarından ‘bordo’ olanlar, Osmanlılar’ın devlet erkânına, “açık renkliler” Müslüman ailelere, ‘gri tonlarındakiler’ ise gayr-i Müslimlere ait olarak geçmişte varlığını sürdürürken; şimdilerde restoran hüviyetinde herkese açık ‘keyif mekânı’ gibi değerlendiriliyor malûm. Biz de bunlardan bir tanesinde; geçmişin seslerini dinleyerek, Albanita’nın dünyayı şereflendirmesini kutlayacağız.

Akdeniz’den Karadeniz’e göçen balıklar, Sarıyer’e yakın ‘anavaşya’ yapıyor. Onlar yumurtlarken, yine kıyılarda dalyanlar kurulmuş… Marmara’nın ortasında, şehir hatları vapurunun geçiş güzergahında ‘voli yeri’ ayrılmış gibi... Kaptan, balık kümesine zarar vermemek için yolcularını düşürme pahasına sarsıcı bir hamle yapıyor. Ardından Boğaz’ın sessiz duraklarından birine, Sarıyer İskelesi’ne doğru, hava kararmak üzereyken varıyoruz. 

HUZUR DURAĞI SARIYER

İstanbul’un sık kullanılan güzergâhlarını gündelik yoğunluğuna terk ederek, kendimizi ‘tatile çıkmış’ gibi hissederek, unutulmaz deniz yolculuğunu tamamlarken; karaya ayak bastığımızda, yüzümüze “huzur” çarptı. 
Mutluluk Destinasyonu
Boğaz’ın en yalnız iskelesinin karşısındaki Fuat Paşa Yalısı’na geçmeden, İstanbul’un Karadeniz’e açılan uç, dar ve kilit noktası Sarıyer’de Sadberk Hanım Müzesi, demlenmiş güzelliğiyle bizi karşılıyor. Belgrad Ormanı, sırtlarda yükseliyor. Koca metropolün akciğerlerinde geceyi geçirip yeni günü karşılayacak olmanın heyecanı etrafımızda koşuşturuyor. Emirgan Korusu’ndan burnumuza yeşil kokular ulaşıyor. Atatürk Arboretumu’ndaki göletten ördeklerin ve kuşların sesini duyuyoruz bu arada… Irmak Mesire Alanı’ndan şen kahkahalar yükseliyor, gün batarken Boğaz’ın sularında… Kuş Gözlem Kulesi’nde yabani hayat canlanıyor önümüzde… Çeşitli bitki ve çiçeklerin yer aldığı Dua Tepe, ironik biçimde 15 Temmuz Şehitler Köprüsü’nü görüyor. Sarıyer Börekçisi’nden ufak tefek atıştırmalıklar alıyoruz, Fuat Paşa Yalısı’ndaki çatı katı odamızın balkonunda gecenin ilerleyen saatlerinde, adeta bir kadının boynundaki gerdanlığı andıran Boğaz’ın sırtlarındaki dağınık ışıkları izlerken yemek için… 
Mutluluk Destinasyonu
Karadeniz’in coşkun havası, akşam Marmara’nın kıyısındaki odamızda misafir oluyor masamıza… Hemen karşımızdaki yapayalnız iskelenin duygusallığı içimize işliyor. Suyun üzerindeki Fuat Paşa Yalısı’na Boğaz’ın suları misafir oluyor, akşam kıyıya vuran dalga sesleri odamıza kadar geliyor. İstanbul’un kuzeyindeki Fuat Paşa Yalısı’nda eşsiz manzarayı, 18. Yüzyılı Tanzimat Dönemi’ni 21. Yüzyıl’da yaşarken, tarihi ve moderniteyi bir arada tecrübe ederken, aslında Albanita’nın gözlerinde kendimi görmekten daha konforlu ve lüks başka hiçbir şey hissedemeyeceğimi yeniden anlıyorum.

FUAT PAŞA YALISI

Yazının bu kısmından sonrasına kadın gözü ile devam edelim. Ne de olsa bu sürpriz Albanita için hazırlandı. 

Mutluluk Destinasyonu
Fuat Paşa Yalısı, Osmanlı'nın zarafeti ile modern Türkiye'nin dinamizminin birlikte sergilendiği en iyi örneklerinden biri. Sadece manzarası bile insanın hayatını uzatır diyebiliriz ama kaldığımız odanın bize kattığı havayı da atlamamız lazım.

Şu söylemeden geçemeyeceğim, ki özellikle kadınların beni çok iyi anlayacağını düşünüyorum; içeri adım attığınız anda kendinizi Bihter Ziyagil gibi hissedip 'Cemile benim yasemin çayım nerede kaldı?' diye bağırabilirsiniz. Çünkü bu otel, manzara, konforlu olmasına rağmen şıklığı ile de göz kamaştıran oda tasarımı, insana kendisini şımartılmış hissettiriyor. Zaten belki de stres ve hayal kırıklıkları ile dolu bu hayatta tek ihtiyacımız olan biraz şımartılmak.

Yalının göz kamaştıran devasa avizeleri, kuyruklu merdivenleri, zarif camları... Kısaca her şeyi orijinal. Yok edilmek için ant içilmiş gibi hoyratça delik deşik edilen İstanbul'un göbeğinde, Fuat Paşa Yalısı tüm benliği ile, 2 asır önce inşa edildiği haliyle dimdik duruyor.

Mutluluk Destinasyonu
Eğer yolunuz Fuat Paşa Yalısı'na düşerse burada mutlaka yemek yiyin. Biz kahvaltı etme şansı bulduk ve masaya adeta zamk gibi yapıştık. Elimizde olsa tüm hayatı o masada geçirirdik. Yalının ön kısmında, iskele üzerine kurulmuş restoran, güler yüzlü çalışanlar ve parmak yedirecek lezzetteki menü inanın beklentilerinizin çok üzerinde olacak.

Çengelköy: Boğaz'ın kenarında asırlık bir çınar

Boğaziçi’nin esintileri, yalıların alt katına, cumbalı üst katlara misafir oluyor. Bahçesi “deniz” olan Muazzez Hanım Yalısı, Server Bey Ya...