28 Temmuz 2018 Cumartesi

Sevimli bir ‘Jurassic Park’

İstanbul’da yaşıyorsanız ve Polonezköy Tabiat Parkı’nı henüz görmediyseniz; kendinize “buralı” diyemezsiniz! Özellikle, şiddetle görmenizi tavsiye ettiğimiz Beykoz’a bağlı doğa parkında, yılın her mevsiminde keyifli anlar yaşayacaksınız. Şehrin karmaşasından sıyrılacak, doğanın gölgesinde huzurun kollarına uzanacak; dönerken de kendinizi ‘yorgun’ değil, mutlaka “enerjik” hissedeceksiniz. 
Country Club / Mutluluk Destinasyonu

Bir Avrupai yolu kat ederek, sağ ve solda ağaçların sevgiyle misafirlerini selamladığı romantik güzergâhtan, Polonezköy Tabiat Parkı’na ulaşıyorsunuz. Burası İstanbul’un en büyük ‘doğa parkı’ olarak not edilebilir. 3 bin hektarlık bir alan üzerine yayılan bu yeşil ve rengarenk bölge, çok zengin ‘flora’ ve ‘fauna’ varlığına sahip.

Doğal yürüyüş parkurları, patika yolları, doğa ve spor aktiviteleri için ideal konumu, hayvan çeşitliliği, bitki türlerinin çokluğu, konaklama üniteleri, piknik alanları, gölet ve sulama sahaları, rekreasyonel faaliyet mekanları, kamp bölgeleri ve çeşit çeşit güzellikleriyle Polonezköy’deki Tabiat Parkı, “cazibe merkezi” olarak dikkat çekiyor. 

Mutluluk Destinasyonu bu defa, Polonezköy’ün farklı, saklı bir başka köşesini aralıyor.

İstanbul’un doğal bitki türlerinin tamamını burada görmeniz mümkün. Şehir merkezine uzak, şehir merkezine yakın Polonezköy’de kuş cıvıltıları, tabiat sesleri, yaprak hışırtıları arasında arınıyorsunuz. Kentin uç noktası olarak Beylikdüzü’nü kabûl edersek, Polonezköy’e varmanız için 1 saat 15 dakika yol kat etmeniz gerekiyor. İyi bir şoförseniz, sadece 45 dakika içinde de aynı yolu alabilirsiniz. ‘İyi bir şoför’ vurgusu yaparken, bir Albanita’nın gözleri büyür; telaşla “Ne biçim şeyler tavsiye ediyorsun” diye sansür uygulayabilir burada. Kadıköy – Polonezköy arası ise yalnızca 15 ile 30 dakika arasında bir mesafe tutacaktır. El değmemiş, bakir bu yer; sevimli bir Jurassic Park’ı andırıyor sanki.
Country Club / Mutluluk Destinasyonu
Her türlü çam ağacı, meşe, kestane, kayın, gürgen ağaçları arasında, ıhlamur kokuları eşliğinde kaybolurken el ele, alt tabaka yeşillikler defne, kara ve kocayemiş, muşmula ile diken türlerini fark edebilirsiniz sarmaş dolaş bir şaşkınlık içinde sevdiğiniz ile…

Geyik, karaca, yaban domuzu, çakal, tilki, sincap, sansar, gelincik, sülün, keklik, atmaca, şahin, doğan, karatavuk, saka, üveyik, baykuş ve sayması güç, büyük / küçük hayvanları yakından görebilir, dokunabilir; Tabiat Parkı’nda ‘tabiat’ ile bütünleşebilirsiniz. Yürüyüşlerinize sincaplar, tavus kuşu ve ördeklerin mihmandarlık etmesi, omzunuza bir güvercin konması, sırtınıza deve kuşunun dokunması, yemeklerinize kedi ve köpeklerin ortak olması, burada çok olağan anlar… 
Konser ve kır düğünleri için ideal bir mekân olan Polonezköy Tabiat Parkı’ndapiknik’ yapabilir, kamp kurabilir, “bungalov” tipi kır evlerinde konaklayabilirsiniz. Ayrıca park; trekking, oryantring ve bisiklet turu için de imkân sunuyor. Lüks, kaliteli ve huzurlu saatler için Mutluluk Destinasyonu olarak Polonezköy Tabiat Parkı’na biz kefiliz.

 Fransız yazar Gustave Flaubert ve Macar müzisyen Fransz List ile kısa bir dönem Ulu Önder Mustafa Kemâl Paşa’nın da yaşadığı bu saklı Cennet’te, doğanın lekelerini ve kirini üzerinizde mutluluk ile hissedeceksiniz. Bu yüzden; bir hafta sonu kaçamağı olarak veya sadece birkaç saat için dahi Polonezköy Tabiat Parkı’na gitmeye değer. Çünkü döndüğünüze “yorgunluk” değil; ‘dinlenmişlik’ hissi yaşayacaksınız. 
Country Club / Mutluluk Destinasyonu
Sonbaharda solmuş yaprakların üzerinde, ilkbaharda yeni açmış çiçeklerin yanında farklı bir ferahlık yaşayacağınız burada, her mevsim su değirmeninden akan gürül gürül sesler adeta içinize dolacak. Beach minderleri, bahçe yastıklarında sevgiliniz ile uzanıp güneşlenebilir, saatlerce konuşup gülüşebilir, gökyüzü ile bakışabilirsiniz. Bir taraftan kızarmış, közü üzerinde et kokuları, diğer yanda doğanın çiçek kokusu burnunuza gelecek, kulaklarınız farklı hayvanların sesleri, akan suların şırıltısı ve rüzgarla cilveleşen ağaçların hışırtısı ile, gözleriniz yeşil ve mavinin her tonuyla, metropol grisi ve boğucu gürültüsünden soyutlanacak, nefes aldığınızı hissedecek, arınmış bambaşka biri olacaksınız.



 İstanbul’un güzel yüzü, betonarme bu şehri güzelleştiren Beykoz’a bağlı Polonezköy Tabiat Parkı, bozulmamış doğasıyla, bol oksijenli havasıyla bizim gibi, sizlere de “Bugüne kadar neden gelmedik” duygusu yaşatacak. Havasına, suyuna hayran olacağınız burada, günün sonunda unutulmaz anılar, muhteşem saatler bırakacaksınız ardınızda...

11 Temmuz 2018 Çarşamba

Kapadokya: Tarihin gizemli mirası

Cezbedici görüntüsü, büyüleyici gün doğumu, leziz yemekleri, mistik otelleri ve taşlarla örülü sokaklarıyla, hakkında pek çok rivayette bulunulan Kapadokya'dayız.

Kapadokya/Mutluluk Destinasyonu
Anadolu'nun orta yerinde, tarihin tam da göbeğindeyiz. İstanbul gibi büyük metropolden uçağa biniyor, tam 1 saat 20 dakika sonra Nevşehir'e ayak basıyorsunuz. Yarım saatlik bir araç yolculuğunun ardındansa teknoloji çağını geride bırakarak, taş devrinin ihtişamı arasında buluyorsunuz kendiniz.
Kapadokya/Mutluluk Destinasyonu
Kapadokya ve Peri Bacaları hakkında yıllardır söz edilen rivayetlerden, dedikodulardan ve garip söylentilerden hiç söz etmeyeceğiz size. Bizim amacımız burada geçireceğiniz birkaç günü nasıl en keyifli hale getirirsiniz, ona dair tüyolar vermek. Bir yandan bavulunuzu toplamaya başlayın ama bir yandan da gözünüz Mutluluk Destinasyonu'nda olsun. Kapadokya'da ne yapılır, nereye gidilir, ne yenir hepsini tek tek anlatacağız.

Haydi başlayalım öyleyse...
Kapadokya/Mutluluk Destinasyonu

1-) NEREDE KALINIR

Önce kendimize kalacak bir yer ayarlamalıyız değil mi? Bizim size ilk tavsiyemiz kesinlikle Sacred House. Anlamı kutsal ev. Daha avlusundan içeri girer girmez kendinizi başka bir zamanda, başka bir dünyada gibi hissediyorsunuz. Otel Kapadokya kadar eski olmasa da, 250 yaşında bir çınar ile akran.
Kapadokya/Mutluluk Destinasyonu
Mermer heykelleri, pirinç yatakları, şömineleri, orta çağı anımsatan tabloları ve mistik havayı daha da güçlendiren mumları ile daha çabuk havaya girerek, tarihin doğuşuna tanıklık etmiş bu yörenin moduna girmenizi hızlandırabilir. 
Kapadokya/Mutluluk Destinasyonu
Avanos'taki Agarte Cave Hotel ve Gamirasu Cave Otel de diğer seçenekleriniz olabilir. Fiyatlar ise geceliği 250 TL ile 650 TL arasında değişiyor. Ama inanın bize yaşadığınız deneyim, ödediğiniz paraya değiyor. Bu arada hatırlatmakta fayda var, pek çok otelin Nevşehir hava limanından otele kadar ücretsiz servisi bulunuyor. Yani yollarda kendinizi yormanıza gerek yok.

2-) AKTİVİTELER

Asurlular'dan, Medler'e, Persler'den Hititler'e, Selçuklu'dan Osmanlı'ya kadar pek çok medeniyete kucak açan Kapadokya, aslında volkanik bir vaha. Kızılırmak ve Yeşilhisar ile Erciyes Dağı ve Hasan Dağı'nın çevrelediği bölgede, dağlardan esen tüflerin aşındırdığı volkanik kayalar, yörenin şöhretinin asıl kaynağı. Peri Bacaları pek çok gezgin için 'ölmeden görülmesi gereken yerler' listesinin başında geliyor.

Kapadokya/Mutluluk Destinasyonu
'Peri Bacaları'nın içlerine oyulmuş evleri, otelleri, dükkan ve restoranları gezerken kimi zaman şaşkınlıktan, kimi zaman hayranlıktan ağzınız açık kalacak eminiz. Size tavsiyemiz her anı fotoğraflamanız ve her mekanın tadını ayrı ayrı çıkarmanız. Ihlara vadisinde gün doğumunu izlemeyi, kaplıcalarda şifa bulmayı ve tabii ki meşhur balon turuna çıkmayı asla ihmal etmeyin. 
Kapadokya/Mutluluk Destinasyonu
Bu arada Kapadokya bölgesinin şarapları da pek meşhur. Zaten gittiğiniz her yerde tatmanız için size mutlaka şarap ikram edeceklerdir. Geri çevirmeyin ama dikkat de edin. Kadehler küçük de olsa, özellikle hava sıcaksa bir süre sonra fena çarpıyor bizden söylemesi.

Kapadokya/Mutluluk Destinasyonu
Balon turları gün doğarken ya da batarken yapılırsa ayrı bir keyif veriyor. Sepete binerken insan biraz tedirgin olsa da, balon yükseldikçe karşılaştığınız manzarayla birlikte tedirginliğiniz yerini hayranlığa bırakacak, garanti ediyoruz. Ancak bu balon turları biraz pahalı. Kişi başı ortalama 400 TL ile 900 TL arasında değişiyor. Tavsiyemiz sıkı bir pazarlığa oturmanız.

3-) GEZİLECEK YERLER


- Göreme Açıkhava Müzesi
Kapadokya/Mutluluk Destinasyonu
Müzeye girmek için bir turnikeden geçmeniz gerekiyor. İşte o turnikeden geçtiğiniz ada dünyanız değişecek. Yakın zaman Unesco koruması alınan Göreme Açıkhava Müzesi bildiğiniz klasik müzelerden değil. Bünyesinde Kızlar-Erkekler Manastırı, Elmalı Kilise, Yılanlı Kilise gibi pek çok yapıyı saklayan bir kent müzesi aslında. 

- Güvercinlik Vadisi
Kapadokya/Mutluluk Destinasyonu
Aşıksanız, sevdiğinizin elinden tutun ve hemen Güvercinlik Vadisi'ne koşun. Buranın sanki taşından toprağından aşk fışkırıyor. Buraya kiminle el ele gittiyseniz, ondan bir daha ayrılmanız mümkün değil.

- Zemi Vadisi
Kapadokya/Mutluluk Destinasyonu
Bir yanım tarih bir yanım doğa olsun diyenler için muazzam bir seçenek. Göreme'ye çok yakın bir noktada bulunan Zemi Vadisi'nin kolay kat edilecek bir yürüyüş parkuru var. Yürüyüş yaparken de hem peri bacalarını daha yakından inceleyebilir hem de ilginç bitki örtüsü ile ciğerlerinize mis gibi kokular dolmasını sağlayabilirsiniz.


Son Not:
Kapadokya/Mutluluk Destinasyonu
Uç Hisar ve Avanos'a uğramadan şehirden ayrılırsanız Kapadokya'yı gezmiş sayılmazsınız. Krater göllerini, Uç Hisar'ın eşsiz manzarasında şarap yudumlamayı ve vakit bulursanız Dervent Vadisi'nde hayat boyu saklayacağınız birkaç kare fotoğraf çekmeyi ihmal etmeyin.


19 Haziran 2018 Salı

İstanbul’un arka bahçesi: Polonezköy

Bizim gibi, ‘Bu hafta sonu farklı bir şey yapalım’ diyorsanız eğer; gezip tertemiz hava soluyacak, tabiat ile iç içe olacak bir adres veriyoruz şimdi size… Yaklaşın; kulağınıza fısıldayarak yazıyoruz: Adampol, nam-ı diğer Polonezköy. Yani küçük Polonya.
Polonezköy/Mutluluk Destinasyonu
Kuş sesleri dakikalarınıza eşlik ediyor. Gözünüzün gördüğü her yer, yeşil bir tabiat iklimine bakıyor. Doğanın orta yerinde, payınıza düşen kültür birikimlerini de arşivleyip dönüyorsunuz. Size İstanbul’un arka bahçesinde eşsiz bir Cennet köşesi tavsiye ediyoruz. Mutluluk Destinasyonu'nun rotası, bir hafta sonu kaçamağı olarak Adampol, Polonezköy’ü işaret ediyor.
Polonezköy/Mutluluk Destinasyonu
Şehrin dışında nefes alabileceğiniz bir durak olarak Polonyalılar’ın köyünde taşralaşıyor, yaşadığınız masumiyet içinde huzur doluyorsunuz. Beykoz’a bağlı bir şirin semt, İstanbul’un bize göre en güzel sürprizi olarak orada duruyor.       

Polonezköy/Mutluluk Destinasyonu
Beylikdüzü’nden bir saat, Mecidiyeköy’den yarım saat, Kadıköy’den 15 dakika içinde ulaşabileceğiniz stresten arındırılmış natural köşe, sıkıcı ve bunaltıcı metropol günlerinde size yeniden yaşam sunuyor. Çam ağaçları ile çepeçevre sarılan köy, yine yeşilin sağında ve solunda protokol oluşturduğu yolunda sizi doğallıkla karşılıyor. Her bir ağacı geçtiğinizde, İstanbul’un kalabalığı ve gürültüsünü de yaprak hışırtıları arasında ardınızda bırakıyorsunuz.

Küçük köy meydanında güzel atlar, güzel insanları bekliyor. Ancak fayton gezisi başlamadan, küçük meydana gelmeden önce sizi birkaç adım geride, bir kilise ve mezar taşları karşılıyor; işte bu selamlama Polonezköy’ün kimliğini de ele veriyor. 1900’de inşasına başlanan, 1914’te yapımı tamamlanan Czestochowa Meryem Ana Kilisesi’nde yılda bir defa ve haziran ayındaki ilk pazar günü özel bir ayin ve bahar kutlaması gerçekleştiriliyor. Bizim kadar şanslıysanız, siz de bu renkli, keyifli hatıra ile bambaşka tecrübe yaşayabilir; biraz ileride fayton sesleri, mangal kokusu, neşeli müzikler eşliğinde unutulmaz bir hafta sonu geçirebilirsiniz. 
Polonezköy/Mutluluk Destinasyonu
Adampol’ün tarihsel yolculuğu, 1775’teki Avusturya – Rusya Savaşı’na kadar gidiyor. Bu iki devlet, Polonya’yı işgal edip paylaşırken; Osmanlılar, Lehler’in parçalanmasına rıza göstermeyerek İstanbul’daki toprakları, göçmenlerin yuvasına dönüştürür. Sultan Abdülmecit Han’ın yerleşime açtığı Polonezköy, daha evvel Adamköy ve Polonez Karyesi olarak da anılmıştı. 1894’te burada yaşayan sığınmacılar, vatandaşlık hakkı kazanırken; 1923’te ise köy, ismiyle beraber ‘etnik kimlik’ de sahibi oldu. Polonezköy’de bugün bile yaklaşık 85 kadar Polonya vatandaşı yaşamaktadır.
Polonezköy/Mutluluk Destinasyonu
Polonezköy’ün sadece Türkiye’nin değil, dünyanın da en şöhretli köylerinden biri olduğunu not edelim. Zira yılda bir defa gerçekleştirilen ayin için dünyanın her tarafındaki Polonya göçmeni rahip ve rahibeler ile tarikat mensupları Polonezköy’de toplanarak, konaklama merkezlerini dolduruyor. ‘Burada pansiyon kültürü de 1900’lerle başlıyor’ diyerek, önceki cümleye dönerek devam edelim. Polonezköy adı, sadece Türkiye ve Polonya’da değil; bütün dünyaya yayılmış Polonyalılar arasında da biliniyor.
Polonezköy/Mutluluk Destinasyonu
150 yılı aşkın bir süredir olduğu gibi, Polonezköy’de ‘atalarının dili’ bugün bile konuşuluyor. Kısa duvarlar ile sınırları belirlenmiş, çitlerini güçlendiren sık ve yüksek ağaçlarıyla birbirinden güzel evlerin bulunduğu burayı anlatan kitaplar arasından yalnızca “en önemlilerini” listelesek dahi, 500 adetlik külliyat oluşuyor.
Polonezköy/Mutluluk Destinasyonu
Polonezköy’den ayrılmadan Ulu Önder Mustafa Kemâl’in ziyaretinde kaldığı evi, köyün tarihini yansıtan Zofia Teyze’nin konağını, Arıcılık Müzesi, Sanat Merkezi’ni görmeyi unutmayın. Çeşitli zamanlarda; müzik aktiviteleri, folklor gösterileri, resim ve heykel sergileri, Geleneksel Kiraz Festivali yapılıyor. Bu tarihleri kovalayıp ajandanıza not ederseniz, pişman olmayacağınız deneyim yaşayabilirsiniz. Zengin köy kahvaltısı ve cömert kahve çeşitliliği ile Polonezköy, doğasıyla ruhunuza, kültür alternatifleriyle zihninize olduğu kadar damağınıza da doyum sunuyor.
Polonezköy/Mutluluk Destinasyonu
Yeşillikler arasındaki hamakta ve minderlerde tabiatın sesini, sessizliğini dinleyebilir, bisiklet turlarıyla veya yürüyüş parkurlarıyla günlük yaşamın baskı, yıpratıcılığına ‘mola’ verebilirsiniz. Ya da ‘paintball’ oynayarak eğlenceli başka bir fırsat da bulabilirsiniz. Rafine bir zevk sahibiyseniz; Polonezköy, binicilik eğitimi veren kulüpleri, geniş haraları ile size bunu da sunuyor.
Polonezköy/Mutluluk Destinasyonu
Polonezköy/Mutluluk Destinasyonu
Şehre dönmek istemeyeceğinize bahse girebiliriz. Hiç düşünmeden istediğiniz bir tesise ‘merhaba’ diyerek, nezih bir konaklama için gönül ferahlığıyla sükûnete uzanabilirsiniz. Polonezköy, yemyeşil çimenleri, tahta evleri, tertemiz havasının yanı sıra; kirazları, bal ve tereyağı ile de meşhûr… İstanbul’un tatil yeri, İstanbul’un köyü bu yer, kır düğünleri için doğal bir alan… Sevgiliniz dudağınızda gezerken, ona itiraf etmeden ‘Burada evlenilir’ sürprizi ile içiniz kıpır kıpır dolanıyorsunuz. Bizim uğrak adresimiz olarak gönlümüzde ve hafızamızda yerini aldı. Sizin de alacak.

4 Haziran 2018 Pazartesi

Brugge: Hansel ve Gratel'in şehri

Kanallara açılan balkonlardan, yer çekimine meydan okurcasına havada duruyormuş gibi görünen rengarenk cam çiçeklerinin arasından merhaba. Zamana meydan okuyan, oksijenden çok ciğerinize çikolata kokusu çekebileceğiniz, aşk ve pancake kokulu Brugge'teyiz.
Brugge/Mutluluk Destinasyonu
Avrupa'nın başkenti Brüksel'den 90 dakikalık bir otobüs yolculuğu ya da 50 dakikalık bir tren macerası ile modern dünyadan orta çağa geçiş yapabileceğiniz dünyanın en huzurlu ve romantik kentine hoş geldiniz.
Brugge/Mutluluk Destinasyonu
Asla yaşlanmayan güzel ve alımlı bir kadına benzeyen bu kent, 2. Dünya Savaşı'nın merkez noktalarından birinde olmasına rağmen tek bir hasar dahi almadan bugünlere ulaşmayı başardı. Burada zaman sanki 500 yıl önce bir yerlerde durmuş kalmış. Evler, kiliseler, alışveriş merkezleri, kafeler... Her biri Hollywood yapımı bir orta çağ filminin dekoru gibi. Her biri göz alıcı, her biri kusursuz. 

Adını kanalların üzerine kurulan köprülerden alan Brugge'ü hemen gezmeye başlayalım.

Brugge Çan Kulesi

Brugge modernizmden uzak, teknoloji ile çevrelenmiş Avrupa'nın orta yerinde geçmişten kalan bir masal diyarı. Öyle ki, şehrin seyir terası bile 1240 yılında yapılan bir kule. Belfry of Bruges yani Brugge Çan Kulesi. 366 basamağı tırmanarak Rapunzel'in prensi misali yukarı çıkmakta biraz zorlanabilirsiniz ama inanın gördüğünüz manzara buna değecek. Bu kulede kimsenin yüzünü görmediği bir de zangoç yaşıyor. Rivayete göre özel günlerde çan kulesindeki devasa çanları çalan zangoç, şehrin en çok kazanan insanı. 
Brugge/Mutluluk Destinasyonu

Bizim Lady Kilisesi

Mimari özellikleri, görkemli görüntüsü ve manevi önemi dışında, Avrupa'nın en yüksek 2. tuğladan yapılma kulesi de olan Bizim Lady Kilisesi, Brugge'te mutlaka görülecekler listesine eklenmeli. Kilisenin içinde bugüne dek defalarca çalınan ancak her seferinde bir şekilde Brugge'e dönmeyi başaran Michelangelo'nun en kıymetli eserlerinden Madonna ve Çocuğu heykeli de var. Bu eser İtalya dışına çıkmasına izin verilen nadir Michelangelo eserlerinden biri olduğundan çok daha kıymetli.
Brugge/Mutluluk Destinasyonu

Romantizmin Başladığı Yer

Romantizm denilince akla hemen Roma ve Paris gelir. ama romantizmin başkenti aslında Brugge'tür. Elmas ve pırlantanın ana vatanı Belçika'nın otantik kenti Brugge, tek taş pırlanta ile evlenme teklifi geleneğinin başladığı yerdir. Buraya hemen bir dip not da düşelim. Eğer böyle romantik sonla bitecek bir gezintiye çıkıyorsanız, pırlantayı Belçika'dan almanızı tavsiye ederiz. Fiyatları Türkiye'ye göre çok daha uygun.
Brugge/Mutluluk Destinasyonu

Masal Yolculuğuna Devam

Dantelleri, çikolataları, birası ve tabii ki kızarmış patatesleri ile meşhur Brugge sokaklarına yolunuz düşerse zaman hesaplamasını çok iyi yapmalısınız. Aslında tüm kent 2 günde baştan aşağı gezilecek büyüklükte. Ama Brugge hakkında hiç araştırma yapmadan yola çıkanların evdeki hesabı çarşıya uymayacaktır. Dantel gibi işlenmiş evler, yüzlerce yıllık değirmenler, Manş Denizi'ne doğru yol alan kanallar bizi hipnotize ettiği için Brugge turumuz yaklaşık 4 gün sürdü.  Çünkü gördüğümüz her manzarayı ölümsüzleştirmek, her ayrıntının fotoğrafını çekmek istedik. Pek çok kişinin 10 dakikada turladığı sokaklarda biz her evin önünde 10 dakika harcadık.
Brugge/Mutluluk Destinasyonu

Dar kaldırımlı sokaklarda yürürken sanki bu şehir kendi zamanını yaşıyormuş da biz gelecekten gelmişiz gibi hissettik. Tavsiyemiz, kanala bakan rustik ya da gotik otellerden birinde kalmanız. Fiyatları diğer otellere göre biraz daha pahalı ancak sabah güneşini iliklerinize kadar hissedeceğiniz, kanallardaki ördeklerin sesleri ile uyanacağınız harika bir deneyim olacak, güvenin bize.  
Brugge/Mutluluk Destinasyonu

Mutlaka fayton turuna çıkın, mutlak Venedik'e benzeyen kanallarda gondolla gezin. Dantel almayı, waffle yemeği, çikolata müzesini gezmeyi, aromalı biraları tatmayı, en önemlisi de bol bol fotoğraf çekmeyi unutmayın. 

21 Mayıs 2018 Pazartesi

Kıbrıs: Uzaktaki Vatan

Soğuk bir İstanbul ikindisi... Yeşilköy Havaalanı'nın 106 nolu çıkış kapısından Kıbrıs'a gidecek yolcular arasındaki biri, heyecanlı ve meraklı gözlerle etrafındaki farklı ve yeni dünyayı izliyordu çocukça bir dikkatle... İlk kez bu kadar yakın olduğu “kocaman” hava ulaşım araçları, emniyette olduğundan kuşku, dahası korkuyla boğarken ‘küçücük yüreğini’ babasının ellerini sığınak yapmıştı, kalkan etmiş, güven sağlamıştı kendine...
Kıbrıs/Mutluluk Destinasyonu
Az sonra ‘ayağının yerden kesileceği ve bulutlara yükseleceği’ fikri, içini sevinçle doldururken, “yaşı küçük bir dizi tedirginlik” de nefesini kesiyordu. Büyük bir gürültüyle kalkan uçak, alkışlarla Ercan Havaalanı'na indi hesaplanan saatte... Yaz aylarında ismiyle müsemma havaalanı, bu mevsimde terk edilmiş gibi hüzünlüydü... Zamansız seyahatle, bir tek portakal ağaçlarının yaydığı neşeye talim ederken, taksilerden sokağa dağılan davetkâr, kırık bir Türkçe'nin peşine takılıp, dağlardan salıveriyordu hayallerini deniz seviyesine doğru “küçük...”  
Kıbrıs/Mutluluk Destinasyonu
Aile, Kıbrıs rüzgarıyla Girne'ye doğru savrulurken, "Tarih boyunca; istilalar, savaşlar ve katliamlarla yorgun düşmüş toprakların, Cumhuriyet Türkiyesi'yle azdırılması, zevk, sefa, kumar ve her türlü keyfi açlığın doyurulduğu eğreti bir mesken yapılması hem sert hem de haksız ve ne acı bir paradigma değişimi yaşatıyordu..." Günbatımında güneş seviyesindeki o mahcup bayrak, buğulu dalgalanışlarıyla böyle dert yanıyordu sanki misafirlerine...
Kıbrıs/Mutluluk Destinasyonu
Beşparmak Dağları’nın korumasıyla Girne Kalesi’ne ulaşınca, Akdeniz Limanı’na hakim etkileyici yapının sadece adanın değil, koca bir ülkenin, Türkiye’nin de güvenliğini sağladığını hissediyorsunuz. Kıbrıs’ı Akdeniz’in berisinden görmeye alışmış bir insan olarak, karşı kıyıya geçip de bu yana bakmak ilginç bir his yaşatırken, Antalya’nın güneyinde sıcacık bir duygu keşfediyorsunuz; eskilerin hayatlarını bıraktığı Girne Kalesi’nin burçlarında.
Kıbrıs/Mutluluk Destinasyonu
Öte taraftan, Lefkoşa'daki Barbarlık Müzesi'nin kapısından içeri attığınız ilk adımla da, yarım asır geriye, 1960'lara gidiyorsunuz. Belki de, kiminizin yaşamadığı o yıllara... Hayatta olmadığınız bir dünyanın içine girince, kendinizi savaşın ortasında gibi hissediyorsunuz... Kıbrıs Türk Kuvvetleri Alay Doktoru Binbaşı Nihat İlhan görevdeyken, evine giren Rumlar’ın, banyoya saklanan eşi ve üç çocuğunu, kalaşnikoflarla katlettiğini, yüreğinize isabet etmiş kurşun acısıyla görürken; cani saldırganlara öfkeyle doluyor, sığındıkları banyodaki küvetin içinde, çocuklarıyla şehit edilen kadının çığlıkları, kulaklarınızda uzun süre kesilmiyor. 1963’te katledilen o ailenin duvarlara sıçrayan beyin parçaları, sizin kalbinize yapışırken, hâlâ “barış” kelimesinden bahsedebilen Rauf Denktaş gibi insanların, bilgeliğinin yanında hiçliğinizi kaçınılmaz olarak kabul ediyorsunuz.

Dünyanın reddettiği bu başkentte, Rumlar’la Türkler’i birbirinden ayıran “yeşil hat” tehdit altında yaşayan bir milletin yakasına Rauf Denktaş’ın taktığı “hürriyet kurdelası” gibi duruyor. 
Kıbrıs/Mutluluk Destinasyonu
Gazimağusa’da, Mağrip kökenli Venedik Donanması Komutanı’nın adını taşıyan Othello Kulesi’nin zindanları, kimlerin kimlerden ayrı kaldığı, hangi hayatların tükendiği düşüncesiyle ürkütücü bir soğukluk yayıyor.

Güzelyurt’ta da sizi farklı tecrübeler bekliyor.  Ve biz bütün bunları; daha hayata başlamamışken, Rauf Denktaş, sayesinde yaşayabiliyoruz. …ki zaten “Kıbrıs” denince, Rauf Denktaş’tan başka akla ne gelirdi ki… 
Kıbrıs/Mutluluk Destinasyonu
Kıbrıs’a dair; geçmişte not düşdüğüm bir hatıra da şöyledir:

Akşam olmasın istiyordum.
karanlık bir kederdi’ burada akşam… 
‘akşam’ demek, “ölmek” demekti; ölüm gibiydi adeta.
akşamları ev ve sokakların ışıkları yanmazdı.
bir ölü ülkenin akşamları, seni fısıldardı zifiri karanlıklarda… 
gün çekip gitti mi; yalnızlık, sensizlik ve ölüm başlardı. 
#Kıbrıs, 1998 

Rauf Denktaş, ölü bir ülkeye hayat veren, küçük adanın çok büyük kahramanıydı.

…ve Rauf Denktaş, ölümüyle bile Kıbrıs'a hizmet etti. 'Milli Kahraman'ın vefatı dolayısıyla gerçekleştirilen, saatler süren veda ve vefa töreniyle, “dünyaya, Türk'ün Kıbrıs'ını kabul ettirir” gibiydi. Rauf, en gerçekçi eylemle, bir gerçeği hatırlatıyordu.

Ruhu şâd olsun…

v.s. 1998/Kıbrıs

15 Mayıs 2018 Salı

İstanbul’un üçüncü yakası: Burgazada

Beton yığınları ve stresten uzak, romantik değil; çok romantik bir yer arıyorsanız, size pratik bir adres veriyoruz. Eminönü, Beşiktaş veya Kadıköy İskelesi’nden ‘Adalar’ vapuruna biniyor, martıların yoldaşlığında Prens Adaları’nın 3’üncüsü Burgazada’da konaklıyorsunuz. Asla pişman olmuyorsunuz. Bizden söylemesi…
Burgazada/Mutluluk Destinasyonu
İstanbul’un en büyük 3’üncü adası Burgazada’ya götürüyoruz sizi… İstanbul’daki 9 ada içinde bizim için en özeli ve güzeli hiç kuşku yok ki Pyrgos. Rumca ‘kale ve burç’ demek olan Pyrgos, yani Burgazada’nın nüfusu, mevsimine göre 15 bin ile bin 500 kişi arasında değişiyor. Mutluluk Destinasyonu’nun rotası bu defa Prens Adaları’ndan biri olan Burgazada’yı işaret ediyor.
 
Burgazada/Mutluluk Destinasyonu
Tarihsel boyutları ile Burgazada, Büyük İskender’in kumandanı general Antigon tarafından istila edilip ele geçirilince, kara parçası uzun yıllar boyunca ‘Antigoni’ adıyla anılmış. Burgazada’ya ayrıca çeşitli zamanlarda Castrum ve Panarmos da dendiği biliniyor.
 
Burgazada/Mutluluk Destinasyonu
Sadece 2 km.’lik bir genişliğe sahip adadaki en güzel bölge, elbette Hristos Tepesi. Doyumsuz bir deniz ve İstanbul manzarası sunan 176 m.’lik yükseklikteki tepe, aşıklar için sakin bir buluşma mekanı… Bir beton yığını ve stres çağrışımı ile İstanbul’un boğuculuğu değil, Kaşık Adası’nın ilhamı doluyor içinize burada. İstanbul’daki mesleki koşuşturmacadan yorulanlar için pratik bir ‘kaçış rotası’ olan Burgazada’da bütün sıkıntı ve problemlerinizden uzaklaşıp yenilenmiş olarak geri dönebilirsiniz.
 
Öte yandan tepe aynı adlı bir manastır ile de anılıyor. Hristos Tepesi, Makedonya İmparatoru I. Vasil tarafından ‘antik Yunan tapınağı’ kalıntıları üzerine inşa edilmiş. Oyma sütun başları ve duvarlarla çevrilmiş manastır, ziyaret edilmeye layık çok ince bir işçilik ve ustalığa sahip… Ortodokslar, 6 Ağustos’ta burada, kutsal günleri Metaformoz Yortusu’nu geçiriyorlar. 
 
Burgazada/Mutluluk Destinasyonu
‘Bayrak Tepe’ olarak da bilinen zirvede, adanın sularının taksim edildiği bir sarnıç da var. Yağmur sularını toplayarak depolayan dört adet kemerli yeraltı sarnıcı görülmeyi hak ediyor. Tepe, eski bir ‘gözetleme kulesi’ ile de meşhur. Mavi ve yeşil renkleri omuz omuza görmenize olanak sunan tepe, bütün mahrumiyetlerden başınızı kaldırıp bekleyenlerine güzelliklerini açıyor. Özellikle Mehtap, Gönüllü ve Gezinti Sokak’ta birbirinden görkemli evler sıra sıra diziliyor. 
 
Burgazada/Mutluluk Destinasyonu
Verem gibi salgın hastalıkların iyileştirildiği Burgazada Sanatoryumu, ‘ülkenin en eskisi’ olma özelliğini korurken; Türkiye’nin ilk özel hayvanat bahçesi de burada yer alıyor. Büyükada’yı Reşat Nuri Gültekin, Heybeliada’yı Hüseyin Rahmi Gürpınar’la hatırlıyoruz; Burgazada ise Sait Faik Abasıyanık’la özdeş... Çağdaş edebiyatın en önemli öykücülerinden Sait Faik Abasıyanık’ın müze evini görmeden ayrılmak Burgazada gezisini eksik bırakır. Burgazada’nın en eski ve en bilinen plajı ise iskeleye 8 dakikalık mesafede… Kalpazankaya ve Çamakya’da mevsimin sıcaklığına, suyun soğukluğu iyi gelecektir.
 
Burgazada/Mutluluk Destinasyonu
Adadaki Avusturya Lisesi, bugünlerde rahip ve rahibeleri ağırlıyor. İbadethaneleri, tarihi yapıları, meşhur koyları ile Burgazada, turistlerin uğrak adresi… Mesela Aya Yani Kilisesi, Burgazada’nın köklü geçmişinin canlı şahidi adeta… İmparatoriçe Theadora tarafından yaptırılan tarihi kilise, bugün de göz alıcı bir güzelliğe ve ihtişama sahip. Kilisenin altında meşhur bir de zindan bulunuyor. Rivayet odur ki; Methoduis isimli bir papaz, 11 basamak ile inilen zindanda 11 yılını geçirdikten sonra özgürlüğüne kavuşup Aya Yani Kilisesi’ne ‘papaz’ olarak atanmış. Suçu ise imparatorun ikonalar ile ilgili kararına itiraz etmek. Bin defa kırbaçlanan papaz, iki katil ile birlikte bir çukurda ömrünün 11 yılını geçirmek zorunda kalmış. İmparator ölünce, oğlu tarafından affedilen Methoduis için özgürlük, çileli esaret yıllarını geçirdiği yerde bu defa ‘önderlik’ kazandırmış. Rumlar, 29 Ağustos’ta Aya Yani Yortusu için toplanıp papaz Methoduis’i de yâd ediyor.
 
Burgazada/Mutluluk Destinasyonu
Ortaçağ Bizans mimarisini görmek isteyenler Aya Yorgi Manastırı’na uğrayabilir. Burgazada’daki 19. yüzyıl mirası iki manastırdan biri olan Aya Yorgi, 1917’de Bolşevik İhtilâli’nden kaçan Ruslar’a ev sahipliği yapan tarihi bir mesken. Kilise içine girdiğinizde, Hz. İsa’nın doğumunu müjdeleyen freskler ile karşılanıyorsunuz. Her dinden, her inançtan insan burada kardeşçe yaşıyor. Hoşgörü, sevgi ve barışın sembolü Burgazada’da Marika Hanım, Zehra Ana ile kilise sokağında çay içiyor. Ancak sayması mümkün olmayan fazlalığıyla, buranın gerçek sahibi ‘adalılar’ değil galiba, daha çok kedi ve köpekler gibi duruyor.
 
Burgazada/Mutluluk Destinasyonu
Yuvarlak biçimli küçük adayı keşfetmek için herhangi bir vasıta ihtiyaç değil. Bu sebeple atları özgür bırakın lütfen, fayton tercihiniz olmasın. Bisiklet ile gezmek ılık yaz akşamlarında, serin sonbahar günlerinde ideal olabilir. Çam ormanları, merdivenli yokuşları, yemyeşil yolları, camlarından sarkan sardunyaları, her sokakta birbirinden etkileyici ve zarif ahşap köşkleri, şirin, sıcacık, huzur yayan evleri, tatlı kedileri, yerlileri tarafından isim isim bilinen tanıdık köpekleri, sakinlik vaad eden sessizliğiyle İstanbul’un Ege’si Burgazada, yılın her günü romantik, çok romantik bir seyahat seçeneği olarak anılabilir.
 
Burgazada/Mutluluk Destinasyonu
Heybeliada ve Kınalıada’nın arasında yer alan konumu ile Burgazada’da bütçenize göre birçok konaklama seçenekleri sunuyor. Bizim gibi fırtınalı ve soğuk bir günde gittiyseniz eğer, Burgazada’nın ayrı bir güzelliğini deneyimlemiş, tenhalığına vurularak deniz seviyesinde bir gün daha kalmak için bahane bulmuş olursunuz. Deniz kıyısındaki yalçın kayalar üzerinde dört köşe küçük bir kale görünümüyle Pyrgos Hotel, konumu ve güzelliği ile öncelikli tercih olabilir. 
 
Burgazada/Mutluluk Destinasyonu
Kadıköy’den adaya şehir hatları vapuru ile sadece yarım saatte ulaşmanız mümkün. Bizim gibi adet üzere vapurda tost ve çay içmeyi de ihmal etmeyin. ‘Tein’ alerjiniz var ise çay dışındaki diğer alternatif meşrubat seçenekleri de sizi memnun edebilir. Ama kendiniz dışında mutlaka, yol boyu size yoldaşlık eden martıları unutmayın. Onlara da bir simit alabilirsiniz mesela... Bembeyaz güzellikleri ile kopardığınız lokmaları avucunuzdan yemelerine, size duydukları güven ve yakınlıklarına hayran kalacaksınız. Vapurdan çıkışta ve girişte, Burgazada’nın 6 asırlık çınarı, gelenlerini selamlıyor; gidenlerini uğurluyor. Siz de bu ihtiyar için vefalı, güler yüzlü bir ‘merhaba’nızı eksik etmeyin. 
 
Burgazada/Mutluluk Destinasyonu
Avrupa ve Asya’dan sonra İstanbul’un ‘üçüncü yakası’ Burgazada’dan dönerken anımsayacaksınız ki, şehir hâllerini hemen deniz sularına bırakıp kendinizi ‘adalı’ gibi hissediyorsunuz. Sakinliği ve huzuru vapurun denizde çıkardığı köpüklü sularla ardınızda bırakmak zorunuza gidecek, Burgazada’dan ayrılmak istemeyeceksiniz. Sizin için tek teselli, ellerinize yakışan en güzel alyans, sevgilinizin elleri olacak.

8 Mayıs 2018 Salı

Şehrin göbeğinde bir ghetto: Balat

Yine yeni bir gün doğuyor. Sabahın ilk ışıkları Haliç’e düşüyor. Su üzerinden yansıyan güneş ışığı, bulduğu boşluktan Balat’ın sokaklarına dağılıyor. Hüzünlü, yorgun, yalnız bir gece, sabaha dönüyor; Balat ışıldıyor, sakinleri bir günü daha karşılıyor. İstanbul’un kuruluşu ile eş bu şirin, küçük, sempatik semtte “umut” bir kez daha doğuyor, her yer aydınlanıyor.
Balat/Mutluluk Destinasyonu
Yaşı, ellerinin üstünde derisinden taşan damarlarından ölçülebilecek adam, köşedeki kahvenin yolunu ağır aksak adımlıyor. Doğulular için burası Balat; oysa Batılılar, ‘Palatia’ olarak biliyor. Bizans Dönemi’nde önemli bir merkez olarak not ediliyor. Resmî kaynaklar, 13’üncü yıla kadar iniyor. Anadolu mallarının ‘ihraç limanı’ vazifesi gören burası, Venedik ve Ceneviz tüccarları için uğrak bir faaliyet alanıydı. Osmanlılar’da ise “hayati” bir deniz üssü olarak konuşlanmıştı. Venedikliler ile suların üstünlüğü için yapılan tarihi savaşlarda, Osmanlılar’a çalışan korsanlar için hareket, harekât ve toplanma yeri olarak Balat’ı kullanılırdı. 

Balat/Mutluluk Destinasyonu
İçerideki sıcak ile dışarıdaki soğuktan camı buğulanan kahvehanedeki pencere kenarı masada oturan ihtiyar, dumanı üzerindeki acı çayından ilk yudumu alırken; sigarasından efkâr dolu bir nefes çekiyor. Mazideki günlerinin muhakemesini yaparken bu yaşlı adam, Balat’ın geçmişinden bugüne milyonlarca sakininden biri olarak, Haliç’in sularında uzaktaki bekleyenini gözlüyor. 
Balat/Mutluluk Destinasyonu
Balat, 16’ncı yüzyıl süresince 145’i gayrimüslim aile olmak üzere 3 bin nüfusa hayat sağlıyordu. 17’nci yüzyıl boyunca bataklıkların genişlemesi, salgın hastalıkların yayılması ile ticari hüviyetini kaybeden semt, 14 mahalle ve yalnızca 500 kişilik bir nüfus kadar küçüldü. 19’uncu yüzyıl içinde iyice önemini kaybeden bu mahalle, artık ‘köy’ olarak kabûl gördü. Ancak buna rağmen bin 144 müslüman, 538 gayrimüslim, 29 da eski Mısır’ın ‘Hristiyan halkı’ Kıptî hane yaşam sürmekteydi burada. Bütün bu rakamların toplamındaki erkek nüfus oranı 864 olarak dikkat çekiyor. Buna mukabil Balat’ta her dönem 1’e üç oranında gayrimüslim aile yaşamaktaydı. 
Balat/Mutluluk Destinasyonu
Sosyal meselelerin konuşulduğu kahvehane müdavimlerinden olan yaş almış adam, yüzündeki kırışıklıkları ve çukurları düzeltmeye çalışırken; çelişkilerle dolu bu yerde, iyi ile kötünün iç içe geçtiğini düşündü. Karşı penceredeki soba borusundan çıkan duman yoksulluk ile masumiyet arasında bir ‘geçit töreni’ sunuyordu. 21’inci yüzyılda yaşadığınıza dair pek fazla kanıt bulamayacağınız, eski çağlardan birinden bugüne uzanan İstanbul’un paslanmış semtinde, diğer tarafta ise kadınlar, kapı önünde ayak üstü laflıyor. Az sonra sümüklü çocukların ‘şen’ kahkahaları duyulurken; Balat’ta soğuğa rağmen hâlâ sokakta ip atlayan, top oynayan küçükleri bulabilmek modern dünyanın hızlı değişimlerine inat bir direnç gibi duruyor. Zamansız bu yer, saflık taşıyor. 
Balat/Mutluluk Destinasyonu
Fener Patrikhanesi’ne yakınlığıyla Bizans Dönemi’nde, soylu Rum ailelerinin yaşadığı Balat, Osmanlılar’ın himayesine giren İstanbul’da da Museviler için ‘mesken’ oldu. Bizans İmparatorları’nın Haliç’ten kente girdiği protokol kapısı olan Balat, bugün gerilmiş yeşil çuha üzerine elindeki iskambil kağıtlarını sertçe vuran kaygısız beyleri ağırlıyor. Saçları ağarmış, yorgun gözleri, titreyen elleri ile ihtiyar adam, daldığı derin düşüncelerden; ‘kupa kızı’ kağıdının sahibi ellerin masaya vurarak çıkardığı gürültülü ses ile bir an irkilerek uyandı, bacak bacak üstüne sabitlediği zayıf ayağı o an sarsıldı. Merdivenli Yokuş’tan iki sevgili, sarmaş dolaş aşağı iniyor. İki veya üç katlı değişen, cumbalı evlerin arasındaki boş arazide eskilerin tabiriyle bıyıkları yeni terleyen gençler, yeni yetme birkaç delikanlı ise kaçak göçek sigara içiyor, içemiyor, öksürüyor; bir daha hevesle duman çekiyor.
Balat/Mutluluk Destinasyonu
Kastilya kökenli Isabel ile Aragon soyundan Ferdinand’ın 1492’teki evlilikleri, Hristiyan / Katolik Birliği’ni sağlarken, Monarklar önce Müslümanları sonra Yahudileri İspanya’dan sınır dışı etti. Bizans Dönemi’ndeki Rum beldesi Palatia’nın geleceği tam da burada el değiştirdi. 
Balat/Mutluluk Destinasyonu
II. Bayezid, bir imparatorluk gemisi ile yurtsuz kalan Yahudiler’e Balat’ta ‘vatan’ kapısı açarken; İstanbul’un en eski sinagogu Ohrid de böylece inşa edildi. Balat, İspanya’dan sonra sırasıyla Makedonya, Portekiz ve İtalya’dan da göç aldı. Rumlar, Museviler ve Osmanlı’nın Fas’tan getirdiği Müslümanlar ile bu yer, tarihin akışı boyunca kiliseler, camiler ve sinagogların omuz omuza yükseldiği barışın ve kardeşliğin sembolü oldu. Şimdilerde bir pencereden, diğerine gerilmiş ipe asılı yeni yıkanan çamaşırların kokusu sokaklara yayılıyor. İstanbul’un en tarihi destinasyonu Balat’ta bir köşede de kimsenin izlemediği eski bir televizyonda ‘at yarışı’ anlatan spikerin heyecanı, mahalledeki hareketliliğe karışıyor. Bir süre sonra coşkulu ses, kalabalıkta etkisini kaybediyor; Çıfıt Çarşısı’na doğru tamamen yok oluyor. Esnafın gürültüsü, eski televizyondaki heyecanlı anlatışa baskın geliyor.      
Balat/Mutluluk Destinasyonu
Osmanlıca “Yahudi” demek olan Çıfıt Çarşısı’nda unutulmaya yüz tutmuş meslekler bugün de yaşatılmaya çalışılıyor. Bazılarını ise artık sadece bu yazıda okuyabilirsiniz. Bir dönem Balat’ta; bargirciler (yük taşıyanlar), babuçcu (ayakkabı tamircisi), attarlar, nalbantlar, dalyancılık (balıkçı), çulculuk (halı dokuması), dülgerler (ahşap ev ustalığı), sığırtmaçlar (büyükbaş hayvan çobanı) da bulunurdu. Çiftliklerin yer aldığı eski Balat’ta toprağa dayalı hayvancılık ve tarım faaliyetleri, diğer meslekler ile münasebetine oranla yüzde 72’ler seviyesindeydi. Geniş arazilerde tarımsal işler yapılırken; su ve rüzgar gücünden faydalanılan ‘değirmenler’ de Balat’ın hafızasında sık yer alırdı. 
Balat/Mutluluk Destinasyonu
Ölüm ile yaşam arasındaki ince çizgi üzerinde artık denge kuramayan yaşlı adam, çevredekilerin verdiği birkaç parça lokma ile günlerini tamamlıyorken, Agora Meyhanesi’nden hep aynı müzikler yükseliyor. Bir köşede kederlerini içine akıtan, dertli göz yaşlarını dışına bırakan genç bir kadının, iç çekişleri duvara çarpıp yeniden masasına düşerken; beri tarafta birkaç kişilik arkadaş grubunun neşeli sohbeti ise hayatın bildik tezatını oluşturuyor.
Balat/Mutluluk Destinasyonu
Yahudi ailelerin hakimiyetindeki Çıfıt Çarşısı ve ticari hayat, zaman içinde Haliç’in karşı kıyısındaki Hasköy, ardından daha tepedeki Beyoğlu’na yer değiştirdi. Ancak I. Dünya Savaşı’ndan sonra azalan Musevi nufüs, İsrail Devleti’nin kurulmasıyla da Balat’ı terk etti. Az sayıdaki kalan varlıklı aileler, kısa zaman içinde tamamen Beyoğlu’na yerleşti. Balat artık; Osmanlılar için atölye ve fabrikalar bölgesi olarak konumlandırılmış, fetih ile birlikte getirilen Faslılar’a kalmıştı.
Balat/Mutluluk Destinasyonu
Sabah ışıltı ile doğan, birkaç saat içinde hareketlenen Balat’ın sokakları asırlardır olduğu gibi, benzer pişmanlıklar ile karanlığa dönüyor. Güneş ışıklarının kırık tesiri, parça parça azalıyor. Haliç’in suları, kırmızı ile gri arası bir renge dönüyor. Günü kimsesiz evindeki ‘yalnızlık’ yerine kahvehanedeki kalabalıkta geçirmeyi adet edinmiş ihtiyar, ömrünün son dakikaları olduğundan habersiz akşam olmasını bekliyor. Biraz zaman sonra kalp krizinin sokakta yakaladığı yaşlı adam, sonsuzluğa yürürken; Balat’ta bir başka yaşamın başladığının ince, acı, tiz ve yüksek sesi, cumbalı evin camından duyuluyor. Yaşam bir ‘köşe kapmaca’ gibi taşıdığı simaları değiştiredursun; hayatın kendisi sayılabilecek Balat ise bütün varlığıyla açık hava platosu gibi ev sahipliğine devam ediyor.
Balat/Mutluluk Destinasyonu
Öte yandan Balat’ın altından Kocamustafapaşa’ya kadar uzayan bir başka Balat daha yaşıyor. Dehlizler ile birleşen, yeraltı geçitlerinden bir kol Haliç’e diğeri zindanlara açılıyor. Bu gizemli tünellerin, savaş esnasında Bizans’ta imparator ve komutanlar için kaçış güzergahı olarak kullanıldığı zannediliyor. Yangınlarıyla da meşhur burada, korkulu çığlıklara aşina mahalledekiler tanıktır; gün be gün ahşap evler hep daha güzellerine yerini bıraktı. ‘Yedi Evler’ bunların son örnekleri olarak Merdivenli Yokuş’ta arz-ı endam ediyor işte... Rumca “saray yeri” manasına gelen Balat’ta Yedi Evler adeta sarayların güzelliğine prototip olarak sıralanıyor. Bol yokuşlu, dar sokakları, uzun merdivenleri ile bambaşka bu dünyada iki kafadarın bir köşedeki tavla düellosunun, ‘zar sesleri’ de günün özeti...
Balat/Mutluluk Destinasyonu
Siteler, plazalar, rezidanslar çoğalırken çevre çevre diğer semtlerde, modernite düşmanı bu yerde, takvimler adeta 1930’lardan sonra işlememiş gibi… Balat yeniliğe direniyor, değişime baş kaldırıyor Balat... İstanbul’un doğal fotoğraf stüdyosunda, köhne, dökük, eski evlerde canlı tarih yaşatılıyor. Yaşlı semtte, yaşam her gün bir daha canlanıyor. Sakinleri değişse de hep bir şekilde yepyeni bir hayat başlıyor. Yorgi’nin yetimlerinden, Abraham’ın çocuklarına ve dahi göçüp giden yalnız Mehmet Efendi’ye kadar Balat’ta yaşamak, yüzyıllardır değişmeyen bir ritim ile aynı akıyor. Bakarsın biz de yine kalbimizi kanatarak sana geliriz Balat, bir kaçış, bir sığınak olarak, kucakladığın tarihte geçmiş mutlu günleri arar, kovalarız düşlediğimiz çocukluğu… Veya hayallerini kurduğumuz yarınlara başlarız. Belki ömrümüzün kalanı, geçenden güzel olur. Sen varsan, neden olmasın!

Çengelköy: Boğaz'ın kenarında asırlık bir çınar

Boğaziçi’nin esintileri, yalıların alt katına, cumbalı üst katlara misafir oluyor. Bahçesi “deniz” olan Muazzez Hanım Yalısı, Server Bey Ya...