trip etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
trip etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

22 Eylül 2018 Cumartesi

Bir semt ki; denizden besleniyor

İstanbul’dan sıkıldıysanız, size yine İstanbul “huzur” verecektir. ‘Demedi’ demeyin, bir Anadolu Kavağı’na uğrayın. Her noktasında deniz hissedilen balıkçı kasabası; tarih, doğa ve yemek meraklılarını bekliyor. Bu küçük semt, döndüğünüzde size büyük bir geçmiş ve büyük bir ufuk armağan ediyor.
 
Anadolu Hisarı / Mutluluk Destinasyonu

Köyler, dereler, ormanlar ve geniş çayırlar ile tamamlanmış yolları geçerken, kırların taze havası sarıyor hemen insanı… Boğaz’ın sırtlarındaki Anadolu Kavağı’ndayız bu defa... Ceneviz Kalesi Yoros’un eteklerinde kahvaltı ediyoruz, Marmara’nın suları ayaklarımıza vuruyor. Ağaçlıklı, çimenli tepeleri, dar sokakları ile sakin bir mola yeri bizim için bu yer, bu sabah… 

Anadolu Hisarı / Mutluluk Destinasyonu

Sudan yeni çıkmış taptaze deniz ürünleri, civardaki restoranlara taksim ediliyor. Keyifli bir koşuşturmaca var etrafta, yeni günün saat 12.00’deki ilk vapurunu ve dahi misafirlerini beklerken… Burası; tarihi camisi, küçük meydanı, eski çeşmesi, ince uzun patika yolları, ahşap yapılarıyla küçük bir balıkçı köyü…
 
Anadolu Hisarı / Mutluluk Destinasyonu

Çiftlik evleri daha derinlerde, oksijen deposu kavak ağaçlarının arasında saklı duruyor. Renkli sandalların süslediği Anadolu Kavağı, yazın coşkusuyla sarmaş dolaş olmuş sanki. Henüz hayli sakin, çünkü ne Eminönü’nden bir turist teknesi var ortalıkta ne de günübirlik kaçamak yapmak isteyenleri taşıyan şehir hatları vapuru… Midyeciler henüz tezgâhlarını hazırlıyor. Komiler bir tarafta masaları düzenliyor. Garsonlar daha günlük kıyafetleri ile kahvaltı ediyor.

Anadolu Hisarı / Mutluluk Destinasyonu

Marmara ile Karadeniz’in birleştiği şirin semt, iç denizdeki son iskele… Kavakların heybeti kaybolduğunda, gemiler artık Karadeniz’in engin sularına açılıyor. Hemen karşıda ise Rumeli Kavağı görünüyor. Biz ise yalnız iskelenin gölgesinde oturup, sağımızdaki konaklara komşuluk ederek, Yedigül Restoran’da kahvaltı yapıyoruz.

Anadolu Hisarı / Mutluluk Destinasyonu

Suların sesi, evlerin altındaki kayıkhanelerde yankılanıyor, masamıza martılar misafir oluyor, kediler yoldaşlık ediyor, bize ev sahipliği yapıyor. Göz göze, diz dize, el ele huzuru dinliyoruz. Mıhlamanın uzayan peyniri ağzımızda birleşiyor. Beri taraftan da domatesler dilimleniyor, biberler kesiliyor, soğanlar ayıklanıyor, balıklar temizleniyor. Derinlerden bir yerlerden şişte kalamarın kokusu, midye tavaya karışıyor, yağda karidesler kızartılıyor, roka salatası hazırlanıyor.



Güneş denize vururken; göz alıyor. Geç kalmış kayıkçı, avlanmak için açılıyor; ancak bir süre sonra elleri boş geri dönüyor. Butik lokantadaki masamızda derinleşen muhabbet, yosun kokusuyla renkleniyor. Tekir, Arap ve Cavit’in dostları Sarman kedileri sere serpe taşlarda güneşleniyor. İstanbul’dakilerin aksine burada kediler çöp tenekelerine itibar etmiyor. Kediler bile mutlu Anadolu Kavağı’nda…

İskele meydanının arkasındaki sokakta çay bahçeleri iskemlelerini açmış. Gururla tahtaya vurulan pullar ile “şeş-i yek” coşkusu, biraz sonra güçlü bir zar sesi ve sonra bu defa “penc-ü se” kahkahası duyuluyor, kapı üstüne kapı olan adam yeni günü şans ile karşılıyor.
Anadolu Hisarı / Mutluluk Destinasyonu

Biraz ileride 1593 yılından miras Midilli’li Ali Reis Camisi’nin yaşadığı talihsizliği fark ediyoruz. İncirli Sokak’ın başındaki cami, bin yıllık Ayazma Çınarı’nın devrilmesiyle hasar almış. Ancak anıtlar kararı gereken restorasyon için yaklaşık 1 yıldır henüz neredeyse çivi bile çakılamamış. Artık asırları deviren heybetli çınarın zamana yenilmesine mi kıyalım, yoksa eski özen ve incelik ile yapılmış güzel caminin tahrip olmasına mı; bilemedik.

18. yüzyıl hatırası Cevriye Hatun Çeşmesi de artık eski itibarını görmüyor. Bir köşede adeta yalnızlığa terk edilmiş, geçmiş günlerine hayıflanıyor.

Kumdöken Suyu levhasını takiben İsmailağa Sokağı’ndaki evlerin arasına karışarak, Yoros Kalesi’ne doğru koyulduk bir süre sonra… Boğaz’ın en temiz bölgesindeki taze deniz mahsullerinin kokusunu ardımızda bırakarak, yeşilliğe karışıyoruz. Az ileride dalından böğürtlen yerken, çocukluğumuza dönüyoruz. Yine parmaklarımız renkleniyor. İncir ağacından, kavaktan yapılmış eski ahşap evlerin pencerelerine güzel kokular siniyor. Ahşap ile incir kokusu ayrı bir armoni olarak Arnavut kaldırımlarına yayılıyor. Albanita hatırlatıyor; “Arnavutluk’ta Arnavut taşları yoktur.” 

Anadolu Hisarı / Mutluluk Destinasyonu

Yıllara boyun eğmiş yıkık bazı evlerin duvarlarından otlar bitmiş. Anlıyoruz ki; ot taşın altında kalmıyor. Doğanın kanunu; ‘hep kendini yeniliyor zaman…’ Metruk evlerin sert taşlarının yerini, yeni filiz veren zayıf yeşillikler alıyor. 

Anadolu Hisarı / Mutluluk Destinasyonu

Ölümsüzlerin arasından ölecek olanların garip kayıtsızlığıyla, mezarlıkların içinden geçerek, kaleye doğru çıkıyoruz. Deniz seviyesinden yükseldikçe, rüzgar da kendini gösteriyor. Tepeye tırmandıkça; Boğaz’ın bir bölümü, Rumeli Kavağı ve Karadeniz aynı kadraj içine giriyor. Yoros Kalesi’ne vardığımızda, kalenin arkeolojik kazılar sebebiyle kapalı olduğunu fark etsek bile yukarı çıkarken harcadığımız efor, şahit olduğumuz manzarayla yerini dinginliğe bıraktı. 

Anadolu Hisarı / Mutluluk Destinasyonu

Elbette 800 yıllık Yoros Kalesi’ne doğru yokuş çıkarken; bir ağacın dalına atılmış halata bağlı salıncakta soluklanarak bulutlara kavuştuğumuzu, aynı anda çocuklaştığımızı da artık itiraf edebiliriz. Yoros Çay Bahçesi’nde Marmara’nın Karadeniz’e dokunduğu, aşk ilişkisini görmenizi de tavsiye ederiz. …ve dönmeden Marko Paşa Köşkü’nü görmeyi de asla ihmal etmeyin. Mutluluk Destinasyonu’na sonunda teşekkür edeceksiniz.

11 Ağustos 2018 Cumartesi

Bir yeryüzü cenneti: Ömerli

Mevsimin bütün hücrelerinize göz kırpacağı bir adres ile karşınızdayız! Gündüzü ayrı, gecesi başka… En güzel manzaralar belki de burada görülebilir. Sanki yaz, önce Ömerli’ye geliyor. Mütevazı yaşamı, huzurlu iklimi, göz alıcı yeşili, konuşkan kuşları, mutlu mesut aşıkları ile burası, sizi de kendine çekecek.
Ömerli / Mutluluk Destinasyonu
  İstanbul’a en yakın kamp merkezi Ömerli, bir hafta sonu ‘soluklanmak’ için ideal seçenek olabilir. ‘Hem İstanbul’da olup hem İstanbul’da olmamak’ demek, Ömerli’yi keşfetmektir. Çünkü Ömerli’ye girdiğinizde sizi bekleyen ilk duygu, sanki ‘İstanbul’da değilmişsiniz’ düşüncesi oluyor. Mutluluk Destinasyonu olarak siz bize birkaç dakika ayırırsanız; biz de size, kendinize zaman ayıracağınız yeni lokasyon tanıtmak üzere hazırız!

DOĞAL BİR REHABİLİTASYON

  İstanbul’un köylerinden şirin kasaba; şehir gürültüsü, kirli hava, sıkışık trafik ve stresten bıkıp yorulanlar için açık adres… Şile yolu üzerinde bulunan ‘küçük levhası’ bile Ömerli’nin sevimliliğine dair ipuçları taşıyor. Yeşil ve ağaçlık bölge, adeta kurtarılmış bir belde olarak metropol oburluğundan ayrılıyor. At çiftlikleri, yürüyüş yolları, kamp bölgeleri, piknik alanları, büyükbaş hayvanları ve küçük canlıları ile naturâl bir yaşam var Ömerli’de…
Ömerli / Mutluluk Destinasyonu
  Doğa tutkunlarının, doğal insanların buluşma yeri olan burası, henüz hak ettiği ilgi ve değeri görmüyor. Bizim gibi hafta içi gittiyseniz tabiat ile baş başa kalıyor, dört yanınızı huzur ve sükûnet sarıyor. Yok eğer hafta sonu gidecekseniz; sizin gibi, küçük bir kalabalığa kendinizi hazırlamanız gerekebilir. Ancak yine de her koşulda dönerken, yaşamınıza farklı, bambaşka, yenilenmiş başlayacaksınız. 
  Ömerli, doğal bir rehabilitasyon alanı… 

YÖRÜK ÇADIRI SİZİ BEKLİYOR

  Yol kenarındaki sıra sıra yörük çadırlarında buz gibi yayık ayranı içmeyi, leziz gözlemeler yemeyi, organik yemekleri tatmayı, sıcacık, dumanı üzerinde köy ekmeklerini, doğal sebze ve yeşillikler ile salatalarını keşfetmeyi, sadece kokusu için bile demli bir çay söylemeyi, mis gibi etler ile bütünleşmeyi; aman ihmâl etmeyin.
Ömerli / Mutluluk Destinasyonu
  Ömerli’de, yaşamı diğer canlılar ile paylaşıyor, onlara saygıyı hassasiyet ile hatırlıyorsunuz. Göz göze geldiğiniz hayvanlara bakarken; bugün onlara zalimce davranan yaratıkların varlığını hatırladıkça ruhunuzda merhamet ve vicdan rüzgarları esiyor, hissedebilen insanların yüreği fena rüzgar alıyor o an…
Ömerli / Mutluluk Destinasyonu
  Patika ve dağ yollarında kalabalıklardan uzakta birkaç saat geçirmek, tüm şehri geride bırakarak, yoğun oksijen ve sevdiğinizin eğlenceli bakışları altında nefes almak size iyi gelecek. Burada su, rüzgar, kuş, kurbağa ve sevdiğiniz kişinin aşk dolu tınısından başka bir şey duymanız mümkün değil.

İSTANBUL’UN “SAKLI” SARNICI

  İstanbul’un Anadolu Yakası ile Avrupa’nın doğu semtlerinin su ihtiyacını karşılayan Ömerli Barajı’nda kısa bir mola vermeyi unutmayın. İzole bu yer, huzurlu bir durak olarak güzel fotoğraf karesi yakalamak için fırsatlar sunuyor. Biz, bana kalırsa en güzel çift hatıramızı burada sabitledik.
Ömerli / Mutluluk Destinasyonu
  Esenceli Köyü’nden ulaşılan Ömerli Barajı yolu, adeta masalların içine karışmanızı sağlıyor. Yarım ada biçimindeki baraj ve bölgesi, hem sahilde aynı zamanda hem de orman içinde olarak, bulunmaz bir konuma sahip.
Ömerli / Mutluluk Destinasyonu
  Ömerli Barajı’nı görmeden dönmek çizdiğiniz rota için haksızlık sayılır. Burada yüzünüze anlamsız bir gülümseme oturacak, içinize tarifsiz sevinç dolacak. Stres seviyenizin düştüğü, üretkenliğinizin arttığı, zihinsel aktivitelerinizin düzenlendiği Ömerli’de herkes kendine ait maceracı ruhuyla farklı şeyler keşfedebilir. Daha önce hiç yapmadığınız bir şeyi yaparak, hayata bir ‘tirat’ atabilirsiniz mesela. Çünkü bu vaveyla, yalnızca tabiatta yankılanacak, başka duyan olmayacak. Hatta trap ve skeet atışları, avcılık için de doğal parkur, Ömerli’nin eğimli arazisi… Avcılık tutkunları Ömerli’nin tepelerine çıkarak, ormanların derinliklerine girerek duygusal ve fiziksel gerginliklerini, farklı biçimde atıyor.

ŞİFA MERKEZİ BİR ESKİ DİYAR

  Ömerli’de İstanbul’dan ayrılmadan, ‘başka kentlerin’ kokusunu alacaksınız. “Herkes tatilde, biz İstanbul’da kaldık” diye beton duvarlar arasında, taş yollarda ‘sıkışmışlık’ hissi yaşamayın, sıkılmayın. Çünkü Ömerli’yi görmediniz daha… Suları, ormanları, doğal güzellikleri, eğlenme ve dinlenme alanları, mesire yerleri, bol oksijenli temiz havası ile Ömerli, dertliler için şifa merkezi adeta… Öyle ki; Osmanlılar’ın padişahları ile yerli ve yabancı devlet adamlarının hem eğlence hem şifa bulmak üzere tercih ettiği yer “Ömerli” olarak kayıtlarda sabit.
  Yol kenarındaki çeşmeler, tabipleri aratmıyor zira…

 
Ömerli / Mutluluk Destinasyonu


        Osmanlılar Dönemi’nde Ömerli’deki insanlar, odun ve kömürcülük ile geçimlerini sağlarken, bugün taş ocakları ve madenler bulunuyor. Ancak tarım ve hayvancılığa müsait bölge, tarihsel geçmişindeki gibi bugün de birçok çiftliğe sahip olmasıyla farklılık oluşturuyor. Ömerli’de dünyanın hiçbir yerinde göremeyeceğiniz 37 ayrı ender bulunan bitki türü ‘koruma’ altında tutuluyor.

MUHAFIZ ÖMER BEY BELDESİ

  Osmanlı İmparatorluğu henüz bir beylik olarak bilinirken; 1329’da Orhan Gazi’nin Bizans’a karşı kazandığı zafer sonrası Ömerli’nin de içinde olduğu bölge, Türkler’in himayesine girdi. Ancak Ömerli’deki yaşama dair tapu kayıtlarına ulaşabilmek için yaklaşık 200 yıl beklememiz gerekiyor. Buradaki ilk yerleşik hayat, Kanunî Sultan Süleyman Han’ın saltanatı dönemi içinde kayıtlara geçmiş. 1520’den öncesi için ‘çoğunluklu yarı göçebe bir düzen’ diye, biz tahminlerimizi tartıştık.
Ömerli / Mutluluk Destinasyonu
  Şimdilerde Ömerli olarak bahsettiğimiz bölge, tarihi vesikalarda “Yoros (Beykoz) Kalesi, Kocaeli Sancağı’na tabii” diye dikkat çekiyor. Bahsettiğimiz askeri bir pusula elbette ki… Ömerli, adli olarak ise o günlerde Üsküdar Kadılığı’na bağlıydı. Merkeze uzak Ömerli Bölgesi, ‘tımar sistemi’ ile vergilerden muaftı. Kendi kazancı içinde “eşitlik” ve üretim sürekliliği ile dönüyordu. Köy ismi ise Yoros Kalesi muhafızlarından Ömer Bey’den geliyordu.

  Bahçelerinden meyve kokularının taştığı, doğanın içindeki tamamen natürel, o muazzam kahvaltısını, tabiatın sakinlik saçan seslerini bırakıp yeniden Kadıköy’e ve insanların arasına dönmek kolay değil elbette… Ancak hayat devam ediyor. Bir başka huzur istasyonunda buluşmak üzere…

19 Haziran 2018 Salı

İstanbul’un arka bahçesi: Polonezköy

Bizim gibi, ‘Bu hafta sonu farklı bir şey yapalım’ diyorsanız eğer; gezip tertemiz hava soluyacak, tabiat ile iç içe olacak bir adres veriyoruz şimdi size… Yaklaşın; kulağınıza fısıldayarak yazıyoruz: Adampol, nam-ı diğer Polonezköy. Yani küçük Polonya.
Polonezköy/Mutluluk Destinasyonu
Kuş sesleri dakikalarınıza eşlik ediyor. Gözünüzün gördüğü her yer, yeşil bir tabiat iklimine bakıyor. Doğanın orta yerinde, payınıza düşen kültür birikimlerini de arşivleyip dönüyorsunuz. Size İstanbul’un arka bahçesinde eşsiz bir Cennet köşesi tavsiye ediyoruz. Mutluluk Destinasyonu'nun rotası, bir hafta sonu kaçamağı olarak Adampol, Polonezköy’ü işaret ediyor.
Polonezköy/Mutluluk Destinasyonu
Şehrin dışında nefes alabileceğiniz bir durak olarak Polonyalılar’ın köyünde taşralaşıyor, yaşadığınız masumiyet içinde huzur doluyorsunuz. Beykoz’a bağlı bir şirin semt, İstanbul’un bize göre en güzel sürprizi olarak orada duruyor.       

Polonezköy/Mutluluk Destinasyonu
Beylikdüzü’nden bir saat, Mecidiyeköy’den yarım saat, Kadıköy’den 15 dakika içinde ulaşabileceğiniz stresten arındırılmış natural köşe, sıkıcı ve bunaltıcı metropol günlerinde size yeniden yaşam sunuyor. Çam ağaçları ile çepeçevre sarılan köy, yine yeşilin sağında ve solunda protokol oluşturduğu yolunda sizi doğallıkla karşılıyor. Her bir ağacı geçtiğinizde, İstanbul’un kalabalığı ve gürültüsünü de yaprak hışırtıları arasında ardınızda bırakıyorsunuz.

Küçük köy meydanında güzel atlar, güzel insanları bekliyor. Ancak fayton gezisi başlamadan, küçük meydana gelmeden önce sizi birkaç adım geride, bir kilise ve mezar taşları karşılıyor; işte bu selamlama Polonezköy’ün kimliğini de ele veriyor. 1900’de inşasına başlanan, 1914’te yapımı tamamlanan Czestochowa Meryem Ana Kilisesi’nde yılda bir defa ve haziran ayındaki ilk pazar günü özel bir ayin ve bahar kutlaması gerçekleştiriliyor. Bizim kadar şanslıysanız, siz de bu renkli, keyifli hatıra ile bambaşka tecrübe yaşayabilir; biraz ileride fayton sesleri, mangal kokusu, neşeli müzikler eşliğinde unutulmaz bir hafta sonu geçirebilirsiniz. 
Polonezköy/Mutluluk Destinasyonu
Adampol’ün tarihsel yolculuğu, 1775’teki Avusturya – Rusya Savaşı’na kadar gidiyor. Bu iki devlet, Polonya’yı işgal edip paylaşırken; Osmanlılar, Lehler’in parçalanmasına rıza göstermeyerek İstanbul’daki toprakları, göçmenlerin yuvasına dönüştürür. Sultan Abdülmecit Han’ın yerleşime açtığı Polonezköy, daha evvel Adamköy ve Polonez Karyesi olarak da anılmıştı. 1894’te burada yaşayan sığınmacılar, vatandaşlık hakkı kazanırken; 1923’te ise köy, ismiyle beraber ‘etnik kimlik’ de sahibi oldu. Polonezköy’de bugün bile yaklaşık 85 kadar Polonya vatandaşı yaşamaktadır.
Polonezköy/Mutluluk Destinasyonu
Polonezköy’ün sadece Türkiye’nin değil, dünyanın da en şöhretli köylerinden biri olduğunu not edelim. Zira yılda bir defa gerçekleştirilen ayin için dünyanın her tarafındaki Polonya göçmeni rahip ve rahibeler ile tarikat mensupları Polonezköy’de toplanarak, konaklama merkezlerini dolduruyor. ‘Burada pansiyon kültürü de 1900’lerle başlıyor’ diyerek, önceki cümleye dönerek devam edelim. Polonezköy adı, sadece Türkiye ve Polonya’da değil; bütün dünyaya yayılmış Polonyalılar arasında da biliniyor.
Polonezköy/Mutluluk Destinasyonu
150 yılı aşkın bir süredir olduğu gibi, Polonezköy’de ‘atalarının dili’ bugün bile konuşuluyor. Kısa duvarlar ile sınırları belirlenmiş, çitlerini güçlendiren sık ve yüksek ağaçlarıyla birbirinden güzel evlerin bulunduğu burayı anlatan kitaplar arasından yalnızca “en önemlilerini” listelesek dahi, 500 adetlik külliyat oluşuyor.
Polonezköy/Mutluluk Destinasyonu
Polonezköy’den ayrılmadan Ulu Önder Mustafa Kemâl’in ziyaretinde kaldığı evi, köyün tarihini yansıtan Zofia Teyze’nin konağını, Arıcılık Müzesi, Sanat Merkezi’ni görmeyi unutmayın. Çeşitli zamanlarda; müzik aktiviteleri, folklor gösterileri, resim ve heykel sergileri, Geleneksel Kiraz Festivali yapılıyor. Bu tarihleri kovalayıp ajandanıza not ederseniz, pişman olmayacağınız deneyim yaşayabilirsiniz. Zengin köy kahvaltısı ve cömert kahve çeşitliliği ile Polonezköy, doğasıyla ruhunuza, kültür alternatifleriyle zihninize olduğu kadar damağınıza da doyum sunuyor.
Polonezköy/Mutluluk Destinasyonu
Yeşillikler arasındaki hamakta ve minderlerde tabiatın sesini, sessizliğini dinleyebilir, bisiklet turlarıyla veya yürüyüş parkurlarıyla günlük yaşamın baskı, yıpratıcılığına ‘mola’ verebilirsiniz. Ya da ‘paintball’ oynayarak eğlenceli başka bir fırsat da bulabilirsiniz. Rafine bir zevk sahibiyseniz; Polonezköy, binicilik eğitimi veren kulüpleri, geniş haraları ile size bunu da sunuyor.
Polonezköy/Mutluluk Destinasyonu
Polonezköy/Mutluluk Destinasyonu
Şehre dönmek istemeyeceğinize bahse girebiliriz. Hiç düşünmeden istediğiniz bir tesise ‘merhaba’ diyerek, nezih bir konaklama için gönül ferahlığıyla sükûnete uzanabilirsiniz. Polonezköy, yemyeşil çimenleri, tahta evleri, tertemiz havasının yanı sıra; kirazları, bal ve tereyağı ile de meşhûr… İstanbul’un tatil yeri, İstanbul’un köyü bu yer, kır düğünleri için doğal bir alan… Sevgiliniz dudağınızda gezerken, ona itiraf etmeden ‘Burada evlenilir’ sürprizi ile içiniz kıpır kıpır dolanıyorsunuz. Bizim uğrak adresimiz olarak gönlümüzde ve hafızamızda yerini aldı. Sizin de alacak.

4 Mayıs 2018 Cuma

Bir ‘sevgili’ diyar: Arnavutluk


Doğa sporları, deniz turizmi ile Arnavutluk, size Avrupa’da aradığınız her şeyi sunuyor. Üstelik daha hesaplı… Tarihsel dokusu, çok kültürlü yapısı ile Arnavutluk, Balkanlar’ın orta yerinde bir huzur adresi… Biz aşk ile gittik, sizi de aşk için davet ediyor. Bizden söylemesi…
Arnavutluk/Mutluluk Destinasyonu
Mutluluk Destinasyonu bu defa, ata yurdumuz Arnavutluk’un kapılarını aralıyor. Türk Hava Yolları’nın TK1078 sefer sayılı uçağı ile İstanbul’dan Tiran’a gidiyoruz. Yeşilin her tonunu içinde barındıran doğası, uzun sahilleri, leziz yemekleri ile Adriyatik Denizi ile İyonya Denizi’nin kıyısındaki bir düş ülkesi Arnavutluk’tayız. Bir Albanita ile, yani ‘Arnavut kızı’ ile onun ülkesini gezme heyecanı, mutluluğu yaşarken; ister istemez tarihsel geçmişinden öte, siz de bir aidiyet hissediyorsunuz buraya.

Arnavutluk/Mutluluk Destinasyonu
Karadağ, Sırbistan, Makedonya ve Yunanistan’ın ortasında bir ‘Güney Avrupa’ ülkesine götürüyoruz sizi... Ülkenin kuzey tarafı alpler, yeşillik ve doğa; güney kısmı ise kıyı, deniz ve kumsal…

Rinas Havalimanı’na ayak basar basmaz, ‘kızıl’ renkli bir zemin üzerine “çift başlı kartal” figürlü bayrak; SSCB, Çin ve Kuzey Kore’ye ait olumsuz hatıraları anımsatıyor bilinç altında… Haksız da sayılmıyorum; çünkü… ‘Çift başlı kartal’ motifi, her ne kadar bu toprakların kökü olan Illyrialılar’dan geliyor olsa da onu kızıl bir zemin üzerine kondurmak ‘sosyalist’ bir iç güdü… Zira Arnavutluk, SSCB etkisi ve işgali altına girmeden ‘sosyalist’ olan tek Balkan ülkesi…

Tiran’daki İskender Meydanı’nda yer alan Ethem Bey Camii’nin küçüklüğü ile st. Procopius Kilisesi’nin büyüklüğü, Arnavutlar’ın etkileşimini aynı kare içinde kadrajlıyor. Müslüman nüfusun ağırlıkta olduğu Arnavutluk’ta Ortodoks ve Katolik Kiliseleri’ne mensup Hristiyanlar da yaşıyor. İki din arası evlilikler, bazı bölgelerde “kural” olarak yaşanıyor. Ancak din algıları keskin değil; burada yaşayanlar için din aslında ‘Arnavutluk’tur.’
Arnavutluk/Mutluluk Destinasyonu
Arnavutluk seyahati, size sadece Arnavutları değil; eski Türkleri, Yunanlıları ve İtalyanları da ‘tanıma’ olanağı sağlıyor. Antik kalıntılar, camiler, kaleler, manastırlar, katedraller; Bizans, Roma ve Osmanlı imparatorluklarına dair doyumsuz bir tarih sunuyor. Seyahat boyunca Arnavutluk’un çok kültürlü tarihi yapısı içinde kayboluyorsunuz. Yüksek mimari özellikler taşıyan eşsiz güzellikteki tarihi yapıların örneklerine çoğunlukla başkent Tiran’da rastlıyorsunuz.
İtalyan sanatçıların tasarladığı Tiran; doğal parkları, tarihi müzeleri, gurme restoranları, alışveriş mekanları ile modern bir şehir görünümü veriyor misafirlerine…
Arnavutluk/Mutluluk Destinasyonu
Neredeyse her köşe başında ‘kumarhane’ bulunan başkent, eğlencesine düşkün insanların buluşma adresi… Gece hayatı özellikle eski başkent Durres ve yeni başkent Tiran’da canlı ve renkli... Arnavutlar geceleri en iyi şekilde giyinerek, hiçbir şey yapamasa dahi caddelerde yürümeyi seviyor. Yol boyu Slav, İtalyan ve Yunan karışımı birbirinden güzel ‘Arnavut hanımlar’ arz-ı endam ediyor. Sizin de aklınız, başınızı terk ediyor. Bu yüzden ‘çift’ olarak gitmemekte fayda olabilir. 

Arnavutluk/Mutluluk Destinasyonu
Tiran ve Durres arası mutlaka ‘tren yolculuğu’ yapın, mutluluk ile nostalji kalsın hafızanızda… Ayrıca ‘şüpheli’ sayıdaki fazlalığıyla Arnavutluk, belki de Almanya’da bu kadar fazla bulunması zor olabilecek, devasa bir Mercedes galerisi… Otoyol kenarlarında tavşan satan çocuklarıyla, adım başı ‘lavazh’ yani araba yıkama merkezleri ile köpüklü bir ülke… Dikkat çekici bir başka ayrıntı; trafik ışıkları ‘yok’ denecek kadar az, köprüler de sınırlı sayıda bulunuyor. Her büyük şehirdeki gibi, Tiran’da da ‘trafik’ bir çile… 7 km. mesafe bazen bir saatte kat edilebiliyor. Tiran’da ‘Bu kadar fazla kötü şoför nasıl bir araya gelmiş’ diye de düşünebilirsiniz. Zira şoför değil, akrobatların yol boyunca her türlü akıl almaz manevra yaptığına şahit olabilirsiniz. Ki; yollarda trafik kazalarında ölenlerin ‘büstleri’ de dikkat çekiyor, belki farkındalık için… Ölüm bir sahne olarak otoyol kenarlarında sergileniyor adeta.
Arnavutluk/Mutluluk Destinasyonu
Coğrafi konumu dolayısıyla dikkat çekici derecede yüksek güneş ışığına sahip olan Arnavutluk’ta insanların mutluluk eşiği doğal seviyesinde, doğayla irtibatlı... Geniş yeşil alanları ile Arnavutluk Alpleri’nde mutlaka doğa yürüyüşleri yapın; çünkü tabiat ve yeşillik arayanlar için burası ideal bir toprak bütünü… 

Arnavutluk/Mutluluk Destinasyonu
Olası nükleer saldırılar için sığınak olarak yapılmış Bunk’er Art, saat kulesi ve opera binası da dönüş bileti tarihi gelmeden uğramanız gereken duraklardan… Akrofobiniz yoksa eğer, Dajti Dağı’nda bin 615 metre yükseklikte teleferik deneyimi yaşamak da tabiat güzelliklerini farklı açıdan sunacak, Tiran’a tepeden bakma imkânı bulacaksınız.

Başkent Tiran ve 11 büyükşehir, 24 kent, 61 semt ile yönetilen Arnavutluk’ta İşkodra; ekonomi, eğitim, sanayi ve kültür merkezi; ‘kale’ demek olan Elbasan, tarihi bir şehir, arkeolojik kazılar ile açık hava müzesi gibi, Durres ise bir sahil ve liman kenti olarak öne çıkıyor. Buradan İtalya’ya ticari ve turistik seferler düzenleniyor.

İşkodra’da aynı adlı nehir kıyısındaki
Arnavutluk/Mutluluk Destinasyonu
resort ve kamp merkezlerinde yeşil ve mavi tonlarına doyuyorsunuz.
Sığ suları, çam ormanları ve uzun kumsallarıyla meşhur olmuş cömert bir tatil beldesi… Elbasan’da ‘trekking ve dağcılık’ yapılabilir. Kartallar’ın diyarında, hem temiz havanın hem de huzurun keyfine varacaksınız. Dağların hikâyesini de insanından dinleyebilir, yaşanmışlığına kaçınılmaz olarak hayranlık duyabilirsiniz.

Avrupa’nın deniz turizmi zenginliği yüzünden plajları gözden kaçırılmış Arnavutluk’un sahilleri ve kıyı şeridini de keşfetmeyi unutmayın. Berrak ve durgun sularıyla, tertemiz kumsalları ile Arnavutluk’un, kesinlikle Avrupa’nın en güzel plajlarına sahip olduğunu fark edeceksiniz.
Arnavutluk/Mutluluk Destinasyonu

Bizans, Roma ve Osmanlı etkisiyle tarihi bir mozaik oluşturan Arnavutluk, el değmemiş doğal güzelliklere de sahip… Tarihi dokusu korunmuş bir eski çağ ülkesi Arnavutluk’ta zaman bir asır geriye gidiyor. Mesela Berat şehrindeki beyaz evler, Osmanlı’nın mimari yorumu olarak gösterilebilir.

Arnavutluk/Mutluluk Destinasyonu
Buradaki Osum Nehri’nin ışıltısı, Berat Kalesi’ndeki gün batımı sevgiliniz ile unutulmaz bir romantizm yaşatacak. Beyaz şehrin kale tarafında arabalara izin veriliyor, zaten cafe ve restoranlar da bu kıyıda… Ancak Gorica Köprüsü ile Osum Nehri’ni geçince büyüleyici yerleşim yeri başlıyor, burada ise araç trafiği yasak… Taşların şehrindeki bu güzelliği, ‘egzoz dumanı’ ile kirletmek haksızlık olurdu zaten. UNESCO’nun ‘bin pencereli şehir’ olarak adlandırılan burayı, Dünya Mirası Listesi’nde kabul etmesini hak ediyor. Nehrin bir yakası Müslüman diğer yakası ise Hristiyan köyü olması dolayısıyla, ilgi çekici bir destinasyon sunuyor. Berat şehri, bu topraklardaki bir zamanın ihtişamlı imparatorluğu Illyria Krallığı’nın da ‘merkezi kalesi’ olma özelliği taşıyor.

Arnavutluk/Mutluluk Destinasyonu
Arnavutlar’da kahvaltı kültürü zayıf… Burada günlük ilk öğün, öğleden sonra başlıyor; sabah ise çoğunlukla, ince çekilmiş kahve ile köpürtülmüş süt Macchiato içerek geçiştiriliyor.Elbasan tava’ bir Arnavut yemeği, zaten bu ülkenin mutfağında etli yemekler meşhur... Avrupa’nın en eski şarap üreticisi Arnavutluk’ta, gözlerinde kendinizi gördüğünüz biriyle, bir kadeh içmeden günü uğurlamayın. Doğu ve Batı kültürlerinin birlikteliğinden doğan Arnavut mutfağı, daha çok Akdeniz etkisinde… Berat şehrindeki ödüllü zeytinleri, ıspanaklı böreği, tulumba tatlıları ile Arnavut lezzetleri, gözünüz ve midenize hitap ediyor.
Arnavutluk/Mutluluk Destinasyonu
Bu arada ne Arnavut ciğeri ne Arnavut taşının ‘Arnavutluk’ ile bir ilgisi var. Albanita’nın yalancısıyım. Öyle söyledi. “İhtimâl Dersaadet’te Arnavut olan bir aşçıbaşı tarafından yapılan yemek, onun etnik aidiyeti ile bugünlere uzanıyor. Taş meselesi ise eskiden yol döşemelerinde Arnavutlar’ın ustalığından ileri gelmektedir” diye yorumladık kendi aramızda...
Arnavutluk/Mutluluk Destinasyonu
Ülkede çok sayıda ‘kartal yuvası’ olması dolayısıyla Arnavutlar, kendilerine “Kartal’ın oğlu” diyor. Ancak öyle ‘cinsiyetçilik’ mavraları ile oturduğunuz yerde sarsılmayın. Çünkü burası, özgürlüklerin ve eşitliğin çatısı… Polislerin bir kısmının silah taşımadığı ‘barışçı’ bir ülke... Sakin ve huzurlu bir dünya… Müstağni insanların toprakları… Yaşlıların bile iki dil konuştuğu Arnavutluk’ta insanlar, ‘İngilizce, İtalyanca, Rumca, Türkçe, Fransızca, Almanca, Sırpça, Rumence’ gibi zengin bir dil skalasına sahip. Bu arada Arnavutluk’ta başınızı sağ ve sol tarafa salladığınızda, bir şey onayladığınız; öne arkaya salladığınızda ise ‘itiraz’ ettiğinizin düşünüldüğünü şaşkınlıkla öğrendik.
Arnavutluk/Mutluluk Destinasyonu
Adriyatik kıyısındaki ülke, dağları, el değmemiş tabiatı, fantastik doğa etkinlikleri ile tercih sebebi olabilir. Göller ve akarsuları ile milli parkları görülmeye değer. Tarihi yapıları ve eski kentleri korumayı başarmış vefalı insanların ülkesi Arnavutluk. Koşullar mükemmel olmasa da Arnavutluk kanaatkâr ve mütevazı bir ülke… Sıcacık bir ortam için, güler yüzlü, ilgili insanları dolayısıyla, istila edilmemiş doğallığı sayesinde, bozulmamışlığın meskeni olarak, leziz yemekleri, uygun fiyatları ile Arnavutluk’u size de tavsiye ediyoruz. Bizim için de gidin, görün, gezin…

Sığınak bunker’lerden, “aşk odalarına”

  Arnavutluk; diktatör Enver Hoca’nın Komünizm rejimiyle 40 yıl, baskıyla dış dünyadan kopuk, kapalı duvarlar altında yönetilince Avrupa’nın da görece gerisinde kalmış. Bu dönemde ülkenin her yerine ‘bunker’ korunak veya korugan denilen askeri mevziler inşa edilmiş. Tank saldırılarına dayanıklı olduğu söylenen beton koruganlar, Arnavutluk toprakları içinde 800 bin adet olduğu ifade ediliyor. Dikta rejimi geride kaldı; artık turistik amaç ile değerlendirilen koruganlar, gençlerin de baş başa kalmak için sığınağı denilebilir. Zaman içinde çoğu kaldırılmış olsa da bazıları internet cafe, bazıları dövme salonu, kimisi çöp kutusu, kimisi tuvalet olarak değerlendiriliyor.

Askeri taktik hata, kayıp ve ‘küçümseme’

 
435 yıl Osmanlı İmparatorluğu’nun himayesinde kalan Adriyatik ülkesi Arnavutluk’un; Batı Trakya, Bulgarlar ve Makedonya, Yunanlılar tarafından işgal edilince merkezi yönetim ile bağları kopmuş. Aslında Arnavutluk, dönemin Türkiye’sinden ayrılmayı hiç istememiş. Bu şekilde bir ‘strateji hatası’ ile elden çıkan bölgeyi, bir devlet olarak ‘Arnavutya veya Arnavutistan’ gibi gerçek bir ülke ismi yerine, o günkü politikalar gereği, aslında küçümsemek için “Arnavutluk” diye alçaltıcı ifade kullanılmış. Hâl böyle olunca; Osmanlı’dan ayrılmak istemeyen, askeri taktik hata ile kopmak zorunda kalan Arnavutlar ile Türkler arasına zamanla, ‘isim’ tamlaması yüzünden soğukluk ve uzaklık girmiştir.

Arnavutluk bizimdir, biz Arnavutluk’un

 
Arnavutluk/Mutluluk Destinasyonu
1913’te Bükreş Antlaşması ile Osmanlılar’dan kopan Arnavutluk, 1385’teki Savra Savaşı ile Türkleşmişti. Arnavutlar, Boşnaklar’la beraber, Balkan halkları arasında Osmanlı egemenliğinde “Müslümanlığı” seçen istisnalardan kabul ediliyor. Buna mukabil Köprülüler ve Kavalalılar gibi Arnavut aileleri, imparatorlukta kritik görevlere getirilmiş, ‘sadrazamlık’ makamına kadar yükseltilmişti. İtalyan etkisi altındaki küçük ülke, sınır komşuları Yunanlılar, Sırplar ve Makedonlar’la sorunlar yaşamakta... Yüzde 90’a varan bir Arnavut nüfusa hâkim Kosova, ‘Kıbrıs’ Türkiye için her ne ise Arnavutluk için odur. Arnavutluk bize benzer, biz Arnavutluk’a… Siyasi sorunlarımız, uluslararası problemlerimiz gibi…

1 Mayıs 2018 Salı

Kars, tek renk: Gri

Tandıra yapıştırılarak pişirilmiş, biraz yanmış, dumanı üzerinde lavaş ekmeği ve çeçil peyniri... Güvercinleri... Ezeleri, abaları ile masal kapısının ardında bir kent... Kars... 
Kars/Mutluluk Destinasyonu
İçine sığamayıp, göç ettiğiniz; ama sonra yokluğuyla her gün yıkıldığınız, bir parça kendinizden kaybettiğiniz bir garipler beldesi... Kars!

Dünyanın kirinden uzak, tertemiz, beyaz kent... Bazen, belki de damarlarınızda akan kanın donduğu soğuk değil; çok soğuk bir şehir... Kars... Dünyada hiçbir yere kar, senin kadar yakışmıyor.
Kars/Mutluluk Destinasyonu
Kendine özgü yalnızlığı ile bir serhat beldesi, başka hiçbir coğrafyada olmayacak kadim insanların diyarı... Sıcağına 'gaz' bulaşmamış; hâlâ soba başlarında, her yaşanmışlığa yeni bir hatıra eklenen, hayal zamanların yarı açık penceresi Kars...

Kalesi, bal, kaymak, kaşar ve Doğu Ekspresi, dere, kaz, ketesi ve atları... Katmer, pestil, kıtlama şekeri, demli çayı, ince belli bardağı, gravyer peyniri, harabeleri, vadileri, gölü ve elbette Sarıkamış'ı... Çarlık yıllarından mülhem Rus mimarisi yapıları, Baltık izleri ve titizlikle çizilmiş şehir planlaması, birbirine paralel geniş caddeleri ile Kars... Şehir merkezinde sırtınızda çanta, elinizde defter, boynunuzda fotoğraf makinesiyle dolanırken; sanki devasa bir açık hava müzesine adım atmışsınız hissi veren hüzün kenti... Yani Kars...
Kars/Mutluluk Destinasyonu
Bir kış masalı bu diyarda karlar üzerinde yürürken, yeryüzünün en güzel, en özel yerlerinden birinde hissedebilirsiniz kendinizi... 1940'ların filmlerinden taşmış bu şehirde, yaşamanın tadına varabilir, hayatın güzelliğini ve doğallığını anlayabilirsiniz. İnsanların tek keyfi, çay içmek belki; ama Kars, öyle ya; güzellikler başkenti...
Kars/Mutluluk Destinasyonu
Tarihin hakimiyetindeki şehir, sonsuzluğa çekiyor sizi... Ülkenin Batısı'na göre; bir asır gerideki Doğu'da geçmiş yüzyılı yaşayabilir; Osmanlı'nın kokusunu alabilir, Selçuklu izlerini hissedebilir, Rusya'ya dokunabilir ve Kars İmparatorluğu'na varabilirsiniz. Gizemli bir imparatorluk şehri gibi Kars... Azeri türkülerine, Ermeni ezgileri karışıyor; Türk ve Rus birbirinde kayboluyor; Türkmenler, Malakanlar, Almanlar'la bütünleşiyor. Eski belediye binasının önündeki yaşlı ağaçlar ve dükkanlardan sokağa taşan Kürtçe ve Ermenice nağmeler, Kars'ın kimliğini ele veriyor.

Kars/Mutluluk Destinasyonu
Karlar altında kalmış bir çocukluğun, dere başındaki, daha kimseyi eksiltmemiş 10 kişilik bir ailenin uzaklığı gibi Kars... Mağrur durmak isterken, boynunu büken, gözlerinden gönül kırıklığı okunan bir Doğululuk sanki, kimsesizlik... Üşümek gibi adeta... Oysa sıcacık bir yuvadır da aba ve babanın emniyetinde... Ancak artık bir masalın korunaksız platosudur Kars, gidip günü birlik misafirliklerle dönülecek... Kundağına kar yağmış, kesik bir beyazlıktır Kars... Bir köy mezarlığında bütün ünvanları, makamları, hırsları, yaşama heyecanını bıraktığınız, kucağınıza hasreti alıp ölmeyi sevdiğiniz, kavuşmayı umut ettiğiniz sahiciliktir Kars... Bir kış gecesinde, mırıldandığınız tersten cümlelerle beyaza bulanık gökyüzüdür. Geçmişe dönük derin bir özlemdir Kars...

Kars, tek renk bir şehirdir. Hayat gibi, hüzün gibi; sahici ve gri... Doğu'nun en doğusu, yalnızlığın sınırında bir diyar... İç sesin, şehrin sessizliğine baskın geldiği; huzur dolu beyaz bir kent...
Kars/Mutluluk Destinasyonu

Çocuklar koşmuyor sokaklarında, sanki kimse nefes almıyor. Hayatı zorlaştıran teknolojik istiladan uzak, sade bir yaşamın hüküm sürdüğü melankolik kent... Bütün bir yıl sobanın yandığı, baca dumanı kokan romantik kent... Türkülerin ısıttığı, hohlasan adeta yıldızların buğulanacağı eşsiz, bakir bir toprak... Dünyadan uzak kederli bir kent

Kendi isteğimle gelmedim sana; imkansızlığını sevdirenin hatırına, yoksulluğuna ve yokluğuna; yani uzaklığına bir ömür daha verilecek sadakat dolu şehir... Kars!

Düz coğrafyası ile insanın ufkunu açan medeniyet kapısı...
Babamın şehri... Dedemin, benim; kızımın şehri... Güzel insanların yurdu Kars... Fakir, bakımsız, gururlu, mert, vatansever, yardımsever ve zamandan soyutlanmış insanların toprağı... Türkiye'yi sevmek için bir sen yetersin!

Çengelköy: Boğaz'ın kenarında asırlık bir çınar

Boğaziçi’nin esintileri, yalıların alt katına, cumbalı üst katlara misafir oluyor. Bahçesi “deniz” olan Muazzez Hanım Yalısı, Server Bey Ya...