Osmanlı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Osmanlı etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

30 Ağustos 2018 Perşembe

Yeni İstanbul'un eski masalı

Boğaziçi, üzerine söz söylemenin en zor olduğu güzelliktir. Boğaziçi, üzerine yığınla övgü dizebileceğiniz bir kolaylık, bir şahane ipliktir de aynı anda... Her ne söyleseniz mutlaka üzerine oturur zira; aslında eksik bile kalabilir. Mesela dünyanın kaç şehrinden deniz geçer ki? Öyle bir deniz ki; iki kıtayı birbirine bağlayan başka kaç coğrafi konum, gezegenin bir başka yerinde mümkündür örneğin? Ege’yi Karadeniz’le birleştiren, Karadeniz’i Ege’yle bütünleştiren Marmara Denizi’nde bir boğaz yolculuğu ile başlayan tur, tarifsiz bir mutluluğa kapı aralıyor. Dünyanın tam ortasında, galaksinin merkezinde biz de sizler için yeni bir Mutluluk Destinasyonuçiziyoruz. 
Mutluluk Destinasyonu
Bu defa Sarıyer’deyiz. Ancak önce yolculuğun başına saralım kelime makarasını ve Eminönü’nde paha biçilemez bir ‘atıştırmalık’ molası verelim.

MUTLULUK ROTASININ BAŞLANGICI; EMİNÖNÜ

Mutluluk Destinasyonu
İsterseniz balık ekmek, dilerseniz köfte ekmek yiyebileceğiniz veya közde kahve içip sütlü tatlılar ile melatonin, serotonin, endorfin gibi, ne kadar ‘mutluluk’ veren hormon varsa yükleneceğiniz, bunların tadına bakarken; aslında muazzam manzaraya doyamayacağınız bu yerde, çehreler, lisanlar, deriler, yemek kokuları, müziğin tınısı ve hayatın ritmi birbirine karışıyor. Farklı köşelerde mısır satıcıları, kestaneciler, simitçiler, turşucular, dondurmacılar, özet ile seyyar satıcılar rızkını beklerken, bir köşede de kuşlar rızkının peşinde koşuyor. Öte yanda ise kediler karnını doyurmanın derdinde… Bu arada Eminönü – Rumeli Kavağı Vapuru’nun borda bordasında martılar, ikram edilen lokmaları sevinç ile havada yakalıyor.

GEÇMİŞTEN BUGÜNE AÇILAN KAPI

66 metreye 13 metrelik demir yığını, ardında köpük bırakarak iskeleden uzaklaşırken; martılar az evvel kendilerine dilim dilim simit uzatan elleri uğurluyor her zamanki vefasıyla... 750 tonluk vapur, 18 mil yapan hızı ile ağır ağır Boğaz’daki duraklarda; Beşiktaş, Arnavutköy, Emirgan, İstinye ve Sarıyer diye soluklanarak ilerliyor. 
Mutluluk Destinasyonu
Albanita ile bordolu çocuk ise adeta bulutların üzerindeki bir yere kurularak, tarihin geçit törenini izliyor. İşte; altın koç postu peşindeki Herakles ile Orfeus; yani Argonautlar kürek çekiyor; Sarıyer Vapuru’nun ötesinde, İstinye’de… Ya da Zeus’un musallat olduğu İo, beyaz bir inek olarak Ortaköy’den Beylerbeyi’ne yüzüyor tarihler arasında yeniden, aşıkların ‘Boğaz yolculuğu’ önünden… Kıskanç Hera, başına sardığı sinekten kaçıyor Arnavutköy açıklarında, Albanita ve bordolu çocuğun şaşkın bakışları arasında… Pers İmparatoru Dara, 250 bin kişilik ordusuyla korku yayıyor; Sarıyer Vapuru’ndaki aşk yolculuğuna… İhtişamlı Dara, Anadolu Hisarı’ndaki kayalarda ordusunun geçişini izlerken; öte tarafta daha çocuk yaşında çağ değiştirecek görkemli Sultan Mehmed beliriyor yeniden. Rumeli Hisarı’ndaki askerlerinin hızlı olmasını emrediyor, daha ‘Fatih’ olmadan... 
Mutluluk Destinasyonu

BOĞAZ'IN İNCİLERİ

Sarıyer Vapuru, tarihin önünde saygıyla ilerlerken Boğaz’ın serin sularında; belki de yalıların, köşklerin, konakların güzelliklerinin etkisiyle sarsıla sarsıla yol alıyor. Sırtlarını yeşilliğe dayamış, mavinin kıyısındaki yalılar; Saffet Paşa, Hasip Paşa, Said Paşa, Rasim Paşa, Yusuf Ziya Paşa, Valide Paşa, Ahmed Paşa, Fethi Paşa, Sadullah Paşa, Nedim Paşa, Mustafa Paşa, Hüseyin Paşa, Nuri Paşa, Hasan Paşa, Fuat Paşa diye sıralanıyor. Osmanlılar Dönemi’nde Boğaz’ın kıyısındaki yalıların sayısı 445’i bulurken; bugün bazısı harap halindeyken bile göz alıcı duruyor. Yine denize uzanan cumbalarından balık tutuluyor, odadaki halıyı kaldırıp yerdeki ahşap kapağı kaldırınca yine denize giriliyor, sandallı satıcılar kayıkla yine erzak getiriyor, göz kamaştıran yaşanmışlıklar canlanıyor. 

Arnavutköy çileğinin kokusu yamaçtan su seviyesine dökülürken; Sarıyer Vapuru’na kadar ulaşıyor. Gemi yol alırken; Çengelköy salatalığının kokusu çileğin naifliğini bastırıyor bir süre sonra. Ceviz anlamından mülhem “koz” ile Beykoz’daki ceviz ağaçlarının güzelliği, ıhlamur kokularıyla karışıyor. Enginarları ve patlıcanları ile Ortaköy sırtları geride kaldı. Albanita ile dün ile bugünleri konuşarak, ‘Boğaz gezisini’ tamamlamak üzereyiz. Bu arada İstanbul’un her iki kıyısındaki yalılarından ‘bordo’ olanlar, Osmanlılar’ın devlet erkânına, “açık renkliler” Müslüman ailelere, ‘gri tonlarındakiler’ ise gayr-i Müslimlere ait olarak geçmişte varlığını sürdürürken; şimdilerde restoran hüviyetinde herkese açık ‘keyif mekânı’ gibi değerlendiriliyor malûm. Biz de bunlardan bir tanesinde; geçmişin seslerini dinleyerek, Albanita’nın dünyayı şereflendirmesini kutlayacağız.

Akdeniz’den Karadeniz’e göçen balıklar, Sarıyer’e yakın ‘anavaşya’ yapıyor. Onlar yumurtlarken, yine kıyılarda dalyanlar kurulmuş… Marmara’nın ortasında, şehir hatları vapurunun geçiş güzergahında ‘voli yeri’ ayrılmış gibi... Kaptan, balık kümesine zarar vermemek için yolcularını düşürme pahasına sarsıcı bir hamle yapıyor. Ardından Boğaz’ın sessiz duraklarından birine, Sarıyer İskelesi’ne doğru, hava kararmak üzereyken varıyoruz. 

HUZUR DURAĞI SARIYER

İstanbul’un sık kullanılan güzergâhlarını gündelik yoğunluğuna terk ederek, kendimizi ‘tatile çıkmış’ gibi hissederek, unutulmaz deniz yolculuğunu tamamlarken; karaya ayak bastığımızda, yüzümüze “huzur” çarptı. 
Mutluluk Destinasyonu
Boğaz’ın en yalnız iskelesinin karşısındaki Fuat Paşa Yalısı’na geçmeden, İstanbul’un Karadeniz’e açılan uç, dar ve kilit noktası Sarıyer’de Sadberk Hanım Müzesi, demlenmiş güzelliğiyle bizi karşılıyor. Belgrad Ormanı, sırtlarda yükseliyor. Koca metropolün akciğerlerinde geceyi geçirip yeni günü karşılayacak olmanın heyecanı etrafımızda koşuşturuyor. Emirgan Korusu’ndan burnumuza yeşil kokular ulaşıyor. Atatürk Arboretumu’ndaki göletten ördeklerin ve kuşların sesini duyuyoruz bu arada… Irmak Mesire Alanı’ndan şen kahkahalar yükseliyor, gün batarken Boğaz’ın sularında… Kuş Gözlem Kulesi’nde yabani hayat canlanıyor önümüzde… Çeşitli bitki ve çiçeklerin yer aldığı Dua Tepe, ironik biçimde 15 Temmuz Şehitler Köprüsü’nü görüyor. Sarıyer Börekçisi’nden ufak tefek atıştırmalıklar alıyoruz, Fuat Paşa Yalısı’ndaki çatı katı odamızın balkonunda gecenin ilerleyen saatlerinde, adeta bir kadının boynundaki gerdanlığı andıran Boğaz’ın sırtlarındaki dağınık ışıkları izlerken yemek için… 
Mutluluk Destinasyonu
Karadeniz’in coşkun havası, akşam Marmara’nın kıyısındaki odamızda misafir oluyor masamıza… Hemen karşımızdaki yapayalnız iskelenin duygusallığı içimize işliyor. Suyun üzerindeki Fuat Paşa Yalısı’na Boğaz’ın suları misafir oluyor, akşam kıyıya vuran dalga sesleri odamıza kadar geliyor. İstanbul’un kuzeyindeki Fuat Paşa Yalısı’nda eşsiz manzarayı, 18. Yüzyılı Tanzimat Dönemi’ni 21. Yüzyıl’da yaşarken, tarihi ve moderniteyi bir arada tecrübe ederken, aslında Albanita’nın gözlerinde kendimi görmekten daha konforlu ve lüks başka hiçbir şey hissedemeyeceğimi yeniden anlıyorum.

FUAT PAŞA YALISI

Yazının bu kısmından sonrasına kadın gözü ile devam edelim. Ne de olsa bu sürpriz Albanita için hazırlandı. 

Mutluluk Destinasyonu
Fuat Paşa Yalısı, Osmanlı'nın zarafeti ile modern Türkiye'nin dinamizminin birlikte sergilendiği en iyi örneklerinden biri. Sadece manzarası bile insanın hayatını uzatır diyebiliriz ama kaldığımız odanın bize kattığı havayı da atlamamız lazım.

Şu söylemeden geçemeyeceğim, ki özellikle kadınların beni çok iyi anlayacağını düşünüyorum; içeri adım attığınız anda kendinizi Bihter Ziyagil gibi hissedip 'Cemile benim yasemin çayım nerede kaldı?' diye bağırabilirsiniz. Çünkü bu otel, manzara, konforlu olmasına rağmen şıklığı ile de göz kamaştıran oda tasarımı, insana kendisini şımartılmış hissettiriyor. Zaten belki de stres ve hayal kırıklıkları ile dolu bu hayatta tek ihtiyacımız olan biraz şımartılmak.

Yalının göz kamaştıran devasa avizeleri, kuyruklu merdivenleri, zarif camları... Kısaca her şeyi orijinal. Yok edilmek için ant içilmiş gibi hoyratça delik deşik edilen İstanbul'un göbeğinde, Fuat Paşa Yalısı tüm benliği ile, 2 asır önce inşa edildiği haliyle dimdik duruyor.

Mutluluk Destinasyonu
Eğer yolunuz Fuat Paşa Yalısı'na düşerse burada mutlaka yemek yiyin. Biz kahvaltı etme şansı bulduk ve masaya adeta zamk gibi yapıştık. Elimizde olsa tüm hayatı o masada geçirirdik. Yalının ön kısmında, iskele üzerine kurulmuş restoran, güler yüzlü çalışanlar ve parmak yedirecek lezzetteki menü inanın beklentilerinizin çok üzerinde olacak.

21 Ağustos 2018 Salı

Suriçi'nde bir bayram sabahı


Bayramlıklarını giymiş torunlar, ‘köy kokulu’ sözleriyle evlatlar toplandığında Fethiye’deki ana ocağında, tozlanmış zaman perdesi açılıyor bir anda. 
Suriçi'nde Bayram / Mutluluk Destinasyonu
Tarih boyu Rum ve Yahudi nüfusun yaşadığı Balat ve Fener’in sırtlarındaki Çarşamba’ya bağlı Fethiye’de gözlerinizi kapatarak Haliç’i dinlerseniz eğer; ‘yaşanmışlıkları’ da duyabilirsiniz. İşte yamaçtaki 14 kilise ve 12 sinagog yine yükseliyor önünüzde… Fatih muhafazakârlığı temsil ediyorsa, Balat ve Fener ‘Batılılaşmayı’ çağrıştırıyor. Tepedeki Çarşamba’nın sokaklarında kediler geziyorsa, yamaçtaki Balat ile Fener’in caddelerinde köpekler fink atar. Çarşamba, alaturka bir Doğu ise Balat ve Fener de alafranga Batı’dır pekâlâ. Oryantalist Fethiye’deki o ‘Doğu evi’ de işte, bu sabah yıl boyu olmadığı kadar kalabalıktı. 
Suriçi'nde Bayram / Mutluluk Destinasyonu
Ahşap kapıdan girince ağızlardaki sözcükler hiç şaşırmadan, hemen “yerel şiveyle” bütünleşirken; aslında bu mütevazı evdeki insanlar, ‘Türkolog, medya grup başkanı, öğretmen, spor yazarı ve yazı işleri müdürü, senarist ve mizah yazarı’ olarak belli bir kesim insanlar için ilham kaynağı tanınmış yüzlerdi. Böyle olurdu, annenin karıncalanmış ellerine kavuştuğunda evlatlar ve torunları, bir anda taşralaşır ve bunu ‘ayrıcalık’ gibi yaşardı.
Suriçi'nde Bayram / Mutluluk Destinasyonu
Zıtlıklar ile kaim insan, ömründe kaç bayram görebilir ki? Veya bundan sonra görecekleri, geçmişte bıraktıklarının, bir daha geri getiremeyeceklerinin yanında ne ifade eder ki? Bir zaruş Zehra Anne de bayram sofrası için özel olarak küflendirilmiş çeçil peyniri, dumanı henüz üzerinde haşlama patatesleri, tarifini yalnızca kendisinin bildiği un helvası, ‘Kars usulü’ demli çayı, kıtlama şekeri ve lavaş ekmeği ile çocuklarına, bin 430 kilometre beride de “köy kahvaltısı” hazırlardı mutlaka. Yüreklerde ise Sarıkamış’ta bir başına kalmış baba mezarının hüznü dolaşırdı.

Ruhu olan sofra etrafında büyükler, kahvaltı atıştırmasını uzatır. Manevi iklimden maddi dünyaya ‘bilinçli’ hoşbeş ederken; şen kahkahalar yükselir, odayı sıcacık köy zılgıtlı hatıralar kaplardı. Çay bardakları dolar, boşalır; dumanı gözlük camlarında buğu bırakırdı. Sohbetin güzelliğindendir; bir süre sonra yorulan mimiklerde boncuk boncuk ter oluşur. Kolalı mendiller ile alınlar, yanaklardaki nem toplanır. Bahçedeki ağaçta kuş sesleri yankılanırken; şairliğiyle bilinen Zehra Anne, ev yapımı baklavaları getirerek, neşeli sohbetin üzerine şerbet dökerdi. 

Bayramlıkları ile küçük beyler ve küçük hanımların çığlıkları, sokaktaki seyyar salıncağın gıcırtısına karışır. Samimi eski günlerde, ‘çatapat, torpil ve kız kaçıran’ dedikleri masum cephanelik, yani haytalık da “bayram hoşgörüsü” ile mazur görülürdü. Masumiyet zamanlarında toz leblebiler, pamuk şekerler, kağıt helvalar ile, elma şekeri satanlar, baloncu, macun satıcılarının gözü de çocukların cebindeki harçlıklarında olurdu.
Suriçi'nde Bayram / Mutluluk Destinasyonu
Eskiden mübarek günler, ‘bayram gibi’ yaşanırken; ailenin en büyüğünde toplanılır, kahvaltı ile gün başlar, dualara muntazır olunurdu. Bugünlerde bayramlar, ‘tatil’ olarak kabul görüyor. Turizm firmaları; ‘tam pansiyon, her şey dahil, açık büfe’ diyerek adetlerimize ve hayatımıza ipotek koyuyor. Bayramların hangisi bayram olarak yaşanır ki daha? Kurban Bayramı kapıdayken, kaçınız çocukça heyecan duyuyor? Dolayısıyla kucağına atıldığımız hayatta, başımızı koyup ağlayarak acılarımızı paylaşacak bir göğüs ararken aslında ne kadar yalnız ve kimsesiz olduğumuzu da hissediyoruz; unuttuklarımız ölçüsünde. 

Söyleyin bana, bayram sabahı boynu bükük bilmem kaç öksüzün ayakkabı bedeli nedir? Bir hastane dolusu insanın acısını dindirecek ilaç tutarı ne kadardır? Tatil masrafınız kadar değil.

8 Mayıs 2018 Salı

Şehrin göbeğinde bir ghetto: Balat

Yine yeni bir gün doğuyor. Sabahın ilk ışıkları Haliç’e düşüyor. Su üzerinden yansıyan güneş ışığı, bulduğu boşluktan Balat’ın sokaklarına dağılıyor. Hüzünlü, yorgun, yalnız bir gece, sabaha dönüyor; Balat ışıldıyor, sakinleri bir günü daha karşılıyor. İstanbul’un kuruluşu ile eş bu şirin, küçük, sempatik semtte “umut” bir kez daha doğuyor, her yer aydınlanıyor.
Balat/Mutluluk Destinasyonu
Yaşı, ellerinin üstünde derisinden taşan damarlarından ölçülebilecek adam, köşedeki kahvenin yolunu ağır aksak adımlıyor. Doğulular için burası Balat; oysa Batılılar, ‘Palatia’ olarak biliyor. Bizans Dönemi’nde önemli bir merkez olarak not ediliyor. Resmî kaynaklar, 13’üncü yıla kadar iniyor. Anadolu mallarının ‘ihraç limanı’ vazifesi gören burası, Venedik ve Ceneviz tüccarları için uğrak bir faaliyet alanıydı. Osmanlılar’da ise “hayati” bir deniz üssü olarak konuşlanmıştı. Venedikliler ile suların üstünlüğü için yapılan tarihi savaşlarda, Osmanlılar’a çalışan korsanlar için hareket, harekât ve toplanma yeri olarak Balat’ı kullanılırdı. 

Balat/Mutluluk Destinasyonu
İçerideki sıcak ile dışarıdaki soğuktan camı buğulanan kahvehanedeki pencere kenarı masada oturan ihtiyar, dumanı üzerindeki acı çayından ilk yudumu alırken; sigarasından efkâr dolu bir nefes çekiyor. Mazideki günlerinin muhakemesini yaparken bu yaşlı adam, Balat’ın geçmişinden bugüne milyonlarca sakininden biri olarak, Haliç’in sularında uzaktaki bekleyenini gözlüyor. 
Balat/Mutluluk Destinasyonu
Balat, 16’ncı yüzyıl süresince 145’i gayrimüslim aile olmak üzere 3 bin nüfusa hayat sağlıyordu. 17’nci yüzyıl boyunca bataklıkların genişlemesi, salgın hastalıkların yayılması ile ticari hüviyetini kaybeden semt, 14 mahalle ve yalnızca 500 kişilik bir nüfus kadar küçüldü. 19’uncu yüzyıl içinde iyice önemini kaybeden bu mahalle, artık ‘köy’ olarak kabûl gördü. Ancak buna rağmen bin 144 müslüman, 538 gayrimüslim, 29 da eski Mısır’ın ‘Hristiyan halkı’ Kıptî hane yaşam sürmekteydi burada. Bütün bu rakamların toplamındaki erkek nüfus oranı 864 olarak dikkat çekiyor. Buna mukabil Balat’ta her dönem 1’e üç oranında gayrimüslim aile yaşamaktaydı. 
Balat/Mutluluk Destinasyonu
Sosyal meselelerin konuşulduğu kahvehane müdavimlerinden olan yaş almış adam, yüzündeki kırışıklıkları ve çukurları düzeltmeye çalışırken; çelişkilerle dolu bu yerde, iyi ile kötünün iç içe geçtiğini düşündü. Karşı penceredeki soba borusundan çıkan duman yoksulluk ile masumiyet arasında bir ‘geçit töreni’ sunuyordu. 21’inci yüzyılda yaşadığınıza dair pek fazla kanıt bulamayacağınız, eski çağlardan birinden bugüne uzanan İstanbul’un paslanmış semtinde, diğer tarafta ise kadınlar, kapı önünde ayak üstü laflıyor. Az sonra sümüklü çocukların ‘şen’ kahkahaları duyulurken; Balat’ta soğuğa rağmen hâlâ sokakta ip atlayan, top oynayan küçükleri bulabilmek modern dünyanın hızlı değişimlerine inat bir direnç gibi duruyor. Zamansız bu yer, saflık taşıyor. 
Balat/Mutluluk Destinasyonu
Fener Patrikhanesi’ne yakınlığıyla Bizans Dönemi’nde, soylu Rum ailelerinin yaşadığı Balat, Osmanlılar’ın himayesine giren İstanbul’da da Museviler için ‘mesken’ oldu. Bizans İmparatorları’nın Haliç’ten kente girdiği protokol kapısı olan Balat, bugün gerilmiş yeşil çuha üzerine elindeki iskambil kağıtlarını sertçe vuran kaygısız beyleri ağırlıyor. Saçları ağarmış, yorgun gözleri, titreyen elleri ile ihtiyar adam, daldığı derin düşüncelerden; ‘kupa kızı’ kağıdının sahibi ellerin masaya vurarak çıkardığı gürültülü ses ile bir an irkilerek uyandı, bacak bacak üstüne sabitlediği zayıf ayağı o an sarsıldı. Merdivenli Yokuş’tan iki sevgili, sarmaş dolaş aşağı iniyor. İki veya üç katlı değişen, cumbalı evlerin arasındaki boş arazide eskilerin tabiriyle bıyıkları yeni terleyen gençler, yeni yetme birkaç delikanlı ise kaçak göçek sigara içiyor, içemiyor, öksürüyor; bir daha hevesle duman çekiyor.
Balat/Mutluluk Destinasyonu
Kastilya kökenli Isabel ile Aragon soyundan Ferdinand’ın 1492’teki evlilikleri, Hristiyan / Katolik Birliği’ni sağlarken, Monarklar önce Müslümanları sonra Yahudileri İspanya’dan sınır dışı etti. Bizans Dönemi’ndeki Rum beldesi Palatia’nın geleceği tam da burada el değiştirdi. 
Balat/Mutluluk Destinasyonu
II. Bayezid, bir imparatorluk gemisi ile yurtsuz kalan Yahudiler’e Balat’ta ‘vatan’ kapısı açarken; İstanbul’un en eski sinagogu Ohrid de böylece inşa edildi. Balat, İspanya’dan sonra sırasıyla Makedonya, Portekiz ve İtalya’dan da göç aldı. Rumlar, Museviler ve Osmanlı’nın Fas’tan getirdiği Müslümanlar ile bu yer, tarihin akışı boyunca kiliseler, camiler ve sinagogların omuz omuza yükseldiği barışın ve kardeşliğin sembolü oldu. Şimdilerde bir pencereden, diğerine gerilmiş ipe asılı yeni yıkanan çamaşırların kokusu sokaklara yayılıyor. İstanbul’un en tarihi destinasyonu Balat’ta bir köşede de kimsenin izlemediği eski bir televizyonda ‘at yarışı’ anlatan spikerin heyecanı, mahalledeki hareketliliğe karışıyor. Bir süre sonra coşkulu ses, kalabalıkta etkisini kaybediyor; Çıfıt Çarşısı’na doğru tamamen yok oluyor. Esnafın gürültüsü, eski televizyondaki heyecanlı anlatışa baskın geliyor.      
Balat/Mutluluk Destinasyonu
Osmanlıca “Yahudi” demek olan Çıfıt Çarşısı’nda unutulmaya yüz tutmuş meslekler bugün de yaşatılmaya çalışılıyor. Bazılarını ise artık sadece bu yazıda okuyabilirsiniz. Bir dönem Balat’ta; bargirciler (yük taşıyanlar), babuçcu (ayakkabı tamircisi), attarlar, nalbantlar, dalyancılık (balıkçı), çulculuk (halı dokuması), dülgerler (ahşap ev ustalığı), sığırtmaçlar (büyükbaş hayvan çobanı) da bulunurdu. Çiftliklerin yer aldığı eski Balat’ta toprağa dayalı hayvancılık ve tarım faaliyetleri, diğer meslekler ile münasebetine oranla yüzde 72’ler seviyesindeydi. Geniş arazilerde tarımsal işler yapılırken; su ve rüzgar gücünden faydalanılan ‘değirmenler’ de Balat’ın hafızasında sık yer alırdı. 
Balat/Mutluluk Destinasyonu
Ölüm ile yaşam arasındaki ince çizgi üzerinde artık denge kuramayan yaşlı adam, çevredekilerin verdiği birkaç parça lokma ile günlerini tamamlıyorken, Agora Meyhanesi’nden hep aynı müzikler yükseliyor. Bir köşede kederlerini içine akıtan, dertli göz yaşlarını dışına bırakan genç bir kadının, iç çekişleri duvara çarpıp yeniden masasına düşerken; beri tarafta birkaç kişilik arkadaş grubunun neşeli sohbeti ise hayatın bildik tezatını oluşturuyor.
Balat/Mutluluk Destinasyonu
Yahudi ailelerin hakimiyetindeki Çıfıt Çarşısı ve ticari hayat, zaman içinde Haliç’in karşı kıyısındaki Hasköy, ardından daha tepedeki Beyoğlu’na yer değiştirdi. Ancak I. Dünya Savaşı’ndan sonra azalan Musevi nufüs, İsrail Devleti’nin kurulmasıyla da Balat’ı terk etti. Az sayıdaki kalan varlıklı aileler, kısa zaman içinde tamamen Beyoğlu’na yerleşti. Balat artık; Osmanlılar için atölye ve fabrikalar bölgesi olarak konumlandırılmış, fetih ile birlikte getirilen Faslılar’a kalmıştı.
Balat/Mutluluk Destinasyonu
Sabah ışıltı ile doğan, birkaç saat içinde hareketlenen Balat’ın sokakları asırlardır olduğu gibi, benzer pişmanlıklar ile karanlığa dönüyor. Güneş ışıklarının kırık tesiri, parça parça azalıyor. Haliç’in suları, kırmızı ile gri arası bir renge dönüyor. Günü kimsesiz evindeki ‘yalnızlık’ yerine kahvehanedeki kalabalıkta geçirmeyi adet edinmiş ihtiyar, ömrünün son dakikaları olduğundan habersiz akşam olmasını bekliyor. Biraz zaman sonra kalp krizinin sokakta yakaladığı yaşlı adam, sonsuzluğa yürürken; Balat’ta bir başka yaşamın başladığının ince, acı, tiz ve yüksek sesi, cumbalı evin camından duyuluyor. Yaşam bir ‘köşe kapmaca’ gibi taşıdığı simaları değiştiredursun; hayatın kendisi sayılabilecek Balat ise bütün varlığıyla açık hava platosu gibi ev sahipliğine devam ediyor.
Balat/Mutluluk Destinasyonu
Öte yandan Balat’ın altından Kocamustafapaşa’ya kadar uzayan bir başka Balat daha yaşıyor. Dehlizler ile birleşen, yeraltı geçitlerinden bir kol Haliç’e diğeri zindanlara açılıyor. Bu gizemli tünellerin, savaş esnasında Bizans’ta imparator ve komutanlar için kaçış güzergahı olarak kullanıldığı zannediliyor. Yangınlarıyla da meşhur burada, korkulu çığlıklara aşina mahalledekiler tanıktır; gün be gün ahşap evler hep daha güzellerine yerini bıraktı. ‘Yedi Evler’ bunların son örnekleri olarak Merdivenli Yokuş’ta arz-ı endam ediyor işte... Rumca “saray yeri” manasına gelen Balat’ta Yedi Evler adeta sarayların güzelliğine prototip olarak sıralanıyor. Bol yokuşlu, dar sokakları, uzun merdivenleri ile bambaşka bu dünyada iki kafadarın bir köşedeki tavla düellosunun, ‘zar sesleri’ de günün özeti...
Balat/Mutluluk Destinasyonu
Siteler, plazalar, rezidanslar çoğalırken çevre çevre diğer semtlerde, modernite düşmanı bu yerde, takvimler adeta 1930’lardan sonra işlememiş gibi… Balat yeniliğe direniyor, değişime baş kaldırıyor Balat... İstanbul’un doğal fotoğraf stüdyosunda, köhne, dökük, eski evlerde canlı tarih yaşatılıyor. Yaşlı semtte, yaşam her gün bir daha canlanıyor. Sakinleri değişse de hep bir şekilde yepyeni bir hayat başlıyor. Yorgi’nin yetimlerinden, Abraham’ın çocuklarına ve dahi göçüp giden yalnız Mehmet Efendi’ye kadar Balat’ta yaşamak, yüzyıllardır değişmeyen bir ritim ile aynı akıyor. Bakarsın biz de yine kalbimizi kanatarak sana geliriz Balat, bir kaçış, bir sığınak olarak, kucakladığın tarihte geçmiş mutlu günleri arar, kovalarız düşlediğimiz çocukluğu… Veya hayallerini kurduğumuz yarınlara başlarız. Belki ömrümüzün kalanı, geçenden güzel olur. Sen varsan, neden olmasın!

4 Mayıs 2018 Cuma

Bir ‘sevgili’ diyar: Arnavutluk


Doğa sporları, deniz turizmi ile Arnavutluk, size Avrupa’da aradığınız her şeyi sunuyor. Üstelik daha hesaplı… Tarihsel dokusu, çok kültürlü yapısı ile Arnavutluk, Balkanlar’ın orta yerinde bir huzur adresi… Biz aşk ile gittik, sizi de aşk için davet ediyor. Bizden söylemesi…
Arnavutluk/Mutluluk Destinasyonu
Mutluluk Destinasyonu bu defa, ata yurdumuz Arnavutluk’un kapılarını aralıyor. Türk Hava Yolları’nın TK1078 sefer sayılı uçağı ile İstanbul’dan Tiran’a gidiyoruz. Yeşilin her tonunu içinde barındıran doğası, uzun sahilleri, leziz yemekleri ile Adriyatik Denizi ile İyonya Denizi’nin kıyısındaki bir düş ülkesi Arnavutluk’tayız. Bir Albanita ile, yani ‘Arnavut kızı’ ile onun ülkesini gezme heyecanı, mutluluğu yaşarken; ister istemez tarihsel geçmişinden öte, siz de bir aidiyet hissediyorsunuz buraya.

Arnavutluk/Mutluluk Destinasyonu
Karadağ, Sırbistan, Makedonya ve Yunanistan’ın ortasında bir ‘Güney Avrupa’ ülkesine götürüyoruz sizi... Ülkenin kuzey tarafı alpler, yeşillik ve doğa; güney kısmı ise kıyı, deniz ve kumsal…

Rinas Havalimanı’na ayak basar basmaz, ‘kızıl’ renkli bir zemin üzerine “çift başlı kartal” figürlü bayrak; SSCB, Çin ve Kuzey Kore’ye ait olumsuz hatıraları anımsatıyor bilinç altında… Haksız da sayılmıyorum; çünkü… ‘Çift başlı kartal’ motifi, her ne kadar bu toprakların kökü olan Illyrialılar’dan geliyor olsa da onu kızıl bir zemin üzerine kondurmak ‘sosyalist’ bir iç güdü… Zira Arnavutluk, SSCB etkisi ve işgali altına girmeden ‘sosyalist’ olan tek Balkan ülkesi…

Tiran’daki İskender Meydanı’nda yer alan Ethem Bey Camii’nin küçüklüğü ile st. Procopius Kilisesi’nin büyüklüğü, Arnavutlar’ın etkileşimini aynı kare içinde kadrajlıyor. Müslüman nüfusun ağırlıkta olduğu Arnavutluk’ta Ortodoks ve Katolik Kiliseleri’ne mensup Hristiyanlar da yaşıyor. İki din arası evlilikler, bazı bölgelerde “kural” olarak yaşanıyor. Ancak din algıları keskin değil; burada yaşayanlar için din aslında ‘Arnavutluk’tur.’
Arnavutluk/Mutluluk Destinasyonu
Arnavutluk seyahati, size sadece Arnavutları değil; eski Türkleri, Yunanlıları ve İtalyanları da ‘tanıma’ olanağı sağlıyor. Antik kalıntılar, camiler, kaleler, manastırlar, katedraller; Bizans, Roma ve Osmanlı imparatorluklarına dair doyumsuz bir tarih sunuyor. Seyahat boyunca Arnavutluk’un çok kültürlü tarihi yapısı içinde kayboluyorsunuz. Yüksek mimari özellikler taşıyan eşsiz güzellikteki tarihi yapıların örneklerine çoğunlukla başkent Tiran’da rastlıyorsunuz.
İtalyan sanatçıların tasarladığı Tiran; doğal parkları, tarihi müzeleri, gurme restoranları, alışveriş mekanları ile modern bir şehir görünümü veriyor misafirlerine…
Arnavutluk/Mutluluk Destinasyonu
Neredeyse her köşe başında ‘kumarhane’ bulunan başkent, eğlencesine düşkün insanların buluşma adresi… Gece hayatı özellikle eski başkent Durres ve yeni başkent Tiran’da canlı ve renkli... Arnavutlar geceleri en iyi şekilde giyinerek, hiçbir şey yapamasa dahi caddelerde yürümeyi seviyor. Yol boyu Slav, İtalyan ve Yunan karışımı birbirinden güzel ‘Arnavut hanımlar’ arz-ı endam ediyor. Sizin de aklınız, başınızı terk ediyor. Bu yüzden ‘çift’ olarak gitmemekte fayda olabilir. 

Arnavutluk/Mutluluk Destinasyonu
Tiran ve Durres arası mutlaka ‘tren yolculuğu’ yapın, mutluluk ile nostalji kalsın hafızanızda… Ayrıca ‘şüpheli’ sayıdaki fazlalığıyla Arnavutluk, belki de Almanya’da bu kadar fazla bulunması zor olabilecek, devasa bir Mercedes galerisi… Otoyol kenarlarında tavşan satan çocuklarıyla, adım başı ‘lavazh’ yani araba yıkama merkezleri ile köpüklü bir ülke… Dikkat çekici bir başka ayrıntı; trafik ışıkları ‘yok’ denecek kadar az, köprüler de sınırlı sayıda bulunuyor. Her büyük şehirdeki gibi, Tiran’da da ‘trafik’ bir çile… 7 km. mesafe bazen bir saatte kat edilebiliyor. Tiran’da ‘Bu kadar fazla kötü şoför nasıl bir araya gelmiş’ diye de düşünebilirsiniz. Zira şoför değil, akrobatların yol boyunca her türlü akıl almaz manevra yaptığına şahit olabilirsiniz. Ki; yollarda trafik kazalarında ölenlerin ‘büstleri’ de dikkat çekiyor, belki farkındalık için… Ölüm bir sahne olarak otoyol kenarlarında sergileniyor adeta.
Arnavutluk/Mutluluk Destinasyonu
Coğrafi konumu dolayısıyla dikkat çekici derecede yüksek güneş ışığına sahip olan Arnavutluk’ta insanların mutluluk eşiği doğal seviyesinde, doğayla irtibatlı... Geniş yeşil alanları ile Arnavutluk Alpleri’nde mutlaka doğa yürüyüşleri yapın; çünkü tabiat ve yeşillik arayanlar için burası ideal bir toprak bütünü… 

Arnavutluk/Mutluluk Destinasyonu
Olası nükleer saldırılar için sığınak olarak yapılmış Bunk’er Art, saat kulesi ve opera binası da dönüş bileti tarihi gelmeden uğramanız gereken duraklardan… Akrofobiniz yoksa eğer, Dajti Dağı’nda bin 615 metre yükseklikte teleferik deneyimi yaşamak da tabiat güzelliklerini farklı açıdan sunacak, Tiran’a tepeden bakma imkânı bulacaksınız.

Başkent Tiran ve 11 büyükşehir, 24 kent, 61 semt ile yönetilen Arnavutluk’ta İşkodra; ekonomi, eğitim, sanayi ve kültür merkezi; ‘kale’ demek olan Elbasan, tarihi bir şehir, arkeolojik kazılar ile açık hava müzesi gibi, Durres ise bir sahil ve liman kenti olarak öne çıkıyor. Buradan İtalya’ya ticari ve turistik seferler düzenleniyor.

İşkodra’da aynı adlı nehir kıyısındaki
Arnavutluk/Mutluluk Destinasyonu
resort ve kamp merkezlerinde yeşil ve mavi tonlarına doyuyorsunuz.
Sığ suları, çam ormanları ve uzun kumsallarıyla meşhur olmuş cömert bir tatil beldesi… Elbasan’da ‘trekking ve dağcılık’ yapılabilir. Kartallar’ın diyarında, hem temiz havanın hem de huzurun keyfine varacaksınız. Dağların hikâyesini de insanından dinleyebilir, yaşanmışlığına kaçınılmaz olarak hayranlık duyabilirsiniz.

Avrupa’nın deniz turizmi zenginliği yüzünden plajları gözden kaçırılmış Arnavutluk’un sahilleri ve kıyı şeridini de keşfetmeyi unutmayın. Berrak ve durgun sularıyla, tertemiz kumsalları ile Arnavutluk’un, kesinlikle Avrupa’nın en güzel plajlarına sahip olduğunu fark edeceksiniz.
Arnavutluk/Mutluluk Destinasyonu

Bizans, Roma ve Osmanlı etkisiyle tarihi bir mozaik oluşturan Arnavutluk, el değmemiş doğal güzelliklere de sahip… Tarihi dokusu korunmuş bir eski çağ ülkesi Arnavutluk’ta zaman bir asır geriye gidiyor. Mesela Berat şehrindeki beyaz evler, Osmanlı’nın mimari yorumu olarak gösterilebilir.

Arnavutluk/Mutluluk Destinasyonu
Buradaki Osum Nehri’nin ışıltısı, Berat Kalesi’ndeki gün batımı sevgiliniz ile unutulmaz bir romantizm yaşatacak. Beyaz şehrin kale tarafında arabalara izin veriliyor, zaten cafe ve restoranlar da bu kıyıda… Ancak Gorica Köprüsü ile Osum Nehri’ni geçince büyüleyici yerleşim yeri başlıyor, burada ise araç trafiği yasak… Taşların şehrindeki bu güzelliği, ‘egzoz dumanı’ ile kirletmek haksızlık olurdu zaten. UNESCO’nun ‘bin pencereli şehir’ olarak adlandırılan burayı, Dünya Mirası Listesi’nde kabul etmesini hak ediyor. Nehrin bir yakası Müslüman diğer yakası ise Hristiyan köyü olması dolayısıyla, ilgi çekici bir destinasyon sunuyor. Berat şehri, bu topraklardaki bir zamanın ihtişamlı imparatorluğu Illyria Krallığı’nın da ‘merkezi kalesi’ olma özelliği taşıyor.

Arnavutluk/Mutluluk Destinasyonu
Arnavutlar’da kahvaltı kültürü zayıf… Burada günlük ilk öğün, öğleden sonra başlıyor; sabah ise çoğunlukla, ince çekilmiş kahve ile köpürtülmüş süt Macchiato içerek geçiştiriliyor.Elbasan tava’ bir Arnavut yemeği, zaten bu ülkenin mutfağında etli yemekler meşhur... Avrupa’nın en eski şarap üreticisi Arnavutluk’ta, gözlerinde kendinizi gördüğünüz biriyle, bir kadeh içmeden günü uğurlamayın. Doğu ve Batı kültürlerinin birlikteliğinden doğan Arnavut mutfağı, daha çok Akdeniz etkisinde… Berat şehrindeki ödüllü zeytinleri, ıspanaklı böreği, tulumba tatlıları ile Arnavut lezzetleri, gözünüz ve midenize hitap ediyor.
Arnavutluk/Mutluluk Destinasyonu
Bu arada ne Arnavut ciğeri ne Arnavut taşının ‘Arnavutluk’ ile bir ilgisi var. Albanita’nın yalancısıyım. Öyle söyledi. “İhtimâl Dersaadet’te Arnavut olan bir aşçıbaşı tarafından yapılan yemek, onun etnik aidiyeti ile bugünlere uzanıyor. Taş meselesi ise eskiden yol döşemelerinde Arnavutlar’ın ustalığından ileri gelmektedir” diye yorumladık kendi aramızda...
Arnavutluk/Mutluluk Destinasyonu
Ülkede çok sayıda ‘kartal yuvası’ olması dolayısıyla Arnavutlar, kendilerine “Kartal’ın oğlu” diyor. Ancak öyle ‘cinsiyetçilik’ mavraları ile oturduğunuz yerde sarsılmayın. Çünkü burası, özgürlüklerin ve eşitliğin çatısı… Polislerin bir kısmının silah taşımadığı ‘barışçı’ bir ülke... Sakin ve huzurlu bir dünya… Müstağni insanların toprakları… Yaşlıların bile iki dil konuştuğu Arnavutluk’ta insanlar, ‘İngilizce, İtalyanca, Rumca, Türkçe, Fransızca, Almanca, Sırpça, Rumence’ gibi zengin bir dil skalasına sahip. Bu arada Arnavutluk’ta başınızı sağ ve sol tarafa salladığınızda, bir şey onayladığınız; öne arkaya salladığınızda ise ‘itiraz’ ettiğinizin düşünüldüğünü şaşkınlıkla öğrendik.
Arnavutluk/Mutluluk Destinasyonu
Adriyatik kıyısındaki ülke, dağları, el değmemiş tabiatı, fantastik doğa etkinlikleri ile tercih sebebi olabilir. Göller ve akarsuları ile milli parkları görülmeye değer. Tarihi yapıları ve eski kentleri korumayı başarmış vefalı insanların ülkesi Arnavutluk. Koşullar mükemmel olmasa da Arnavutluk kanaatkâr ve mütevazı bir ülke… Sıcacık bir ortam için, güler yüzlü, ilgili insanları dolayısıyla, istila edilmemiş doğallığı sayesinde, bozulmamışlığın meskeni olarak, leziz yemekleri, uygun fiyatları ile Arnavutluk’u size de tavsiye ediyoruz. Bizim için de gidin, görün, gezin…

Sığınak bunker’lerden, “aşk odalarına”

  Arnavutluk; diktatör Enver Hoca’nın Komünizm rejimiyle 40 yıl, baskıyla dış dünyadan kopuk, kapalı duvarlar altında yönetilince Avrupa’nın da görece gerisinde kalmış. Bu dönemde ülkenin her yerine ‘bunker’ korunak veya korugan denilen askeri mevziler inşa edilmiş. Tank saldırılarına dayanıklı olduğu söylenen beton koruganlar, Arnavutluk toprakları içinde 800 bin adet olduğu ifade ediliyor. Dikta rejimi geride kaldı; artık turistik amaç ile değerlendirilen koruganlar, gençlerin de baş başa kalmak için sığınağı denilebilir. Zaman içinde çoğu kaldırılmış olsa da bazıları internet cafe, bazıları dövme salonu, kimisi çöp kutusu, kimisi tuvalet olarak değerlendiriliyor.

Askeri taktik hata, kayıp ve ‘küçümseme’

 
435 yıl Osmanlı İmparatorluğu’nun himayesinde kalan Adriyatik ülkesi Arnavutluk’un; Batı Trakya, Bulgarlar ve Makedonya, Yunanlılar tarafından işgal edilince merkezi yönetim ile bağları kopmuş. Aslında Arnavutluk, dönemin Türkiye’sinden ayrılmayı hiç istememiş. Bu şekilde bir ‘strateji hatası’ ile elden çıkan bölgeyi, bir devlet olarak ‘Arnavutya veya Arnavutistan’ gibi gerçek bir ülke ismi yerine, o günkü politikalar gereği, aslında küçümsemek için “Arnavutluk” diye alçaltıcı ifade kullanılmış. Hâl böyle olunca; Osmanlı’dan ayrılmak istemeyen, askeri taktik hata ile kopmak zorunda kalan Arnavutlar ile Türkler arasına zamanla, ‘isim’ tamlaması yüzünden soğukluk ve uzaklık girmiştir.

Arnavutluk bizimdir, biz Arnavutluk’un

 
Arnavutluk/Mutluluk Destinasyonu
1913’te Bükreş Antlaşması ile Osmanlılar’dan kopan Arnavutluk, 1385’teki Savra Savaşı ile Türkleşmişti. Arnavutlar, Boşnaklar’la beraber, Balkan halkları arasında Osmanlı egemenliğinde “Müslümanlığı” seçen istisnalardan kabul ediliyor. Buna mukabil Köprülüler ve Kavalalılar gibi Arnavut aileleri, imparatorlukta kritik görevlere getirilmiş, ‘sadrazamlık’ makamına kadar yükseltilmişti. İtalyan etkisi altındaki küçük ülke, sınır komşuları Yunanlılar, Sırplar ve Makedonlar’la sorunlar yaşamakta... Yüzde 90’a varan bir Arnavut nüfusa hâkim Kosova, ‘Kıbrıs’ Türkiye için her ne ise Arnavutluk için odur. Arnavutluk bize benzer, biz Arnavutluk’a… Siyasi sorunlarımız, uluslararası problemlerimiz gibi…

28 Nisan 2018 Cumartesi

Tarihte yolculuk ‘Cumalıkızık’

  İflâh olmaz bir maziperest ve doğa tutkunuysanız eğer, siz şöyle buyurun… Dev yapılardan göz gözü görmezken, ufuk çizgisinin kaybolduğu gri günlerde Cumalıkızık Köyü sizlere, yeşillikler içinde birkaç yüzyıl önceki ‘huzurlu konakları’ vaad ediyor. Ne dersiniz?

Cumalıkızık/Bursa/Mutluluk Destinasyonu
Gölyazı’dan sonraki ‘mutluluk’ durağımız Uludağ’ın eteklerindeki Cumalıkızık... Bursa’nın Nilüfer ilçesinden Yıldırım ilçesine geçtiğimizde, 64 kilometre arasında Türkiye’nin prototipi ile karşılaştık. Hemen başta not düşelim; geride bıraktığımız balıkçı kasabasında ‘özgürlük ve yakınlık’ ile ağırlanırken; yeşillik ve doğanın içindeki yeni adresimizde ise “disiplin ve mesafe” hissettik.
Cumalıkızık/Bursa/Mutluluk Destinasyonu
  Çoğunlukla 3 katlı ahşap evlerde, cumbalı ve kafesli pencereler dikkat çekiyor, bazılarında mevcut olan asma katlar depo, kiler olarak değerlendiriliyor. Evlerin mutlaka bir avlu kısmı var ve dış dünya ile bağı çevrelenmiş burası, ‘bir mahremiyet’ taşıyor. Hanelere giriş, sokakta akan hayat ile doğrudan irtibatlı değil; bu iç avludan geçerek ancak mümkün olabiliyor. Cumalıkızık Köyü’ne hoş geldiniz. Şimdiki takvimden 7 asır geriye doğru sarıldı, zaman makinesi; bu doğal film platosunda…
Cumalıkızık/Bursa/Mutluluk Destinasyonu
  Cumalıkızık’da listelenemeyecek, göz alıcı birçok güzellik var. Osmanlı’nın sivil mimarisinin en görkemli örneklerine burada tanık olabilirsiniz. Ancak ayrıntılar, başka güzellikler de barındırıyor. Mesela ahşap kapı kulpları, birbirinden güzel tokmaklar ve demir dövmelerden oluşuyor. Cumalıkızık’ta sadece kapı tokmaklarını fotoğraflayıp, geniş bir koleksiyon oluşturmak da mümkün… Buraya her gelişinizde yeni bir şey keşfedebilir, her an başka sürpriz ile karşılaşabilirsiniz. 
  Yüzyıllar boyu sadece yaşanmışlıklarını, Arnavut taşlarını kimlerin adımladığını düşünseniz de içiniz titriyor. Kerpiç evlerin duvarlarına sinmiş sevdalıların gözyaşlarının bıraktığı hüzünler, yeni doğan çocukların gözyaşları, asırlar önce hayatlarını kaybedenlerin kalanlarının metanet ile ‘ölümü’ karşılayıp içine akıttığı gözyaşları… Evlerden sokağa akıyor eski insanların yaşadıkları, yaşayamadıkları; yerdeki taşlarda havayla karışıp buhar oluyor hisseden için ‘hatıralar’ ve az sonra gökyüzünden yağmur olup dökülüyor Cumalıkızık Köyü’nün misafirlerinin başından aşağı...
Cumalıkızık/Bursa/Mutluluk Destinasyonu
   Ihlamur kokuları altında doğanın kollarında dinginleşirken, Uludağ’ın dik etekleri ve vadileri arasında sıkışıp kalmış, bu yüzden de ‘yağışlı havası’ ile Cumalıkızık Köyü sizi içinize, varlık özünüze döndürüyor. Bir tarafta ise taş ocakta pişirilen köy ekmeğinin kokusu, ahşap pencereden odaya sızıyor.
  Eski tarihlerden kalma antika köydeki evlerin ısınma ihtiyacı ocaklarla sağlanıyor. Alaturka kiremitten çatıları, geniş saçakları ile Cumalıkızık’taki yapılar; ağaç, kerpiç ve çamurdan müteşekkil ‘doğal güzellik’ sunuyor. Klasik, sadelik ve nostalji değeri, burada her metrekarede hissediliyor. UNESCO da bunun farkında olarak, temmuz 2014 itibariyle en eski Osmanlı köyü, Cumalıkızık’ı Dünya Mirası Listesi’ne dahil ederek “koruma” altına aldı.
  Kültür varlıkları bir yana, doğal varlıkları ile de Cumalıkızık farklı bir deneyim yaşatıyor misafirlerine… Öyle ki; Uludağ’ın tepelerinden köyün sokaklarına salına salına, gürül gürül akan Deliçay, başka hiçbir yerde göremeyeceğiniz, hayatın durmaksızın akışını, sonsuzluğu, insan ömrünün gelip geçiciliğini temsil ediyor tarih ve tabiatın kaynaştığı bu diyarda...

Bizans İmparatorluğu’ndan, yaklaşık 700 yıl önce Osmanlı Beyliği’ne geçen bu topraklar, size sadakât, vefa da gösteriyor. Çünkü tam 8 asır önce inşa edilmiş bir kilise hâlâ varlığını sürdürmekte… Öte yandan Hamamlıkızık, Derekızık, Fidyekızık ve Değirmenlikızık gibi çevre köylerin, Müslümanlığın hususiyet atfettiği ‘Cuma günü’ toplanıp namazlarını kıldığı buraya, bu sebepten “Cumalıkızık” denildiği rivayet ediliyor.
  Köy hamamı, Cumalıkızık’ın her metre karesi gibi orijinallik taşırken; ahşap revaklı camisi, Selçuklu izleri hissettiren kubbesi ile 350 yaşındaki kare biçimli bu mescid, Osmanlılar’ın mütevazılığının numunesi adeta… Tarihi mezarlıkta, bizden öncekilerin ölülerine saygısını, ölenlerin yaşamdaki statülerini mezar taşlarından fark edebilir; dolayısıyla farklı bir tecrübe de edinebilirsiniz.
Cumalıkızık/Bursa/Mutluluk Destinasyonu
Burada görüntü kirliliğine asla yer yok. Şimdiki zamandan çıkıp, geçmiş zamanın orta yerine düşüyorsunuz rengârenk otantik yapılar arasında dolanırken… Taş döşemeli dar sokaklarda adım atmak cambazlık istese de, modern zamandan bıkanların, kaybedilen masumiyetin peşinde büyük keyif alacağı bu yürüyüşlerde, hemen iki üç köpek yanı başınızda bitiyor, “rehberlik” için... Tahmini 300 kadar ev ve 10’larca sokak arasında siz, çağlar arasında geçiş yaparken; onlar da hiç usanmadan sizinle duruyor, bazen biraz ileri gidiyor, kimi zaman geride kalıyor; ancak hiçbir zaman göz temasını kaybetmiyor, adeta konuk olduğunuz bu yerde, güvenliğinizi sağlıyor.
  Birbirinden leziz marmelatları, tadını hayatınız boyunca unutamayacağınız turşu karışımları, çeşit çeşit peynirleri, her şeyi doğal ve sağlıklı organik sebzeleri, bölgesel ürünleri, mükemmel çay kokusu için Cumalıkızık’a sadece ‘kahvaltı’ desek; bu güzelliği büyüterek haksızlık etmiş sayılmayız, belki az söylemiş bile olabiliriz. Burada kahvaltı, öğün doldurmak değil; saat alan müthiş bir ritüel...



Nerede Kalınır?

  Cumalıkızık’a popülerlik kazandıran ‘Kınalı Kar’ dizisinin çekildiği Bulanlar Konağı, “konaklamak” için öncelikli adres olabilir. Güler yüzlü hizmeti, temiz odaları, tarihi yapısıyla burası, sizi tabiat ile iç içe bir deneyim yaşamaya, ağaçların arasında doğanın sesini dinlemeye çağırıyor. Küçük meydandaki pazar yerinden el yapımı marmelat, turşu karışımları, taze meyve, bitki çayları veya hatıra ürünleri almayı unutmayın.

Çengelköy: Boğaz'ın kenarında asırlık bir çınar

Boğaziçi’nin esintileri, yalıların alt katına, cumbalı üst katlara misafir oluyor. Bahçesi “deniz” olan Muazzez Hanım Yalısı, Server Bey Ya...