Köyler, dereler, ormanlar ve geniş çayırlar ile tamamlanmış
yolları geçerken, kırların taze havası sarıyor hemen insanı… Boğaz’ın
sırtlarındaki Anadolu Kavağı’ndayız bu defa... Ceneviz Kalesi Yoros’un
eteklerinde kahvaltı ediyoruz, Marmara’nın suları ayaklarımıza vuruyor.
Ağaçlıklı, çimenli tepeleri, dar sokakları ile sakin bir mola yeri bizim için
bu yer, bu sabah…
Anadolu Hisarı / Mutluluk Destinasyonu |
Sudan yeni çıkmış taptaze deniz
ürünleri, civardaki restoranlara taksim ediliyor. Keyifli bir koşuşturmaca var
etrafta, yeni günün saat 12.00’deki ilk vapurunu ve dahi misafirlerini
beklerken… Burası; tarihi camisi, küçük meydanı, eski çeşmesi, ince uzun patika
yolları, ahşap yapılarıyla küçük bir balıkçı köyü…
Çiftlik evleri daha derinlerde,
oksijen deposu kavak ağaçlarının arasında saklı duruyor. Renkli sandalların
süslediği Anadolu Kavağı, yazın coşkusuyla sarmaş dolaş olmuş sanki. Henüz
hayli sakin, çünkü ne Eminönü’nden bir turist teknesi var ortalıkta ne de
günübirlik kaçamak yapmak isteyenleri taşıyan şehir hatları vapuru… Midyeciler
henüz tezgâhlarını hazırlıyor. Komiler bir tarafta masaları düzenliyor.
Garsonlar daha günlük kıyafetleri ile kahvaltı ediyor.
Anadolu Hisarı / Mutluluk Destinasyonu |
Marmara ile Karadeniz’in
birleştiği şirin semt, iç denizdeki son iskele… Kavakların heybeti
kaybolduğunda, gemiler artık Karadeniz’in engin sularına açılıyor. Hemen
karşıda ise Rumeli Kavağı görünüyor. Biz ise yalnız iskelenin gölgesinde
oturup, sağımızdaki konaklara komşuluk ederek, Yedigül Restoran’da kahvaltı
yapıyoruz.
Anadolu Hisarı / Mutluluk Destinasyonu |
Suların sesi, evlerin altındaki
kayıkhanelerde yankılanıyor, masamıza martılar misafir oluyor, kediler
yoldaşlık ediyor, bize ev sahipliği yapıyor. Göz göze, diz dize, el ele huzuru
dinliyoruz. Mıhlamanın uzayan peyniri ağzımızda birleşiyor. Beri taraftan da
domatesler dilimleniyor, biberler kesiliyor, soğanlar ayıklanıyor, balıklar
temizleniyor. Derinlerden bir yerlerden şişte kalamarın kokusu, midye tavaya
karışıyor, yağda karidesler kızartılıyor, roka salatası hazırlanıyor.
Güneş denize vururken; göz
alıyor. Geç kalmış kayıkçı, avlanmak için açılıyor; ancak bir süre sonra elleri
boş geri dönüyor. Butik lokantadaki masamızda derinleşen muhabbet, yosun
kokusuyla renkleniyor. Tekir, Arap ve Cavit’in dostları Sarman kedileri sere
serpe taşlarda güneşleniyor. İstanbul’dakilerin aksine burada kediler çöp
tenekelerine itibar etmiyor. Kediler bile mutlu Anadolu Kavağı’nda…
İskele meydanının arkasındaki
sokakta çay bahçeleri iskemlelerini açmış. Gururla tahtaya vurulan pullar ile
“şeş-i yek” coşkusu, biraz sonra güçlü bir zar sesi ve sonra bu defa “penc-ü
se” kahkahası duyuluyor, kapı üstüne kapı olan adam yeni günü şans ile
karşılıyor.
Anadolu Hisarı / Mutluluk Destinasyonu |
Biraz ileride 1593 yılından
miras Midilli’li Ali Reis Camisi’nin yaşadığı talihsizliği fark ediyoruz.
İncirli Sokak’ın başındaki cami, bin yıllık Ayazma Çınarı’nın devrilmesiyle
hasar almış. Ancak anıtlar kararı gereken restorasyon için yaklaşık 1 yıldır
henüz neredeyse çivi bile çakılamamış. Artık asırları deviren heybetli çınarın
zamana yenilmesine mi kıyalım, yoksa eski özen ve incelik ile yapılmış güzel
caminin tahrip olmasına mı; bilemedik.
18. yüzyıl hatırası Cevriye
Hatun Çeşmesi de artık eski itibarını görmüyor. Bir köşede adeta yalnızlığa
terk edilmiş, geçmiş günlerine hayıflanıyor.
Kumdöken Suyu levhasını takiben
İsmailağa Sokağı’ndaki evlerin arasına karışarak, Yoros Kalesi’ne doğru
koyulduk bir süre sonra… Boğaz’ın en temiz bölgesindeki taze deniz
mahsullerinin kokusunu ardımızda bırakarak, yeşilliğe karışıyoruz. Az ileride dalından böğürtlen yerken, çocukluğumuza dönüyoruz. Yine parmaklarımız renkleniyor.
İncir ağacından, kavaktan yapılmış eski ahşap evlerin pencerelerine güzel
kokular siniyor. Ahşap ile incir kokusu ayrı bir armoni olarak Arnavut
kaldırımlarına yayılıyor. Albanita hatırlatıyor; “Arnavutluk’ta Arnavut taşları
yoktur.”
Anadolu Hisarı / Mutluluk Destinasyonu |
Yıllara boyun eğmiş yıkık bazı evlerin duvarlarından otlar bitmiş.
Anlıyoruz ki; ot taşın altında kalmıyor. Doğanın kanunu; ‘hep kendini yeniliyor
zaman…’ Metruk evlerin sert taşlarının yerini, yeni filiz veren zayıf
yeşillikler alıyor.
Anadolu Hisarı / Mutluluk Destinasyonu |
Ölümsüzlerin arasından ölecek
olanların garip kayıtsızlığıyla, mezarlıkların içinden geçerek, kaleye doğru
çıkıyoruz. Deniz seviyesinden yükseldikçe, rüzgar da kendini gösteriyor. Tepeye
tırmandıkça; Boğaz’ın bir bölümü, Rumeli Kavağı ve Karadeniz aynı kadraj içine
giriyor. Yoros Kalesi’ne vardığımızda, kalenin arkeolojik kazılar sebebiyle
kapalı olduğunu fark etsek bile yukarı çıkarken harcadığımız efor, şahit
olduğumuz manzarayla yerini dinginliğe bıraktı.
Anadolu Hisarı / Mutluluk Destinasyonu |
Elbette 800 yıllık Yoros
Kalesi’ne doğru yokuş çıkarken; bir ağacın dalına atılmış halata bağlı
salıncakta soluklanarak bulutlara kavuştuğumuzu, aynı anda çocuklaştığımızı da
artık itiraf edebiliriz. Yoros Çay Bahçesi’nde Marmara’nın Karadeniz’e
dokunduğu, aşk ilişkisini görmenizi de tavsiye ederiz. …ve dönmeden Marko Paşa
Köşkü’nü görmeyi de asla ihmal etmeyin. Mutluluk Destinasyonu’na sonunda
teşekkür edeceksiniz.