27 Mayıs 2019 Pazartesi

Vize istemeyen ülkeler listesi

Tatil planlarını son dakikaya bırakan, ancak buna rağmen yurt dışına gitmek isteyenler için Mutluluk Destinasyonu olarak, kapsamlı bir liste hazırladık. Bu ülkelere gitmek için bavulunuzu hazırlamanız ve pasaportunuzun olması yeterli. İşte Türkiye’den vize istemeyen ülkeler...

1-) Bosna Hersek
Vizesiz Bosna Hersek
Saraybosna ve Mostar şehirlerinin bir adım öne çıktığı Bosna Hersek’te hem turistik, hem tarihi hem de gurme turizmini bir arada yapmanız mümkün. Yılın 6 ayını vizesiz olarak geçirebileceğiniz Bosna Hersek seyahatleri ile ilgili bilgi almak için buraya bakınız.

2-) Arnavutluk
Vizesiz Arnavutluk
Denizi ve ormanlarıyla meşhur Arnavutluk’ta geçireceğiniz her dakika özel olacak, her anı aklınıza kazınacaktır. Daha detaylı bilgi için okumanızı tavsiye ederiz.

3-) Karadağ
Vizesiz Karadağ
Vize serbestisi ile birlikte Avrupa’nın en gözde mekanlarından biri haline gelen Karadağ’da Türk vatandaşları vizeye gerek kalmadan 90 gün geçirebiliyor. Mutluluk Destinasyonu olarak Karadağ’a yaptığımız seyahatin notlarını okumak ve gezilecek yerler listesine ulaşmak için bakabilirsiniz.

4-) KKTC
Vizesiz Kıbrıs
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti; denizi, plajları, lüks otelleri ve tarihi dokusu ile her daim cazibe merkezi... Kıbrıs’a nasıl gidilir, nerede kalınır, ne yenilir diye merak ediyorsanız, sizin için hazırladığımız rehbere göz gezdirebilirsiniz.

5-) Ukrayna
Vizesiz Ukrayna
Geçtiğimiz yıllarda yaşanan tatsız olayların etkisinden sıyrılmaya başlayan Ukrayna da iyi bir tatil rotası olabilir. Hem sanatsal hem de kültürel açıdan kendine hayran bırakan Ukrayna’da Lviv yakınlarındaki Uritskie Kayalığı, Dinyester Kanyonu ve Optymistychna Mağarası’nı mutlaka görülecek listesine almanızda fayda var. Yolunuz Kiev’e düşerse de Özgürlük Meydanı, Golden Gate ve Kiev Müzesi’ni de görmeden dönmeyin.

6-) Azerbaycan
Vizesiz Azerbaycan
Kardeş ülke Azerbaycan, Türkiye’den vize istemiyor, lakin kapıda 10 dolar karşılığında online olarak giriş belgesi almanız gerekiyor. Gezilecek yerler listesi ise bir hayli kalabalık. Bakü’deki Alev Kuleleri, Kız Kalesi, Şirvanşahlar Sarayı, Yanar Dağ, Çamur Volkanlar, Kebele ve Şişe Ev mutlaka görülmesi gereken yerlerden...

7-) Bahreyn
Vizesiz Bahreyn
Arabistan Yarımadası’nda bulunan ve 30 minik adanın bir araya gelerek oluşturduğu Bahreyn de, Türkler’den 14 gün süre ile vize istemiyor. Asya'nın en küçük üçüncü ülkesi olmasına rağmen, binlerce yıldır Körfez ticaretinde önemli rol oynayan Bahreyn’de de görülmesi gereken birçok nokta var. Al-Fatih Camii, Coral Beach, Gold City Alışveriş Merkezi, Lose Paradise of Dilmum Water Park ve Qalat al Bahrain bunlardan bazıları...

8-) Maldivler
Vizesiz Maldivler
Vize için vereceğim 130 Euro ile keyif yaparım diyorsanız, bir diğer seçeneğiniz de Maldivler olabilir. Özellikle balayı çiftlerinin favori tatil mekanı olan Maldivler; deniz, kum, güneş, romantizm ve lükse dair istenilen her şeyin vaat ediyor. Maldivlere giderken dikkat etmeniz gereken birkaç husus var. 1200 ada parçasından oluşan Maldivler’de kalacağınız adayı iyi seçmelisiniz. Zira seçtiğiniz ada, ana karaya çok uzaksa tüm tatiliniz sürat teknesinde geçebilir.


10 Mayıs 2019 Cuma

Mâsum Anadolu’nun saf çocuğu Sakarya

Büyük şehirlerde yaşayanların ortak kâbusudur ‘kalabalık.’ Yoğun trafik ve insan seli, mesleki tempo ve hızlı akan hayatın telaşı, gün gün hepimizi tüketiyor. Bu yüzden büyük şehirlerde yaşayan hemen hepimizin de ortak hayalidir; sessizlik arayışı ile hafta sonu kaçamakları… Sabah sekiz, akşam altı arasında mesai düzeni olan herkes için aynı beklentidir, ‘sakinlik’ özlemi… Mutluluk Destinasyonu olarak sizi yine yola düşürecek bir önerimiz var. Pek bilinmeyen gölleri, doğası, keşfedilecek güzellikleri ile buyurun Sakarya’ya
Sakarya  - Mutluluk Destinasyonu
Sapanca Gölü’nün kenarında iki sevgili göz göze bakışırken; balık yiyor. Bu arada güneş de ikindi vakti artık iyice zayıflamış ışınlarını su yüzeyine bırakıyor. Etraftaki çiftliklerden atların nal sesleri duyuluyor. Doğayı ve sessizliği dinlemek isteyen birileri ise göl kenarında trekking yaparken; görülüyor. Sapanca’nın sırtlarındaki Maşukiye’deki “butik oteller” ve kahvaltı mekânları da ‘konaklamak’ için tercih edilecek ilk yerlerden… 
Sakarya  - Mutluluk Destinasyonu
Bozulmamış bakir doğasıyla insana sükûnet veren Maşukiye’de zamanın ağırlaştığı hissedilirken, aynı anda nasıl geçtiği de anlaşılamıyor. Sakarya’nın batısındaki sakinlikten, yani Sapanca Gölü’nden mesela kuzeyindeki Karasu’ya varılınca, Karadeniz’in hırçın dalgaları ile boğuşan başkaları fark ediliyor. 73 kilometre ötede, sadece 1 saatlik mesafede; hayatın iki farklı akışı kendisini gösteriyor. Uzun sahiller ve yazlıkların sıralandığı Karasu da kalabalık sevenleri ağırlıyor.
Sakarya  - Mutluluk Destinasyonu
Sakarya'nın tatil yerlerini tek tek gezeceğiz birlikte. Karasu yatağından kalkarak Kocaali’de devam eden Maden Deresi ise huzur taşıyor. Çevresi yine doğa yürüyüşleri ve piknik yapmak için müsait şekilde konumlanıyor. Karasu’ya kadar geldik madem, Pandovicca Mağarası’na da aklımız kayıyor. Karasu’nun Yassıgeçit Köyü’nde yer alan sarkıt ve dikitler ile oluşmuş mağara, adeta bir korku filmi platosunu andırıyor. Albanita’nın kalp atışlarının dahi yankılandığı, nefes alıp verişlerinin duyulduğu karanlık dehlizlerde Bordolu Çocuk’un elini daha bir sıkı tuttuğu düşünülürse; seven her erkeğin sevdiğini alıp Pandovicca Mağarası’na koşması gerekiyor.
Sakarya  - Mutluluk Destinasyonu
Sakarya’daki bir başka sağlık kompleksi de Kuzuluk Kaplıcaları. Alkali yaşayanların, vücuduna önem verenlerin, termal turizm arayanların tercih ettiği ilk yer Akyazı’daki Kuzuluk Evleri, zengin mineralli 'yeraltı suları' ile rahatlamak için ‘doğru seçim’ olarak ayrışıyor.
Sakarya  - Mutluluk Destinasyonu
Hazır Akyazı’dayken; Acelle Yaylası’na çıkmamak olmaz. ‘Hepiniz bir gün modernlik zannettiğiniz betonlarınızdan sıkılacak ve doğaya döneceksiniz’ diye bir motto ortaya bırakarak kampetlerini açan Albanita ve Bordolu Çocuk, Acelle’nin büyüleyici havasında ruhunu dinliyor. Sakarya’da 10’dan fazla yayla var belki; ama Acelle, güneşin battığı dakikalardaki manzarası, içindeki göletleri, deresi, florası ve kokusu ile “özel hisler” uyandırıyor.
Sakarya  - Mutluluk Destinasyonu
Sakarya Haritası’nı önünüze koyduğunuzda Sapanca’dan Karasu’ya, oradan Kuzuluk’a bir zikzak çizerek, üç ilçe arasında tam 154 kilometre yol kat ettikse de ‘yazmak ile yaşamak’ aynı değil; “Sapanca, Kuzuluk, Karasu” sıralaması ile daha mantıklı planlama yapılabiliyor elbette. Şimdi Akyazı’da olduğumuzu göre; buradan Sapanca’ya geçmek, rüzgâra kendinizi bırakıp bir yaprağın savrulması gibi kolay oluyor. Sapanca’nın karşı kıyısında, adrenalin arayanlar, heyecan peşindekiler; ‘rüzgâr sörfü, su kayağı, kano ve kneeboard’ yapıyor. Ayrıca Sakarya’da doğup Düzce’ye geçen Melen Çayı’nda da “rafting” yapılabiliyor.
Sakarya  - Mutluluk Destinasyonu
Öte yandan Sapanca’da alternatifleri çoğalan çekim merkezleri ile artık tenhalaşan Vecihi Kapısı da buruk hisler yaşatıyor. Zira, Mimar Sinan’ın eseri bu kapı, Osmanlı Dönemi’nin işlek bir ticaret merkezi olarak biliniyor. İpek Yolu’nun geçtiği rivayet edilen Vecihi Kapısı, yalnızlığa terk edilmişcesine kendi içine dönüyor.
Sakarya  - Mutluluk Destinasyonu
Sakarya’nın merkez ilçesi Adapazarı’na komşu olan Serdivan’da ‘yamaç paraşütü’ yapıyor daha deli dolu olanlar… Kilometrelerce uzaktaki yerleri en tepeden görmek için, yemyeşil dağların arasından, masmavi bulutların yakınından bir kuş gibi süzülerek, ‘özgürlük’ duygusunun tadını çıkarıyor, yaşı genç olanlar.
Sakarya  - Mutluluk Destinasyonu
17 Ağustos 1999’daki büyük felakette, Sakarya’da 3 bin 981 kişi hayatını kaybetmişti. Deprem yüzünden 7 bin 284 insan da yaralanmıştı. Merkez üssü Gölcük olan 7,4’lük sarsıntı, 23 bin 111 ev ve iş yerini bir daha kullanılamaz duruma getirmişti. İnsanları uykularında yakalayan, sadece “45 saniye” süren; ama ‘ağır bilanço’ çıkaran doğal afet, ‘nasıl yaşanmıştır, ne yaşanmıştır, sonrasında neler olmuştur’ diye merak ederseniz eğer, Adapazarı’ndaki deprem müzesi, şehitlerin isimleri, acıklı fotoğrafları, konuşulmamış detayları ve bilgileri ile sizi bekliyor.
Sakarya  - Mutluluk Destinasyonu
Deprem müzesindeki hüzünlü dakikaların ardından, yine ters bir istikamete dönüyor pusula… Bu defa Sakarya’nın güneydoğusundaki Taraklı’yı gösteriyor. Burada da bir başka duygusallık Albanita ile Bordolu Çocuk’u bekliyor.
Sakarya  - Mutluluk Destinasyonu
Asırlardır bozulmamış yapısı ile Taraklı, sadece Albanita ve Bordolu Çocuk’u değil; geçmişe özlem duyan herkesi görkemli yapılarının dizinde saçlarını okşamaya davet ediyor. Zaten koruma altında olan koca bir ilçeyi adımlarken; masalsı duygular yaşıyor, parke taşları adeta incinecekmiş gibi ilerleniyor. Osmanlıların zarafetinin yansıması olan Taraklı, gürültü kirliliğinden uzak yerel bir estetik taşıyor. Cumbalı konakları, kafesli pencereleri, tarihi alınlıkları, benzersiz kapı tokmakları ile geleneksel mimarinin yaşatıldığı yöre, hâlâ tahta kaşıklar, tarakların sesleri ile yankılanıyor.
Sakarya  - Mutluluk Destinasyonu
Taraklı ile Pamukova arasında ‘30 dakika’ mesafe ölçülüyor. Pamukova’daki Paşalar Kalesi, kente hakim bir tepede, Bizans’tan bugüne hâlâ varlığını koruyor. Osmanlılar’ın ilk hakanı Osman Gazi tarafından 1314’te fethedilen kalenin sur duvarlarının mezar stelleri ve devşirme malzemeler ile yapıldığı sanılıyor.
Sakarya  - Mutluluk Destinasyonu
D-100 Karayolu’ndan Sakarya’ya girerken; solunuzda uzanan Justiniana Köprüsü, bir ‘fotoğraf karesi’ ile ölümsüzleştirilmeyi hak ediyor. Zaten bin 500 yıldır dimdik ayakta kalan köprü, kendi ‘ölümsüzlüğünü’ ilan etmiş gibi duruyor. Öyle ki; Bizans Köprüsü’nden hâlâ ulaşım yapılıyor. Bu bir ‘Hristiyan’ yapısı, ancak Sakarya’da bir de Müslüman eseri köprü bulunuyor. O da Geyve’deki meşhur Sakarya Nehri üzerinde yer alan II. Bayezid Köprüsü olarak hatırlanıyor.
Sakarya  - Mutluluk Destinasyonu
İstanbul’un fatihi Sultan Mehmed Han’ın oğlu olan, Cem Sultan’la nizam-ı memleket için yaptığı ‘taht kavgası’ ile bilinen, nam-ı diğer “Bayezid-i Veli” tarafından 1495’te “Tiz bitirile” emri ile tamamlanan köprü, Yeniçeriler’in Frenk diyarlara cenklerinde kullandığı ‘geçiş yolu’ olarak anlatılıyor.
Sakarya  - Mutluluk Destinasyonu
Son olarak bütün ‘mutluluk’ istasyonlarına aynı seyahatte uğramasanız bile, birkaç adres sonunda dönecekseniz eğer, yine de atlamamanız gereken bir şey var. O da elbette; ıslama köfte yemek. Tarihi Uzun Çarşı’da pişen köftelerin kokusu, bütün Adapazarı’na yayılıyor adeta. Sakarya’da ‘ıslama köfte’ yedikten sonra “dönüş yolu” için yine taş fırında pişen simitlerden yanınıza mutlaka alın.

28 Nisan 2019 Pazar

Cunda’nın kokuları

Bir an için duruyor ve 180 derece dönüyoruz. Etrafta; sahil boyunca sıralanmış restoranlar, kafeler ve müstakil evler uzanıyor. Biraz ileride ise büyük bir ‘yat limanı’ var. Bir taraftan Türkçe ezgiler yükselirken; öte yandan Yunanca müzikler duyuluyor. Melodiler birbirine karışıyor. Mutluluk Destinasyonu, Cunda’da…

Cunda Adası / Mutluluk Destinasyonu

Hayatın akışına bir ‘dur’ diyerek, kısa mola için zeytin ağaçları arasından temiz havayı takip ederek, lezzetli yemeklerin kokusuna ulaşıyoruz. Hemen her köşede bir tarihi kalıntı kendini gösterirken; mütevazı bir balıkçı kasabası önümüzde yükseliyor.

Cunda Adası / Mutluluk Destinasyonu

Cunda
’ya ulaşmak için kat ettiğimiz yol boyunca, Burhaniye’de kızarmış ekmek üzerinde ‘baharatlı’ zeytinyağı ve Ayvalık’taki tostların etkisi hâlâ damağımızda duruyorsa da midemiz kazınıyor. Yeni lezzetler ile barışık Albanita, Cunda Adası’na özgü, küçük sardalya denilebilecek, ‘papalina’ söylüyor. Ege’nin binbir çeşit otlarından oluşturulan mezeler ve zeytinyağlıları da Bordolu Çocuk’un doyması için yetiyor. Yemeğin sonunda Taş Kahve’deki dibek kahvesi ve sakızlı Girit dondurması ise adeta bir lezzet şöleni oluyor.

Cunda Adası / Mutluluk Destinasyonu

Biz Cunda’ya karayolu ile ulaşıyoruz; ama siz ‘deniz sefası’ istiyorsanız eğer, Ayvalık’tan da tekneler ile geçilebiliyor. Pateriça Koyu’nda tazelenmek için sakinliği dinliyoruz ardından.

Cunda Adası / Mutluluk Destinasyonu

Arnavut taşları üzerinde avare adımlarla varacağınız biraz ilerideki Bıyıklı’da, denizin üzerine kurulmuş masalarda ayağınıza dalgalar vururken; aşk ile bakışmak da ‘benzersiz’ duygular hissettiriyor. Restoranlardan yola taşan zeytinyağı ve ‘taze balık’ kokuları Albanita ile aklımızı çelerken; bir taraftan da sıra sıra evlere bakıp “Keşke hep burada yaşasak” diye içimizden geçiriyoruz. Yüksek tavanlı bir mekân olan Taş Kahve’den de buram buram “kahve” kokusu yayılıyor sokağa bu arada… Kafenin tam orta yerine konumlandırılmış “kömür sobası” misafirlerini geçmişe doğru bir yolculuğa çıkarıyor.

Cunda Adası / Mutluluk Destinasyonu

Kahvedeki bütün sandalyeler denize doğru çevrilmişken
; bazıları sırtını manzaraya dönüp oturuyor. Hâliyle anlıyorsunuz ki; bunlar Cunda Adası’nın sakinleri… Haklı olarak onlar için denize doğru kahve içmenin çok bir özelliği yok.

Cunda Adası / Mutluluk Destinasyonu

Denizden iç kesimlere doğru adımlıyoruz Albanita ile… Karşımıza Cunda’nın simgelerinden değirmenler çıkıyor. Fotoğrafçılar için deklanşöre basmanın yeterli olacağı bir tembellik burada, güzel bir kare yakalamak…

Cunda Adası / Mutluluk Destinasyonu

Kurtuluş Savaşı yıllarında Yunan Ordusu’na ilk kurşunu sıkan Ali Bey’den mülhem
, Cunda’ya "Alibey Adası" da deniliyor. Taş yollarında yürürken; bunların ardındaki tarihi de hissediyorsunuz. Masmavi ve temiz Marmara Denizi’nin önünüzde selam durdurduğu Cunda Adası’nda tarihi ve doğal güzellikleri her karışta bulabilirsiniz.

Cunda Adası / Mutluluk Destinasyonu

Tek kubbeli bazilika tipindeki Taksiyarhis Kilisesi, Cunda’nın kimliği gibi her yerden görülüyor. Adeta bütün bir adayı koruyan görüntüsüyle Taksiyarhis, Cunda’nın demografik yapısı hakkında fikir verirken; tarih boyunca Rumların baskın geldiğinin de numunesi gibi…

Cunda Adası / Mutluluk Destinasyonu

1873’te inşa edilen Taksiyarhis, Anakent Kilisesi’nin kalıntıları üzerinde yer buluyor. Koruyucu melekler Cebrail ve Mikail Aleyhiselam’a ithaf edilen Taksiyarhis, Cunda’nın da uhrevî emniyet merkezi sanki. Dikdörtgen düzendeki kilise, 1927’de bir minare eklenerek, “cami” olarak dönüştürülmüş.

Cunda Adası / Mutluluk Destinasyonu

1870’den beri ayakta olan Saatli Cami de güzelliği ve zarifliği ile kendinden söz ettiriyor. Ayos İanni Kilisesi’nin camiye çevrilmesiyle hayat bulan Saatli Camii, 1928’den bu yana Müslümanların ibadet yeri olarak hizmet veriyor. Aslında yaşı yetenler arasında Cunda’daki “en büyük ikinci kilise” olarak da biliniyor. Zaten Saatli Camii’nin mimari planı da ‘Haç’ şeklinde… Öyle ki; ismi dahi ‘çan kulesi’ üzerindeki saatten gelmekte…

Cunda Adası / Mutluluk Destinasyonu

1850’de inşa edilen “Panaya Kilisesi” kalıntıları da Cunda Adası’nın süsü gibi… Tarihi kilise bugüne bütünü korunarak ulaştırılamasa da sadece üç duvarı bile geçmişte büyük törenlere nasıl ev sahipliği yaptığını fısıldıyor.

Cunda Adası / Mutluluk Destinasyonu

Huzurlu ve sakin bir adres olan Cunda Adası, doğa ve dinginlik arayanları da ‘yenilenmek’ sorumluluğu içinde misafirliğe bekliyor. Hâlâ çiçeklerin sarıp sarmaladığı samimi karakterini koruyan, pembe ve mavi panjurlu evleri ile sıcak insanların yeri Cunda’da gönlünüze ve ekonomik durumunuza göre her türlü konforu bulacaksınız. Güzelliği, manzarası ve "kokuları" ile Bordolu Çocuk ve Albanita’nin gönlünde özel bir yer edinen Cunda Adası, size de unutulmaz deneyimler yaşatacak, bizden söylemesi...

21 Nisan 2019 Pazar

Haliç'in kıyısında bir aşk kalesi

Mutluluk Destinasyonu bu hafta sonunda, eski bir İstanbul mahallesinde ‘sakinliği’ dinliyor. Balat’tayız. Troya Hotel’de cumbalı pencere önünde kahve içerken; Fener Sokağı’na bakıyor; yüzyıllar öncesinin seslerini duyuyoruz. Tarih, Rum İlkokulu’na paralel ‘geçit töreni’ yapıyor.

Troya Hotel - Mutluluk Destinasyonu
Avrupalıların Golden Horn, yani ‘Altın Boynuz’ olarak bildikleri Haliç’in kıyıya vuran dalgaları, kısa bir süre sonra yastığımızı nemlendirerek, yorgun şekilde kulaklarımıza kadar ulaşıyor. Tarih koşuşturuyor yine… Geçmişte, tarihlerin birinde İoannis Bey ilkokulun köşesinde dönemeçte, ‘zeybekiko’ yapıyor; ürkek ve şaşkın bir ördek “kararsızca” sazlıklardan havalanıyor.

Troya Hotel - Mutluluk Destinasyonu
Rengarenk bir gün ‘karanlığa’ dönüyor. Güvercinler cıvıldarken; Fener Patrikhanesi’nin zangoçlarının “akşam” olduğunu müjdeleyen ‘çan’ sesleri duyuluyor derinlerden… Patrikhane ile ‘kapı komşusu’ olan bu eski Rum Evi, aslına sadık kalınarak dekore edilmiş ‘16 odalı’ bir konak olarak hizmet veriyor.

Troya Hotel - Mutluluk Destinasyonu
‘126 numaralı’ odadan bir gramofon sesi, eski bir plaktan çıkan dokunaklı ezgiler, koridorları dolaşıyor diğer odalara uğruyor. Albanita’nın bakışlarında kaybolan Bordolu Çocuk, “Gözlerimden geçmediğin gün olmaz” diye mırıldanırken; mevsimin son ‘sarı yaprağı’ düşüyor Fener Sokağı’ndaki Rum İlkokulu’nun tenha pencerelerini selamlayarak, paralel şekilde Arnavut taşları üzerine…

Troya Hotel - Mutluluk Destinasyonu
Ahşap kapılarından, duvardaki işlemelerine kadar orijinal hâli korunan Troya, tavan ve yerdeki ‘özenli’ döşemeleri ile insana verilen değeri gösteriyor. 119 yıllık bina, tulumbaları, renkli camları, lambaları ve mermer lavaboları ile eski insanların, yeni insanlardan “ileri” olduğunun numunesi gibi duruyor. Balkonlu odaları Haliç’i, “cumbalı odaları” eski sokağı görüyor. Tarihin derinlikleri cumbalı odaların ayaklarında dolanırken; Karadeniz ve Ege’nin suları, Marmara Denizi’nde karışarak, Haliç’ten arka cephedeki balkonu ıslatıyor.

Troya Hotel - Mutluluk Destinasyonu
Çok farklı etnik kökendeki insanların Balat’ta bir arada yaşadığı zamanların ruhunu yansıtan Troya Hotel, küçük meyhanesi ve tavernası ile köklü aidiyetini, kimliğini ele veriyor. Rum mezelerini, taze deniz ürünlerini, ahtapotları, karidesleri, sardalyaları, karidesleri, ızgaraları ve patrikhane mahzenlerindeki yıllanmış şarapları ile özel lezzetlerini sunuyor misafirlerine… Bir tarafta ise neşeli bir “sirtaki” dönüyor, Troya’nın pencereleri şenleniyor.

Troya Hotel - Mutluluk Destinasyonu
Haliç’in geceleri; ay ışığı ve yakamozlar ile aydınlanan koyu mavi suları, sabahla birlikte “gök mavisi” rengine bürünüyor. Doğu ile Batı’nın kucaklaştığı girişteki Barba Vasilis’te, dünyanın en eski uygarlıklarının beşiği olan Haliç’i izleyerek açık büfe kahvaltı yaparken “yeni günü” ve yeni hayatlarını karşılıyor Albanita ve Bordolu Çocuk.


Troya Hotel - Mutluluk Destinasyonu
Bizans’ın son imparatoru XI. Konstantinos’un gemisi, ıslak demir, yanık yağ ve gölge kokan loşluğu ile sanki yeniden iskeleye yanaşıyor. Haliç’te bir protokol hareketliliği yaşanıyor. Albanita bu arada, Bordolu Çocuk’a mevsimin ilk çileklerini uzatıyor. İstanbul’un en eski otellerinden Pera’daki Büyük Londra Oteli’nin çatısından havalanan bir martı ise Haliç’in kıyısındaki Troya’nın kahvaltı masasının bulunduğu balkondaki trabzanlara konuyor. Albanita onu da bir parça simit ile karşılıyor.

Troya Hotel - Mutluluk Destinasyonu
Troya Hotel’in kahvaltı sofrasında işte bu merhamet canlanırken; Albanita’nın ellerindeki şefkâte bakan Bordolu Çocuk’un yüreğinde yankılanıyor, “Bin kilometre ötede duyarım kiminle gülüştüğünü… Öz kardeşin bile öpse alnından, ben başka yerde irkilirim” sözleri…

…ve Bordolu Çocuk tam o anda dönüp de Albanita’nın dudağındaki mutluluğa, “Değil peşine kimlerin düştüğünü, kimlerin rüyalarına girdiğini bilirim” duygusunu asarken; sevgisindeki derinliği bir meydan okuma ile masadaki tabağa bırakıyor. Özel sos dökülmüş domates ve salatalıktaki yağ, sözün tesiri ile Albanita’nın eline sıçrıyor.

Troya Hotel - Mutluluk Destinasyonu

Göz kamaştıran yüzünü tabağından kaldırıp da Bordolu Çocuk’a dönen Albanita ise candan bir bakış ile “Göğsümün yerini senden başka kim bilebilir ki… Sevdadan usanmış gönlümü, aşka sen mecbur ettin. Yanmış gönlümü, yeniden yaktın. Gönlümün yarası kapanmış sanıyordum oysa, onu tekrar yaraladın. Vazgeçmiştim aşktan, sevdadan; sen yine beni mecbur ettin” diye sitemkâr sessizliğe çekiliyor, Haliç’in dinginliğine bakarak… Masadaki kalpten kalbe duygu geçişleri birkaç saniye, bir martı konup uçuşu kadar bir süre içinde yaşanırken; aslında Albanita dinliyor, Bordolu Çocuk da susuyordu. Bordolu Çocuk bu defa dinlerken; Albanita da susmaktaydı. Böyle bir muhabbet yalnızca ikisine mahsustu.

Troya Hotel - Mutluluk Destinasyonu
Fener Patrikhanesi’nde vazifeli bir bağrı yanık Rum babanın, 4 kızı için yaptırdığı eski ev, onların rahatlığı düşünülerek 4 cumbalı olarak ve 4 giriş kapısı ile planlanmış.” Albanita ile Bordolu Çocuk arasındaki kalpten kalbe geçişleri, bu sözler ile kesiyor kahvaltı masasına gelerek ‘iyi bir gün’ dileyen zarif işletme müdürü… Ardından oteldeki eşyaların tamamına yakınının da o ailenin kızlarının kullandığı ‘orijinalleri’ olduğunu söylüyor. O kızlardan birinin, ‘birinci derece’ torunun şu anda hayatta olduğunu, Yunanistan’da 80’li yaşlarını sürdüğünü anlatıyor. Her yıl annesinin doğum gününde baba evine, Troya Hotel’e gelerek bir hafta burada kaldığını ifade ediyor. 119 yıllık antika otelin, böyle duygusal hikâyesi de olduğunu bilerek, yaşanmışlıklarının kokusunu, odalarındaki canlı ruhu hissedebilirsiniz.


Troya Hotel - Mutluluk Destinasyonu
Hüzün ve kederi çağrıştıran günün ilk çanı da Fener Patrikhanesi’nin eteğindeki Troya’ya dökülüyor. Sonsuzluğu duyurup kendine çeki düzen vermeyi telkin eden, ‘varlık’ sebebini hatırlatan çan sesi; ‘tevhid, tefrid ve tecrid’ çağrışımı yapıyor. Sabah çanı, insanların çekilmiş olmasından, henüz şehrin gürültüsü sokakları teslim almadığından belki; akşam çanı kadar yumuşak değil; daha bir gür sanki, ama her koşulda kendine has melodi ile çalıyor. Herkes kendi inançlarına göre “Allah” derken; Troya Hotel’in hatıralar ve tarih sinmiş duvarlarında çınlayan ‘çan sesi’ de yeni gün ve yeni hayatı müjdeliyor.

7 Nisan 2019 Pazar

Zamanın durduğu yer

İstanbul’un beton yığınlarından sıkıldıysanız, sizin için iyi bir teklifimiz var. Günlük hayatın stresi ve yoğunluğundan boğulduysanız, yeşillikler içinde bir hamakta ‘dağ esintisi’ duymak ister misiniz? Çimlerinde ve toprağında “çıplak ayak” ile gezebileceğiniz bir rota Polonezköy’deki Cumhuriyet Parkı’nda sizi bekliyor. Eğer asfalt yollar, taş kaldırımlarda yorulduysanız; buyurunuz doğanın kollarına…

Cumhuriyetköy - Mutluluk Destinasyonu

Albanita
’nın yayın bantları, ham program kayıtları, reji karanlığı ve üç kişinin sığamayacağı montaj setindeki ‘duman altı’ mesaisine mola vermek için “Hadi” dediğinde Bordolu Çocuk, nereye gideceklerini bilmiyorlardı aslında… Tekerleklerin istikametine güvenip, direksiyon kılavuzluğuna kendilerini bıraktıklarında, kısa süre sonra İstanbul’un kıyılarına açılmışlardı. Şehrin beton duvarları gittikçe azalırken; ufuk önlerinde yükselmekteydi. Gazeteciliğin stres ve yorgunluğunu arabanın penceresinden dışarı bıraktılar. Arabanın sağındaki ve solundaki ağaçlar, Albanita ile Bordolu Çocuk’a “yol arkadaşlığı” ederken; Polonezköy’e varmıştılar.

Cumhuriyetköy - Mutluluk Destinasyonu

Dışarı ilk adımlarını attıklarında yüzlerine mis gibi bir orman kokusu çarptı. Albanita, “Burada yaşayamaz mıyız” diye sordu. Cumhuriyet Parkı’nın içlerinde bir hamak, esintiyle sallanıyordu. Yeşillikler içindeki kış bahçesi, ilkbaharın müjdecisi bir havayla ayrı güzellik sunuyordu misafirlerine… Riva Deresi’nden neşeli bir şırıltı ile akan su sesleri, söz cambazı kuşların ötüşleriyle karışırken; masalsı dakikaları müjdeliyordu. Bu esnada; Albanita ile Bordolu Çocuk göz göze geldi. İkisi de aynı anda, aynı şeyi düşünüyordu.

Cumhuriyetköy - Mutluluk Destinasyonu

Daha önce hiç mangal yakmamışlardı ve bugüne kadar kömür ateşinde et pişirmemişlerdi. Kısa kararsızlık içinde bir başka yere gitmeyi düşündüler önce… Ardından Bordolu Çocuk’un “Hiçbir şey olmazsa, hatıramız olur” sözünden cesaret ile kolları sıvadılar. Siparişlerini verdikten sonra, ‘bekleme’ süresini odun ateşinde kahve içerek, çevreyi keşfederek değerlendirdiler.

Cumhuriyetköy - Mutluluk Destinasyonu

Neyse ki; mangal hazır olarak gelirken, etleri pişirmek için sonunda mahcup olmak pahasına Bordolu Çocuk, ‘sorumluluk’ aldı. İlk etleri kızgın mangal tellerinin üzerine bıraktı. Ateş ve duman ile karışan taze etlerin kokusu, ikisini de daha çok acıktırdı. Ardından bu anları sabitlemek için objektif ayarını yapan ve deklanşöre basan Bordolu Çocuk, Albanita’nın mangal başına da yakışan, hayranlık uyandıran pozlarını çekti.

Cumhuriyetköy - Mutluluk Destinasyonu

Bu esnada etler de yeterince pişerken; Albanita’nın gurur verici hüneri dudakların kenarında yer ediniyor; unutulmayacak hatıralar bırakıyordu. Cumhuriyet Parkı’nın ev sahibi kedileri ve köpekleri de masa ile etlerin kokusunun güzelliğine çoktan kendilerini zaten kaptırmıştı. Bir Albanita’nın ayaklarının etrafında bir Bordolu Çocuk’un yanında dolanıyorlardı.

Cumhuriyetköy - Mutluluk Destinasyonu

Toprağa çıplak ayak ile basanlardan, huzur içinde yeşil rengin her tonuyla geniş çimlere uzananlara;
‘at’ binenlerden, çocuk alanlarında oynayanlara kadar bir karnaval gibi bahçede, Albanita ile Bordolu Çocuk, adeta bir “lezzet şöleni” yaşıyordu. Piknikten sonra, ağaçların arasındaki yürüyüş parkurunda nefeslerini yarıştırırken; Riva Deresi’ndeki ‘soğuk su’ ile tabiatı tecrübe etti.

Cumhuriyetköy - Mutluluk Destinasyonu

Gönüllerince eğlenip huzur depoladıktan sonra doğanın kollarından çıkarak 103 kilometrelik yolculuğa koyulan Albanita ve Bordolu Çocuk, İstanbul’un bir başka köşesinde, bu defa Karadeniz’e değil de; Marmara Denizi’ne dönerek yüzlerini, akşamı gece, geceyi sabah ettiler ‘mutluluk’ ile…

Çengelköy: Boğaz'ın kenarında asırlık bir çınar

Boğaziçi’nin esintileri, yalıların alt katına, cumbalı üst katlara misafir oluyor. Bahçesi “deniz” olan Muazzez Hanım Yalısı, Server Bey Ya...