tour etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
tour etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

13 Ekim 2018 Cumartesi

Pastoral bir yaşam tarzı


Mutluluk Destinasyonu bu hafta, mütevazı bir Avrupa başkentinde... ‘Mutlaka görülmesi gerekir’ diyerek not düştüğümüz Amsterdam; Londra, Paris ve New York gibi büyük bir şehirdir. Ama onu büyük yapan, küçüklüğüdür. 800 bin nüfusuyla Amsterdam, büyükşehirlerin küçüğüdür.

Amsterdam / Mutluluk Destinasyonu
Amsterdam, 13. yüzyılda deniz toprakla doldurularak inşa edilmiş bir şehir. Amsterdam, aradan 8 asır geçmiş olsa bile hâlâ 13. yüzyılda bir otantik şehir. Mutluluk Destinasyonu bu hafta, Kuzey Avrupa’daki balıkçı kentine götürüyor sizi. Çok sayıdaki adanın bir araya gelmesinden oluşan Ortaçağ şehri, köprüler ile birbirine bağlanıyor, kanallar ile ayrılıyor.

Amsterdam / Mutluluk Destinasyonu
Hollanda’nın başkenti Amsterdam olsa da ‘hükümet merkezi’ değil. Dolayısıyla dünyadaki başkentlere oranla, “ağır, disiplinli, soğuk” değil. Sıcak, sevecen ve özgürlüğüyle fark ediliyor. Amstel Irmağı’nın ikiye böldüğü Amsterdam’da 165 su kanalı ve 700’e yakın köprü olduğu ifade ediliyor. Amsterdam’ın dokusu, tarihin gölgesinde hayat buluyor. Su kanallarında karaya ayak basmadan bütün bir kenti sandal ile gezinmek romantik bir seyahat sunacağı gibi, bozulmadan asırlardır ayakta duran eğik, sivri, dar veya geniş çatısı olan evleri keşfetmek için de fırsat sağlıyor.

Amsterdam / Mutluluk Destinasyonu

Her zaman bulutlu ve gri havasıyla Amsterdam’ı yürüyerek de, ama en çok bisiklet üzerinde tanıyabilirsiniz.
1940’ta sadece 4 gün süren Nazi Almanya’sı ile Hollanda Krallığı arasındaki II. Dünya Savaşı’nın ‘Batı cephesi’ muharebesi kaybedildiğinde Felemenkler yıllarca içinde bu acıyı büyüttü. Öyle ki; ‘kupa’ kazandıkları 1988’teki Avrupa Şampiyonası’nın yarı final maçında Almanya’yı yendiklerinde nüfusun yüzde 75’i çılgınca sokağa dökülmüş, “Bisikletlerimizi geri aldık” diye kendinden geçmişti. Bisikletleriyle meşhur Hollanda’nın böyle de bir hatırası da var. Sadece bisikletleriyle değil elbette; laleleri, Yel Değirmenleri, peynirleriyle de şöhret sahibi…

Amsterdam / Mutluluk Destinasyonu

Belki de tren yolculuğu yaparak, Amsterdam’ın banliyölerini görmek isteyebilirsiniz.
Amsterdam’ın kenarında kalan bölgelerde, Yel Değirmenleri size tuhaf çocukça bir mutluluk yaşatacak, adeta küçüklük masal dünyalarınıza geri döneceksiniz. Banliyöler ayrıca leziz peynirlerin üretildiği bölgeler. Burada pastoral bir yaşam tarzı süregeliyor asırlar boyudur. Amsterdam’da suyla pekişmiş Venedik’i, sanatıyla Paris’i ve akademisiyle de Londra’yı aynı anda yaşayabilirsiniz.

Amsterdam / Mutluluk Destinasyonu

Hareketli ve canlı görüntüsüyle, renkli ve özgür kimliğiyle Amsterdam, ırkçılıktan uzak bir kimliğe sahip.
Ördüğü saçlarıyla bir siyahi genç ile sarışın bir hanım öpüşürken yol ortasında, onlara gülümsüyor işgalin zor günlerinde doğmuş ve imkansızlık içinde yaşamış yaşlı kadın.
Merkez İstasyon ile Dam Meydanı arasındaki bölge, Amsterdam’ın her köşesi gibi görülmeye değer. Günün her saatinde müzik grupları performans sergilerken, pantomim oyuncuları da açık hava sahnesinde yerini alıyor. Ayrıca kukla gösterileri de yapılıyor. Amatör müzisyenlerin canlı performansları ayrı zevk veriyor. Küçük bir bahşiş karşılığında, güler yüzlü ve neşeli sokak sanatçılarıyla hatıra fotoğrafı çektirmeniz de mümkün.

Amsterdam / Mutluluk Destinasyonu

Kırmızı fenerleriyle dünyaca şöhret bulmuş Nieuwmarkt evleri
, Dam Meydanı’na giden yolun sonunda uzanıyor. Bu etkileyici evlerin ardında ise göz kamaştıran, rengarenk saklı ‘lale bahçeleri’ yayılıyor. Eski tereyağı pazarı olan Rembrandtplein Meydanı, barok tarzdaki tabloları ve oto portreleriyle ünlü ressam Rembrant’tan adını alıyor. Kare biçimindeki alanda, neon lambalarıyla kafeler ve barlar oldukça popüler. Öte yandan Amsterdam’da geniş bir mutfak yelpazesi mevcut. Fransız, İtalyan, Türk, Rus, Çin, Japon, Hint, Arap, Endonezya, İran, Lübnan, Yunan ve Latin Amerika lezzetleriyle geniş bir restoran ve kafe portföyü bulunuyor.

Amsterdam / Mutluluk Destinasyonu

Eğer çimlere uzanarak kitap okumak, biraz kafanızı ve doğayı dinlemek istiyorsanız Voldenpark’ı görmeden olmaz elbette.
Millî şair Joost van den Vondel’den adını alan 46 hektarlık park, İngiliz bahçeleri tarzında tasarlanmış. Göller, köprüler arasında, geniş yeşillikler üzerinde Albanita’yla uzanırken; etrafımızda ördekler vıraklıyor, 100’lerce çeşit ağaçların dallarında sincaplar zıplıyor, su kıyısındaki ayaklarımızın ucuna beyaz kuğular misafir oluyordu.

Amsterdam / Mutluluk Destinasyonu

Amsterdam’ın günlük hayatında müziğin çok farklı bir yeri bulunuyor.
Bunu hem Voldenpark’taki orkestra yerlerinden yükselen ahenkli nota sesleriyle ve Nieuwmarkt evlerinin arasında sıkışıp kalmış 13. yüzyıl mirası Eski Kilise’deki org konseriyle tecrübe ettik. Mesela keşke Amsterdam’a gelmişken, Concertgebouw Orkestrası’nı dinleyebilseniz. Ancak dünyanın en iyi ve en büyük gruplarından biri olan bu topluluğu izleyebilmek için aylar öncesinden rezervasyon yaptırmanız, bunun için de biraz şanslı ve imtiyazlı olmanız gerekebilir. Bir caz şehir olan Amsterdam, jazz kafeleriyle de biliniyor. Buralarda hiç hesapta yokken şöhretli bir müzisyeni dinlerken kendinizi bulabilirsiniz.

Amsterdam / Mutluluk Destinasyonu

Sanat, tarih, direniş, emek, işkence, çiçek, esrar ve seks müzeleriyle Amsterdam, aynı zamanda sergi köşelerinin de başkenti…

Amsterdam / Mutluluk Destinasyonu

Albanita’nın daha Schiphol Havalimanı’na inmeden, bulutların arasında sözünü aldığı üzere bizim müze durağımız, “Van Gogh Art” olmuştu. Siz sanat, zanaat ve tarih alanındaki parçaların sergilendiği ulusal Rijksmuseum’u, ressam Pablo Picasso ile Vincent van Gogh’un kalıcı eserlerinin ve 19. yüzyıldan bu yana modern koleksiyonların yer aldığı ‘Fütürist’ tarzdaki küvet biçimli mimarisiyle Stadeliyk’i de görebilirsiniz. Tabii II. Dünya Savaşı günlerinde yazdığı günlükler ile meşhur olmuş Anne Frank’in Evi de ziyaret edilmesi gereken adreslerden. Zira Anne Frank’in birçok belgeseli, filmleri de çekildi. İki ayrı bölümden oluşan binanın arka kısmında Anne Frank, Nazi zulmünden saklanmış.

Amsterdam / Mutluluk Destinasyonu

Albanita’nın rehberliğinde Bordolu Çocuk, 5 katlı Van Gogh Müzesi’ni gezerken, ünlü ressamın 200 civarındaki eseriyle, kardeşi Theo’ya yazdığı mektupları ve 500 kadar taslak çizimleri arasında adeta kayboldu. Bunların yanında Çağdaş Sanat’ın piri van Gogh’un etkilendiği ve ondan etkilenen sanatçıların da eserleri yer alıyor. Bu devasa sanat merkezini gezebilmek için en az 3 saatinizi ayırmanız gerekebilir, bizden söylemesi...

Amsterdam / Mutluluk Destinasyonu

E tabii Amsterdam’da, Van Gogh Müzesi karşılığında Albanita’nın da Bordolu Çocuk’a borcu olacaktı. O da Jodenbree Straat’taki Rembrant Evi Müzesi’ne giderek ödenmiş oldu. 50 yıl burada yaşayan Rembrant van Dijks’in gravürleri, tabloları, öğrencilerinin yaptıkları ve dönemin ünlü ressamlarının çizimleriyle süslü duvarları, atölye katı ve Işığın Ustası’na ait bilgilerin de yer aldığı müze evinde, ayrıcalıklı duygular yaşayacaksınız.

Amsterdam / Mutluluk Destinasyonu

8 asır önce ithal edilen beş milyon kazığın üzerine inşa edilen Amsterdam, bataklığın kurutulması ve Kuzey Denizi’nin doldurulmasıyla ortaya çıkarılmış, alçakgönüllü bir kent. Rembrant’ın veya Van Gogh’un mezarından kalkıp, yarım bıraktığı tablosunu tamamlamak istese yolunu şaşırmayacağı muhafazakâr bir şehir. Siz de bu duygulu şehri görmeyi dilerseniz, Mutluluk Destinasyonu’nun konum iğnelerini takip etmeyi unutmayın.

29 Eylül 2018 Cumartesi

Güzelliklerin başladığı yer: İzmir


Bir hafta sonu kaçamağı olarak ‘kısa bir rota’ hazırladık sizlere… İzmir için elbette ‘iki gün’ yeterli değil; ancak ‘hava değişimi olsun’ isterseniz eğer, buyurun birlikte soluklanalım. Ege’nin kıyısındaki aşkın ışığında, baş döndüren güzelliklerin başladığı yere doğru, İzmir’e pusulayı kuralım.

İzmir / Mutluluk Destinasyonu

Romantik akımın öncüsü Fransız yazar Victor Hugo’nun dediği gibi, “Boynunda kolyesiyle bir prensesi” andıran İzmir, Mutluluk Destinasyonu’nun bu haftaki huzur adresi.
 
İzmir / Mutluluk Destinasyonu

‘İzmir’ deyince neden ise hemen “saat kuleleri” hatırlanıyor. Sultan II. Abdülhamid Han’ın tahta çıkışının 25’inci sene-i devriyesi şerefine Almanya İmparatoru II. Wilhelm’in hediye ettiği saati üzerinde taşıyan 25 metrelik kule de, 1901’den beri İzmir’in sembolü olarak Kordon Boyu’nda misafirlerini karşılıyor. Elinizde gevrek, yani “simit” ile veya İzmirlilerin bildiği ‘boyoz’ ile sahil boyunda dolanırken, Karşıyaka’ya doğru sevdiğiniz ile aşk tazeleyebilirsiniz. Biz tecrübe ettik, siz de edebilirsiniz.

İzmir / Mutluluk Destinasyonu

İzmir’e özgü bir poğaça olan boyoz dışında buradaki insanlar, çekirdek için ‘çiğdem’, domates için ‘domat’, mısır için ‘darı’, simit için ‘gevrek’, incir için ‘yemiş’, mandalina için ‘mandalin’, ay çöreği için ‘pastiç’ derler. Siz de farkında olmadan kısa süre için de olsa bu yerel ağza büyük ölçüde adapte olursunuz, şaşkınlık içinde böyle konuşmak hoşunuza bile gidebilir. Ancak İzmir’de Musevilerin İspanya’dan taşıdıkları güzellikleri, yani seferad mutfağının eşsiz lezzetlerini tatmayı da atlamayın. ‘Bordolu Çocuk’ gibi patlıcan aşkınız varsa, sizin için 36 alternatif var.

İzmir / Mutluluk Destinasyonu

Tarihi, doğası, kültürü, insanlarıyla İzmir’in sokakları size de davetkâr görünmüyor mu? Gezmeye doyamayacağınız Konak Meydanı’nda Ege’nin serin sularına karşı akşamları birkaç kadeh bir şeyler yudumlamak, yaz mevsiminde başka, kış aylarında başka güzelliktir.

Palmiyeleriyle bir Florida ve Güney Karolina’yı andıran İzmir’de ilk olarak Agora’ya uğrayabilirsiniz mesela… İtalya’daki Pompei şehrini hatırlatan duvar yazılarıyla, tasvirleriyle, resimleriyle Agora, dünyadaki özel güzellikteki köşelerden biri. Dünyanın en büyük antik kentlerinden biri olan Agora, havraları, sinagoglarıyla sizleri dinler arası bir keşif yolculuğuna çıkarıyor. Bir de Roma Çeşmesi var ki; Roma’daki Aşıklar Çeşmesi’ne taş çıkarır. 2 bin yıldır gürül gürül akan suyuyla oldukça etkileyici olan çeşme, bizim gibi aşıkların da “Su gibi bir ömür” dilediği uğrak yer…

İzmir / Mutluluk Destinasyonu

Her yerde bulabilirsiniz; Mısır’daki Araplara özgü olan, İzmir’e Endülüs’ten taşan Musevilerin getirdiği ‘sübye şerbetini’ mutlaka tatmalısınız. Alaçatı’da bunu yapabilirsiniz örneğin. Mutfak kültürü çok çeşitli olan mavi – beyaz güzellikteki kasabada, damak zevkinize göre binbir çeşit gusto bulabilirsiniz. Girit’teki yeşillik çeşitliliği ve zeytin yağı zenginliği, Alaçatı’daki restoranları da süslüyor.

Türkiye’deki çoğunluğun ‘İzmirliyim’ diye övündüğü yerde olduğunuzu unutmayın. Bakmayın siz öyle ‘gavur’ falan dediklerine, güzel ayrıcalığa uzak olduklarındandır. Bir de “Karşıyakalı olmak” var ki; onlar, İzmir’i de kabul etmez. Kendilerini İzmir’in plaka numarasından mülhem, “35,5” olarak tanımlar ve bunu bir ayrıcalık olarak yaşar ve daima kıskanıldıklarını düşünür. Neyse Karşıyaka’ya geçmeden, bu tarafta kalarak; bir asırlık tarihi asansör de size ayrı bir huzur verebilir. Mithatpaşa ve Nihat Bey caddeleri arasındaki sadece üç katlı kuledeki asansör, size ışıltılı bir ‘İzmir manzarası’ sunacak. 

İzmir / Mutluluk Destinasyonu

Balçova’da teleferik deneyimi yaşayabilirsiniz mesela… Tepeye ulaşırken, maviyle yeşilliklerin nasıl birbiriyle kucaklaştığına tanık olacak, Baraj Gölü’nün güzelliği zihninizi zorlayacak. Burada bir kahve içmeyi paha biçilemeyecek duygu olarak deneyimleyecek, sevdiğiniz ile kalp ritminiz ahenk bulacak.

Eski İzmir’de ticaretin kalbinin attığı Kemeraltı Çarşısı’nda kişisel zevkinize uygun, hediyelikler, özel aksesuarlar bulabilirsiniz. Keyifli mola duraklarından biri olan burası, şehrin de en hareketli yerleri arasında yer alıyor.

İzmir / Mutluluk Destinasyonu

Çeşme’de Toskana’yla yarışabilecek Ovacık’ı da görmeyi ihmal etmeyin. Sakız Adası manzarasıyla Ovacık, size çok kimsenin bilmediği güzellikleri bahşedecek. Sayısız deniz ürünü lezzetleriyle Ildır Köyü’nü de gezmeden dönmeyin. Alaçatı kadar meşhur olmayan Urla’yı da keşfedebilirsiniz örneğin. Burada aşka doyabilirsiniz. 

Tarihi yarımadadaki Karaburun da size göz kamaştıran hatıralar yaşatacak. Foça’dan Bergama’ya kadar, hatta Çeşme’ye değin yazmakla bitirilemeyecek bir coğrafyaya uzanan cazibe merkezi İzmir... Güzel kentin komşusu Kuşadası’nda bulunan Samson Dağı’nın yamacındaki Davutlar Milli Parkı, denize girmenin başka bir keyif olacağı adres olarak diğer sahillerden ayrılıyor. Şirince ve Alaçatı’yla baş edebilecek güzellikteki Doğanbey’de eski taş evleri, şirin bir Rum köyünü görebilirsiniz. Doğanbey’de yine bir milli park var ki; her çeşit hayvanı burada tanıyabilirsiniz.

İzmir / Mutluluk Destinasyonu

Eğer Albanita gibi tarihe meraklıysanız da ‘deniz tanrısı’ demek olan Meandros’tan adını alan Menderes Akarsuyu’nun içinden geçtiği Priene, Milet ve Heraklia antik kentlerini uğramanız gerekir. Biraz daha ileride Bafa Gölü etrafındaki Latmos tarihi bir eski şehirdir. “Magnesia Meander” da Manisa’nın isim babası, Menderes üzerindeki, İzmir sınırındaki muhteşem bir miras. Muhteşem bir stadyuma ev sahipliği yapar, bugün bile taş kapısında bilet kesip içeride heyecan verici yarışlar düzenleyebilirsiniz.

İzmir / Mutluluk Destinasyonu

Ödemiş veya Birgi’deki Çakırağa Konağı, ahşap sivil mimarinin en güzel örneklerinden birini sunar. Mesela Ödemiş ve Birgi gibi, Gölcük de kış turizmi için de ilgi çekici Mutluluk Destinasyonu olarak not edilebilir. Efes’teki Artemis Tapınağı’nın dünyadaki “yedi harika” yapıdan biri olduğunu yazmaya gerek yoktur sanırız. Dünyanın en görkemli dini yapılarından biri olan Artemis, olağanüstü bir şehir. Arkeoloji ve etnografya diye iki ana bölümden oluşuyor. Son olarak; ‘baba balık’ olarak da anılan ‘adabeyli’ balığı yemeden dönmeyin diyerek, Mutluluk Destinasyonu olarak kısa bir hafta sonu kaçamağını tamamlayalım.

22 Eylül 2018 Cumartesi

Bir semt ki; denizden besleniyor

İstanbul’dan sıkıldıysanız, size yine İstanbul “huzur” verecektir. ‘Demedi’ demeyin, bir Anadolu Kavağı’na uğrayın. Her noktasında deniz hissedilen balıkçı kasabası; tarih, doğa ve yemek meraklılarını bekliyor. Bu küçük semt, döndüğünüzde size büyük bir geçmiş ve büyük bir ufuk armağan ediyor.
 
Anadolu Hisarı / Mutluluk Destinasyonu

Köyler, dereler, ormanlar ve geniş çayırlar ile tamamlanmış yolları geçerken, kırların taze havası sarıyor hemen insanı… Boğaz’ın sırtlarındaki Anadolu Kavağı’ndayız bu defa... Ceneviz Kalesi Yoros’un eteklerinde kahvaltı ediyoruz, Marmara’nın suları ayaklarımıza vuruyor. Ağaçlıklı, çimenli tepeleri, dar sokakları ile sakin bir mola yeri bizim için bu yer, bu sabah… 

Anadolu Hisarı / Mutluluk Destinasyonu

Sudan yeni çıkmış taptaze deniz ürünleri, civardaki restoranlara taksim ediliyor. Keyifli bir koşuşturmaca var etrafta, yeni günün saat 12.00’deki ilk vapurunu ve dahi misafirlerini beklerken… Burası; tarihi camisi, küçük meydanı, eski çeşmesi, ince uzun patika yolları, ahşap yapılarıyla küçük bir balıkçı köyü…
 
Anadolu Hisarı / Mutluluk Destinasyonu

Çiftlik evleri daha derinlerde, oksijen deposu kavak ağaçlarının arasında saklı duruyor. Renkli sandalların süslediği Anadolu Kavağı, yazın coşkusuyla sarmaş dolaş olmuş sanki. Henüz hayli sakin, çünkü ne Eminönü’nden bir turist teknesi var ortalıkta ne de günübirlik kaçamak yapmak isteyenleri taşıyan şehir hatları vapuru… Midyeciler henüz tezgâhlarını hazırlıyor. Komiler bir tarafta masaları düzenliyor. Garsonlar daha günlük kıyafetleri ile kahvaltı ediyor.

Anadolu Hisarı / Mutluluk Destinasyonu

Marmara ile Karadeniz’in birleştiği şirin semt, iç denizdeki son iskele… Kavakların heybeti kaybolduğunda, gemiler artık Karadeniz’in engin sularına açılıyor. Hemen karşıda ise Rumeli Kavağı görünüyor. Biz ise yalnız iskelenin gölgesinde oturup, sağımızdaki konaklara komşuluk ederek, Yedigül Restoran’da kahvaltı yapıyoruz.

Anadolu Hisarı / Mutluluk Destinasyonu

Suların sesi, evlerin altındaki kayıkhanelerde yankılanıyor, masamıza martılar misafir oluyor, kediler yoldaşlık ediyor, bize ev sahipliği yapıyor. Göz göze, diz dize, el ele huzuru dinliyoruz. Mıhlamanın uzayan peyniri ağzımızda birleşiyor. Beri taraftan da domatesler dilimleniyor, biberler kesiliyor, soğanlar ayıklanıyor, balıklar temizleniyor. Derinlerden bir yerlerden şişte kalamarın kokusu, midye tavaya karışıyor, yağda karidesler kızartılıyor, roka salatası hazırlanıyor.



Güneş denize vururken; göz alıyor. Geç kalmış kayıkçı, avlanmak için açılıyor; ancak bir süre sonra elleri boş geri dönüyor. Butik lokantadaki masamızda derinleşen muhabbet, yosun kokusuyla renkleniyor. Tekir, Arap ve Cavit’in dostları Sarman kedileri sere serpe taşlarda güneşleniyor. İstanbul’dakilerin aksine burada kediler çöp tenekelerine itibar etmiyor. Kediler bile mutlu Anadolu Kavağı’nda…

İskele meydanının arkasındaki sokakta çay bahçeleri iskemlelerini açmış. Gururla tahtaya vurulan pullar ile “şeş-i yek” coşkusu, biraz sonra güçlü bir zar sesi ve sonra bu defa “penc-ü se” kahkahası duyuluyor, kapı üstüne kapı olan adam yeni günü şans ile karşılıyor.
Anadolu Hisarı / Mutluluk Destinasyonu

Biraz ileride 1593 yılından miras Midilli’li Ali Reis Camisi’nin yaşadığı talihsizliği fark ediyoruz. İncirli Sokak’ın başındaki cami, bin yıllık Ayazma Çınarı’nın devrilmesiyle hasar almış. Ancak anıtlar kararı gereken restorasyon için yaklaşık 1 yıldır henüz neredeyse çivi bile çakılamamış. Artık asırları deviren heybetli çınarın zamana yenilmesine mi kıyalım, yoksa eski özen ve incelik ile yapılmış güzel caminin tahrip olmasına mı; bilemedik.

18. yüzyıl hatırası Cevriye Hatun Çeşmesi de artık eski itibarını görmüyor. Bir köşede adeta yalnızlığa terk edilmiş, geçmiş günlerine hayıflanıyor.

Kumdöken Suyu levhasını takiben İsmailağa Sokağı’ndaki evlerin arasına karışarak, Yoros Kalesi’ne doğru koyulduk bir süre sonra… Boğaz’ın en temiz bölgesindeki taze deniz mahsullerinin kokusunu ardımızda bırakarak, yeşilliğe karışıyoruz. Az ileride dalından böğürtlen yerken, çocukluğumuza dönüyoruz. Yine parmaklarımız renkleniyor. İncir ağacından, kavaktan yapılmış eski ahşap evlerin pencerelerine güzel kokular siniyor. Ahşap ile incir kokusu ayrı bir armoni olarak Arnavut kaldırımlarına yayılıyor. Albanita hatırlatıyor; “Arnavutluk’ta Arnavut taşları yoktur.” 

Anadolu Hisarı / Mutluluk Destinasyonu

Yıllara boyun eğmiş yıkık bazı evlerin duvarlarından otlar bitmiş. Anlıyoruz ki; ot taşın altında kalmıyor. Doğanın kanunu; ‘hep kendini yeniliyor zaman…’ Metruk evlerin sert taşlarının yerini, yeni filiz veren zayıf yeşillikler alıyor. 

Anadolu Hisarı / Mutluluk Destinasyonu

Ölümsüzlerin arasından ölecek olanların garip kayıtsızlığıyla, mezarlıkların içinden geçerek, kaleye doğru çıkıyoruz. Deniz seviyesinden yükseldikçe, rüzgar da kendini gösteriyor. Tepeye tırmandıkça; Boğaz’ın bir bölümü, Rumeli Kavağı ve Karadeniz aynı kadraj içine giriyor. Yoros Kalesi’ne vardığımızda, kalenin arkeolojik kazılar sebebiyle kapalı olduğunu fark etsek bile yukarı çıkarken harcadığımız efor, şahit olduğumuz manzarayla yerini dinginliğe bıraktı. 

Anadolu Hisarı / Mutluluk Destinasyonu

Elbette 800 yıllık Yoros Kalesi’ne doğru yokuş çıkarken; bir ağacın dalına atılmış halata bağlı salıncakta soluklanarak bulutlara kavuştuğumuzu, aynı anda çocuklaştığımızı da artık itiraf edebiliriz. Yoros Çay Bahçesi’nde Marmara’nın Karadeniz’e dokunduğu, aşk ilişkisini görmenizi de tavsiye ederiz. …ve dönmeden Marko Paşa Köşkü’nü görmeyi de asla ihmal etmeyin. Mutluluk Destinasyonu’na sonunda teşekkür edeceksiniz.

30 Ağustos 2018 Perşembe

Yeni İstanbul'un eski masalı

Boğaziçi, üzerine söz söylemenin en zor olduğu güzelliktir. Boğaziçi, üzerine yığınla övgü dizebileceğiniz bir kolaylık, bir şahane ipliktir de aynı anda... Her ne söyleseniz mutlaka üzerine oturur zira; aslında eksik bile kalabilir. Mesela dünyanın kaç şehrinden deniz geçer ki? Öyle bir deniz ki; iki kıtayı birbirine bağlayan başka kaç coğrafi konum, gezegenin bir başka yerinde mümkündür örneğin? Ege’yi Karadeniz’le birleştiren, Karadeniz’i Ege’yle bütünleştiren Marmara Denizi’nde bir boğaz yolculuğu ile başlayan tur, tarifsiz bir mutluluğa kapı aralıyor. Dünyanın tam ortasında, galaksinin merkezinde biz de sizler için yeni bir Mutluluk Destinasyonuçiziyoruz. 
Mutluluk Destinasyonu
Bu defa Sarıyer’deyiz. Ancak önce yolculuğun başına saralım kelime makarasını ve Eminönü’nde paha biçilemez bir ‘atıştırmalık’ molası verelim.

MUTLULUK ROTASININ BAŞLANGICI; EMİNÖNÜ

Mutluluk Destinasyonu
İsterseniz balık ekmek, dilerseniz köfte ekmek yiyebileceğiniz veya közde kahve içip sütlü tatlılar ile melatonin, serotonin, endorfin gibi, ne kadar ‘mutluluk’ veren hormon varsa yükleneceğiniz, bunların tadına bakarken; aslında muazzam manzaraya doyamayacağınız bu yerde, çehreler, lisanlar, deriler, yemek kokuları, müziğin tınısı ve hayatın ritmi birbirine karışıyor. Farklı köşelerde mısır satıcıları, kestaneciler, simitçiler, turşucular, dondurmacılar, özet ile seyyar satıcılar rızkını beklerken, bir köşede de kuşlar rızkının peşinde koşuyor. Öte yanda ise kediler karnını doyurmanın derdinde… Bu arada Eminönü – Rumeli Kavağı Vapuru’nun borda bordasında martılar, ikram edilen lokmaları sevinç ile havada yakalıyor.

GEÇMİŞTEN BUGÜNE AÇILAN KAPI

66 metreye 13 metrelik demir yığını, ardında köpük bırakarak iskeleden uzaklaşırken; martılar az evvel kendilerine dilim dilim simit uzatan elleri uğurluyor her zamanki vefasıyla... 750 tonluk vapur, 18 mil yapan hızı ile ağır ağır Boğaz’daki duraklarda; Beşiktaş, Arnavutköy, Emirgan, İstinye ve Sarıyer diye soluklanarak ilerliyor. 
Mutluluk Destinasyonu
Albanita ile bordolu çocuk ise adeta bulutların üzerindeki bir yere kurularak, tarihin geçit törenini izliyor. İşte; altın koç postu peşindeki Herakles ile Orfeus; yani Argonautlar kürek çekiyor; Sarıyer Vapuru’nun ötesinde, İstinye’de… Ya da Zeus’un musallat olduğu İo, beyaz bir inek olarak Ortaköy’den Beylerbeyi’ne yüzüyor tarihler arasında yeniden, aşıkların ‘Boğaz yolculuğu’ önünden… Kıskanç Hera, başına sardığı sinekten kaçıyor Arnavutköy açıklarında, Albanita ve bordolu çocuğun şaşkın bakışları arasında… Pers İmparatoru Dara, 250 bin kişilik ordusuyla korku yayıyor; Sarıyer Vapuru’ndaki aşk yolculuğuna… İhtişamlı Dara, Anadolu Hisarı’ndaki kayalarda ordusunun geçişini izlerken; öte tarafta daha çocuk yaşında çağ değiştirecek görkemli Sultan Mehmed beliriyor yeniden. Rumeli Hisarı’ndaki askerlerinin hızlı olmasını emrediyor, daha ‘Fatih’ olmadan... 
Mutluluk Destinasyonu

BOĞAZ'IN İNCİLERİ

Sarıyer Vapuru, tarihin önünde saygıyla ilerlerken Boğaz’ın serin sularında; belki de yalıların, köşklerin, konakların güzelliklerinin etkisiyle sarsıla sarsıla yol alıyor. Sırtlarını yeşilliğe dayamış, mavinin kıyısındaki yalılar; Saffet Paşa, Hasip Paşa, Said Paşa, Rasim Paşa, Yusuf Ziya Paşa, Valide Paşa, Ahmed Paşa, Fethi Paşa, Sadullah Paşa, Nedim Paşa, Mustafa Paşa, Hüseyin Paşa, Nuri Paşa, Hasan Paşa, Fuat Paşa diye sıralanıyor. Osmanlılar Dönemi’nde Boğaz’ın kıyısındaki yalıların sayısı 445’i bulurken; bugün bazısı harap halindeyken bile göz alıcı duruyor. Yine denize uzanan cumbalarından balık tutuluyor, odadaki halıyı kaldırıp yerdeki ahşap kapağı kaldırınca yine denize giriliyor, sandallı satıcılar kayıkla yine erzak getiriyor, göz kamaştıran yaşanmışlıklar canlanıyor. 

Arnavutköy çileğinin kokusu yamaçtan su seviyesine dökülürken; Sarıyer Vapuru’na kadar ulaşıyor. Gemi yol alırken; Çengelköy salatalığının kokusu çileğin naifliğini bastırıyor bir süre sonra. Ceviz anlamından mülhem “koz” ile Beykoz’daki ceviz ağaçlarının güzelliği, ıhlamur kokularıyla karışıyor. Enginarları ve patlıcanları ile Ortaköy sırtları geride kaldı. Albanita ile dün ile bugünleri konuşarak, ‘Boğaz gezisini’ tamamlamak üzereyiz. Bu arada İstanbul’un her iki kıyısındaki yalılarından ‘bordo’ olanlar, Osmanlılar’ın devlet erkânına, “açık renkliler” Müslüman ailelere, ‘gri tonlarındakiler’ ise gayr-i Müslimlere ait olarak geçmişte varlığını sürdürürken; şimdilerde restoran hüviyetinde herkese açık ‘keyif mekânı’ gibi değerlendiriliyor malûm. Biz de bunlardan bir tanesinde; geçmişin seslerini dinleyerek, Albanita’nın dünyayı şereflendirmesini kutlayacağız.

Akdeniz’den Karadeniz’e göçen balıklar, Sarıyer’e yakın ‘anavaşya’ yapıyor. Onlar yumurtlarken, yine kıyılarda dalyanlar kurulmuş… Marmara’nın ortasında, şehir hatları vapurunun geçiş güzergahında ‘voli yeri’ ayrılmış gibi... Kaptan, balık kümesine zarar vermemek için yolcularını düşürme pahasına sarsıcı bir hamle yapıyor. Ardından Boğaz’ın sessiz duraklarından birine, Sarıyer İskelesi’ne doğru, hava kararmak üzereyken varıyoruz. 

HUZUR DURAĞI SARIYER

İstanbul’un sık kullanılan güzergâhlarını gündelik yoğunluğuna terk ederek, kendimizi ‘tatile çıkmış’ gibi hissederek, unutulmaz deniz yolculuğunu tamamlarken; karaya ayak bastığımızda, yüzümüze “huzur” çarptı. 
Mutluluk Destinasyonu
Boğaz’ın en yalnız iskelesinin karşısındaki Fuat Paşa Yalısı’na geçmeden, İstanbul’un Karadeniz’e açılan uç, dar ve kilit noktası Sarıyer’de Sadberk Hanım Müzesi, demlenmiş güzelliğiyle bizi karşılıyor. Belgrad Ormanı, sırtlarda yükseliyor. Koca metropolün akciğerlerinde geceyi geçirip yeni günü karşılayacak olmanın heyecanı etrafımızda koşuşturuyor. Emirgan Korusu’ndan burnumuza yeşil kokular ulaşıyor. Atatürk Arboretumu’ndaki göletten ördeklerin ve kuşların sesini duyuyoruz bu arada… Irmak Mesire Alanı’ndan şen kahkahalar yükseliyor, gün batarken Boğaz’ın sularında… Kuş Gözlem Kulesi’nde yabani hayat canlanıyor önümüzde… Çeşitli bitki ve çiçeklerin yer aldığı Dua Tepe, ironik biçimde 15 Temmuz Şehitler Köprüsü’nü görüyor. Sarıyer Börekçisi’nden ufak tefek atıştırmalıklar alıyoruz, Fuat Paşa Yalısı’ndaki çatı katı odamızın balkonunda gecenin ilerleyen saatlerinde, adeta bir kadının boynundaki gerdanlığı andıran Boğaz’ın sırtlarındaki dağınık ışıkları izlerken yemek için… 
Mutluluk Destinasyonu
Karadeniz’in coşkun havası, akşam Marmara’nın kıyısındaki odamızda misafir oluyor masamıza… Hemen karşımızdaki yapayalnız iskelenin duygusallığı içimize işliyor. Suyun üzerindeki Fuat Paşa Yalısı’na Boğaz’ın suları misafir oluyor, akşam kıyıya vuran dalga sesleri odamıza kadar geliyor. İstanbul’un kuzeyindeki Fuat Paşa Yalısı’nda eşsiz manzarayı, 18. Yüzyılı Tanzimat Dönemi’ni 21. Yüzyıl’da yaşarken, tarihi ve moderniteyi bir arada tecrübe ederken, aslında Albanita’nın gözlerinde kendimi görmekten daha konforlu ve lüks başka hiçbir şey hissedemeyeceğimi yeniden anlıyorum.

FUAT PAŞA YALISI

Yazının bu kısmından sonrasına kadın gözü ile devam edelim. Ne de olsa bu sürpriz Albanita için hazırlandı. 

Mutluluk Destinasyonu
Fuat Paşa Yalısı, Osmanlı'nın zarafeti ile modern Türkiye'nin dinamizminin birlikte sergilendiği en iyi örneklerinden biri. Sadece manzarası bile insanın hayatını uzatır diyebiliriz ama kaldığımız odanın bize kattığı havayı da atlamamız lazım.

Şu söylemeden geçemeyeceğim, ki özellikle kadınların beni çok iyi anlayacağını düşünüyorum; içeri adım attığınız anda kendinizi Bihter Ziyagil gibi hissedip 'Cemile benim yasemin çayım nerede kaldı?' diye bağırabilirsiniz. Çünkü bu otel, manzara, konforlu olmasına rağmen şıklığı ile de göz kamaştıran oda tasarımı, insana kendisini şımartılmış hissettiriyor. Zaten belki de stres ve hayal kırıklıkları ile dolu bu hayatta tek ihtiyacımız olan biraz şımartılmak.

Yalının göz kamaştıran devasa avizeleri, kuyruklu merdivenleri, zarif camları... Kısaca her şeyi orijinal. Yok edilmek için ant içilmiş gibi hoyratça delik deşik edilen İstanbul'un göbeğinde, Fuat Paşa Yalısı tüm benliği ile, 2 asır önce inşa edildiği haliyle dimdik duruyor.

Mutluluk Destinasyonu
Eğer yolunuz Fuat Paşa Yalısı'na düşerse burada mutlaka yemek yiyin. Biz kahvaltı etme şansı bulduk ve masaya adeta zamk gibi yapıştık. Elimizde olsa tüm hayatı o masada geçirirdik. Yalının ön kısmında, iskele üzerine kurulmuş restoran, güler yüzlü çalışanlar ve parmak yedirecek lezzetteki menü inanın beklentilerinizin çok üzerinde olacak.

18 Ağustos 2018 Cumartesi

Yarım bir yol hikayesi


Siz istediğiniz kadar plan, program yapın hayat bazen düşündüğünüz gibi gitmiyor. Hesap yaparken bir tarafta siz, kontrol elinde olan kader de bir köşede tebessüm ediyor. Yaşayarak anlıyorsunuz ki; hayat size neyi ne kadar sunuyor ise onu öyle sürdürüyorsunuz. Biz de size Sakarya’yı gezdirecektik ama… Bakın neler oldu…
Sakarya / Mutluluk Destinasyonu
İstanbul’dan Sakarya’ya yola çıkmışlardı. Sapanca’da yeni doğan güneşi karşılayacaklardı. Öyle planlamışlardı. Taze bir gün başlangıcı olarak göl kenarında ‘köy kahvaltısı’ yapılacaktı önce... Göz göze oturup neşeli sohbet edeceklerdi, konuşurken dizleri birbirine değecekti. Pazar günkü ilk öğünlerine ‘istenmeyen misafirler’ dadanacak. Albanita, masadaki reçel ve bal tabağında rızkının peşindeki arıların konukluğundan ‘tedirgin’ olacak, çözüm arayacaklardı.
Sakarya / Mutluluk Destinasyonu
Su sesi, kuşların ötüşü, göldeki kurbağaların keyifle vıraklaması, yaprakların hışırtısı, rüzgarın esintisi, tabiatın dengesi; onların da büyük şehirdeki ‘hızlı’ hayatlarından yorgun düşen ruhlarını dengeleyecekti. ‘Tein’ alerjisi yüzünden Albanita, portakal suyu tercih edecek, ‘bordolu çocuk’ mutlaka çay içecekti. Sonra üsteleyecekti, şefkât dolu bir yumuşak ses tonu ile: ‘Sabah sabah daha sağlıklı bir şeyler mi içsen acaba?’
Sakarya / Mutluluk Destinasyonu
Koklaşarak sarıldılar. Sanki aylardır görüşmüyorlardı, farklı ülkelerden gelip de ‘büyük özlem’ içinde buluşmuşlar gibi… Aşk ile öpücük kondurdu dudaklarına Albanita. Bununla da yetinmedi. Her iki yanağını, yüzünü, boynunu öptü ‘an’ kadar kısa bir süre içinde… Doymadı, bir daha öptü dudaklarından sevgiyle…
Sakarya / Mutluluk Destinasyonu
 Anahtarı uzattı, “Sen kullanacaksın, ben seni izleyeceğim” dedi.
...‘bordolu çocuk’ oturdu, Albanita’nın bıraktığı şoför koltuğuna. Anahtarı yuvasına soktu, kontağı sağa doğru çevirdi. Parktaki vites kolunu sürüş pozisyonuna çekti; frenden kaldırdığı ayağıyla gaz pedalına dokundu. Demir yığını harekete geçtiğinde, 140 bin Lira’lık oyuncağın tekerleri dönerken içlerine ‘romantik yolculuğun’ sevinci doldu. “Emniyet kemerini taksan mı” dedi Albanita, emir kipini yumuşatarak...
Sakarya / Mutluluk Destinasyonu
Her şeyi itinayla ‘eksiksiz’ yapan cennet kokulu kadın, yine hassasiyet ile derleyip düzenledi. Bir defa daha öpüşürken, kemerlerin emniyeti ile Kadıköy’den çıktılar.

‘Üsküdar, Ataşehir, Sultanbeyli’ derken, İstanbul’dan çıktılar sohbet ede ede. Kocaeli’ye girdiklerinde Gebze’yi kolay geçtiler, ardından Dilovası – Hereke arasında büyüleyici Marmara Denizi manzarası ufuk çizgisinden arabanın içine taştı. Kucakları deniz güzelliği dolan aşıklar, bu arada gemi yolculuğunun çekiciliği ve zahmeti üzerine konuşurken; şimdi bulutların üzerinde bir yıldız olan gemi makine mühendisi büyüklerini de yad etti. Marmara’nın güzelliğine, hüzün düştü bir anda. Kaptanların her limanda sevgilisi olduğu klişesinden, ilgisiz bir babanın babasızlıktan kötü olduğuna takıldı söz… Albanitanın kırgınlıklarını arabanın camından Marmara’nın derinliğine atmak isteyen bordolu çocuk, İstanbul – Sakarya arasındaki tren yolculuklarını ve eski otoban üzerine birkaç hatırasını sıkıştırdı araya… Arabanın içindeki puslu sohbeti dağıtmayı başarmıştı. Tekerlekler yolu yutarken; hız göstergesi 100’ün ikinci dilimine geçtikçe, daha kontrollü olan Albanita’nın ‘Biraz yavaşlasak mı, ne dersin?’ uyarısı gaz pedalını kilitliyordu.
Sakarya / Mutluluk Destinasyonu
Körfez’e yaklaşırken bir tuhaflık da başladı. Körfez – Derince mevkîsinde ara ara sarsılan arabanın bir süre sonra nefesi kesildi. Önce 70 kilometre seviyesinde düştü hız göstergesi, daha sonra 50 kilometre üzerine çıkamaz oldular. Gittikçe ağırlaşan araba, zaman zaman da sarsılınca kelebek kadar narin kadının kalp atışları hızlandı. Aslında İstanbul İl Sınırı’ndan çıktıklarından beri, hatta ilk ‘Emniyet kemeri’ uyarısı konuşulduğundan bu yana, yani Acıbadem Köprüsü’nden Çamlıca’ya çıktıklarında tekleyen arabanın huzursuz eden aksaklığını 94 kilometre profesyonelce saklamayı başarmıştı yüreği soğuk adam. Ancak ne var ki; artık üstünü örtecek boyutları aşmıştı, gittikçe hantallaşıyordu demir yığını…
Sakarya / Mutluluk Destinasyonu
Gösterge panelinde ESP / ASR arıza uyarısı verirken, hız üst limiti de 30 kilometre kadar düştü. D-100 Otobanı’nda artık yumuşak huylu kadının telaşı kendi içinde bastırılamayacak kadar panik oluşturdu. Hatta büyük bir hayranlık beslediği Mabel Matiz’in derinlerdeki sesi bile rahatsız eder boyutları bulmuştu onun için…
Sakarya / Mutluluk Destinasyonu
Kısa bir süre sonra park alanı bulmayı başarırken, biraz soluklanma ve sakinleşme imkanı da yakalanmış oldu. Ancak gece gözlerine telaş düşen hassas kadının tedirginliği pek hafifleyecek gibi olmadı. İstanbul – Sakarya arasındaki beklenmedik arıza ve yol trafiği, yerini bir dizi telefon trafiğine bıraktı bu defa. Albanita bir taraftan, “bordolu çocuk” öte yanda ‘çözüm’ bulmaya çalışırken, gözü karartıp telaşı yatıştırmış gibi yaparak yeniden bir hamle ile ‘Sakarya’ hedefiyle yola koyuldular. Ancak araba, her türlü zorluğa rağmen sevenlerin azmini paylaşmadı.
Sakarya / Mutluluk Destinasyonu
Hız göstergesi artık sadece 10 kilometre seviyesindeydi. Bu hâliyle ilerlemek arabaya zarar verir miydi, yoksa yol kenarına çekmeleri mi gerekiyordu? Koca koca TIR’ların, kamyonların adeta ‘katil gibi’ hız yaptığı yerde durmaları ne kadar akıllıca olurdu? Kocaeli’ye bağlı Körfez semtinde veya Derince ilçesinde kalmaları mı, otobüs ile dönmeleri mi daha iyi olurdu? Peki; şehirlerarası otoyoldaki arabanın akıbeti ne olacaktı? Albanita, yolda bıraktığı için arabaya öfkeyle, kaderine terk etmekten yana tavır alırken; ‘bordolu çocuk’ çözüm bulmanın ve Sakarya’ya ulaşmanın peşindeydi. Yol boyu ‘Hız yapmasak mı, yavaşlasak nasıl olur’ diyen Albanita’nın önsezisine, şoför mahalli ve can güvenliği emanet edilen bordolu çocuk, belki kulak verseydi bu gerilim, zorluklar yaşanmayacaktı.
Sakarya / Mutluluk Destinasyonu
Artık ata evi olan ‘Sakarya’ ısrarından geri adım atmanın vakti çoktan gelmiş, Albanita’yı dinlemenin zamanı geçiyordu. İlk hedef olan Sapanca’ya bir, Sakarya’ya iki durak kalmışken daha ileri gidemediler. Hemen D-100 Otobanı’ndan çıkılarak, sonlarının ne olacağına dair en ufak fikirleri olmadan Körfez’e sapıldı.

İlk olarak benzin dolum istasyonu denk gelirken, hemen yardım istediler. Buradaki insanların gönülden gösterdikleri ilgiyle, “Türk insanı kadar ihtiyaç sahibiyle dertlenen başka bir millet olmayacağı” tecrübesine sahip oldular.
Sakarya / Mutluluk Destinasyonu
Motor yağı ve lastik değişimi dışında teşekküllü başka bir çözüm sunmayan benzincideki Muzaffer Bey’in referansıyla ‘oto elektrikçisi’ arayışına koyuldular. Araba hâlâ nefes nefese ilerliyordu. Sapa veya tehlikeli bir yerde soluğunun kesilmesinden endişeyle ikili, ‘ilerlemek ve durmak’ arasında yine yollarına devam etti. Bir süre sonra varılan oto elektrikçi ustası da ‘çözüm’ üretemese bile gösterdiği cansiperane çaba ve yönlendirdiği Gölcük yolundaki ekspertiz düğümü çözmeye bir adım bıraktı. Güç bela varılan ekspertiz sorunu teşhis ederek, ‘enjeksiyon arızası’ diyerek Peugeot Servisi’ne yönlendirdi.
Sakarya / Mutluluk Destinasyonu
Hafta sonu ve tatil günü olması şanssızlığıyla bütün tamirciler gibi, servis de ‘güvenlikçi’ dışında kepenkleri indirmesiyle düş kırıklığı oluşturdu ilk izlenim olarak.
Ancak burada da şansları yaver giden Albanita ve bordolu çocuk, evinden çağrılan ‘yol yardım’ sayesinde ve yine Türk insanı fedakârlığıyla birkaç saatlik tamir ile arabalarına kavuşma umudu kazandı. Yorgunluk, açlık ve tedirginlik üzerlerine karabasan gibi çökerken, yolun başındaki hayalleri ile kaderin gerçekleri arasında muhakeme yapmaya başladı aşıklar. Sapanca’da göl kenarında kahvaltı edilecek, Ada’da ıslama köfte yenilecek, belirlenmiş yerler görülecek ve gezi notları tutulacakken, Mutluluk Destinasyonu’nun yolu Kocaeli’nin Körfez ilçesindeki bir alışveriş merkezinde kesişti. Araba tamircide kalırken; Albanita’nın gerilim dolu yaklaşık 1,5 saatlik süre zarfında elde ettiği rahatsızlığı baş gösterdi yanı sıra… Beri taraftan bordolu çocuk da sağlık ile ilgili şikayetlerini Albanita’ya çaktırmadan, arızanın tamamlanacağı saatin gelmesini bekliyordu.

Zira kendinden çok karşısındakini düşünen kadın, ondaki acıları fark etse; arabadaki problemden daha büyük bir deprem etkisi ve telaş başlayacaktı. Neyse ki yol boyunca arabanın teklemesini hissettirmemeyi başaran sakin yapılı adam, kendisindeki ağrıları da fark ettirmedi.
Sakarya / Mutluluk Destinasyonu
Sabah çıktıkları mutluluk rotasında, öğle saatleriyken ulaştıkları tamirciden, akşamüstü arabalarını alarak mecburen geri dönüş yoluna girdiler. Geriye doğru Körfez, Hereke, Dilovası, Gebze, Sultanbeyli, Ataşehir, Üsküdar derken; macera dolu bir gün sonunda Kadıköy’e vardılar. Ancak karabulutlar dağılmak için erken olduğunu düşünmüş olacak ki; akşam geceye dönerken bu defa Kadıköy’de, trafik ışıklarında beklerken; motordan dumanlar çıkmaya başladı. Aslında dönüş yolunda yine Albanita’nın duyarlılığıyla dikkat ettiği, ‘Arabada bir yanık kokusu mu var’ ihtarını bordolu çocuk, “Artık o kadar da değil” kayıtsızlığıyla umursamadı. Kadıköy’e ulaştıklarında ise bu ilgisizliğin bedelini ödedi. Yolun kalan kısmı toplu taşıma ile tamamlanırken, bitkin demir yığını ise bir çekici kasasında onlardan uzaklaşıyordu. Yarım bir yol hikayesinin talihsizliği içinde bize de ağrılı, sergüzeşt içinde pahalı bir hatıra, sizlere ise konforlu koltuğunuzda okuması kaldı.

Çengelköy: Boğaz'ın kenarında asırlık bir çınar

Boğaziçi’nin esintileri, yalıların alt katına, cumbalı üst katlara misafir oluyor. Bahçesi “deniz” olan Muazzez Hanım Yalısı, Server Bey Ya...