19 Haziran 2018 Salı

İstanbul’un arka bahçesi: Polonezköy

Bizim gibi, ‘Bu hafta sonu farklı bir şey yapalım’ diyorsanız eğer; gezip tertemiz hava soluyacak, tabiat ile iç içe olacak bir adres veriyoruz şimdi size… Yaklaşın; kulağınıza fısıldayarak yazıyoruz: Adampol, nam-ı diğer Polonezköy. Yani küçük Polonya.
Polonezköy/Mutluluk Destinasyonu
Kuş sesleri dakikalarınıza eşlik ediyor. Gözünüzün gördüğü her yer, yeşil bir tabiat iklimine bakıyor. Doğanın orta yerinde, payınıza düşen kültür birikimlerini de arşivleyip dönüyorsunuz. Size İstanbul’un arka bahçesinde eşsiz bir Cennet köşesi tavsiye ediyoruz. Mutluluk Destinasyonu'nun rotası, bir hafta sonu kaçamağı olarak Adampol, Polonezköy’ü işaret ediyor.
Polonezköy/Mutluluk Destinasyonu
Şehrin dışında nefes alabileceğiniz bir durak olarak Polonyalılar’ın köyünde taşralaşıyor, yaşadığınız masumiyet içinde huzur doluyorsunuz. Beykoz’a bağlı bir şirin semt, İstanbul’un bize göre en güzel sürprizi olarak orada duruyor.       

Polonezköy/Mutluluk Destinasyonu
Beylikdüzü’nden bir saat, Mecidiyeköy’den yarım saat, Kadıköy’den 15 dakika içinde ulaşabileceğiniz stresten arındırılmış natural köşe, sıkıcı ve bunaltıcı metropol günlerinde size yeniden yaşam sunuyor. Çam ağaçları ile çepeçevre sarılan köy, yine yeşilin sağında ve solunda protokol oluşturduğu yolunda sizi doğallıkla karşılıyor. Her bir ağacı geçtiğinizde, İstanbul’un kalabalığı ve gürültüsünü de yaprak hışırtıları arasında ardınızda bırakıyorsunuz.

Küçük köy meydanında güzel atlar, güzel insanları bekliyor. Ancak fayton gezisi başlamadan, küçük meydana gelmeden önce sizi birkaç adım geride, bir kilise ve mezar taşları karşılıyor; işte bu selamlama Polonezköy’ün kimliğini de ele veriyor. 1900’de inşasına başlanan, 1914’te yapımı tamamlanan Czestochowa Meryem Ana Kilisesi’nde yılda bir defa ve haziran ayındaki ilk pazar günü özel bir ayin ve bahar kutlaması gerçekleştiriliyor. Bizim kadar şanslıysanız, siz de bu renkli, keyifli hatıra ile bambaşka tecrübe yaşayabilir; biraz ileride fayton sesleri, mangal kokusu, neşeli müzikler eşliğinde unutulmaz bir hafta sonu geçirebilirsiniz. 
Polonezköy/Mutluluk Destinasyonu
Adampol’ün tarihsel yolculuğu, 1775’teki Avusturya – Rusya Savaşı’na kadar gidiyor. Bu iki devlet, Polonya’yı işgal edip paylaşırken; Osmanlılar, Lehler’in parçalanmasına rıza göstermeyerek İstanbul’daki toprakları, göçmenlerin yuvasına dönüştürür. Sultan Abdülmecit Han’ın yerleşime açtığı Polonezköy, daha evvel Adamköy ve Polonez Karyesi olarak da anılmıştı. 1894’te burada yaşayan sığınmacılar, vatandaşlık hakkı kazanırken; 1923’te ise köy, ismiyle beraber ‘etnik kimlik’ de sahibi oldu. Polonezköy’de bugün bile yaklaşık 85 kadar Polonya vatandaşı yaşamaktadır.
Polonezköy/Mutluluk Destinasyonu
Polonezköy’ün sadece Türkiye’nin değil, dünyanın da en şöhretli köylerinden biri olduğunu not edelim. Zira yılda bir defa gerçekleştirilen ayin için dünyanın her tarafındaki Polonya göçmeni rahip ve rahibeler ile tarikat mensupları Polonezköy’de toplanarak, konaklama merkezlerini dolduruyor. ‘Burada pansiyon kültürü de 1900’lerle başlıyor’ diyerek, önceki cümleye dönerek devam edelim. Polonezköy adı, sadece Türkiye ve Polonya’da değil; bütün dünyaya yayılmış Polonyalılar arasında da biliniyor.
Polonezköy/Mutluluk Destinasyonu
150 yılı aşkın bir süredir olduğu gibi, Polonezköy’de ‘atalarının dili’ bugün bile konuşuluyor. Kısa duvarlar ile sınırları belirlenmiş, çitlerini güçlendiren sık ve yüksek ağaçlarıyla birbirinden güzel evlerin bulunduğu burayı anlatan kitaplar arasından yalnızca “en önemlilerini” listelesek dahi, 500 adetlik külliyat oluşuyor.
Polonezköy/Mutluluk Destinasyonu
Polonezköy’den ayrılmadan Ulu Önder Mustafa Kemâl’in ziyaretinde kaldığı evi, köyün tarihini yansıtan Zofia Teyze’nin konağını, Arıcılık Müzesi, Sanat Merkezi’ni görmeyi unutmayın. Çeşitli zamanlarda; müzik aktiviteleri, folklor gösterileri, resim ve heykel sergileri, Geleneksel Kiraz Festivali yapılıyor. Bu tarihleri kovalayıp ajandanıza not ederseniz, pişman olmayacağınız deneyim yaşayabilirsiniz. Zengin köy kahvaltısı ve cömert kahve çeşitliliği ile Polonezköy, doğasıyla ruhunuza, kültür alternatifleriyle zihninize olduğu kadar damağınıza da doyum sunuyor.
Polonezköy/Mutluluk Destinasyonu
Yeşillikler arasındaki hamakta ve minderlerde tabiatın sesini, sessizliğini dinleyebilir, bisiklet turlarıyla veya yürüyüş parkurlarıyla günlük yaşamın baskı, yıpratıcılığına ‘mola’ verebilirsiniz. Ya da ‘paintball’ oynayarak eğlenceli başka bir fırsat da bulabilirsiniz. Rafine bir zevk sahibiyseniz; Polonezköy, binicilik eğitimi veren kulüpleri, geniş haraları ile size bunu da sunuyor.
Polonezköy/Mutluluk Destinasyonu
Polonezköy/Mutluluk Destinasyonu
Şehre dönmek istemeyeceğinize bahse girebiliriz. Hiç düşünmeden istediğiniz bir tesise ‘merhaba’ diyerek, nezih bir konaklama için gönül ferahlığıyla sükûnete uzanabilirsiniz. Polonezköy, yemyeşil çimenleri, tahta evleri, tertemiz havasının yanı sıra; kirazları, bal ve tereyağı ile de meşhûr… İstanbul’un tatil yeri, İstanbul’un köyü bu yer, kır düğünleri için doğal bir alan… Sevgiliniz dudağınızda gezerken, ona itiraf etmeden ‘Burada evlenilir’ sürprizi ile içiniz kıpır kıpır dolanıyorsunuz. Bizim uğrak adresimiz olarak gönlümüzde ve hafızamızda yerini aldı. Sizin de alacak.

4 Haziran 2018 Pazartesi

Brugge: Hansel ve Gratel'in şehri

Kanallara açılan balkonlardan, yer çekimine meydan okurcasına havada duruyormuş gibi görünen rengarenk cam çiçeklerinin arasından merhaba. Zamana meydan okuyan, oksijenden çok ciğerinize çikolata kokusu çekebileceğiniz, aşk ve pancake kokulu Brugge'teyiz.
Brugge/Mutluluk Destinasyonu
Avrupa'nın başkenti Brüksel'den 90 dakikalık bir otobüs yolculuğu ya da 50 dakikalık bir tren macerası ile modern dünyadan orta çağa geçiş yapabileceğiniz dünyanın en huzurlu ve romantik kentine hoş geldiniz.
Brugge/Mutluluk Destinasyonu
Asla yaşlanmayan güzel ve alımlı bir kadına benzeyen bu kent, 2. Dünya Savaşı'nın merkez noktalarından birinde olmasına rağmen tek bir hasar dahi almadan bugünlere ulaşmayı başardı. Burada zaman sanki 500 yıl önce bir yerlerde durmuş kalmış. Evler, kiliseler, alışveriş merkezleri, kafeler... Her biri Hollywood yapımı bir orta çağ filminin dekoru gibi. Her biri göz alıcı, her biri kusursuz. 

Adını kanalların üzerine kurulan köprülerden alan Brugge'ü hemen gezmeye başlayalım.

Brugge Çan Kulesi

Brugge modernizmden uzak, teknoloji ile çevrelenmiş Avrupa'nın orta yerinde geçmişten kalan bir masal diyarı. Öyle ki, şehrin seyir terası bile 1240 yılında yapılan bir kule. Belfry of Bruges yani Brugge Çan Kulesi. 366 basamağı tırmanarak Rapunzel'in prensi misali yukarı çıkmakta biraz zorlanabilirsiniz ama inanın gördüğünüz manzara buna değecek. Bu kulede kimsenin yüzünü görmediği bir de zangoç yaşıyor. Rivayete göre özel günlerde çan kulesindeki devasa çanları çalan zangoç, şehrin en çok kazanan insanı. 
Brugge/Mutluluk Destinasyonu

Bizim Lady Kilisesi

Mimari özellikleri, görkemli görüntüsü ve manevi önemi dışında, Avrupa'nın en yüksek 2. tuğladan yapılma kulesi de olan Bizim Lady Kilisesi, Brugge'te mutlaka görülecekler listesine eklenmeli. Kilisenin içinde bugüne dek defalarca çalınan ancak her seferinde bir şekilde Brugge'e dönmeyi başaran Michelangelo'nun en kıymetli eserlerinden Madonna ve Çocuğu heykeli de var. Bu eser İtalya dışına çıkmasına izin verilen nadir Michelangelo eserlerinden biri olduğundan çok daha kıymetli.
Brugge/Mutluluk Destinasyonu

Romantizmin Başladığı Yer

Romantizm denilince akla hemen Roma ve Paris gelir. ama romantizmin başkenti aslında Brugge'tür. Elmas ve pırlantanın ana vatanı Belçika'nın otantik kenti Brugge, tek taş pırlanta ile evlenme teklifi geleneğinin başladığı yerdir. Buraya hemen bir dip not da düşelim. Eğer böyle romantik sonla bitecek bir gezintiye çıkıyorsanız, pırlantayı Belçika'dan almanızı tavsiye ederiz. Fiyatları Türkiye'ye göre çok daha uygun.
Brugge/Mutluluk Destinasyonu

Masal Yolculuğuna Devam

Dantelleri, çikolataları, birası ve tabii ki kızarmış patatesleri ile meşhur Brugge sokaklarına yolunuz düşerse zaman hesaplamasını çok iyi yapmalısınız. Aslında tüm kent 2 günde baştan aşağı gezilecek büyüklükte. Ama Brugge hakkında hiç araştırma yapmadan yola çıkanların evdeki hesabı çarşıya uymayacaktır. Dantel gibi işlenmiş evler, yüzlerce yıllık değirmenler, Manş Denizi'ne doğru yol alan kanallar bizi hipnotize ettiği için Brugge turumuz yaklaşık 4 gün sürdü.  Çünkü gördüğümüz her manzarayı ölümsüzleştirmek, her ayrıntının fotoğrafını çekmek istedik. Pek çok kişinin 10 dakikada turladığı sokaklarda biz her evin önünde 10 dakika harcadık.
Brugge/Mutluluk Destinasyonu

Dar kaldırımlı sokaklarda yürürken sanki bu şehir kendi zamanını yaşıyormuş da biz gelecekten gelmişiz gibi hissettik. Tavsiyemiz, kanala bakan rustik ya da gotik otellerden birinde kalmanız. Fiyatları diğer otellere göre biraz daha pahalı ancak sabah güneşini iliklerinize kadar hissedeceğiniz, kanallardaki ördeklerin sesleri ile uyanacağınız harika bir deneyim olacak, güvenin bize.  
Brugge/Mutluluk Destinasyonu

Mutlaka fayton turuna çıkın, mutlak Venedik'e benzeyen kanallarda gondolla gezin. Dantel almayı, waffle yemeği, çikolata müzesini gezmeyi, aromalı biraları tatmayı, en önemlisi de bol bol fotoğraf çekmeyi unutmayın. 

21 Mayıs 2018 Pazartesi

Kıbrıs: Uzaktaki Vatan

Soğuk bir İstanbul ikindisi... Yeşilköy Havaalanı'nın 106 nolu çıkış kapısından Kıbrıs'a gidecek yolcular arasındaki biri, heyecanlı ve meraklı gözlerle etrafındaki farklı ve yeni dünyayı izliyordu çocukça bir dikkatle... İlk kez bu kadar yakın olduğu “kocaman” hava ulaşım araçları, emniyette olduğundan kuşku, dahası korkuyla boğarken ‘küçücük yüreğini’ babasının ellerini sığınak yapmıştı, kalkan etmiş, güven sağlamıştı kendine...
Kıbrıs/Mutluluk Destinasyonu
Az sonra ‘ayağının yerden kesileceği ve bulutlara yükseleceği’ fikri, içini sevinçle doldururken, “yaşı küçük bir dizi tedirginlik” de nefesini kesiyordu. Büyük bir gürültüyle kalkan uçak, alkışlarla Ercan Havaalanı'na indi hesaplanan saatte... Yaz aylarında ismiyle müsemma havaalanı, bu mevsimde terk edilmiş gibi hüzünlüydü... Zamansız seyahatle, bir tek portakal ağaçlarının yaydığı neşeye talim ederken, taksilerden sokağa dağılan davetkâr, kırık bir Türkçe'nin peşine takılıp, dağlardan salıveriyordu hayallerini deniz seviyesine doğru “küçük...”  
Kıbrıs/Mutluluk Destinasyonu
Aile, Kıbrıs rüzgarıyla Girne'ye doğru savrulurken, "Tarih boyunca; istilalar, savaşlar ve katliamlarla yorgun düşmüş toprakların, Cumhuriyet Türkiyesi'yle azdırılması, zevk, sefa, kumar ve her türlü keyfi açlığın doyurulduğu eğreti bir mesken yapılması hem sert hem de haksız ve ne acı bir paradigma değişimi yaşatıyordu..." Günbatımında güneş seviyesindeki o mahcup bayrak, buğulu dalgalanışlarıyla böyle dert yanıyordu sanki misafirlerine...
Kıbrıs/Mutluluk Destinasyonu
Beşparmak Dağları’nın korumasıyla Girne Kalesi’ne ulaşınca, Akdeniz Limanı’na hakim etkileyici yapının sadece adanın değil, koca bir ülkenin, Türkiye’nin de güvenliğini sağladığını hissediyorsunuz. Kıbrıs’ı Akdeniz’in berisinden görmeye alışmış bir insan olarak, karşı kıyıya geçip de bu yana bakmak ilginç bir his yaşatırken, Antalya’nın güneyinde sıcacık bir duygu keşfediyorsunuz; eskilerin hayatlarını bıraktığı Girne Kalesi’nin burçlarında.
Kıbrıs/Mutluluk Destinasyonu
Öte taraftan, Lefkoşa'daki Barbarlık Müzesi'nin kapısından içeri attığınız ilk adımla da, yarım asır geriye, 1960'lara gidiyorsunuz. Belki de, kiminizin yaşamadığı o yıllara... Hayatta olmadığınız bir dünyanın içine girince, kendinizi savaşın ortasında gibi hissediyorsunuz... Kıbrıs Türk Kuvvetleri Alay Doktoru Binbaşı Nihat İlhan görevdeyken, evine giren Rumlar’ın, banyoya saklanan eşi ve üç çocuğunu, kalaşnikoflarla katlettiğini, yüreğinize isabet etmiş kurşun acısıyla görürken; cani saldırganlara öfkeyle doluyor, sığındıkları banyodaki küvetin içinde, çocuklarıyla şehit edilen kadının çığlıkları, kulaklarınızda uzun süre kesilmiyor. 1963’te katledilen o ailenin duvarlara sıçrayan beyin parçaları, sizin kalbinize yapışırken, hâlâ “barış” kelimesinden bahsedebilen Rauf Denktaş gibi insanların, bilgeliğinin yanında hiçliğinizi kaçınılmaz olarak kabul ediyorsunuz.

Dünyanın reddettiği bu başkentte, Rumlar’la Türkler’i birbirinden ayıran “yeşil hat” tehdit altında yaşayan bir milletin yakasına Rauf Denktaş’ın taktığı “hürriyet kurdelası” gibi duruyor. 
Kıbrıs/Mutluluk Destinasyonu
Gazimağusa’da, Mağrip kökenli Venedik Donanması Komutanı’nın adını taşıyan Othello Kulesi’nin zindanları, kimlerin kimlerden ayrı kaldığı, hangi hayatların tükendiği düşüncesiyle ürkütücü bir soğukluk yayıyor.

Güzelyurt’ta da sizi farklı tecrübeler bekliyor.  Ve biz bütün bunları; daha hayata başlamamışken, Rauf Denktaş, sayesinde yaşayabiliyoruz. …ki zaten “Kıbrıs” denince, Rauf Denktaş’tan başka akla ne gelirdi ki… 
Kıbrıs/Mutluluk Destinasyonu
Kıbrıs’a dair; geçmişte not düşdüğüm bir hatıra da şöyledir:

Akşam olmasın istiyordum.
karanlık bir kederdi’ burada akşam… 
‘akşam’ demek, “ölmek” demekti; ölüm gibiydi adeta.
akşamları ev ve sokakların ışıkları yanmazdı.
bir ölü ülkenin akşamları, seni fısıldardı zifiri karanlıklarda… 
gün çekip gitti mi; yalnızlık, sensizlik ve ölüm başlardı. 
#Kıbrıs, 1998 

Rauf Denktaş, ölü bir ülkeye hayat veren, küçük adanın çok büyük kahramanıydı.

…ve Rauf Denktaş, ölümüyle bile Kıbrıs'a hizmet etti. 'Milli Kahraman'ın vefatı dolayısıyla gerçekleştirilen, saatler süren veda ve vefa töreniyle, “dünyaya, Türk'ün Kıbrıs'ını kabul ettirir” gibiydi. Rauf, en gerçekçi eylemle, bir gerçeği hatırlatıyordu.

Ruhu şâd olsun…

v.s. 1998/Kıbrıs

15 Mayıs 2018 Salı

İstanbul’un üçüncü yakası: Burgazada

Beton yığınları ve stresten uzak, romantik değil; çok romantik bir yer arıyorsanız, size pratik bir adres veriyoruz. Eminönü, Beşiktaş veya Kadıköy İskelesi’nden ‘Adalar’ vapuruna biniyor, martıların yoldaşlığında Prens Adaları’nın 3’üncüsü Burgazada’da konaklıyorsunuz. Asla pişman olmuyorsunuz. Bizden söylemesi…
Burgazada/Mutluluk Destinasyonu
İstanbul’un en büyük 3’üncü adası Burgazada’ya götürüyoruz sizi… İstanbul’daki 9 ada içinde bizim için en özeli ve güzeli hiç kuşku yok ki Pyrgos. Rumca ‘kale ve burç’ demek olan Pyrgos, yani Burgazada’nın nüfusu, mevsimine göre 15 bin ile bin 500 kişi arasında değişiyor. Mutluluk Destinasyonu’nun rotası bu defa Prens Adaları’ndan biri olan Burgazada’yı işaret ediyor.
 
Burgazada/Mutluluk Destinasyonu
Tarihsel boyutları ile Burgazada, Büyük İskender’in kumandanı general Antigon tarafından istila edilip ele geçirilince, kara parçası uzun yıllar boyunca ‘Antigoni’ adıyla anılmış. Burgazada’ya ayrıca çeşitli zamanlarda Castrum ve Panarmos da dendiği biliniyor.
 
Burgazada/Mutluluk Destinasyonu
Sadece 2 km.’lik bir genişliğe sahip adadaki en güzel bölge, elbette Hristos Tepesi. Doyumsuz bir deniz ve İstanbul manzarası sunan 176 m.’lik yükseklikteki tepe, aşıklar için sakin bir buluşma mekanı… Bir beton yığını ve stres çağrışımı ile İstanbul’un boğuculuğu değil, Kaşık Adası’nın ilhamı doluyor içinize burada. İstanbul’daki mesleki koşuşturmacadan yorulanlar için pratik bir ‘kaçış rotası’ olan Burgazada’da bütün sıkıntı ve problemlerinizden uzaklaşıp yenilenmiş olarak geri dönebilirsiniz.
 
Öte yandan tepe aynı adlı bir manastır ile de anılıyor. Hristos Tepesi, Makedonya İmparatoru I. Vasil tarafından ‘antik Yunan tapınağı’ kalıntıları üzerine inşa edilmiş. Oyma sütun başları ve duvarlarla çevrilmiş manastır, ziyaret edilmeye layık çok ince bir işçilik ve ustalığa sahip… Ortodokslar, 6 Ağustos’ta burada, kutsal günleri Metaformoz Yortusu’nu geçiriyorlar. 
 
Burgazada/Mutluluk Destinasyonu
‘Bayrak Tepe’ olarak da bilinen zirvede, adanın sularının taksim edildiği bir sarnıç da var. Yağmur sularını toplayarak depolayan dört adet kemerli yeraltı sarnıcı görülmeyi hak ediyor. Tepe, eski bir ‘gözetleme kulesi’ ile de meşhur. Mavi ve yeşil renkleri omuz omuza görmenize olanak sunan tepe, bütün mahrumiyetlerden başınızı kaldırıp bekleyenlerine güzelliklerini açıyor. Özellikle Mehtap, Gönüllü ve Gezinti Sokak’ta birbirinden görkemli evler sıra sıra diziliyor. 
 
Burgazada/Mutluluk Destinasyonu
Verem gibi salgın hastalıkların iyileştirildiği Burgazada Sanatoryumu, ‘ülkenin en eskisi’ olma özelliğini korurken; Türkiye’nin ilk özel hayvanat bahçesi de burada yer alıyor. Büyükada’yı Reşat Nuri Gültekin, Heybeliada’yı Hüseyin Rahmi Gürpınar’la hatırlıyoruz; Burgazada ise Sait Faik Abasıyanık’la özdeş... Çağdaş edebiyatın en önemli öykücülerinden Sait Faik Abasıyanık’ın müze evini görmeden ayrılmak Burgazada gezisini eksik bırakır. Burgazada’nın en eski ve en bilinen plajı ise iskeleye 8 dakikalık mesafede… Kalpazankaya ve Çamakya’da mevsimin sıcaklığına, suyun soğukluğu iyi gelecektir.
 
Burgazada/Mutluluk Destinasyonu
Adadaki Avusturya Lisesi, bugünlerde rahip ve rahibeleri ağırlıyor. İbadethaneleri, tarihi yapıları, meşhur koyları ile Burgazada, turistlerin uğrak adresi… Mesela Aya Yani Kilisesi, Burgazada’nın köklü geçmişinin canlı şahidi adeta… İmparatoriçe Theadora tarafından yaptırılan tarihi kilise, bugün de göz alıcı bir güzelliğe ve ihtişama sahip. Kilisenin altında meşhur bir de zindan bulunuyor. Rivayet odur ki; Methoduis isimli bir papaz, 11 basamak ile inilen zindanda 11 yılını geçirdikten sonra özgürlüğüne kavuşup Aya Yani Kilisesi’ne ‘papaz’ olarak atanmış. Suçu ise imparatorun ikonalar ile ilgili kararına itiraz etmek. Bin defa kırbaçlanan papaz, iki katil ile birlikte bir çukurda ömrünün 11 yılını geçirmek zorunda kalmış. İmparator ölünce, oğlu tarafından affedilen Methoduis için özgürlük, çileli esaret yıllarını geçirdiği yerde bu defa ‘önderlik’ kazandırmış. Rumlar, 29 Ağustos’ta Aya Yani Yortusu için toplanıp papaz Methoduis’i de yâd ediyor.
 
Burgazada/Mutluluk Destinasyonu
Ortaçağ Bizans mimarisini görmek isteyenler Aya Yorgi Manastırı’na uğrayabilir. Burgazada’daki 19. yüzyıl mirası iki manastırdan biri olan Aya Yorgi, 1917’de Bolşevik İhtilâli’nden kaçan Ruslar’a ev sahipliği yapan tarihi bir mesken. Kilise içine girdiğinizde, Hz. İsa’nın doğumunu müjdeleyen freskler ile karşılanıyorsunuz. Her dinden, her inançtan insan burada kardeşçe yaşıyor. Hoşgörü, sevgi ve barışın sembolü Burgazada’da Marika Hanım, Zehra Ana ile kilise sokağında çay içiyor. Ancak sayması mümkün olmayan fazlalığıyla, buranın gerçek sahibi ‘adalılar’ değil galiba, daha çok kedi ve köpekler gibi duruyor.
 
Burgazada/Mutluluk Destinasyonu
Yuvarlak biçimli küçük adayı keşfetmek için herhangi bir vasıta ihtiyaç değil. Bu sebeple atları özgür bırakın lütfen, fayton tercihiniz olmasın. Bisiklet ile gezmek ılık yaz akşamlarında, serin sonbahar günlerinde ideal olabilir. Çam ormanları, merdivenli yokuşları, yemyeşil yolları, camlarından sarkan sardunyaları, her sokakta birbirinden etkileyici ve zarif ahşap köşkleri, şirin, sıcacık, huzur yayan evleri, tatlı kedileri, yerlileri tarafından isim isim bilinen tanıdık köpekleri, sakinlik vaad eden sessizliğiyle İstanbul’un Ege’si Burgazada, yılın her günü romantik, çok romantik bir seyahat seçeneği olarak anılabilir.
 
Burgazada/Mutluluk Destinasyonu
Heybeliada ve Kınalıada’nın arasında yer alan konumu ile Burgazada’da bütçenize göre birçok konaklama seçenekleri sunuyor. Bizim gibi fırtınalı ve soğuk bir günde gittiyseniz eğer, Burgazada’nın ayrı bir güzelliğini deneyimlemiş, tenhalığına vurularak deniz seviyesinde bir gün daha kalmak için bahane bulmuş olursunuz. Deniz kıyısındaki yalçın kayalar üzerinde dört köşe küçük bir kale görünümüyle Pyrgos Hotel, konumu ve güzelliği ile öncelikli tercih olabilir. 
 
Burgazada/Mutluluk Destinasyonu
Kadıköy’den adaya şehir hatları vapuru ile sadece yarım saatte ulaşmanız mümkün. Bizim gibi adet üzere vapurda tost ve çay içmeyi de ihmal etmeyin. ‘Tein’ alerjiniz var ise çay dışındaki diğer alternatif meşrubat seçenekleri de sizi memnun edebilir. Ama kendiniz dışında mutlaka, yol boyu size yoldaşlık eden martıları unutmayın. Onlara da bir simit alabilirsiniz mesela... Bembeyaz güzellikleri ile kopardığınız lokmaları avucunuzdan yemelerine, size duydukları güven ve yakınlıklarına hayran kalacaksınız. Vapurdan çıkışta ve girişte, Burgazada’nın 6 asırlık çınarı, gelenlerini selamlıyor; gidenlerini uğurluyor. Siz de bu ihtiyar için vefalı, güler yüzlü bir ‘merhaba’nızı eksik etmeyin. 
 
Burgazada/Mutluluk Destinasyonu
Avrupa ve Asya’dan sonra İstanbul’un ‘üçüncü yakası’ Burgazada’dan dönerken anımsayacaksınız ki, şehir hâllerini hemen deniz sularına bırakıp kendinizi ‘adalı’ gibi hissediyorsunuz. Sakinliği ve huzuru vapurun denizde çıkardığı köpüklü sularla ardınızda bırakmak zorunuza gidecek, Burgazada’dan ayrılmak istemeyeceksiniz. Sizin için tek teselli, ellerinize yakışan en güzel alyans, sevgilinizin elleri olacak.

8 Mayıs 2018 Salı

Şehrin göbeğinde bir ghetto: Balat

Yine yeni bir gün doğuyor. Sabahın ilk ışıkları Haliç’e düşüyor. Su üzerinden yansıyan güneş ışığı, bulduğu boşluktan Balat’ın sokaklarına dağılıyor. Hüzünlü, yorgun, yalnız bir gece, sabaha dönüyor; Balat ışıldıyor, sakinleri bir günü daha karşılıyor. İstanbul’un kuruluşu ile eş bu şirin, küçük, sempatik semtte “umut” bir kez daha doğuyor, her yer aydınlanıyor.
Balat/Mutluluk Destinasyonu
Yaşı, ellerinin üstünde derisinden taşan damarlarından ölçülebilecek adam, köşedeki kahvenin yolunu ağır aksak adımlıyor. Doğulular için burası Balat; oysa Batılılar, ‘Palatia’ olarak biliyor. Bizans Dönemi’nde önemli bir merkez olarak not ediliyor. Resmî kaynaklar, 13’üncü yıla kadar iniyor. Anadolu mallarının ‘ihraç limanı’ vazifesi gören burası, Venedik ve Ceneviz tüccarları için uğrak bir faaliyet alanıydı. Osmanlılar’da ise “hayati” bir deniz üssü olarak konuşlanmıştı. Venedikliler ile suların üstünlüğü için yapılan tarihi savaşlarda, Osmanlılar’a çalışan korsanlar için hareket, harekât ve toplanma yeri olarak Balat’ı kullanılırdı. 

Balat/Mutluluk Destinasyonu
İçerideki sıcak ile dışarıdaki soğuktan camı buğulanan kahvehanedeki pencere kenarı masada oturan ihtiyar, dumanı üzerindeki acı çayından ilk yudumu alırken; sigarasından efkâr dolu bir nefes çekiyor. Mazideki günlerinin muhakemesini yaparken bu yaşlı adam, Balat’ın geçmişinden bugüne milyonlarca sakininden biri olarak, Haliç’in sularında uzaktaki bekleyenini gözlüyor. 
Balat/Mutluluk Destinasyonu
Balat, 16’ncı yüzyıl süresince 145’i gayrimüslim aile olmak üzere 3 bin nüfusa hayat sağlıyordu. 17’nci yüzyıl boyunca bataklıkların genişlemesi, salgın hastalıkların yayılması ile ticari hüviyetini kaybeden semt, 14 mahalle ve yalnızca 500 kişilik bir nüfus kadar küçüldü. 19’uncu yüzyıl içinde iyice önemini kaybeden bu mahalle, artık ‘köy’ olarak kabûl gördü. Ancak buna rağmen bin 144 müslüman, 538 gayrimüslim, 29 da eski Mısır’ın ‘Hristiyan halkı’ Kıptî hane yaşam sürmekteydi burada. Bütün bu rakamların toplamındaki erkek nüfus oranı 864 olarak dikkat çekiyor. Buna mukabil Balat’ta her dönem 1’e üç oranında gayrimüslim aile yaşamaktaydı. 
Balat/Mutluluk Destinasyonu
Sosyal meselelerin konuşulduğu kahvehane müdavimlerinden olan yaş almış adam, yüzündeki kırışıklıkları ve çukurları düzeltmeye çalışırken; çelişkilerle dolu bu yerde, iyi ile kötünün iç içe geçtiğini düşündü. Karşı penceredeki soba borusundan çıkan duman yoksulluk ile masumiyet arasında bir ‘geçit töreni’ sunuyordu. 21’inci yüzyılda yaşadığınıza dair pek fazla kanıt bulamayacağınız, eski çağlardan birinden bugüne uzanan İstanbul’un paslanmış semtinde, diğer tarafta ise kadınlar, kapı önünde ayak üstü laflıyor. Az sonra sümüklü çocukların ‘şen’ kahkahaları duyulurken; Balat’ta soğuğa rağmen hâlâ sokakta ip atlayan, top oynayan küçükleri bulabilmek modern dünyanın hızlı değişimlerine inat bir direnç gibi duruyor. Zamansız bu yer, saflık taşıyor. 
Balat/Mutluluk Destinasyonu
Fener Patrikhanesi’ne yakınlığıyla Bizans Dönemi’nde, soylu Rum ailelerinin yaşadığı Balat, Osmanlılar’ın himayesine giren İstanbul’da da Museviler için ‘mesken’ oldu. Bizans İmparatorları’nın Haliç’ten kente girdiği protokol kapısı olan Balat, bugün gerilmiş yeşil çuha üzerine elindeki iskambil kağıtlarını sertçe vuran kaygısız beyleri ağırlıyor. Saçları ağarmış, yorgun gözleri, titreyen elleri ile ihtiyar adam, daldığı derin düşüncelerden; ‘kupa kızı’ kağıdının sahibi ellerin masaya vurarak çıkardığı gürültülü ses ile bir an irkilerek uyandı, bacak bacak üstüne sabitlediği zayıf ayağı o an sarsıldı. Merdivenli Yokuş’tan iki sevgili, sarmaş dolaş aşağı iniyor. İki veya üç katlı değişen, cumbalı evlerin arasındaki boş arazide eskilerin tabiriyle bıyıkları yeni terleyen gençler, yeni yetme birkaç delikanlı ise kaçak göçek sigara içiyor, içemiyor, öksürüyor; bir daha hevesle duman çekiyor.
Balat/Mutluluk Destinasyonu
Kastilya kökenli Isabel ile Aragon soyundan Ferdinand’ın 1492’teki evlilikleri, Hristiyan / Katolik Birliği’ni sağlarken, Monarklar önce Müslümanları sonra Yahudileri İspanya’dan sınır dışı etti. Bizans Dönemi’ndeki Rum beldesi Palatia’nın geleceği tam da burada el değiştirdi. 
Balat/Mutluluk Destinasyonu
II. Bayezid, bir imparatorluk gemisi ile yurtsuz kalan Yahudiler’e Balat’ta ‘vatan’ kapısı açarken; İstanbul’un en eski sinagogu Ohrid de böylece inşa edildi. Balat, İspanya’dan sonra sırasıyla Makedonya, Portekiz ve İtalya’dan da göç aldı. Rumlar, Museviler ve Osmanlı’nın Fas’tan getirdiği Müslümanlar ile bu yer, tarihin akışı boyunca kiliseler, camiler ve sinagogların omuz omuza yükseldiği barışın ve kardeşliğin sembolü oldu. Şimdilerde bir pencereden, diğerine gerilmiş ipe asılı yeni yıkanan çamaşırların kokusu sokaklara yayılıyor. İstanbul’un en tarihi destinasyonu Balat’ta bir köşede de kimsenin izlemediği eski bir televizyonda ‘at yarışı’ anlatan spikerin heyecanı, mahalledeki hareketliliğe karışıyor. Bir süre sonra coşkulu ses, kalabalıkta etkisini kaybediyor; Çıfıt Çarşısı’na doğru tamamen yok oluyor. Esnafın gürültüsü, eski televizyondaki heyecanlı anlatışa baskın geliyor.      
Balat/Mutluluk Destinasyonu
Osmanlıca “Yahudi” demek olan Çıfıt Çarşısı’nda unutulmaya yüz tutmuş meslekler bugün de yaşatılmaya çalışılıyor. Bazılarını ise artık sadece bu yazıda okuyabilirsiniz. Bir dönem Balat’ta; bargirciler (yük taşıyanlar), babuçcu (ayakkabı tamircisi), attarlar, nalbantlar, dalyancılık (balıkçı), çulculuk (halı dokuması), dülgerler (ahşap ev ustalığı), sığırtmaçlar (büyükbaş hayvan çobanı) da bulunurdu. Çiftliklerin yer aldığı eski Balat’ta toprağa dayalı hayvancılık ve tarım faaliyetleri, diğer meslekler ile münasebetine oranla yüzde 72’ler seviyesindeydi. Geniş arazilerde tarımsal işler yapılırken; su ve rüzgar gücünden faydalanılan ‘değirmenler’ de Balat’ın hafızasında sık yer alırdı. 
Balat/Mutluluk Destinasyonu
Ölüm ile yaşam arasındaki ince çizgi üzerinde artık denge kuramayan yaşlı adam, çevredekilerin verdiği birkaç parça lokma ile günlerini tamamlıyorken, Agora Meyhanesi’nden hep aynı müzikler yükseliyor. Bir köşede kederlerini içine akıtan, dertli göz yaşlarını dışına bırakan genç bir kadının, iç çekişleri duvara çarpıp yeniden masasına düşerken; beri tarafta birkaç kişilik arkadaş grubunun neşeli sohbeti ise hayatın bildik tezatını oluşturuyor.
Balat/Mutluluk Destinasyonu
Yahudi ailelerin hakimiyetindeki Çıfıt Çarşısı ve ticari hayat, zaman içinde Haliç’in karşı kıyısındaki Hasköy, ardından daha tepedeki Beyoğlu’na yer değiştirdi. Ancak I. Dünya Savaşı’ndan sonra azalan Musevi nufüs, İsrail Devleti’nin kurulmasıyla da Balat’ı terk etti. Az sayıdaki kalan varlıklı aileler, kısa zaman içinde tamamen Beyoğlu’na yerleşti. Balat artık; Osmanlılar için atölye ve fabrikalar bölgesi olarak konumlandırılmış, fetih ile birlikte getirilen Faslılar’a kalmıştı.
Balat/Mutluluk Destinasyonu
Sabah ışıltı ile doğan, birkaç saat içinde hareketlenen Balat’ın sokakları asırlardır olduğu gibi, benzer pişmanlıklar ile karanlığa dönüyor. Güneş ışıklarının kırık tesiri, parça parça azalıyor. Haliç’in suları, kırmızı ile gri arası bir renge dönüyor. Günü kimsesiz evindeki ‘yalnızlık’ yerine kahvehanedeki kalabalıkta geçirmeyi adet edinmiş ihtiyar, ömrünün son dakikaları olduğundan habersiz akşam olmasını bekliyor. Biraz zaman sonra kalp krizinin sokakta yakaladığı yaşlı adam, sonsuzluğa yürürken; Balat’ta bir başka yaşamın başladığının ince, acı, tiz ve yüksek sesi, cumbalı evin camından duyuluyor. Yaşam bir ‘köşe kapmaca’ gibi taşıdığı simaları değiştiredursun; hayatın kendisi sayılabilecek Balat ise bütün varlığıyla açık hava platosu gibi ev sahipliğine devam ediyor.
Balat/Mutluluk Destinasyonu
Öte yandan Balat’ın altından Kocamustafapaşa’ya kadar uzayan bir başka Balat daha yaşıyor. Dehlizler ile birleşen, yeraltı geçitlerinden bir kol Haliç’e diğeri zindanlara açılıyor. Bu gizemli tünellerin, savaş esnasında Bizans’ta imparator ve komutanlar için kaçış güzergahı olarak kullanıldığı zannediliyor. Yangınlarıyla da meşhur burada, korkulu çığlıklara aşina mahalledekiler tanıktır; gün be gün ahşap evler hep daha güzellerine yerini bıraktı. ‘Yedi Evler’ bunların son örnekleri olarak Merdivenli Yokuş’ta arz-ı endam ediyor işte... Rumca “saray yeri” manasına gelen Balat’ta Yedi Evler adeta sarayların güzelliğine prototip olarak sıralanıyor. Bol yokuşlu, dar sokakları, uzun merdivenleri ile bambaşka bu dünyada iki kafadarın bir köşedeki tavla düellosunun, ‘zar sesleri’ de günün özeti...
Balat/Mutluluk Destinasyonu
Siteler, plazalar, rezidanslar çoğalırken çevre çevre diğer semtlerde, modernite düşmanı bu yerde, takvimler adeta 1930’lardan sonra işlememiş gibi… Balat yeniliğe direniyor, değişime baş kaldırıyor Balat... İstanbul’un doğal fotoğraf stüdyosunda, köhne, dökük, eski evlerde canlı tarih yaşatılıyor. Yaşlı semtte, yaşam her gün bir daha canlanıyor. Sakinleri değişse de hep bir şekilde yepyeni bir hayat başlıyor. Yorgi’nin yetimlerinden, Abraham’ın çocuklarına ve dahi göçüp giden yalnız Mehmet Efendi’ye kadar Balat’ta yaşamak, yüzyıllardır değişmeyen bir ritim ile aynı akıyor. Bakarsın biz de yine kalbimizi kanatarak sana geliriz Balat, bir kaçış, bir sığınak olarak, kucakladığın tarihte geçmiş mutlu günleri arar, kovalarız düşlediğimiz çocukluğu… Veya hayallerini kurduğumuz yarınlara başlarız. Belki ömrümüzün kalanı, geçenden güzel olur. Sen varsan, neden olmasın!

4 Mayıs 2018 Cuma

Bir ‘sevgili’ diyar: Arnavutluk


Doğa sporları, deniz turizmi ile Arnavutluk, size Avrupa’da aradığınız her şeyi sunuyor. Üstelik daha hesaplı… Tarihsel dokusu, çok kültürlü yapısı ile Arnavutluk, Balkanlar’ın orta yerinde bir huzur adresi… Biz aşk ile gittik, sizi de aşk için davet ediyor. Bizden söylemesi…
Arnavutluk/Mutluluk Destinasyonu
Mutluluk Destinasyonu bu defa, ata yurdumuz Arnavutluk’un kapılarını aralıyor. Türk Hava Yolları’nın TK1078 sefer sayılı uçağı ile İstanbul’dan Tiran’a gidiyoruz. Yeşilin her tonunu içinde barındıran doğası, uzun sahilleri, leziz yemekleri ile Adriyatik Denizi ile İyonya Denizi’nin kıyısındaki bir düş ülkesi Arnavutluk’tayız. Bir Albanita ile, yani ‘Arnavut kızı’ ile onun ülkesini gezme heyecanı, mutluluğu yaşarken; ister istemez tarihsel geçmişinden öte, siz de bir aidiyet hissediyorsunuz buraya.

Arnavutluk/Mutluluk Destinasyonu
Karadağ, Sırbistan, Makedonya ve Yunanistan’ın ortasında bir ‘Güney Avrupa’ ülkesine götürüyoruz sizi... Ülkenin kuzey tarafı alpler, yeşillik ve doğa; güney kısmı ise kıyı, deniz ve kumsal…

Rinas Havalimanı’na ayak basar basmaz, ‘kızıl’ renkli bir zemin üzerine “çift başlı kartal” figürlü bayrak; SSCB, Çin ve Kuzey Kore’ye ait olumsuz hatıraları anımsatıyor bilinç altında… Haksız da sayılmıyorum; çünkü… ‘Çift başlı kartal’ motifi, her ne kadar bu toprakların kökü olan Illyrialılar’dan geliyor olsa da onu kızıl bir zemin üzerine kondurmak ‘sosyalist’ bir iç güdü… Zira Arnavutluk, SSCB etkisi ve işgali altına girmeden ‘sosyalist’ olan tek Balkan ülkesi…

Tiran’daki İskender Meydanı’nda yer alan Ethem Bey Camii’nin küçüklüğü ile st. Procopius Kilisesi’nin büyüklüğü, Arnavutlar’ın etkileşimini aynı kare içinde kadrajlıyor. Müslüman nüfusun ağırlıkta olduğu Arnavutluk’ta Ortodoks ve Katolik Kiliseleri’ne mensup Hristiyanlar da yaşıyor. İki din arası evlilikler, bazı bölgelerde “kural” olarak yaşanıyor. Ancak din algıları keskin değil; burada yaşayanlar için din aslında ‘Arnavutluk’tur.’
Arnavutluk/Mutluluk Destinasyonu
Arnavutluk seyahati, size sadece Arnavutları değil; eski Türkleri, Yunanlıları ve İtalyanları da ‘tanıma’ olanağı sağlıyor. Antik kalıntılar, camiler, kaleler, manastırlar, katedraller; Bizans, Roma ve Osmanlı imparatorluklarına dair doyumsuz bir tarih sunuyor. Seyahat boyunca Arnavutluk’un çok kültürlü tarihi yapısı içinde kayboluyorsunuz. Yüksek mimari özellikler taşıyan eşsiz güzellikteki tarihi yapıların örneklerine çoğunlukla başkent Tiran’da rastlıyorsunuz.
İtalyan sanatçıların tasarladığı Tiran; doğal parkları, tarihi müzeleri, gurme restoranları, alışveriş mekanları ile modern bir şehir görünümü veriyor misafirlerine…
Arnavutluk/Mutluluk Destinasyonu
Neredeyse her köşe başında ‘kumarhane’ bulunan başkent, eğlencesine düşkün insanların buluşma adresi… Gece hayatı özellikle eski başkent Durres ve yeni başkent Tiran’da canlı ve renkli... Arnavutlar geceleri en iyi şekilde giyinerek, hiçbir şey yapamasa dahi caddelerde yürümeyi seviyor. Yol boyu Slav, İtalyan ve Yunan karışımı birbirinden güzel ‘Arnavut hanımlar’ arz-ı endam ediyor. Sizin de aklınız, başınızı terk ediyor. Bu yüzden ‘çift’ olarak gitmemekte fayda olabilir. 

Arnavutluk/Mutluluk Destinasyonu
Tiran ve Durres arası mutlaka ‘tren yolculuğu’ yapın, mutluluk ile nostalji kalsın hafızanızda… Ayrıca ‘şüpheli’ sayıdaki fazlalığıyla Arnavutluk, belki de Almanya’da bu kadar fazla bulunması zor olabilecek, devasa bir Mercedes galerisi… Otoyol kenarlarında tavşan satan çocuklarıyla, adım başı ‘lavazh’ yani araba yıkama merkezleri ile köpüklü bir ülke… Dikkat çekici bir başka ayrıntı; trafik ışıkları ‘yok’ denecek kadar az, köprüler de sınırlı sayıda bulunuyor. Her büyük şehirdeki gibi, Tiran’da da ‘trafik’ bir çile… 7 km. mesafe bazen bir saatte kat edilebiliyor. Tiran’da ‘Bu kadar fazla kötü şoför nasıl bir araya gelmiş’ diye de düşünebilirsiniz. Zira şoför değil, akrobatların yol boyunca her türlü akıl almaz manevra yaptığına şahit olabilirsiniz. Ki; yollarda trafik kazalarında ölenlerin ‘büstleri’ de dikkat çekiyor, belki farkındalık için… Ölüm bir sahne olarak otoyol kenarlarında sergileniyor adeta.
Arnavutluk/Mutluluk Destinasyonu
Coğrafi konumu dolayısıyla dikkat çekici derecede yüksek güneş ışığına sahip olan Arnavutluk’ta insanların mutluluk eşiği doğal seviyesinde, doğayla irtibatlı... Geniş yeşil alanları ile Arnavutluk Alpleri’nde mutlaka doğa yürüyüşleri yapın; çünkü tabiat ve yeşillik arayanlar için burası ideal bir toprak bütünü… 

Arnavutluk/Mutluluk Destinasyonu
Olası nükleer saldırılar için sığınak olarak yapılmış Bunk’er Art, saat kulesi ve opera binası da dönüş bileti tarihi gelmeden uğramanız gereken duraklardan… Akrofobiniz yoksa eğer, Dajti Dağı’nda bin 615 metre yükseklikte teleferik deneyimi yaşamak da tabiat güzelliklerini farklı açıdan sunacak, Tiran’a tepeden bakma imkânı bulacaksınız.

Başkent Tiran ve 11 büyükşehir, 24 kent, 61 semt ile yönetilen Arnavutluk’ta İşkodra; ekonomi, eğitim, sanayi ve kültür merkezi; ‘kale’ demek olan Elbasan, tarihi bir şehir, arkeolojik kazılar ile açık hava müzesi gibi, Durres ise bir sahil ve liman kenti olarak öne çıkıyor. Buradan İtalya’ya ticari ve turistik seferler düzenleniyor.

İşkodra’da aynı adlı nehir kıyısındaki
Arnavutluk/Mutluluk Destinasyonu
resort ve kamp merkezlerinde yeşil ve mavi tonlarına doyuyorsunuz.
Sığ suları, çam ormanları ve uzun kumsallarıyla meşhur olmuş cömert bir tatil beldesi… Elbasan’da ‘trekking ve dağcılık’ yapılabilir. Kartallar’ın diyarında, hem temiz havanın hem de huzurun keyfine varacaksınız. Dağların hikâyesini de insanından dinleyebilir, yaşanmışlığına kaçınılmaz olarak hayranlık duyabilirsiniz.

Avrupa’nın deniz turizmi zenginliği yüzünden plajları gözden kaçırılmış Arnavutluk’un sahilleri ve kıyı şeridini de keşfetmeyi unutmayın. Berrak ve durgun sularıyla, tertemiz kumsalları ile Arnavutluk’un, kesinlikle Avrupa’nın en güzel plajlarına sahip olduğunu fark edeceksiniz.
Arnavutluk/Mutluluk Destinasyonu

Bizans, Roma ve Osmanlı etkisiyle tarihi bir mozaik oluşturan Arnavutluk, el değmemiş doğal güzelliklere de sahip… Tarihi dokusu korunmuş bir eski çağ ülkesi Arnavutluk’ta zaman bir asır geriye gidiyor. Mesela Berat şehrindeki beyaz evler, Osmanlı’nın mimari yorumu olarak gösterilebilir.

Arnavutluk/Mutluluk Destinasyonu
Buradaki Osum Nehri’nin ışıltısı, Berat Kalesi’ndeki gün batımı sevgiliniz ile unutulmaz bir romantizm yaşatacak. Beyaz şehrin kale tarafında arabalara izin veriliyor, zaten cafe ve restoranlar da bu kıyıda… Ancak Gorica Köprüsü ile Osum Nehri’ni geçince büyüleyici yerleşim yeri başlıyor, burada ise araç trafiği yasak… Taşların şehrindeki bu güzelliği, ‘egzoz dumanı’ ile kirletmek haksızlık olurdu zaten. UNESCO’nun ‘bin pencereli şehir’ olarak adlandırılan burayı, Dünya Mirası Listesi’nde kabul etmesini hak ediyor. Nehrin bir yakası Müslüman diğer yakası ise Hristiyan köyü olması dolayısıyla, ilgi çekici bir destinasyon sunuyor. Berat şehri, bu topraklardaki bir zamanın ihtişamlı imparatorluğu Illyria Krallığı’nın da ‘merkezi kalesi’ olma özelliği taşıyor.

Arnavutluk/Mutluluk Destinasyonu
Arnavutlar’da kahvaltı kültürü zayıf… Burada günlük ilk öğün, öğleden sonra başlıyor; sabah ise çoğunlukla, ince çekilmiş kahve ile köpürtülmüş süt Macchiato içerek geçiştiriliyor.Elbasan tava’ bir Arnavut yemeği, zaten bu ülkenin mutfağında etli yemekler meşhur... Avrupa’nın en eski şarap üreticisi Arnavutluk’ta, gözlerinde kendinizi gördüğünüz biriyle, bir kadeh içmeden günü uğurlamayın. Doğu ve Batı kültürlerinin birlikteliğinden doğan Arnavut mutfağı, daha çok Akdeniz etkisinde… Berat şehrindeki ödüllü zeytinleri, ıspanaklı böreği, tulumba tatlıları ile Arnavut lezzetleri, gözünüz ve midenize hitap ediyor.
Arnavutluk/Mutluluk Destinasyonu
Bu arada ne Arnavut ciğeri ne Arnavut taşının ‘Arnavutluk’ ile bir ilgisi var. Albanita’nın yalancısıyım. Öyle söyledi. “İhtimâl Dersaadet’te Arnavut olan bir aşçıbaşı tarafından yapılan yemek, onun etnik aidiyeti ile bugünlere uzanıyor. Taş meselesi ise eskiden yol döşemelerinde Arnavutlar’ın ustalığından ileri gelmektedir” diye yorumladık kendi aramızda...
Arnavutluk/Mutluluk Destinasyonu
Ülkede çok sayıda ‘kartal yuvası’ olması dolayısıyla Arnavutlar, kendilerine “Kartal’ın oğlu” diyor. Ancak öyle ‘cinsiyetçilik’ mavraları ile oturduğunuz yerde sarsılmayın. Çünkü burası, özgürlüklerin ve eşitliğin çatısı… Polislerin bir kısmının silah taşımadığı ‘barışçı’ bir ülke... Sakin ve huzurlu bir dünya… Müstağni insanların toprakları… Yaşlıların bile iki dil konuştuğu Arnavutluk’ta insanlar, ‘İngilizce, İtalyanca, Rumca, Türkçe, Fransızca, Almanca, Sırpça, Rumence’ gibi zengin bir dil skalasına sahip. Bu arada Arnavutluk’ta başınızı sağ ve sol tarafa salladığınızda, bir şey onayladığınız; öne arkaya salladığınızda ise ‘itiraz’ ettiğinizin düşünüldüğünü şaşkınlıkla öğrendik.
Arnavutluk/Mutluluk Destinasyonu
Adriyatik kıyısındaki ülke, dağları, el değmemiş tabiatı, fantastik doğa etkinlikleri ile tercih sebebi olabilir. Göller ve akarsuları ile milli parkları görülmeye değer. Tarihi yapıları ve eski kentleri korumayı başarmış vefalı insanların ülkesi Arnavutluk. Koşullar mükemmel olmasa da Arnavutluk kanaatkâr ve mütevazı bir ülke… Sıcacık bir ortam için, güler yüzlü, ilgili insanları dolayısıyla, istila edilmemiş doğallığı sayesinde, bozulmamışlığın meskeni olarak, leziz yemekleri, uygun fiyatları ile Arnavutluk’u size de tavsiye ediyoruz. Bizim için de gidin, görün, gezin…

Sığınak bunker’lerden, “aşk odalarına”

  Arnavutluk; diktatör Enver Hoca’nın Komünizm rejimiyle 40 yıl, baskıyla dış dünyadan kopuk, kapalı duvarlar altında yönetilince Avrupa’nın da görece gerisinde kalmış. Bu dönemde ülkenin her yerine ‘bunker’ korunak veya korugan denilen askeri mevziler inşa edilmiş. Tank saldırılarına dayanıklı olduğu söylenen beton koruganlar, Arnavutluk toprakları içinde 800 bin adet olduğu ifade ediliyor. Dikta rejimi geride kaldı; artık turistik amaç ile değerlendirilen koruganlar, gençlerin de baş başa kalmak için sığınağı denilebilir. Zaman içinde çoğu kaldırılmış olsa da bazıları internet cafe, bazıları dövme salonu, kimisi çöp kutusu, kimisi tuvalet olarak değerlendiriliyor.

Askeri taktik hata, kayıp ve ‘küçümseme’

 
435 yıl Osmanlı İmparatorluğu’nun himayesinde kalan Adriyatik ülkesi Arnavutluk’un; Batı Trakya, Bulgarlar ve Makedonya, Yunanlılar tarafından işgal edilince merkezi yönetim ile bağları kopmuş. Aslında Arnavutluk, dönemin Türkiye’sinden ayrılmayı hiç istememiş. Bu şekilde bir ‘strateji hatası’ ile elden çıkan bölgeyi, bir devlet olarak ‘Arnavutya veya Arnavutistan’ gibi gerçek bir ülke ismi yerine, o günkü politikalar gereği, aslında küçümsemek için “Arnavutluk” diye alçaltıcı ifade kullanılmış. Hâl böyle olunca; Osmanlı’dan ayrılmak istemeyen, askeri taktik hata ile kopmak zorunda kalan Arnavutlar ile Türkler arasına zamanla, ‘isim’ tamlaması yüzünden soğukluk ve uzaklık girmiştir.

Arnavutluk bizimdir, biz Arnavutluk’un

 
Arnavutluk/Mutluluk Destinasyonu
1913’te Bükreş Antlaşması ile Osmanlılar’dan kopan Arnavutluk, 1385’teki Savra Savaşı ile Türkleşmişti. Arnavutlar, Boşnaklar’la beraber, Balkan halkları arasında Osmanlı egemenliğinde “Müslümanlığı” seçen istisnalardan kabul ediliyor. Buna mukabil Köprülüler ve Kavalalılar gibi Arnavut aileleri, imparatorlukta kritik görevlere getirilmiş, ‘sadrazamlık’ makamına kadar yükseltilmişti. İtalyan etkisi altındaki küçük ülke, sınır komşuları Yunanlılar, Sırplar ve Makedonlar’la sorunlar yaşamakta... Yüzde 90’a varan bir Arnavut nüfusa hâkim Kosova, ‘Kıbrıs’ Türkiye için her ne ise Arnavutluk için odur. Arnavutluk bize benzer, biz Arnavutluk’a… Siyasi sorunlarımız, uluslararası problemlerimiz gibi…

Çengelköy: Boğaz'ın kenarında asırlık bir çınar

Boğaziçi’nin esintileri, yalıların alt katına, cumbalı üst katlara misafir oluyor. Bahçesi “deniz” olan Muazzez Hanım Yalısı, Server Bey Ya...